— e ŞAHABÜDDİN SÜHREVERDİ — Bu çocuk sana Allahın bir © yok... Haller ve timsaller bizimdir; Hazreti Ebu Bekir'in nesillerin. ( Vediasıdır. onun güzelliğini ne hal belirtebilir, den... Hakkındaki lâkaplar : Zamanın Rüyayı tâbir eden bir meczup, nede timsal... i ! üstadı, günün ferdi, nur aynası, esrar kaynağı, tarikat rehberi, hakikat ter. cümanı, şeyhlerin başı, bâtın ve zahir ilimlerinin toplayıcısı, rabbâni âlim... Abdülkadir (Geylâni) hazret- lerinin sohbetine ermiştir. Birçok eseri vardır, Abdülkadir la nin Şehabüddin hakkında sözü rakta e olanların sonuncususun | v Şehabüddin, ruhuna bir müşkül düştüğü zaman hemen Allaha müra. caat ederdi. Bir gün ona sordular : — Ameli, . Allaha ibadet borçla- rını bıraksak mabrum ve ruhsuz ka- lıyoruz; amele devam etsek ruhumu- za gurur ve nefs emniyeti düşüyor ; ne yapmalıyız * Cevap verdi : — Hem amele devam edin, hem Necibüddin'in elinden tutan pirle öbürlerinin hayatta olmadığını, onun için kendisini hayatta bulunan altıncı pire teslim ettiklerini, büddin'in ne yapıp yapıp bu piri bulması gerektiğini söyledi. Necibüd- din yollara düştü ve araya araya nihayet Hicazda Şehabüddin (Sühre- verdi) yi buldu, yüzünü görür gör- mez rüyadaki altınci pir olduğunu anladı ve eteklerine yapıştı. z ik Dediler : — Bize tevhid misal getir! Dedi : — İki ayna ve birselma!.. sırrına âit bir L9 ir EN YAZAN d İ TLİRDIDEĞMEY MEHMED ( YEMENİ ) Büyüklerden biri . yakınlariyle bir arada otururken, birdenbire müritlerine hitab etti: — Dışarıya çıkıp bakın; oralarda belki bir garip adam göreceksiniz. Burnuma âşinalık kokusu geliyor. Müritlerden çini ie çıkıp — Bir daha bak, bulursun! Mürit çıktı ve bu defa dışarda zenci bir adam gördü. Üzerinde gur- bet ve sefer izleri, Zenciyi alıp şeyhin huzuruna getirdi, Zenci bir köşeciğe çekilmek istedi, fakat şeyh razı olmadı ve ona ismiyle hitab etti: ehmet. bana yakın otur, ya- İ Zip vi senden öâşinalık kokusu de gece gündüz istiğfara... La yi / ee! Ceddi Hazreti “Ebü Bekir” gibi, “4100 4 VE, VA m e Âlemlerin Efendisi ve Peygamberlerin Peygamberine olan bağlılık ve uy- min ei nuru, çehresinden hiç kay- bolm ALİ NECİBÜDDİN (ŞİRAZİ) Şeyhin babası, henüz Necibüddin doğmadan rüyasında Hazreti Aliyi görüyor. Hazreti Ali önüne yemek koyuyor ve yürüyor — Allah sana bir necip ve salih evlât verecektir! k doğuyor ve bu rüyanın bereketiyle ismi Ali Necibüddin otuyor. ##* Necip, babasının büyük”servetine rağmen gençliğinde fakirlere ve fakir. liğe büyük bir temayül ve muhabbet gösterdi, Fakirlerle düşer kalkar ve babası nekadar süslü elbiseler giyse ve lezzetli yemekler yese bunlara iltifat etmezdi. Derdi ki: — Ben kadınların elbisesini giyemem ve naziklerin yemeğinden yiyemem. Yünden kaftanlar giyer ve nefsini körletecek tarzda ne bulsa yerdi. Böylece geçen gençliği ilerleyip de büyük marifet yoluna düşmek hasreti onda alev alınca rüyasında bir pir gördü. Bu pirin arkasında altı tane pir daha vardı. i Necibüddi'nin yüzüne bakıp güldü ve onu elinden tutup sonuncu pirine teslim etti ve edi: i e Hazreli Mi'den hikmetler : Tamah, mihneti dâvet eder — Doğruluk lisanın emanetidir. — — İnsaf, şerirlerin bile güzel huylarındandır. — İstediği kadar aç ve mahrum olsun, kanaat sahibi zengindir. — İşten evvel tedbir pişmanlığa yer bırakmaz" — Din, edep ve mürüvvet, aklın neticesidir. — Me iliğin faziletin en gü- zelidir. — Kalb kör olduktan sonra göz” lerin e geeieiede hiçbir fayda yoktur. her iş de kötüdür, yal- | nız şer ve kötülüğün def'inde değil... Adıdeğmez Tefsirci : — Dünyada hiçbir misâl bu kuv. vetle tevhid sırrını kucaklayamaz. Misâl okadar derindir ki, hattâ izahı bile derinliğinden kaybettirebilir, İki aynanın ortasında bir elmanın ayna- lardaki namütenahi akislerine karşı birliğini düşünürseniz misâldeki derin- liğin eşiğine ayak atmış olursunuz. Bu misalde, bugünkü fizik ilmini de ihata eden tam ve mükemmel bir ifade var. Dedi: ##* — Biz bir sevgilinin halini vasıf - landırmaya çalışıyoruz ki, onun hali 21>7- Birkaç kelime konuştular. O sırada Zencinin eğilip şeyhin dizinden öptü- günü gördüler. Şeyh, misafir için bir sofra k rulmasını - ve me simli emretti. Getirdiler. Sofrayı getiren mürid oruçluydü. Sofrada nar da vardı. Şeyh narın bir kısmını yedi, Oruçlu mürid şeyhinin tattığı bu narı saklayıp akşam orucu- nu onunla bozmayı düşünürken bir- denbire zenci misafir gülümsedi ve siyah elini uzatarak narı aldı, gözle- rini “oruçlu müride dikmiş yemeğe başladı. Mürid, içinden geçenlerin bu âni keşfi karşısında ürperdi. İşte şeyh Mehmet (Yemeni) bu zencidir y #* Mehmet (Yemeni) artık çok dost olduğu bu oruçlu müritle Şiraz'ın büyüklerine dair konuşurken müridin teker teker isimlerini söylediği ve kendisinin hiç tanımadığı velilere ait vasıfları haber vermeğe başladı; ve müridin hayretten fal taşı gibi açıl. mış gözlerine bakarak şöyle dedi: — O senin Hüseyin dediğin zatı velâyet mertebesinden düşürdüler ve evliya defterinden sildiler Çünkü Şiraz hükümdarının verdiği malları ve nimetleri kabul etti, Gerçekten mürid Şiraz'a döndüğü vakit vaziyeti aynen zenci misafirin bildirdiği gibi buldu.