/ eee NN rai SON ÇEYREK ASRIN MUHASEBESİ Yazan: Mabil Âdem PELİSTER ei Hâkimiyet kimindi ? ÖYLÜYORLAR, yâzıyorlardı : Dar “Bugünkü söz, yazı ve fırka serbestisini biz verdik. Eğer istemeseydik, t, Divanı Âli, Ağır Ceza Mahkemesi yoksa inkiraz tarihimizden kalma bir ilâmla vesayetlerine verilmiş gayri reşid bir mille- te mi? Hayır! Bunu, insan haklarını, Anayasa- siyle kendisinin tabi? hakları olarak kabul el olan bu millete, Anayasasının, (hâkimi- milletindir !) dediği Türk milletine karşı Böyiliyenlrdi, Eskidenberi biliyoruz : dei çalan gra izzete üre, r tek kuruşun tekibi cayi kürektir!, kat, milletin in mukaddes 8 milyon insanın bu içtimai mukavelesi, 1a milyon hür vatandaşın, bürriyet hav. de, imzaladıkları muazıez bir Bi ii miydi ? lde, niçin böyle söylüyorlar, yazır yorlardı ? Hali yakazada mıydılar, bir buhra- nın iç inde mi çırpınıyorlardı acaba ? taraftan, Necmeddin Sadak vasıta- siyle “Halk Fırkası reisi ne isterse, o olurdu. I ı ismi var, cismi yol ir a kuşundan başka birşey değildi, diyorlar; bir taraftan da her vatandaşın, “ ı, fırka serbestisi bizdeydi, lütfen iade ediyoruz, gibi, intakı hak kabilinden müşterek mesuli- yetlerini ikrar ediyorlar; Halk Fırkası reisi- nin”değil, 999 kişilik bir Halk Fırkası resinin, milletin her ferdine ait bu mukad- olduğunu itiraf. eyli- yorlardı. Çok şükür, İttihatcılar gibi, “Bu rsa, bizim eli- mizde batsın: Bizden başkalarına, ne bir söz, nede bir nefes aldırırız!, demiyorlardı. Evet, bu sözler, yalnız o 999 kişiden geli- yordu. Çünkü, hiç bir Halk Fırkası reisi, kendi devrinde, kl mukaddes hakları- nı almıştım. Şimdi geri veriyorum,, deme- mişti. kiepüniyer. ac olduğuna göre, aksi iddia da ile mez! Dâva, eğ Bifik değildir; bir facia- dır da aha doğru bir komedi zu zar gibi, kendimi bu ruhi haletten kurtara- mıyacağa benziyorum, Hocanın dediği i ” kitapt yeri var. ma, Döva budur : rd millete karşı, insan haklarını iade ettiklerini e üieyekdik; bu hakları, hakikaten ellerine geçirmişler ir öğünmek idi büyüklük aa gibi, nümayişlere mi baş- lamışlardı ? Onlar, kendi dâvalarının cevabını ver- mekten çekinebilirler. Belki de müdafaa ede- miyecekleri için, çekinmek siyasetini taki saian Fakat, ağıslarındaki baklayı bilmi- yenlerden değillerdir ! DE demek istiyorlar.ki; daha doğ- rusu bizim gibilerin kitaplardan öğrenmiş ol- dukları bazı fikirlerden mülehem olarak di- bürafelerden kur- ler de başımızın üstünde dolaşıyordu. Eğer söz, yarı ve fırka serbes- tisi olsaydı, ne devlet cumhuriyet şeklini alır, ne Medeni Kanun çıkar, ne tekkeler ka- ye ne tesettür kalkar, ne harfler değişir, serbestisi kabul olunur, ne de şapka giyilir- di. Her inkilâp, bir sialliyetla. fikri oldu- ğuna göre, bu inkilâp fikrini de bu akalliyet idare edebilirdi. » Nihayet, bugüne kadar (tak- ükü o ni bünyesini bilmemek, siyasi tarihimizin hal üzerindeki beş isielik tesi ilinden gafil bu- lunmak gibi bir zihniyetin ifad inkilâp maddelerinin hangi ketinden önce, Türkiye ağnsı Dayi tarafın- dan münakaşa edilmemiş, tenkitten geçmemiş, İaağruğeğörl hakkında da mi, işi Itürümü- zün kati bir hükmünü giymem k Fırkası reisleri, ne Di inmiş, ne bir miraçla perdei hafayayı açarak, insan- ların bilmediği sırra erişmiş, ne Türkiye ha- ricinde tahsil görerek başka bir mektebin telkinleri altında yetişmiş, ne de Türkiyeden başka bir diyarda yetişerek, ora halkının his ve fikir hareketlerinden ilham almış insanlar- dı. İçimizden birer insandı. Abdülhamit dev- rinin mekteplerinde yetişmişler, yalnız ve yalnız, Türkiye münevverlerinin eserlerini okumuşlar, Türkiye halkının his ve fikir bün- şöaiidayi muhteli$ dünya telâkkilerini ve bunların hâkim mantığını öğrenmişlerdi. Dün- yanın en eski kültür diyarı olan bu memle- ket, hem eski Yunan felsefesinin fikirleriyle doluydu; hem, n bür vatandaş ve ka- nuni devlet fikirlerini biliyordu; hem de Bağ datta akıl tecrübesinden geçirilmiş ve bu tec- rübeye dayanan ve dayanmıyan fikirleri nük- teler haline getirmişti. Bu fikirler, eski dev- rin, yalnız medreselerinde, münevverlerinin meclislerinde, Niyet in la hangisi, bugünkü şekillerden Gir A el e a aaa ileri değildi. Vesikalariyle, neticeleriyle göt“ tereceğiz ki, yirmi yıllık takriri süküt idare- si, halkın bünyesinde yayin inkilâp fikirle- rini körleştirmiş, milli vicdanı da dold ması zor bir manevi boşlükte bırakmıştır. Eğer bu milletin iyim böyle bir fikir çokluğu olm hi şeyler ie el ne din, ne de lâyiklik taassubu idi, Vicdan ve fikir hürriyetini tekeffül eden bitaraf bir kanuni müeyyede ve onun kefili olan bir iktidar mevkii istiyordu. Halbuki, Halk Fırkasına 959 ları eski mezhep taassubu yerine, kunun aksinin güdül- mesine ses çıkarmıyorlardı. iye Rk bu küyük işten baş- lardı. Fakük, nız bu değil... Halk, refah, fakirlikten ui cahillikten kurtulmak, yel hastalığa çaren, ziraatını makineleştirmek, harici emniyet, su'i istimallere karşı gelmek, tam manâsiyle asrın medeni insanı olmak, onun gibi terakki etmek ve yaşamak istiyor- du, Acaba, bu vadilerde neler yapılmıştı ? Vesikalar konuşuyor : Gazi Paşa Balıkesir'de £ Umum Müdürlüğü neşriya- tından a numar kitabı teşkil eden a Mustafa mal Paşa Hazretleri İzm ein ka il ve 1339 yle eserin ve 101 inci sayılarından ayne, — “Halk Fırkası halkımıza ter- siyasiye teşkil etmemekliğimi tav- siye etmişlerdir. Filhakika vazifeyi milliyenin hitamında bir köşeye çekilerek istirahat etmekliğim be- nim için bir menfaattir. Birinci Büyük Millet Meclisinde bazı muharrir mebuslar 13 yz İm SEYE ne e