|” a A A4 Yar YA ÜSLÜMAN, hikmet, if- fet, şecaat sahibidir. Adli, hilmi, sehası (cö- mertlik) , hayâsı, keremi vardır, Tevazu düşüp kalkmanın en iyi ölçüleri ondadır. Kanaati sever, bü- yüğüne saygı besler, dave- te koşar, komşusunu koru- mak, öksüze acımak, halk arasındaki uygunsuzlukları düzeltmek, şiarıdır, Akraba- sınıziyaret, etrafına yardım, misafire ikram, daimi hu- yudur, Müslümanın elinden, doğru söylemekten başka bir şey gelmez. Öfkelendi- ği zaman hiddetini geçiş- tirmeğe çalışır ve iktidarı zamanında sadece affeder. Ahdine, vâdine vefa gös- termekle, kendisi için en borçlarının ve azminin ilk maddesidir, Nerede bir hasta ve zayıf görse kendisini, onların ba. tırlarını sormakla vazife. lendirir. Selâm vermek, ce- nazeyi teşyi etmek, başlıca zevklerindendir Ve şu huylardan, en korkunç canavardan kor. karcasına çekinir : Kelâm #uhşu, söğüp say- mak... Çekiştirmek, yalan ve dolan... Hasislik, cefa vericilik, hile, ara bozma, kıskançlık, gurur ve taaz- zum, zalimlik... ÜLFET Şehir ve iş hayatı, mek. tep, daire, yolculuk vesai- re gibi şekiller yüzünden iki kimse arasında doğacak ülfet ve sohbet, insanların isteği dışında olduğundan bahsimize girmez. Fakat küçük bir dünya veya âhiret faydası maksadiyle, yahut sadece Allah alâka. siyle ve doğrudan doğruya insan iradesine bağlı ola- rak doğan ülfet ve sohbet- ler dört kısımdır : , Birincisi: Sadece yüzündeki güzel- lik, ruhundaki iyilik, ak. A 7 ARD AV A GAZALİ Ölçüsü lındaki kemâl, şahsındaki ilim ve fazl gibi sıfatları sevmekten ve onları göre- rek zevk bulmaktan gelen zat muhabbetlerinin doğur- duğu ülfet... Böylece, baş- ve menfaat takib etmeksizin meydana ka bir emel gelen ülfet ve sohbet, beşer kudretinin kestir. mekten âciz olduğu iç ve mahrem sebepler yüzün- H.A Db f8 M-E, A4 Lİ Nefsin için sevip arzuladığın bir şeyi herkesin de elde etme- sini sev ve arzula ki, halkın en âdili olasın. * Ey yüksek iyiliğin sahibi olmak ister- sen, Allahı görüyormuş gibi ibadet et; bunu yapamazsan Allah beni görüyor diye ibadet et! TĞ . ye np) DiNİNİZE ÖĞRENİNİZ İkinci delil: Sünnet ve Hadis İslâm dininin dayandığı ikinci delil, Sünnettir. Sün- net, Efendimizden nakledilen bütün Hadisler mecmuasıdır. Efendimizin mukaddes lisanlarından çıkan bütün söz- ler... Kendilerinden sâdır olduğu tesbit edilmiş bütün filller, hareketler, edalar, tavırlar... Yanlarında yapıl- dığı halde sükütlariyle muvafakat buyurdukları işler... İşte bütün bunlar Hadis ve dolâyısiyle Sünnet çerçe- vesini teşkil eder; ve kavil, fiil, süküt ve muvafakat halinde ananeyle Kurtarıcılar Kurtarıcısına dayanır, Anane, «Filân filândan, filân da filândan, o da Pey- gamberimizden nakletti...» tarzında, ya Efendimizin bir sözüne, ya bir hâreketine, yahut da yanlarında bir şey yapılırken sükütlariyle muvafakat buyurdukları vâkıa- sına a si Kur n Âyetlerinin vahiy kâtipleri tarafından tesbit edilerek Âyetlerle - Hadislerin birbirine karıştırılması korkusu kalmayınca, Efendimiz, Hadislerin tesbitine müsaade buyurmuşlardır, İlk müsaade, Mekkenin fet- hinden sonra irad buyurulan hutbenin Ebu Şah tarafın- dan yazılı olarak istenmesi üzerine, Allah Resülü tara. fından kâtiplere verilen emirle başlamıştır. Bundan sonra Hadis yazan birçok sahabi, hareketlerinin doğru. luğu üzerinde muvafakat cevabı almışlar ve «İlmi yaziy- le bağlayınız!» emriyle de Hadisler binbir koldan ya- zılmaya başlanmıştır. Hadisleri, en doğru ve bütün suikastçı teşebbüsler. den temizlemiş olarak temsil eden kaynak, meşhur. «Altı kitap» tır. Gariboğlu g6 den ve iki ruh arasında birlik ve âhenkten doğan bir şekildir ki, Peygamber- ler Peygamberinin bir Ha- disiyle inceliği teşrih edil. miştir. Malik bini Dinar Hazret- leri şöyle der: — «Her hangi bir sıfatta iştirak etmedikçe, iki kim- se arasında ülfet tılısımı doğamaz. İnsan cinsleri kuş cinsleri gibidir. Aralarında benzerlik ol- madıkça iki kuş nasıl bir arada uçmazsa insanlar da öyledir.» Malik bin Dinar bu sözü söylerken, dinleyenler bir de bakmışki, bir karga ile bir güvercin, bir arada ve sarmaş dolaş bir ülfet için. de koklaşıyor. O sırada karga ile güvercin yürü- meğe başlamış ve ikisinin de topal olduğu meydana ıkmış ve aralarındaki ülfet sebebi anlaşılmış... Ülfetin ikinci kısmı: Zata olan muhabbetle beraber işin içine bir dün- ya menfaati karıştırmaktan gelen ülfet... Talebenin ho- casına, memurun patronu- na karşı alâkasiyle, yardım görmek ümidi peşinden nü- fuz ve servet sahibi insan- lar etrafındaki halkalanma şekli... Üçüncüsü : Sadece âhıret faydası ve ebedi kurtuluş yolu gayesi- ni güderek, zat muhabbeti | vesilesi içinde ulvi bir men- faate bağlı ülfet... Dördüncüsü : O şahsa karşı duyulan ülfet şekli ki, ne ilminden, ne amelinden, ne kudretin- den, ne servetinden hiçbir istifade bahis mevzuu de- ğildir ve onunla sadece saf ve mücerret Allah alâ- kasiyle düşüp kalkılır, Ürfet şekilleri içinde en üstününün bu son şekil Si kaydedilmeğe bile değme Ha. A. Ka.