m Fahri Erdinç'ten Bir hikâye Geçen sayıdan devem Bize zararlı olanlarının kani» mıza kadar sızan bütün “tahrip- kârlığında bu mücadelenin şuuru saklı olmalıdır... Bunu daha iyi anlıyabilmek için kurbanlık bir koyunun genlimiyeti ile, sal- k hikâye rebi intihar ettiren idrâk ve can ii e Çongura yokuşunu tırmanır- ken, bu düşüncelerle ağırlaşan başımı, hemen önümüzden hava- lanan bir keklik sürüsü doğrult- e çaki bana “şu kısacık dersini tekrarladı ; ekliki insanı ürkütürcesi- ne bei serin ol., maz bir istikamet değiştirir; ça muk bohçası gihi düşer..: Tav- » sola, sağa kaçıyorsa bir boy ileri kaçıyorsa : kulakla- rına, sana geliyor ön ayakla- rına doğru Şiz kadar ne uçar, ne kaçar bir av düşüremediğim için, benim birşey. vurmamı. . hepsi oruyu bir yoklayalım, dedi- ler ve derhal, altı nüfus reisi Mehmetdayı, nişan alırken bir gözünü yummaya zaten lüzum de görüş sahası geniş bir pusuya yarleştirdiler. Çok geçmeden zağarların va- Tavşan gördük- zemanki utancım yeniden yüzüm- de pembeleniyor. Birden, sağımdaki Sallan üç ağ ağ ündü. Gülüm: sedim çift DK sap bir rr yarış bel- ki de bit Tavşanlar- SR İRİ “liğe mırıl- dandım. Bu ânda müthiş bir ha- fıza ricatiyle çocukluğumda bağ yolunda işlediğimiz. bir kaplum- ladı lar uğunu nasıl ia tık? İçin- den umduğumuz. gibi « sarı altın- lar değil, a sarısına ben- zer a çikmi Ansızın birbirini ip eden sıkı miladi silkindim... Deli AL enin duru; nda avazı” çıktığı kadar ar : uallim, gözle!.. Finali e ei bir yarış hakemi dikkatiyle gözle- dim, gözledim. Önümden süratle diğini iyi hatırlıyorum “Yediğim saçmalar, bir lokma rın anlamadığı kri : nn yalnız sensin, merhametli avcı!,, Böyle dedi ve kara top- rak üzerine bükülüve n fırladım; A bileceğim bu mablâkun sırtına üşümüş ellerimi sürdü: Sıca- Biz bu hasbihalimizi bititin- seye kadar av arkadaşları etra- fımı aldılar, geneciadetâ çıkışır- casına sordu; — Neden patlatmadın mual- lim etiği çektim amma, ne- dense Sipan ateşlenmedi. örün eğneğini alırcasına İl çifteyi elimden çekti, muayene etmek için fişeği çıkardı ve kapsolda bir iğne yarası olmadığını ötekilere gös- teriverdi. Artık, tavşanla tanışık çıktı- ğımızı iddia edecek değildim ya? k sei allimin (tavşanlara (muhabbeti varmış. Hâlis “kazılbaş, mış da haberimiz yok... Biz de vuramı- yor sanıyorduk; meğer O tuttu- rasıya atmıyormuş ! Av dönüşünde, göcen tavşanı, ceza olarak benim ek yerleştirdiler. Sevdiği- kadar seve seve taşıdım, Av ar- reyken Kör İbrahimi usulcacık bir kenara çektim — Onu bunu vr dedim i “hikâyesini sonradan Derhal, öksürmeye behzer bir gülüşten sonra cevap verdi: — Çok inat hayvanmış; yahu ne dersin ? Yanaştırayım derken miş gibi yüzünü gözünü gösterm Ayrılmak Bu yere, bıkmadan bir sabah ae Çekip penceremin siyah tülün Ne şehre kaptılmak, ne dönmek üzere; Gönlümün bir ölçsem tahammülünü! Bügün bir okşayış, yarın bambaşka Dostların, dostların rengi, çizgisi Çok eski hatıra ğibi geliyor, Yabancı yüzlerin bana sevgisi. Lezzeti yaşıyor dudaklarımda; Bir âlemi ki, yakın, hiç görülmedik. Vermem sırlarını gezip görmenin; Çirkinim, içimde kalsın güzellik. Hep aynı sokakta, aynı adımlar, Ruhum değiştirse artık yerini. a iklim içinde Seyretsem bağların üzümlerini | Bu mevsim bir başk: Bir mendil uçurdu yollara rüzgâr beyaz güvercin. Ayrılmak her şeyden, e memnun, Meçhul Er hatırı için. Refk Fikret SAĞNAK Burçdan havalandı . “>s©