^=™ 23 Hazîrah 1932 fmerakh şeyler|j pÜfîM MEMLEKETTE C0ÇUKLÂ5I flOYUNLAR Nişan oyunu R gibi sağlam bir tahta parçası alınız. Onu daha uzunca P P gibi bir tahtaya resimde gördü ğünüz gibi perkiştiriniz. R tah tası üzerine hedeflerdeki tam daireli işaretlerin yarısını çiziniz. P P tahtasının iki ucuna birer çivi çakıp bir K. gibi lâstik parçası takınız. B gibi bir zıpzıpı da tane olarak istimal ediniz. Her oyuncu lâstiği çekip B zıpzıpını sıra ile atacaktır. Fakat atmazdan evvel bu zıpzıpa iyice tebeşir sürecektir ki hedefin neresine isabet ettiği belli olsun. HİKAY Ehramların en eskisi Biliyorsunuz ki Mısır'daki eh • ramların hepsi ayni devirde ya pılmamış, her biri ayrı ayn Firavun tarafından inşa edilmiştir. En eskisi iiçüncü sülâleden Zozer ismindeki Firavunundur. Bu ehramın etrafmda tuğla gibi ufak ufak taş parçaları serpilmiştir. Ka> pısının iki tarafında da Arap'ların mastaba dedikleri masalar vardır. % İçerisinde bir kaç mezar varsa da tamamile harap olmuştur. Üzerinde hiyeroglif yazısı yoktur. Bunların ayni zamanda meşhur bir sihirbaz olan Zozer'in baş Vaktile lfalya taraflarında Tirol dağlarında Holwig isminde bir hükümdar vardı. Bunun karısı Herta ahaliye çok iyilik yaptığı için halk tarafından son derece seviliyordu. Bir giin Silda adında bir kızlan oldu. Anne baba kadar tebaaları da bundan ucu bucaği bulunmıya cak kadar sevindiler. Kızın doğuşu dolayısile her tarafta biiyük şenlikler tertip olundu. Kral ve kraliçe sade memleketin eşrafını, zenginlerini değil, Tirol dağlarında oturan cinleri, perileri de verdikleri ziyafete çağırlılar. Her cin, her peri genç kızın ömrünün sonuna kadar rahat ve mes'ut yasaması için birer tılsım hediye ettiler. Faraza biri iyilik, öteki güzellik, üçüncüsü na • ziklik verdi. O da bunları kabul ederek kusursuz, mükemmel bir prenses oldu. Tam bu sırada sarayın kapısından i çeri yüzö burıtsuk, beli biikük bir koca karı girdi. Uzun burnunun ucu o de rece kıvrıktı ki âdeta çenesile birleşmiş zannolunuyordu. Dizleri o derece kuvvetsizdi ki bastonuna dayanmadan kabil değil bir adım atamıyordu. Fakat gözlerinde müthiş bir zekâ ve şeytanet eseri parıl parıl yanıyordu. Bu, o civar ahalisinin «Cadı teyze» ismini verdikleri hainliğile meşhur bir peri idi. Kral ve kraliçe helecan ve korku dan olduklan yerde titremeğe başladıiar. Çiinkü diğerlerile beraber onu davet etmeği unutmuşlardı. Bu işi kasten yapmamışlardı. Cadı teyze nasılsa a • kıllanna gelmemişti. Cadı teyze bastonunu kaka kaka salonun ortasına kadar yürüdükten sonra durdu. Başını miimkün olduğu kadar yukan kaldırarak acı bir sesle bağırdı: Ey Kral Holwig, Kraliçe Herta, beni ziyafetinize davet etmemiş olmaklığmıza rağmen geldim. Kızınıza da mükemmel bir hediye getirdim. Benden iyi bir şey çıkmıyacağını bildiğiniz için tabiî ne olduğunu tahmin edersiniz.. Bugünden itibaren on alb yasına kadar bir öliim tehlikesi onu tehdit edecek. Ona göre kızınıza sahip olunuz! Ihtiyar kadın bunları söyledikten sonra orada hazır bulunanlara hainane bir nazar atfetti ve çıkıp gitti. O vakit büyiicü Horlup sıradan dı şarı çıkta: Velinimetlerim, dedi, ben bu caclının kızınıza bir fenalık etmesine im kân bırakmıyacak derecede kuvvet ve kudret sahibiyim. Onun için kat'iyen kcrkmayınız! Kral ile kraliçe Horlup'un bu temi natına rağmen on altı yasına gelinciye kadar kızlarını son derece emniyet al tında büyütmeğe karar verdiler. Etrafı yüksek dıvarlarla çevrilmiş bir saray yaptırdılar. Ona arkadaş olarak en yüksek aile kızlarından maada kimseyi i • çeri salıvermediler. Kadın erkek her hanği bir yabancıya, prensesin ekseri vaktini geçirdiği bahçeye girmek memnu idi. Sadık hizmetçiler onu bir dakika büe yalnız bırakmıyorlardı. Bu şerait altında Silda'nm çocuklu ğu kazasız, belâsız geçti. Küçük yaştan itibaren çok neş'eli idi. Güzelliği de gittikçe arüyordu. Yalnız arkadaşlan ona dağlardan, tepelerden, sık ormanlardan, billur gibi akan derelerden bahsettikleri vakit ruhunu yeis kaplıyordu. Ah, diyordu, niçin acaba ben de sizin gibi istediğim yere serbest geze • miyorutn, burada mahpus gibiyim. Niçin halkın içine, kalabalığa karışamıyo rum. Bu fikir onu giin geçtikçe büyük bir teessüre düşürdü. Yanaklarının rengi soldu, sıhhati bozuldu. Kral ve kraliçe lozlarının bu halini görünce merak et • tiler. Bab&sı annesine dedi ki: Çok sukür kızlmız on beşine bas~tı. Bu ana kadar da hamdolsun başın dan hiç bir kaza, belâ geçmedi. Ma demki mahousluktan hasta oldu. Onu sadık hizmetçilerin nezareti ve büyiicü Horlup'un himayesi altında biraz dı • şan çıkarahm. Inşaallah bir şeycikler olmaz. Kraliçe Herta da kızının ıztırabile tnüteessirdi. O da kocasının fikrini tasdik etti. O günden itibaren genç prensesin sarayının kapıları açıldı. Yavrucak kır lara, bayırlara, dağlara, çayırlara öyle bir neş'e ve sevinç ile atıldı ki sorma • ym . Parlak dereleri, ekinle dolu tarlaları, dik ve siyah kayaları görünce oralarda inatçı bir keçi gibi dolaşmağa başladı. Hizmetçiler ve arkadaşlan onu pek güç takip edebiliyorlardı. Sîlda bir giin üstunden bütüh mem leket tabak gibi görünen bir tepeye çıkmak istedi. O kadar hızla ileri atıldı ki kimse kendisine yetişemedi. Bir müddet sonra peşinden giden hizmetçiler ve arkadaşlan her tarafı aradıkları halde prensesin kendisini değil, izini bile bulamadılar. Zıpzıp boşa gittiğine \eya her hangi sayıdan birini göst^ren dairelere çarptığına göre en çok sayı alıp 50 : 100 gibi muayyen miktarı yapan birer birer çıkar. Sona kalan yenilmiş sayılır. mimarı tmhotep tarafından yapıldığı zannolunmaktadır. Mezar larda Zozer'in zevcelerinin mumyaları bulunduğu söylenmekte» fakat vaktile Arap istilâcılarının bunları yanlarındaki mücevher lerle beraber yağma ettikleri söylenmektedir. t küçük futbolcunun neş'efi ânî foto muhabirimiz Namık B. tarahndan güzel bir enstantane ile tesbit edilmiştir. Bir dügmenin marifet'eri Zozer Ehramı altı kattan mürekkeptir. Birinci katın 11,48, ikmci katın 10,35, üçüncü katm 1043, dördüncü katın 9,92, be şinci katın 9,39, altıncı katın 8,39 metre yükseklikleri vardır. Bu ehramın umum yüksekliği 59 metre 64 santimdir. İçinin bugün bile henüz her noktası malum de ğildir. Muhtelif bölmeler ve koHepsi bir ağızdan: ridorları vardır. Bu ehram eski Prenses Lilda, prenses Lilda! Diye bağırıyorlar, fakat onlara ak • Memfis şehrine en yakın olanıdır. seden sadadan başka cevap veren olmı Her sene binlerce seyyah bu Af yordu. Artık, saraya dönüp olanı biteni rika kıt'asının en eski âbidesini krala anlatmaktan baska çare kalma merakla seyre koşmaktadırlar. mıştı. Gerek annesi, gerekse babası biricik kızlarının böyle esrarlı bir surette kayboluşundan tarif kabul etmez derecede müteessir oldular. Çırpınıp dö • vünmeğe başladılar. Derhal en nüfuzlu büyücüleri, en mahir sihirbazlan, en meşhur kumandanları, en cesur adamlan çağırdılar. Fikirlerini sordular. En kuytu kdselerin, en ücra yerlerin aranma sına karar verdiler. Kral ve kraliçe son derece meyus ve muztarip olmakla be • raber kızmı bulacak olana büyük bir mükâfatla birlıkte en yüksek rütbeyi verrneği vadettiler. Zaten bütün memleket halkı çok sevdikleri prenseslerini bul mak için çahşıyorlar, ellerinden gelen gayreti £ östeıiyorlardı. (T ı j . Tarihî çocuk eşyası Otuz asır evvel ki oyuncaklar [ F A Y D A U BÎLGILER | Saçımıza dair 1 inci şekildeki gibi bir dıiğme alınız. Deliklerinin iki veya dört tane olmasmın ehemmiyeti yoktur. 60 santimetre uzunluğunda bir ipliği iki deliğinden geçiriniz ve uçlarını düğümleyiniz. Düğ meyi ortaya getiriniz. Kenarlan 3 numaralı şekilde gördüğünüz gib' işaret parmaklarınıza geçi • riniz. Yavaş yavaş ipliğin birini Tevekkeli «Dünya üzerinde ye eskilerin tekerrüründen ibarettir» bir tarafa ötekini öbiır tarafa bükünüz. Bundan sonra her iki e • ni bir sey icat edilmez, bunlar hep dememişler. IMIIIIIIIIIIIIIIIlİlllMIIIIIIIIMIIII III lllllllllll milllll 11 llllllllllllllll 11 IIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIMIIIIMI ItlMIIMimillllllllllllll linizi düğmeye yaklaştırıp uzak laştıracak ve bu harekete müte madiyen tekrar edecek olursanız düğme a ve b gibi istikametinde durrraJan dönmeğe başlar. Bu suretle kısa bir zaman için tatlı bir eğlence ve arkadaşlar arasında bir maharet müsabakası teş kil eder. Musul civarındaki petrol ku • yuları için hafriyat yapan mühendisler bundan 3200 sene evvel oralarda yaşamış Kaldeli'lere ait mezarlar keşfedilmiştir. Mezarların içinde o devirde çocukların oynadıkları oyuncaklar da meydana çıkarılmıştır. Oyuncaklar bebekler, küçük tabaklar ve saireden ibarettir. Hepsi topraktan yapıl mıştır. Bunlara bakıhrsa otuz iki asır evvel Kalde çocukları da tıpkı bugünkü yavrular gibi ayni oyuncaklarla oynıyorlarmış. D SO Hl K Bir gün saraya genç bir köylü, Falster isminde henüz yirmi yaşında bir delikanL geldi. Kralın huzuruna çıkarak: Efendimiz, dedi, tebaanız hak • kında simdiye kadar göstermis olduğu» nuz alâka ve iyiliğe bütün millet mü • teşekkir ve minnettardır. Ben de onla • rın arasmdan birisiyim. Uğradığınız felâket beni de sizin ve prensesin annesi kadar müteessir etti. Müsaadeniz olursa kızınızı bir de ben anyayım. Kral, derirs bir ümitsizlik içinde ba şını salladı: Oğlum, diye cevap verdi, pek âlâ ara.. Fakat en mahir büyücülerin, en nüfuzlu sihirbazların, en cesur kahramanlarm bulamadıkları kızımı sen nasıl ele geçireceksin ? Falster kendinden emin bir tavurla: F.fendimiz, dedi, bu işi başaracağım hakkında bende nihayetsiz bir kanaat var. C halde haydi Allah kolaylık versin.. Yaln>z dikkat et, ayni tuzağa sen de düsme! Delikanh yanina silâh olarak yalnız bir balta ile bir kılıç aldı, prensesin kaybolduğu dağa farmanmağa başladı. Yolu evvelâ sık bir ormanlığa tesadüf et mişti. Yürürken yüriirken bir ağacın altında yabani bir kedinin bir kuşcağızı parçalamak üzere olduğunu gördü. Hemen nişan abp baltasını fırlattı. Kediyi öldürdü. Kuşcağızı da ölümden kur • tardı. Mabadi ve sonu geleçek hafta • Haziran bulmacası J tnsanların başlarındaki saçlar muhtelif renkte idi. Bunu hepimiz görüp seçebiliyoruz. Fakat her birinin incelikleri, kalınlıkları da ayrı ayrıdır. Tabiî bunu farke demiyoruz. Sarı saç, siyah saça ve siyah saç ta kırmızı saça nazaran daha incedir. Bunun neticesi aşağı yukan kırmızı saçhların başında 30 bin, siyah saçhların başında 105 bin, sarı saçhların başında 140160 bin tel vardır. Saçın seyrekliği, sıklığı da ırka, millete nazaran değişir, Saçı en sık olanlar Japon'lardır. Onlardan sonra beyaz ırk, Çin'liler, Hint'liler, Avustralya'hlar gelir. Avrupa'lıların saçlarının kalınlığı bir milimetrenin 102 de biri, Avustralya'lılarınkinin ise bir milimetrenin 66 da biridir. Bir santimetre murabbaı Av rupa'Iı saçının ağırlığı bir miligramın 54 te biri, Çin'lilerinki ise bir miligramın 98 de biri kadardır. 1 R' ND Ti. HA H IN H E| E N UZ îz T • [İM Pi TR D ,E I 0 Ti, ŞıD Şu yukarıda 18 murabba içinde gördüğünüz heceleri o suretle diziniz ki bu ayda bütüıı mekteplilerin ruhuna ter cüman olacak bir mısra çık sın. Doğru halledenler arasında bir kişiye bes lira mükâf at tak» dim edilecek ve resmi gazetemizde basılacaktır. Diğer birine bir «Iş Bankası»| kumbarası hediye edilecektir. Diger 100 kişiye muhtelif he| diyeler. Onlardan da arzu e denlerin resmi basılır. ' Cevaplar temmuzun birinci gününe kadar «Cumhuriyet ço| cuh sahifesi muharriri» adresine gönderilmelidir. Geç kalanlar ve bu adrese göndenniyenler mükâfat kazanamazlar. Şişman adam, rüzgâr, küçük yavru ve elma*