m mer —il— İR ve musiki meraklısı efendi- ler, kayık ve sandallarını birbi. rine yaklaştırıp fasla başlamışlar. Ka- dın ve erkek sandalları küme halinde bunları takip ediyor. Sandal kullan- maya hevesli bazı şahbaz delikanlı- larda kadın sandalları arasında yarış etmek ve üstatça kürek çektiklerini göstermek dâvasında,.. Mektep ço- cukları,, derelerde biten sazlardan yaptıkları külâhları başlarına geçir- mişler, güle oynaya geçiyorlar, At- lılar, arabalılar, kâh yollarda durup gelen geçeni seyrediyor, kâh âni bir aceleyle beygirlerini dört nala kaldı. np hızla dekorlarını değiştirmek istiyor, Kâğıthane dönüşü işte böylece akıp giden deniz ve kara vasıtaları- nın hepsi Bahariyede toplanır. Çayırı taşıran arabâlar dereye girecek ka. dar sahile yaklaşır, Üstüste yığılan kayık ve sandallardan Bahariye deresi öyle bir hale gelir ki, kayıktan ka. yığa atlayıp karşı tarafa geçmek mümkün olur, Ahenk adına her ka. fadan bir ses çıkar. Heyhey'ler dün- yayı tutar. Bir lâhza sonra oradanda çözülme ve dağılma başlar. Cuma tanlar, o zamanlar «Ulahllar» diye yeni türeyen orkestra takımını - köş- kün bahçesinde faaliyete geçirirlerdi. Derenin akşam hali içinde orkestra- nın sadası her tarafı doldurur, orta- lığa başka bir parlaklık verirdi; Şimdi Bahariye taraflarının hara- beleri, vaktiyle mâmur ve muntaz servet ve nüfuz ehlinin saraylarından ibaretti Cuma günleri bu yalıların ÇMi3 UM alorkon Geçmiş zamanın mizahı; 35 yıl evvel (Cem) in kaleminden çıkma bu karika- iürde muhavere : Mualüm — Sen 5 cahillikle, bu hay- lazlıkla ne olacaksın Şâhirt — Meb'us gesi Nazır olurum! 19 uncu ASIRDA İSTANBUL Eski Balıkhane Nazırı merhum Ali Rıza Bey içi ve dışı, yüksek misafirlerle dolar; bu misafirler renk renk çiçeklerin kaynaştığı küçük Adacıklara kadar yayılır ve buralardan Kâğıthane dö- nüşünü seyrederlerdi. Kâğıthane dö. nüşünün bu hayhuyları, Meşrutiyet inkilâbından sonra. gördüğümüz ve alıştığımız milli bayram şenliklerini andırırdı, Şu farkla ki, inkilâp şenlik- lerinde söylenen şarkılar, ısmarlama şeyler ve kumanda eserleri olduğu halde, bunlar, rindce gazeller, âşıka. ne ve mestane sesler ve içten gelen ahenklerdi. Kâğıthaneye gidemiyen pek fakir ahali, çoluk çocuklariyle birlikte, Fener, Ayakapusu, Cibali meydanla. nua inerlerdi. Buralarının denizi da- ima süprüntü yıgınlariyle dolu, sokak köpekleri ve kedilerinin burunlariyle deşip rızk aradığı yerlerdi. Böyle müteaffin ve müstekreh bir mezbele- de biçareler Kâğıthane dönüşünü seyretmek için, taşlar, kalaslar ve toprak parçaları üzerine çömelirler ve en bayağı satıcıların bayat ye- mişleriyle geçinirlerdi Avam lisanın- da buralara «Bitli Kâğıthane» denirdi, ESKİLERİN KILIKLARI Beldemizin ağırbaşlıları, kodaman- ları, ağaları, bahar mevsimlerinde Kâ- gıthaneye cuma ve pazar günü git- meyi münasip görmezlerdi, Şayet o günlerde gitmeğe mecbur kalırlarsa Kâğıthane tarafına gitmeyip nisbeten tenha olan Alibey köyü, Çoban çeşmesi cihetini tercih ederlerdi Bu eskiler indinde kolalı gömlek, redin- got, caket ve yelek gibi şeyler, Frenkçe giyim eşyasından sayıldığı için bu kılıkta gezenleri Avrupa mu- kallitliğiyle tezyif ederlerdi. İşte o zamanın gençleri, bir takım târizlere hedef olmamak ve eskilere hoş gö. rünmek için kıyafetlerini hafifçe on- lara : benzetmek unu tutarlardı, Bunların mülkiye kısmına mensup olanları, Tanzimattan sonra kavukları ve eski kılığı yavaş yavaş bırakmış. lar ve şöyle bir kılık tutturmuşlardı: Başta mavi ipek püsküllü fes... Fesin altında beyaz takke.., Sırtta düz ya. rey 7 gn uzun ve paçası ge- niş pan « Ayrıca, Hind ve Şam Kiki dye şaldan, kollu min. tan... Boyunlarda siyah canfes veya Beyli tülbend boyunbağı... Bu £atlar zamanın inkilâplarına rağmen kendi kıyafetlerini muHafaza hususunda son derece asabiydiler. İlmiye takımı, bü- yük kavuklarını Tanzimattan üç dört sene sonraya kadar muhafaza etti. Bunların, kavukları (ammâme) yle de. giştirmeleri 1245 tarihindedir. Sırtla- nna, mevsim kürkü üzerine bol biniş ahp elifi biçim çakşır ve sarı mest papuç giyerlerdi. Esnaf takımı, başlarına acem şah veya âbâni sarık sarar, ağı bol şal- var, #alta. Mısri diye isimlendirilen cübbe giyer ve ayaklarına sivri uçlu kırmızı yemeni geçirirlerdi. Bu Yeme- nilerin altı nalçalı olanlarına katır tâ- pinle değiştirirdi, Esnaf yazıcıları, bel kuşaklarının içine gümüş divit takar. ardı. Bu babayani zatların tenezzüh tarzları da Kâğıthane'de eğlenmeğe gidenlerin tarzlariyle mukayese edile- - Onlarca biraz fazla. dolaşmak bile hafiflik sayılırdı Bunlar ya dere. nin kenarında, yahut çayırların etra- fında, ağaç altlarında, kaba hasırlar ve 'seccadeler üzerinde otururlar, Terkeş denilen kısa çubuklarını tel. lendirirlerdi. Saadet Ülkesi Bir şehir ki, sütten sıcak ve beyaz; Bereket, bereket, ufuklarında. O yerin en eski yerlisidir yaz. Her şeyin üstünde ılık bir yosun; Yepyeni bir yer ki, çekilmiş deniz. Orada zaferi, defnenin, sulhun. Gülerek tartmakta nasibimizi, Ahmede, Mehmede kıl sektirmeden; Bakkalın elinde altın terazi... Orada fethetsin isadet bizi! kalı ve uzun etekli setre... Setrenin Refik Fikret SAĞNAK 246 İm — Makel ai GİREİERMLŞ ğine Mi İĞ