21 Eylul 1932 Camhuriyet SON |ğ||0jj Karagöz ve sinema Beyaz perde, gölge ve ışık her ikisinde de var. İkisi de hayal perdesi. öğünmek için vesile ararsak diyebiliriz ki: «Sinema Karagöz'ün azmanıdır, onu da biz icat etmiş sayılırız!» Hele geçen akşam bir filim seyBu manevralann ehemmiyeti, rettim ve sinemanın Karagöz Hindenburg'un huzuru dolayısile azmanı olduğuna büsbütiin kani artmaktadır. Hava taarruzlarına karşı yapılan oldum. Bu filmin artistleri kimler, biliyor musunuz? Zigoto yemüdafaa esnasında feci bir hâdise olmuştur. Gazlere karşı himaye tnas rine ben, Greta yerine de Keri kesini tecrübe etmek iıtiyen bir mek man Halis Hanım! Evet, hani şu tepli maskeyi çıkaramamış ve boğubütün Beyoğlu sinemalarında larak ölmüştür. gösterilen Dünya Güzelinin is Hindenburg hareket etti tikbal merasimi filmi! Berlin 20 (A.A.) Wolff Ajans Kendimi beyaz perdede gö tebliğ ediyor: rünce Karagöz seyreder gibi gülReisicumhur Hindenburg, millî müdafaa ordusunun manevralarında düm. Sözde Keriman Hanımı hazır bulunmak üzere Oder nehri karşıma almış, bir nutuk irat edisahilinde kâin Fuesrten'e gitmiştir. yorum; fakat, perdenin kenannAlmanyctda ıslahat dan kolunu uzatarak Hacivad'ı Berlin 20 (A.A.) Havas Ajansı tehdit eden Karagöz gibi, nut muhabirinden: Almanya'da ıslahat kun bir çok yerlerinde benim yalyapılması mes'elesi diin, faal bir safnız kolum görünüyor ve uzaktan haya girtniştir. sesim geliyor. Fakat ne ses! Hiç M. Von Papen, Baviyera Başvekîli ben değilim ve o da tıpkısı, KaM. Held ve Baviyera Halk Fırkası reisi M. Schaffer ile yapmış olduğu ragöz'ün cılız, kısık, çatlak sesi. iki saatten fazla mülâkat esnasında Fazla olarak bir de sevimsiz mi bn zatları kat'î noktai nazarma imale sevimsiz! Dostumuz İpekçi Fa etmeğe çalışmıştır. hir Bey: «lnsan kendi sesini taReisicumhur Mareşal Hinden mmazmış. Size öyle geliyor!» Deburg'un birbirini müteakip M. Von di. Bu teselliye teşekkür ederim Papen ile Prusya Diyerinin reisi Naama dostlarıma ve beni tanıyanziler'den M. Kerrl'i kabul etmiş ollara da niçin öyle geliyor? duğu haber verilmektedir. Mükâlemenin mevzuunu, AlmanVarlığı ile yokluğu münakaşa ya'da ıtlahat icrası mes'ele3İne bağlı edilen günlerde, Karagöz'ün mevbulunan Prusya hükumeti mes'elesi cudiyetini isbat için, ilmî bir deteşkil etmistir. lil olarak beni mi ortaya çıkarmak istediler? Dünyanın en güzel kıxı da, bu f ilimde, Karagöz'deki zennelerden farksız. Ben bu fil min çok fena şartlar içinde almdığını bildiğim için sinemacı dost. larıma değil, taliime küsüyorum. Yahut ta, ona hükmediyorum ki, son münakasalardan pek tıkılan rahmetli Karagöz'ün ruhu, filim alan makinenin içine girdi ve be* Stresa 20 (A.A.) Wolff Ajansından: Konferans, buğdayın tekrar yaz perdeye gene aksetti. Keri kıymetlendirilmesi için 75 milyon man Halis Hanım ve ben, fena bir altm Isviçre frangı olmak üzere zitesadüf olarak, o sevimli ruhun raî tabsisat itasmı derpis eyliyen mugazabma uğradık ve f arkında olkavele projesini muhtevi olan iktisat komitesinin raporunu müttefikan tas mıyarak ta gülünç bir «Küçük çekmece safası» oyunu oynadık! vip ve kabul eylemiştir. PEYAMİ SAFA Bu tahsisat, merkezi beynelmilel Tediyat Bankatı nezdinde buluna cak olan bir komite tarafından idare edilecektir. Almanya, mezkur projeyi Almanya'nın malî muavenetlere yardım etmiyeceği kaydını ihtiva eylemesi hasebile tasvip edememiştir. Almanya'nın hissesi, cenubu şarkî Avrupa'nın 4 ziraî memleketine iki Dün akfam saat sekizde Usküdar tarafh muahedelerle bahşedilecek olan mısır, yulaf ve buğday üzerinde önlerinde ehemmiyetli bir deniz kazası olmuf, iki vapur çarpışmıştır. ki rüçhan haklan ile tetnin edile Sadıkzadeler sirketinin «lnönü> vacektir. puru rıhtımdan kalkarak Karade • niz'e müteveccihen yola çıkmış, KızMuğla 20 (A.A.) Dün gece Köy kulesi açıklarmda Batum'dan gelen ceğiz hükumet binasınuı baytarlık da gaz ve benzin yüklü «Çekirdak» Rus iresinden ateş çıkarak bütün binayı yak vapurile karsılasmıstn*. «lnönü> su mışbr. Kuyudattan pek azı kurtanl lann sevki ile Rus vapuruna bindi mıştır. Yanguun bir kaza neticesi ol receğini anlıyınca düdük çalarak i • ması muhtemeldir. Tahkikat yapümakşaret vermis, fakat Rus vapuru da tadır. gene ayni sebep tahtmda manevra yapmak kabiliyetinden mahrum olduğu cevabmı vermistir. Bu suretle tehlikenin önü alınamamıs, «lnönü> Baidat 2 0 (A.A.) Kosinsin'e git bütün sür'atile Rus vapurunun bordasına bmdirmiştir. Kaza neticesinmekte olan bir Fransız tayyaresi, Rutde Rus vapurunda derin bir yara abah'ın 80 mil şarkmda bir kum fırtmaçıldığı gibi «İnönü» vapuru da bursına tutularak çöl ortasında tamamile nundan ehemmiyetli surette hasara mahvolmuştur. Bu kaza hakkında şimuğramıştır. Rus vapuru hâdiseyi müdiye kadar tafsilât alınamamışhr. teakip batmak tehlikesi ile karşıladet içinde zuhur eden süâhsız haatsmca Salacak önlerinde karaya o sizlik hareketine iştiraklerinden doturmuş, «İnönü» vapuru hareketini layı muhtelif cezalara mahkum etehir etmek ve açıkta demirlemek dilmişlerdir. zaruretinde kalmtşhr. Alaturka Alafranga Yazan : HAÜT İşte iki kelime ki musikiden bahsolununca daima yanlış manaya alınmış ve yanhş ahndığı için daima anlaşılama mazlığa sebep olmuştur. Musikide ne alaturka vardır, ne alafranga vardır; bir Türk musikisi vardır ki bunu da halkın dilinde, yurdun hariçten gelen tesirler alnnda kahnamış neşidelerinde işitilen musiki ile bir de Arabın, Bizans'ın, hatta havranın, kilisenin muhtelit imtizaç • lanndan doğarak Türk üstatlannm elinde işlenmiş, cidden yüksek ve miimtaz bir san'at eseri haline gelmiş olan musiki olmak üzere flciye tefrik etmek lâzımdır. Nkekim gene aynile bu kabilden Macar'lann, Çek'lerin, Romen'lerin, İspanyol'lann, İtalyan'larm Udye kabili tefrik millî musikileri vardır. Vehleten kanşık gibi görünen fakat hakikatte pek sade olan bu davayı misal ile tavzih etmek lâzım gelirse bizde birinci nev'e son senelerde Anadolu'da halkın lisanından topUnan neşideleri, ikinci nev'e de kârları, nakışları, bes teleri, semaileri, ve eski tarzın şarkı • larmı yadetmek icap eder. Diğer milletlerden de yalnız İspanyol'lardan misal almakla iktifa etmiş olmak için Cala lania, Aragonia, Andalucia'da halk neşidelerile esaslan bunlardan almarak meselâ Granados, Albeniz gibi üstat lann elinde işlenmiş olan bediaları zikredebiliriz. Şu fark ile ki bütün dünyada bu ikinci neviden işlenen neşideler gene bütün dünyada kabul edilmis, tatbik olunmuş bir fMT'k'n'n k*1""" ah kâmına tevfik edümiş iken garp medeniyet ve marifetinden ayn kalan diğer bir takım şark kavimleri gibi bizde de musiki ötedenberi değişmiyerek devam eden etrafı aşılanuyacak setlerle çevrilmiş bir dairede mahsur kahnıştır. Bundan pkanlacak netic*: Bir alaturka musiki yoktur; birî iş lenmemiş, diğeri şarkın mahdut eşkili ve kavanini dairesinde işlenmiş ild nev'e ayni an bir millî Türk w^»şilrt«î vardnr; buna mukabil de bütün dünyada tek bir kimya, tek bir riyaziye olduğu gibi tek bir musiki vardnr ki san'at cüıanı • nın bütün üstatlan tarafından asırlar danberi yükseltUerek, genişletüerek nerede musikiden bahsolunursa orada hükmünü yürüten, sesini işittiren odur. Yalnız bizleriz ki onun cihana şamil saltanatmm haricir.de kalarak kendi kö semizde sinip oturmakta inat etmişiz. Neiçin? Bunu izah etmelidir, fakat bunu izah etmeden evvel şunu söylemek isterim ki bu sabrlan hiç yazmağa lüzum görmiyecektim, eğer Yunus Nadi'mn Vişi'de hazır bulunduğu Wagner Berlioz ziyafeti musikiyesine dair o güzel lisanile, o sağlam manbküe yazıhruş makalesi bende mukavemet edilemiyecek bir arza uyandırmamış olsaydı. Yazı yazmak Oleti, hele san'ata müteallik düşünüleni mutlaka söylemek ihtiyacı ne yaman bir saiktir ki anlaşılamamak tehlîkesine rağmen insanı bir münakaşa zeminine atabiliyor. Ben yazi hayafamda ne zaman genç yaşundanberi beni uzaktan yakından işgal eden bu musiki bahsine temas etsem hemen münakaşaya girişmek istiyen seslerin yükseldiğine şahit oldu ğum, ve münakasanın hiç bir vakit iki taraftan birinde kanaat doğurduğunu görmediğim için bugün her şeyden ziyade anlaşılmamak ihtimallerini ka pamak isterim. Tekrar edeceğim ki mes'ele alaturka, alafranga mes'elesi değildir; hatta bi rinin diğerine rüçhanı, ötekinin kabuhie berikinin terki hiç değildir. İşlenmiş ve işlenmemiş bir Türk musikisi vardrr; bu bizim mahmızdır. sade malumz değil, gam zamanlarunız da, kendi kendimize içimizi dolduran dertlerinüze tercüman bulmak istedi ğimiz anlarda, ağlamak ve coşmak ihtiyaçlarımızda o asil benliğimizin bir parçasıdtr. Onu terketmek, onu ruhu • muzdan, çıkanp atmak, fliklerimizin en derin zerrelerine kadar sokulmuş ihti • zazlanm susturmak nasıl mümkün olur? Aramızda eğer ona karşı ırkınm mevrus hassasiyetini uyanmamış görebilenler varsa bunu onlann ya ifrata varmış bir garp meftunu olduklarına, yahut millî mu hakikati de görelim: Devrimiz nazariyenin ve sistemin umumî iflâsını ilân etmistir. Nihayet anlamağa başlıyoruz ki her sistem, ölü bir kalıptir, statiktir, çünkü mantığımızın mahsulüdür. Sayısız değişmelerile, göz karartıcı hızile tamamile dinamik olan bir mahiyeti, yani hayatı biz ancak sezişimizle takip ve bilgimizle izah. edebiliriz; ona yol gös teremeyiz. İlhn bugünü anlar, yannı keşfedemez. Böyle bir iddiası da yoktur. Her sistem, gülünç bir kehanettir. Nazariye kurmaktan gece lim. Yalnız müsahade. Hayatra na • mütenahi değişmelerine intîbaktan bizi meneden kaskatı sistemlerin hepsi yıkılıyor: Marksizmle bugünkü Rusya'daki rejim arasında ne uçurum! «sermaye» muharriri sağ olsaydı Sovyet'lerin can düşmani kesilirdi. Eski YunanUtan'danberi, hayatı kafamıza uydurmak sevda • sından vaz geçmedik; f elsef e tari hinin tezleri ve antitezleri arasm Berlin'de harp haîi! Berlin 20 (A.A.) Havas Ajansı muhabirinden: Alman ordusunun takviye kıtaatı «Berlin mujıarebesb denilen bir muharebe yapmağa hazırlantnaktadır. Bunun gayesi, Oder hattmı tutarak Berlin'i himaye etmektir. Bu maksatla sakin bir ticaret şehri olan Francfort sur Oder, umumi karargâh haline konulmuştur. Posta çavuşldrı gidip gelmektedir. Merakhlar, bu hususa ait tebliği heyecana kapılmaksızın okumaktadırlar. «Harp» tnuhabirleri caddelerde gezmektediler. Harp hali, pazar günü ilân edilmiştir. Uzaklarda topların gürüldediği işitilmif ve düftnan tayyarelerinin muvasalatı korkusu ile şehir tam bir zulmet içinde bırakılmıştır. Harekât kat'î olarak diin sabah başlamıştır. Kızıl »üvariler, Oder'e doğru ilerIetnektedir. Bunlar asrî biitün silâhlarla mücehhezdirler. Maamafih bu süâhlar, hakikî olmayıp taklittir. Çünkü Versay muahedenamesi Almanya'nm tank, ağır topçu ve muhabere tayyarelerâ kullanmasını menetmektedir. Piyade kuvveti, civarındaki kasa • balan ifgal etroiit'ır. Süvaıiler, devriye gezmekte ve düşmanı aranmk tadır. Berlın'in akibetmi tayîn edecek olan asıl muharebe, sah akşamı veya çarşamba sabahı başlıyacakttr. ZİYA U^akizade. çüncü Istiklâl harbi Gazi'nin, bir vatan tarihi olan büyük nutkunu okuyanlar bilir: Ağustos, sene 1338... Bu tarihte, muhalefetin ağzı karanhk bir kuyu ve Ankara, bu kuyunun başında oynıyan iradesiz bir çocuktur. Her gün, bu kuyunun karan lık sularında binlerce ümidin boğulduğunu görürsünüz. Artık, en inanmışlar bile ordunun kıpırdamağa takati olmadığına kanmaktadırlar. İşte, Başkumandan Muttaf a Ke. mal Paşa, Garp cephesi kumandanı İsmet Paşa, Erkânı Harbiye Reisi Fevzi Paşa, böyle bir günde basbaşa veriyorlar ve böyle bir günde, Kocatepe'den sabahın aIaca karanlığını yırtarak hücu • ma geçen süngüler, on dört gün içinde İzmir kıyılarına varıyor • lar! Bu, birinci istiklâl muharebe • sidir. « ** Teşrinisani, sene 1338... Bu tarihte, İsmet Pasa, Lozan'dadır. Asırların karışık ve kirli hesaplarını temizlemeğe çahşıyor. İki ay, yorucu bir zekâ ve irade boğuşma. sı. Nihayet, konferans »u kısur neticeye varıyor: Akamet! İsmet Pasa Ankara'ya dönüyor. O günlerde Ankara'yı gene ayni karanlık ağızlann yaydığı boz gun gecesi içinde bunalmış görü • yoruz: Guya, sulh olmus iken İsmet Paşa yapamamıs. Murahhaslar, Heyeti Vekilenin talimatını dinlememis. Büyük bir fırsat kaçırmışız.. Fakat, bu menfî hava içinde, ikinci Lozan konferansına, Gazi gene İsmet Paşayı gönderiyor. İsmet Paşanın düşmam bir değildir. önünde ve arkasında iki cephe var: Raul kftptt&n Lort Gür* zon'dan daha insafsız.. Buna rağmen İsmet Paşa muvaffak olu • yor, sulhu imzalıyor! Bu, ikinci istiklâl muharebeaidir. Eylul, sene 1932... Hava, gene ayni kokmuş hava.. Muhalefet leşinin ağzı, geceye açılmış bir pencere gibi kapkaranlık... Çürük dişlerin arasından fıskıran ıslık, kulaktan kulağa gizli bir bozgun marsı çalıyor: Türk maliyesi tehlikede.. Millî servet göçüyor.. Batıyoruz!.. İsmet Paşa, bir eylul akşamı, yanında iktisat cephesinin yeni kumandanı Celâl B.le Haydarpaşa'dan trene biniyor ve kızıl yapraklı bir güz dekoru içinde An kara'ya gidiyor.. Ve gene bir sonbahar akşamı, İsmet Paşa, esmer bulutlara ka • nşarak tayyare ile Ankara'dan İstanbul'a geliyor ve ertesi akşam gene esatirî bir ümit kuşu gibi lstanbul'dan Ankara'ya uçuyor.. Gazetelerde her sabah yeni haberler, yeni tedbirler.. Yeni ka rarlar, yeni Ksteler.. Ne mi oluyoruz? Sakarya ve Lozan'm muzaffer kahramanları üçüncü istiklâl harbini yapıyorlar... Âîman ordusu Hindenburg'un huzurile büyük harp manevraları yapıyor Gandi açlık Grevine basladı Mahatma hükumetin şart larını tamamen reddetti Bombay 2Q (A.A.) Gandi, şarta bağlı olarak serbest bırakılmağı reddetmiş ve açlık grevine başla mağa kat'î surette karar vermistir. Poona 20 (A.A.) Gandi bugiin öruç tutmağa başlryacaktır. Fakat mumaileyhin bu sabah kendisine verilen gıdalan reddettiği malum değfldir. Gandi, kendisinin tahliye»i için hükumet tarafından ileri sürülen şeraiti reddeylemiş ve hücresinden çıkmaktan imtma etsnekte bulun tnuştur. Hükumet mumaileyhi hapisaneden çıkmağa cebretmek niyetinde değildir. Gandi, dün hücresinde Paria'Iar da dahil olduğu halde Hendu cemaatinin muhtelif sınıflarına mensup mümessillerini kabul eylemiştir. Gandi greoe başladı Poona 20 (A.A.) Gandi, tam öğle vakti açlık grevine başlamış olduğunu bildirmişür. Gandi, biraz rahatsız olduğundan doktor ziya retleri menetmiştir. Hint'liler arasında kargaşaltklar Ahmetabat 20 (A.A.) «Dokunulamazlar» m Hint mabetlerine kabulü teşebbüsü, bir takıtn karga şahklar zuhuruna sebebiyet vermistir. Bir mabet önünde nümayiş yapmakta olan bir halk kütlesini dağıtmak üzere davet olunan polisler, Paryaların mabede girmelerine mâni olmak için tnabedin kapısmda mevki almışlardır. Bir çok Hint'liler mahkum edildi Poona 20 (A.A) Bombay ve * Sind eyaletlerinde 637 si kadın ol mak üzere 11413 kisi kânunusani ile temmuz aylan arasmda geçen müd Stresa Konferansmda Buğday projesi tasvip olundu sikinin füsunile hiç ülfet etmediklerine hamletmelidir. Her seyden evvel bunu tesbit etmiş oluyoruz ki bahsin esası millî musikiyi inkâr; yahut imha değildir. İşte garp musikisinden bahsolunurken millî musiki müntesiplerini bihakkın sinirlendiren ve onları derhal mnarız cepheye ko yan vehim bu noktadadır. Millî musiki asırlar danberi yürümuştür. ve vürüyecektir; yalnız temenni etmeli ki bu yürüyüş pek büyük esefle görüldüğü gibi geri geri bir vürüyüş olmasın. Ne yazık ki geri geri yüriidüğü ne değil, makus istikamette koştuğuna, nihayet bir uçuruma yuvarlanmak muhatarasuıda kaldığma tahit oluyoru*. Bugünün pek nadir istisnalarma rağmen etser mahsulâhm mezarlannda isib'rken, Itri'Ierin, Dedelerin, hatta Hacı Arif Beylerin, Rifat Beylerin, Osman Beylerin ruhlarmda ne elim sızılar u yanıyordur; daha yirmi otuz sene evvel şakrak terennümlerinin hafif dalgalarile bizi sallıyan Şevki'nin bile pürsevk ruhunda bir tztırap hıçkınğı vardır. Matlup olan nedir? Kendüiğüıden zâhir oluyor ki bu sadece bütün dünya ile beraber memlekette bütün dünya nın musiki diye tanıdığı ilmi memlekette yapmakor. Bugün Cumhuriyet idaresi bunu yapmaktadır, bir yandan Darülelhan'da, bir yandan bütün mekteplerde musiki tedrisah bu sağlam zemin üze • rine kurulduğu gibi bir yandan da ya hususî vasıtalarla, ya garp diyannda tahsile devam etmek suretile hazırla nanlar memleketin asıl musiki ile istinas dairesini genişletmektedir. Bu mezraaya eküen tohumlar ne zaman başak verecektir ve ne zaman ondan ihtiyacı doyuracak bir gıda almacaktır. Bu elbette yîrmi dört saatlib l>ir iş değildir, hiç bir sihir kuvveti Hint Fakirleri gibi bu buğday tanesinden hemen bir filia çıkarmağa kadir değildir, hatta yirmi dört sene bile kâfidir denemez. San'ahn yaş devreleri fertler!h ömür mikyasile ölçülemez. Bunu beklemek ve netfce kendisini gösterinciye kadar sabır ile, ümit ile, hele kat'î bir emniyetle nihayet bir gün bizde de, pek uzaklara gitmiyelim, Yunan'lılar, Romen'ler, Bulgar'lar, Sırp'lar gibi cihana şamil bir musikinin te cellilerini görmek için tutulan yolda yüriimek icap eder. HAÜT ZİYA USŞAKİZADE Reşit Galip Bey İşe başladı! (Bîrlnct sahifeden mdbaiti ziyaret etti. Reşit Galip Bey akşam saat beşte daireye gelerek işe başladı ve muallimlere hitaben bir tamim gönderdi. Tamim şudur: «Maarif Vekilliğîne bugün baş • ladun. Dütturttmuz büyük yanna tez varmak için bilgi ile, imanla, inti zamla usanrmyan azimle çalışmaktır. Maarif Vekili Dr. Reşit Galip Reşit Galip Bey bana vaki olan beyanatında dedi ki: «c Bildiğiniz gibi bugün geldim. Başvekil Paşa Hz. ile göriişerek umumî işler etrafında emir ve talimatlannı aldun. Çalışmağa başlamış bulunuyorum. Şimdilik söyliyecek fazla bir şey yoktur.» •• * * ** Iki vapur çarpıştı Üsküdar önlerinde dün akşamki kaza Maarif Vekilinin beyanatı Muğlada bir Yangın Kum fırtınasile mahvolan tayyare Maarif erkânı gidiyor Maarif Vekâletindeki tebeddül ü zerine şehrimizde bulunan yüksek maarif uzuvları Ankara'ya dönmeğe başlamışlardır. Bu meyanda Maarif heyeti teftisiye reisi Rıdvan Nafiz Bey dün akşam Ankara'ya hareket etmistir. Maarif Müşteşarı Salih Zeki Beyle orta tedrisat müdiri umumisi Fuat Bey de bir kaç güne kadar Ankara'ya gideceklerdir. Maarif erkânının Ankara'da yeni Vekilin riyaseb'nde mühim bir içtima aktedecekleri söylenilmektedir. daki gülünç münakaşadan hiç bir hakikate vâsıl olmadığımızı gördü ğiimüz halde, hiç bir «nedir ?> ve «niçin?» sualine cevap verememiş olduğumuz halde yeni sistemler kurmak ve bir sürü kalp f ikirlerin peşine takılmaktan kendimizi alamıyo ruz. Harpten sonra yıkılmağa başhyan şeylerden biri de nazariyelerin sonuna. ilâve edilen «izm» edabdır. Ancak «izm» siz düşünebildiği gün insan zekâsınm hürriyetinden ve genisliğinden bahsedilebilir. Kafamı zın zinciri bu «izm> dir: SUtemcilik ve nazariyeciliktir. Âmmenin ruhu bunu çpktan duymuştur: Nazariye başka, tatbikat başka derler ve halk emindir ki: «Evdeki pazar, çarşıya uymaz!» yalnız ahmaklar plân ya parlar. Şoförlerin umumî kaideler haricinde bir plânları olsaydı yüz nıetre ileri gidemezlerdi: Yolun hangi köşesinden, ne zaman, ne şekilde, hangi araba, insan ve hayvan çıkacağını ve ne tarafa gideceğini asla ...YUSUFZtYA bilmeyiz. Bütün hayat böyledir. Tarihteki büyük vak'alann hangisi evvelce tahmin edilmiştir? Madem ki hiç bir ânın ötekine benzemedi ğini ve tarihin tekerrür etmediğini öğrendik, yarını tahmin etmeğe ni çin cür'et ediyoruz ve ilimle fal kitabı arasındaki büyük farkı niçm anlamıyoruz? Kararsız, instable bir dünyada olduğumuzu bilelim ve statik fikirlerimizle hayatı kalıpla • mak gibi sonu gelmiyen maceralardan vaz geçelun. Fikirlerimin bu serbest ve biraz kaba saba cereyanına kendimi bi rakmıştım ve artık Vildan'a dîkkat etmiyordum. Yalnız, bir aralık di şarmin havası sözüme Uisti.: Şabah oluyor. Içimde kuvvetli bir istek duydum. fiu doğaa güneKİe beraber doğmak, yenileşmek, bütün bu evi, bu kadını ve ötekileri, beni tereddüde sokan bütün alâkalarımı silkip atmak, hemen difarı fırlatmakl (Mabadi var) CUMHURİYET'in edebt tefrikam 67 Bir Tereddüdün Romanı Peyami Safa etmetniştir, bu muh'akkak; fakat mufaarrir de büyük bir harbin sarsıntısını yıkılıs zanneden imansızlardandn*. Hayn*. Büyük harpten sonra bütün dünya bir ağaç gibi silkelenmeğe başladı: Bu sarsıntıya mukavemet edemiyen mütehase kıymetler, birer çürük yemis gibi sapır sapır döküle cekler; anarşiye istinat eden bütün ayknı yeni san'at şekilleri ve anarşi içinde kalan bütü zekâler da bera ber gidecek. İşte bir tanesi de tu, şu, önümde yatan, uykusunda bile ruh fihtilâlleri geçiren ve sıçrıyan kadın. Tercüme ettiği piyesi sardığım ve biraz evvel onun yüzünü yelpazelediğim fransızca bir edebî gazetede de bu tıymet değişmesinden bahsedili yor. Her tarafta, bu mevzuda neşri yat. Fakat o muharririn ^annettiği kadar değil: Her şey, üstüne yıldınm düşen bir ağaç gibi çatırdıyarak yıkılmıyacak. Bu ağaç yalnız büyük bir kasırga ile silkeleniyor. Bir devrenin ihtilâcı. Kasırga dinmek üzere. Bu devre kapanıyor. Büyük bir zelzele de, kulak zarımızı patlatan gürültüler ve toz duman arasında içimizi bas tıran korku ile ve fantastik bir mu hayyile ile her şeyin yıkıldığmı sanırız; fakat zelzele durunca, titriyen eşya sabit şekillerini aJınca, ancak temelleri çürüyen binaiann devril diğini ve sağlamlann tozlardan silkinerek vekarla hayata çıktığını gö rüriiz. Paris'ten buraya, dostlarımdan bhile evlenmek için, AmerHca'lı bir kadın gelmişti. Hep: «Kendi ken dimden kaçmak istiyorum, kendime ve hiç bir şeye tahammül edemiyo rum, dolasmak, diyardan diyara sitmek... Başka tesellhn kalmadı, bo ğuluyorum!» diyordu. Burada da oturamadı ve dostumla nişanlı olduğu halde kalkıp gitti. «Asnn hasta lığı» dedikleri bu ruh buhranı, bu şüphe ve tereddüt, bu yer değiştir me ve kaçma ihtiyacı artık sonuna geliyor. Bunu hissediyoruz. Şu uyuyan kadın ve bütün ona benziyenler, son kurbanlar. Vakıâ insan ruhunun azabı ebedidir; fakat bu azap ma • hiyetini değiştirmek üzere dir. «Ufukta ne görüyorsun?» sualini birbirimize çok soruyoruz. Herkes yarını merak ediyor. Hatta bu dünya ahvaline pek vâkıf olmıyan ca hillerin gönlünde de ayni üzüntü ve merak var. Ben müthiş bir «tahmin düşmanı» yım. Kehaneti sevmiyo rum. Bütün f elsefe sutemlerinin if lâsım gördükten sonra büyük bir