Ömer Refik Beyle üç yapışkan şey: SON T^ÖSRAFIÎAR Matmazel Dandoria Mısır'da SÂTICI, DİLENCİ, SİNEK! SEYYAR GÜZEL BİR KONSER : Cumhurîyet SEYAHAT NOTLARI t M. Makas'ın konferansı **«• ••« Acaba neden! Dünkü «Cumhuriyet» te şöyle bir .. • verdi: Bir ecnebi grupu şeh• rin temizlik işlerini dertıhte etmek istemiş, fakat Belediye bu teklifi reddetmiş. Grup, teklifinde, ilk senede bütün tesisatın kendisine devredilmesini istemiş, bilmukabele çöp fırınları yapacağını ve tiçüncü ae • nede kendisine devredilen tesisatın bedelini Belediyeye ödiyeceğini, dördüncü seneden itibaren de, üç ayda, on bin liradan aşağı olmamak üzere, şehir hazinesine bir hisse vereceğini söylemiş ve çöplerden istediği gibi istifade etmekten başka bir talepte de bulunmamış. Belediye, mevcut tesisatın bilâbedel istenilmesinden dolayı bu tekiifi kabul etmemiş imiş! Bana öyle geliyor ki bu haberin son kısmı yanlıştır. Çünkü mantığa ve akli selime uymıyor. Filhakika tstanbul Belediyesi, tanzifat işleri için senede 800,000 lira masraf ettiğine göre, ecnebi grupunun teklifini mutlaka kabul etmeliydi. Eğer teklifin sahibi olan ecnebi grup ciddî bir şirket değil de, Belediye onun için teklifi kabule lâyık görmedise diyeceğimiz yok; fakat tecisatımıza peşin para ver miyor, diye her sene 800,000 lira tanzifat masrafı vermek pek hesaph bir işe benzemiyor. Istanbul'un süprüntülerinden, her medenî şehirde olduğu gibi, muh telif şekillerde istifade etmek yolu dururken biz, onları, bir sürü araba ve mavna parası da vererek denize döker dururuz! Herkes süprüntüyü altın yaparken bizim üste masraf ta ederek Marmara'yı kirletmemi zin manası var mi ya? Belediyenin temizlik tesisat ve vesaitinin her halde iki senede 1,600,000 lira faiz getirecek bir metah oldu ğunu zannetmiyoruz. Mademki ecnebi grupu iki sene sonra tesisatın bedelini ödiyecektir. O halde bu tesisatın bedelini peşin vermiyorlar, diye iki sene daha 1,600,000 lira tanzifat masrafı etmenin hikmeti ne? Eğer, başka bir şirket da ha var da o, ayni seraite zamime ten tesisatın bedelinî de vermek istiyorsa bu nazü istinaya diyecek yok; aksi takdirde Belediyenin süprün tülere bu kadar sımsıkı sarılrmsındaki manayi anlamak mümkün de • ğildir. Yoksa Belediye, temizlik işlerini de bir şirkete verirsem, zaten süp rüntüleri kaldırtmaktan başka bir iş göremediğim için sebep ve hik meti mevcudiyetim kalmaz, diye mi korkuyor? Eğer, böyle düşünüyorsa pek yanlış, değildir. Yunan'lı dostumuz Yunanistan'm malî, iktisadî, inkişafını izah etti Ankara 6 (Telefonla) Üç gündenberi şehrimizde bulunan Atina meb'usu M. Makas bugün saat beşte Türkocağında bir konferans vermistir. Salon çok kalabalıktı. Hari cîye Vekili Tevf ik Rüştü Beyle Fransız ve Rus sefirleri diğer sefaretler erkânı, bir çok meb'uslar hazır bu • lunuyorlardı. M. Makas konferansını fransızca vermiş, gösterilen hüsnü kabule teşekkürle Türk Yunan dostluğunun ehemmiyetinden bahsetmiştir. Harpten sonra Yunanistan'm malî, iktisadî, ticarî sahada gördüğü inkişaftan bahsetmiş ve bu meyanda bazı istatistikler zikretmiştir. M. Makas muhacirler için Yu • nanistan'ın çok fedakârlık yaptığını beyan ederek nutkjına nihayet vermiş ve çok alkışlanmıştır. Yunan dostumuz yarın İstanbul'a hareket edecektir. Yarm davası Arif Oruç B. kefaletle tahliye ediliyor tzmit 6 (Hususî) Temyîz mahkemesi tarafından nakzedilen Yarın gazetesi davasına tarafeyn vekil lerî huzurile bugün tekrar başlan • dı. Suçluların getirilmesi hakkındakî müddeiumumiliğin talebi hasta raporlarına binaen reddedilerek o • kanun nakız ilâmına ittifakla ittiba edildi. Tahkikatın tevsiine lüzum olmadığından evrakın berayi mütalea müddeiumumilîğe verilmesine ve tnüdafaa vekilinin talebi üzerine Arif Oruç Beyin beş yiiz lira kef alet verdiği takdirde tahliyesine karar verilerek muhakeme 28 mayısa bırakıldı. Hindistanda boykot İngiliz pamuk sanayii miişkül vaziyette., Londra 5 (A.A.) «Manchester Exchange» ismindeki ticaret ve sanayi erbabı birliğine mensup sekiz bin kişi dün fevkalâde bir içtima yapmışlardır. Bu içtimada kabul edilen bir karar suretinde Hint'lilerin Lâncas • hire'den gönderilen ticaret eşyasına boykot ilân etmiş olmaları ve Hin • distan'da alınan ithalât resimleri • nin son günlerde artınlmış olması protesto edilmiştir. Büyük sanayi erbabı tngiliz pa • muk mensucatı sanayiinin son de • recede vahim bir vazîyette bulunduğunu söylemektedir. «Manchester Exchange» müdürlerinin bu içtimaın yapılmasına muvafakat etmeleri Lâncashire pamuk sanayii erbabı • nin bugünkü vaziyeti çok endişe uyandırıcı bir halde gördüklerine delâlet eder. Çünkü Lort trwin ile Gandi arasında husule gelen itilâfa rağmen tngiliz ticaret eşyasına Hindistan'da yapılan boykot evvelce olduğu gibi tesirini göstermekte devam etmektedir. Türk Yunan fasanüdü Atina 6 (Hususî) Nimresmî Hestiya gazetesi neşrettiği bir makalede Cenevre'de toplanacak olan Avrupa Birliği konferansında Tevfik Rüştü Eeyle Yunan Hariciye Naztn M. Mihalâkopulos arasında vuku bulacak temasların ve müzake • ratta görülecek tesanüdün ehemmiyetinden bahsetmektedir. Hestiya gazetesi makalesine ni hayet verirken Türk Yunan tesanüdünün gittikçe daha sıkı bir şekil almakta olduğunu yazmaktadır. Maestro Adinolfi bu sene de büyuk bir alâka Je oekledıStmiz resitallerinde Crer Refik Beyden sonra en muktedir talebesi Mel. Odıle Dandoria'yı bütun bir programla takdım etti. Geçen sene O. Cortot, Rubinstein ilâ.. gibi büyük piyano üstatlarından dınlediğimiz en güç parçalan harikulâde istidat, tekemmül etmiş bir teknikle çalan ve bugün milli şerefimizi musiki sahasında da vatandan çok uzak larda ecnebilere tanıttıran genç pi yanistimiz Omer Refik Beyi hatırla dıkça gayriihtıyarl goğsunüz gururla kabanyor. Amerika'nın Cicinnati şehrinde bulunan Refik Bey oranın radyosuna angaje eciilmişti. Pazarları verdiği konserler fevkalâde büyük bir alâka ile takip edilmekte ve bir çok takdirlere mazhar olmakta idi. Daha pek genç yaşında Virtuositeye doğru istidadı üstat Adinolfı'nin resitallerinde hissediliyordu. Parlak bir teknik, temiz şahsî br duyğu ve hisse malik genç artistimizden diınya musiki â leminde parlak muvaffakiyetler bek liyebiliriz. Refik Beyden sonra Mel. Odile Dandoria da programında na zari dikkati celbedecek derecede muvaffak olmuştur. Klâsik musikinin en zor parçalarmdan olan Bachın Cha conne'nu buyük artistlere has bir stille çalmıştı. Schumann'ın Etudes symphoniqueslerinde lâzım olan hassasiyeti ve tatlılığı, temizliği samiini hayrette bırakacak derece verebilmiştir. Programın en cazip parçasını teşkil eden Maestro Adinolfi'nin Paris'te bir çok takdirlere mazhar olan (Festin au fond des eaux) sulann altında bir ziyafet unvanlı eserıni lâyık bir kudretle «yeşil alaca karanlıklar arasında bizim hayatıroıza muşabih bir hayaün cereyan ettiği ve bizim için hemen de meçhul olan bu sdhanın vücudünü meydana çıkaran tannaniyeti» haki mane bir teknik ve ajilıte ile çıkar mıştır. Debussi'nın les collın d'Ana capri ve La fılle aux cheveux de lin ni hakikaten, modern musıkıye şeytarJ bir ifade ilham eden Procof.effm La suggestion Diabolique ini fevkal âde bir merıaretle yaşatmıştır. Fo gramına Chopin'in tatlı romantik musikisi üç etüt ve bu kadar uzun ve yorucu bir çalıştan sonra Polonnals» ı en la mineurünü çalarak samiinin takdirkâr ve coşgun alkışları arasında hitam vermiştlr. Mel. Odile Dandona'nm çok temiz tuşesı cazıp ve akan hassas bir çalışı var. Kendisinı ve memleketi mizin mevcudiye"/!!» iltihar edebile ceği büyük ttstadımız Adinolfi'yı gerek dehasını ''lharn ettyi talebelerile ve gerek zengin kıymetli kcmpoz'.syon larile bizi mestettiği için hararetle tebrik ederiz. Kahıre'nin en güzel yeni mahaüelerinden blri: Suleyman Paşa caddesi ve heykelt Mısır'ın meşhur seyyar sattcılarından bir ttp: Boncuk kerdarilik satan yerli Mısır'ın o güzel, bir çok Avrupa şehirlerinden daha güzel olan paytahtında üç şey, üç yapışkan şey hayli nahoştur: Seyyar satıcılar, dilenciler ve sinekler. Seyyar satıcılar, istemem, dersiniz, gitmez, yapışır. Dilenciler, Allah versin, dersiniz, gitmez yapışır, sinekler, ko varsınız, gitmez, yapışır! * *• Segayir, segayir! (Sigara) Gemberi, gemberi! (Karîdes) Burtuan, burtuan! (Portakal) Melâne, melâne! (Yeşil nohut) Haraz, hazar! (Boncuk) Simman, »imman! (Bıldırcın) Ve seyyar satıcılar birbirini takip ediyordu. Çikolâtacı, tabakçı, vazocu, si garacı, köpek yavrucu, hindici, masacı, piyango biletçisi, istridyeci, tavukçu, ctaamiye» denilen ful köf • tecisi, oyuncakçı, bıldırcmcı, mii • rekkepli kalemci, rübabçı (istiyince masanıza oturur çalar) muzcu, bilek saatçisi, anahtar zencircisi, karidesçi, elmacı, kundura boyacısı, fıstıkçı, balık yumurtacısı, ukara, maşa ve mangalcı, kebapçı, tel yu murtalıkçı, kitapçı, köfteci, tesbihçi, ağızlıkçı, susam helvacısı, francalâcı, kadın çorapçısı, kravatçı, mendilci, lâstik, çocuk donu ve başlıkçuı, gazeteci, kurabiyeci, el çantacısı, şer betçi, Kaysrei pastırmacısı, havlucu, kukureççi, yüzükçü, bahkçı, keten helvacısı, cambaz, ateşbaz, koldüğme cisi, lâvantacı, çay fincancısı, resimci, erkek çorapçısı, kundura ve otomobil silmeğe mahsus toz bezi satıcısı, bastoncu, para cüzdancısı, kahve fincancısı, terlikçi, domatesçi, pamuk Iu bezcisi, ayakkabı kalıpçısı, haIıcı, portakalcı, testereci, hırdavatçı, tabakçı, lâvantacı*, lotaryacı, kam • çıcı, bardakçı, boncuk gerdanhkçı, tarakçı, mendilci, midyeci, tuhafi • yeci, hamam takımı satıcısı, iskemleci, kuzucu, kolonyacı, pipocu, kemerci, antikacı, bıçakçı, şezlonkçu, masa örtücüsü, meneşçi (sinek kovmağa mahsus alet), korneşçi, tepsici, çiçekçi, tütsücü, mandolinli dilenci, dolma timsahçı, fanilâcı, bisküvitçi, sütcü, kuru bahkçı, yeşil nohutçu, topikçi ermeni dudusu, yankesici, kur'anı kerimci, kurşun kalemci, sandalcı (ayakkabı), şekerci, hı • yarcı, mulhiyeci (bir nevi sebze), fotin bağcısı, tavlacı, kaolcu, reçelci.. Not defterime kaydettiğim bu yüz on çeşit satıcı Pariziyana lokantasının açık penceresi önünde oturduğumuz bir saat zarfında gelip geçen seyyar satıcı ordusunun efradı dır. Her malın satıcısından bir ta la on beş gün beraber bulundum. Marrakeş'teki bahçelerinde çok lezzetli akşamlar geçirdim. Konaklarının mükemmeliyetini tasavvur edemezsiniz. Havuzlar, fiskiyeler, servi ağaçları, çiçek kokuları, hep birden insanı esir etmek için elele vermiş güzelliklerdir. Kadının yüksek bir zevki var. Her şey, divanlar, sık örgülü kalın halılar mükemmel bir tertip dahilindedir. Hakikat Villier'lerle samimiyetim, kendilerine kışları üç yemekte üç defa tesadüf ettiğim Paris'li dostlarımdan fazladır. Olabilir, belki tamamen hak sızım. Fakat seyahatime kıymayı nız, o bana vadolunmuştur, benimdir. Elini elimin üstüne koydu ve gülerek: Peki, hanım, seyahatiniz si • zin kalacaktır. Dedi. Ertesi gün öğle yemeğinden sonra kahvemizi içerken telefon çaldı: Madam Villier Filip'i aradı. Ken disine verilen cevaplardan anladım ki kocasile konuşmuş, projemizi o da tasvip etmiş, her ikisi de bizimle Isviçre'ye gideceklermiş. Son söz şu ne geçse iyi... Bilâkis, muhtelif şeylerin birden ona kadar satıcısı vardır ve her biri, beş dakikada bir gelip geçer. Seyyar sigaracılarm miktarı ise, her halde ondan fazladır. Her beş dakikada bir ayni adam tekrar gelmek şartile, etrafınızda döner dururlar. Şayani hayrettir ki aralarında yalnız fesçi ve kartpostalcı yoktu. O akşam beraber bulunduğumuz kıymetli Kahire kançilarımız Ga latasaraylı Ahmet Beyle biraderi futbolcülerimizin pek iyi tanıdığı Harbiyeli Reşit Bey ve ben, Pariziyana'mn penceresi önünde not tu • tarak yukarıki seyyar satıcı cet velini meydana getirdik. Tram vaylara kadar girerek öteberi sa tan ve ekserisi mısırlı olmak üzere iclerinde her milletten adam bulu • nan bu seyyar satıcılar, öyle pazarlıkcı ve ekseriya öyle yapışkandırlar ki hayret edersiniz. Yanılıp ta sattıgı seye gözünüzün ucile baktınız veya fiatını sordunuz mu haliniz haraptır. Evvelâ, otuz kuruş dediği şeyi, üç kuruşa verir. Ama uzun bir pazarlıktan sonra... Ekseriya ma • sanızın üstüne bırakır, gider, gelir, gider gelir ve nihayet yüzde bin tenzilâtla satar. Allah için, çok kanaatkâr adamlardır. Biz fstanbul'da seyyar satıcıların çokluğundan şi kâyet ederiz, ya Kahireliler ne yapsın! * #* Kahıre'nin en yeni ve güzel caddelerinden olan Şari Süley man Paşa'da otobüs bekli yorum. Yanımda, Mısır'a her giden Türk'e hizmetten zevkalan ve ırkan Türk olan Mısır maarif vüzeratı kütüpanesi memurlarından Mustafa Bey Niyazi var. Bir dilenci kene gibi yapıştı. Mustafa Bey Ni yazi kovuyor, gitmiyor! Ben, Yallah! Diye kovuyorum, gitmiyor. Biraz ö teye gidiyorum, gene geliyor. Kirli yüzüne konan, sinekler ondan kalkıp bize yapışıyorlar. Bir yandan dilenciyi, bir yandan da onun sinek lerini kovuyoruz. Aksi gibi otobüs te bir türlü gelmiyor. Nihayet, kıyafetsiz başka bir a dam peyda oldu ve o yapışkan di lenciyi itekaka kovdu. Hay Allah razı olsun şu adamdan! demeğe kal madı. Bu defa dilenciyi kovan dilenci oldu. Fakat bu, dilenmiyor, yaptığı hizmetine, bizi ötekinden kurtarmış olmasına mu kabil para istiyordu. Bu da, birincisi kadar yapışkandı ve öteki kadar olmuştu: O halde, âlâ, sizi orada bulmakla bahtiyar olacağız! Telefonu kapadı, biraz rahatsız olarak yüzüme baktı. Şahidim sizsiniz, elimden ne gelir se yaptım. Evet, netice? Ah Filip geliyorlar mi? Buna tahammül edebilir miyim ? Ne yapayım, güzelim? Her halde işi kabalığa kadar vardıra mazdım. Hayır, bir behane bulurdunuz, meselâ başka bir tarafa gittiğimizi söylemek suretile.. Oraya gelirlerdi. Canım siz de bunu büyültmiyiniz. Göreceksiniz, çok nazik kimseler dir; refakatle rinden memnun olacaksınız. O halde, dinleyiniz, bir şey yapınız, onlarla siz yalnız gidiniz. Benim için bunda artık lezzet yoktur. Delisiniz! Hepimizin burnu muzdan gelir... Bahusus bu sizin nezaketinizle telif olunamaz. Be nim bu seyahat, Paris'ten çıkıp gitmek aklımdan bile geçmezdi. tstiyen sizsiniz. Ben kabul ettim, sizin için ettim. Şimdi de beni yalnız yolla mağa kalkıyorsunuz. Mabadi var Hendek'te tezahiiral Hendek 5 Bu kere dördüncü M. Meclisinin cümlemizin hissiyatı sadakat ve tazimlerimize tercüman olarak .«vçîli Müncimiz Gazi Hz. ni yeniden Riyaseticumhurluğa inti hap'arı burada halkın sürur ve sevinçîerini bais olmuştur. Derhal her taraf bayraklarla donatıldı. Gece fener alayları tertip edildi. Şehrin caddeleri gezilerek büyük tezahü rat yapıldı. Halkın sevincine payan yoktur. Cumhuriyet meydanında Belediye reisinin coşkun hitabesini Tayyare Cemiyeti reisi Muammer Beyin hararetli nutku takip etti. Kalpten, ruhtan coşan ve kopan samimî alkış nidaları sabaha kadar şehri meserret içinde yaşattı. Ce miyet ve miiessesatı hususiyelerden Ulu Reisimize tebrik telgrafları keşide edildi. Bir tekzip Ankara 6 (A.A.) Kont de Chambrun tarafından Frerler mektebi direktörüne hiç bir mektup yazılmadığı, «Son Po»ta» gazetesi tarafından neşredilmiş olan mektu • bun Fransa sefaretince yalan olduğu beyan edilen bazı ittihamatı teyit maksadile tamamen uydurulmuş sahte bir vesikadan ibaret bulun duğu mezkur sefaretin iltimasına binaen Hariciye Vekâletinden bildirilmektedir. Dünkü nüshamızda M. Adinolfi'nin senelik talebe konserine ait yazmın son kısnu maalesef yanlış ve eksik olarak çıkmıştır. Beyani itizar ederken bu bir kaç satırı doğru olarak tekrar yazıyoruz: «Liszt» in «Jest d'eau dans la villa d'Este» ini çok müstesna bir istidat olan Nüveyre Süreyya Hanımın san'atkâr parmaklarından dinledik. Alkışların ve takdirlerin büyük bir kısmı bu mutena eseri bize hakikl bir artist has sasiyeti ile dinleten bu sevimli talebeCin hissesine düştü. Bize her sene yeni ve kıymetli is tidatlar tanıtan M. Adinolfi'yi tebrik ederiz. * Bir itizar M. FUAT Başvekü îsmet Pş. Hz. nin teşekkürleri Faizlerin kontrolu tktisat Vekâleti tarafından ikrazat müesseseleri hakkında tanzim edilen nizamnamenin Şurayı Devlette müzakeresine başlanmıştır. Bu nizamnameye göre ikrazat müesseseleri hükumetten izîn almağa mecbur tutulacaklar ve sermayelerine göre muayyen bir nisbet dahilinde hükumette depozitoları bulunacaktır. Alacakları faiz miktarı ayrıca tesbit olunacaktır. ev birden çok eglenceli olurdu... Dedi. Çıktığımız zaman oldukça sert bir hal ile : Canım, cumartesine saat al tıya söz vermek, ne demek? Ne tuhaf fikir! Bugün Helens'in günü olduğunu ve benim orada geç vakte kadar kalmaktan memnun olduğumu biliyor sunuz. Fakat kimseye bir söz verdigim yoktur. çıkmak, gitmek istiyorum, o kadar. Hayretinden donmuş bir halde: Nasıl, hasta mısınız? Hayır! Fakat seyahatimizde Villier'i filân istemem de onun için. Sizi anlamıyorum, Filip, Pek iyi biliyor sunuz, benim için bu tatillerin zevki, onları sizinle yalnızça geçirmektedir. Halbuki münasebetiniz kendilerini tanır tanımaz bir halde olan, Fas'ta bir kere gördü ğünüz kimseleri davet ediyor su nuz. Bu ne şiddet Yarabbi! Yep yeni bir İzabel! Hayır, Villier'ler kendilerini tanır tanımaz bir halde olduğum kimseler değildir. Onlar Ankara 6 (A.A.) Kabineyi yeniden teşkil etmek münasebetile aldıkları tebriklerden pek mütehastis olan Basvekil İsmet Pş. Hz. te şokkürlerini tebliğe Anadolu Ajansını tavsit buyurmuştur. tngiltere'den Kap'a giden tayyareciler düştüler Kap 5 (A.A.) Bu yakınlarda tngiltere ile Kap arasındaki mesa feyi kısa bir müddet zarfında katederek bir rekor kazanmış olan milyoner tayyareci Glen Kidston ile arkadaşı Gladsrone'un Natal'de Van Reemen civarında yere düştükleri ve ikisinin de öldükleri söylenmekte dir. Maliye müsteşarı Ankarctya döndü Ankara 6 (Telefonla) Bay ram münasebetile İstanbul'a git miş olan Maliye müsteşarı Ali Rıza Bey şebrimize avdet etmiştir. Cumhuriyet'in tefrikası: 54 Yazan: Andre Moruva IKLIMLER lı bir yerde geçirmiye karar verdik. Ne taraf a gidiyor sunuz? Filip : Saint Moritz'e dedi. Deli gibi idim. tşaretler edi yordum, görmiyordu. Filip, gitmemiz lâzım! Diyerek kalktım. Bizim mi? Neden? Evde buluşmak üzere vekilimize söz verdim. Cumartesi? Evet, bunun size daha kolaylık olacağını düşündüm. Hayretle yüzüme baktı, fakat bir şey söylemedi kalktı ve madama hitaben: Bu seyahat hoşunuza giderse, bana telefon ediniz, anlaşırız, iki B Terceme eden: Haydar Rifcıt sessiz de olmadığı için daha müz'içti. Bir iki, Yallah! ta buna savurduk. Herif kös dinlemiş, hiç öyle «yallah!» la filân gider mi? Güneş tepemizde kaynı yor, otobüs gelmiyor, iki numaralı dilenci gitmiyor, bir numaralı di lenci biraz ötede fırsat ve nöbet bekliyor, sinekler gözümüzün içine giriyordu. Dilencilere ve sineklere o kadar sinirlendim ki heriflere yarım Mısır kuruşu verip te savmağı akıl etmedim de bir otomobile atlıyarak üç lira otomobil parası verdim. Gene bir gün Mısır'ın eski çarşısmda, bağdaş kurmuş bir dükkâncıdan bir yerli ipek mendil alıyor ve biraz türkçe bilen dükkân sahibi ile konuşuyordum. Mısırlılar, çok mükrim, nazik ve terbiyeli insaniardır. Türk ve gazeteci olduğumu anlıyınca bana kahve ikram ettL Bu arada bir dilenci kadın bize öyle bir musallat oldu ki Beyoğlu caddesinin yılışık ve yapışkan çingene karıları onun yanmda, keneye nisbetle pire gibi kalır. Dükkâncı onu kovdukça ayınları çatlatarak inkisar ediyor: Allah sana müşteri vermesin, diyordu. Dükkâncı ona cevap veriyordu: Senin duanı Allah kabul et seydi gökten kesene altın yağardı! Bu dilenci kadını, komşu dükkâncılar da hep birden payladılar, kovdular, polis çağırırız, dediler. Kadın bir taraftan hepsine söz yetiştiriyor ve bir taraftan da o temiz elile o n zumu okşıyarak para istiyordu. Gene inat ettim, dükkâncının ikram ettiği kahveyi ve Mısır'm yerli ipek fabrikalari hakkında istediğim malumatı yarım bırakarak kaçtım. Bereket versin de Kahire'de dilenci çok değildir ve şehrin yeni kısmında ve büyük caddelerinde yok denile • bilecek kadar azdır. ABİDİN DAVER Hanımefendi, kocanızla atlas dağlarında güzel bir seyran yap mıştık. Filip, Sait hatıruıda mı? Gene bana teveccüh ederek: Bu Arap, rehberimizdi. Gözleri cehennem gibi parlıyan bir Arap! Filip mukabele etti: Rehper değil, şair idi. Arabaya aldığımız zamanlarda da şarkılar söyledi. Rumilerin canlılığını •e madamın güzelliğini terennüm ederdi.... Hanımı bu sene Fas'a getir miyecekmi siniz? Hayır, yalnız kiiçük bir se yahat yapacağız. Dağa gideceğiz. Bu sizi çekmez mi? Bunu ciddimi söyliyorsunuz ? çünkü şu tesadüfe bakınız ki ben de kocamla Noeli ve senebaşını kar