TEF vE yi TEE “rirdi. MEŞRUTİYETYEN. BEŞİ. Jayatımızdan Sayfalar 19 İnkılâp 1877 Kanunu Esasisi ile Mithat Paşaya yazılan . Hattı Hümayun, bilmem padişahın nasıl bir düşüricesile her yıl basılan Devlet Salnamesinin baş tarafında çıkardı. Yalnız önceleri “ «Veziri mââlisemirim Mithat Paşa» hi- tabı 7 sonraları bu kaldırılmıştı. Devletin Sadrâzamı vardı; nazır- lar mim reislik ederdi. Hüküme- tin idaresinde padişahın vekili demek- ti; Mührü Hümayun onda bulunurdu. Padişah «Veziri Azam» kulunu, nazır- ları azil ve nasbederdi. Âdi hükümet işlerinden başka devletin bütün işleri (İradei Seniye) lerle görülürdü. İradei Seniyeleri, Mabeyin Başkâtipliği bildi- Harbiye o nazırlığı makamına (Babı ia Seraskeri) derlerdi. u kumandanları, (Babı Seras- kei, ye Sesa Fakat Mabeyn- den doğrudan doğruya İradei: Seni- ye alırlardı. Yalnız ordu kumandan- ları değil, Serezdeki 9 uncu fırka - ki Şamdaki beşinci orduya ait olarak Giritte iken adanın Yunanistana terki üzerine Sereze kaldırılmıştı - Kuman- danı Müşür İbrahim Paşa, İşkodra Vali ve Kumandanı Müşür Kâzım Paşa, Metroviçadaki 18 inci nizamiye fırkası kumandanı Ferik Şemsi Paşa... Doğ- rudan vi lekii Mabeyin ile muhabere ederlerd Görülüyor ki, Devlet ve Millet iş- lerine ait bütün mesuliyetler doğru- dan doğruya Mabeynin, yâni padişa- hın omuzlarında idi. Mahkemelerin hükümlerini bozar, ölüm cezalarını affederdi; buna karşılık istediği adamı yakalatmak, hapsettirmek, sürmek, as- tırmak elinde idi. Padişahta, bazılarına göre yedi, bazılarına göre de yetmiş evliya kud- reti vardı. Halife, yâni Peygamberin vekiliydi; . zıllâllahı fiiâlem (dünya yüzünde Allahın gölgesi) idi; Hâdi- mül Haremeyni Şerifeyn (Mekke ile Medinenin hizmetkârı) idi. Bütün mil- let, din ve cins ayırmaksızın, onun kulu ve kölesi sayılırdı. Padişaha hi- tap edildiği vakit (abdi memlükleri, bendei dirineleri, kemteri kemineleri) gibi kölelik tâbirleri kullanılırdı. Yer- den selâmların, etek öpmelerin âdet olduğu, yüksek bir terbiye eseri sa- yıldığı bu zamanda Mabeyne karşı Mahmut Şevket Paşa ve maiyeti gösterilen kulluk derecesinin -ne ola- cağını düşünebilirsiniz. Bu esaslara bakılınca Esat Paşa- da, Hayri Paşaya vekil olarak Selâniğe gelirken, ayrı bir Mabeyin şifresiyle gelmiş olmasında şaşılacak bir şey görülemez. Ben, Müşür mer- humun hususi kâtibi de olduğumdan, onun Mabeyin şifre miftahı bende du- rurdu. Halbuki Esat Paşanın, durumun Kâzım Nami DURU nazikliğini göz önünde tutarak, bu miftahı, henüz iyice tanımadığı kim- selere vermemesi tabii görülür. O, gelen Mabeyin şifrelerini kendi halle- der, cevaplarını kendi şifrelerdi. Ben, nöbetimde, karşısında oturur, abonesi olduğum fransızca aylık (La Rövü- Ansien Rövü de Rövü) mecmuasını okurdum. Bir gün sabahleyin yine Mabeyn- den bir şifre gelmişti; paşa onu hal- letmeğe uğraşıyordu. Henüz işini bitirmeden kendisini içeriden çağır- Canıma minnetti bu... Talât, ikide bir bana şifrelerin muh- tevasını AN söylerdi. Paşa, geldiği vakit şifreyi halle- dilmiş buldu, Miftahı aldı, masasının gözüne koyup kilitledi. Gece Mabeynden yine bir şifre geldi. Bunu açtım, miftahsız hallettim. Ertesi sabah aşağıya inipde şifreyi halledilmiş görünce: «Bunu miftahsız mı hallettiniz?» Diye sordu. «Dün ak- şam, dedim, miftahı bana vermiştiniz; ezberimde kaldı; böylece hallettim.» kasına göstermeyiniz!» Emrini verdi, Babası Mehmet efendi merhumun be- nim hakkımda sitayişli sözler söyle- mesi, Paşanın bana emniyetini artır- mıştı. Talât, Mabeynden, Sadaretten, Seraskerlikten gelen şifreleri görür, şüphelendiklerinin ne istediğini ben- den hemen sorardı. Ben de onun dediğini yapardım. Bunda, emniyeti veya vâzifemi suyistimal ettiğime ka- naatim yoktu. Resmi vazifemden ev- vel vatani, vicdani bir vazifem vardı; onu yapmak zaruretindeydim. ğın işe burnunu sokma gibi... Kararımı (o verdim; «güzelim suratımı ikiye bi- çen bu menhus uzunluğu ortadan kaldıracaktım. Zira, (karikatür) ü in andan beri çuşmağa, genzimi tıkamağa, 12 boğazıma dolmağa başla- mıştı... Elimi kaldırdım. Ustu- rayı yukarı doğru bir hare- ketle sıyırdım. Üfİ, anam!!! Çok acıdı ama, kurtuldum. Sünnet olur gibi birşey... Galiba fazlaca kan kaybet- mişim... Buraya getirdiler... İnşaallah iyileşince kan ko- kusunun kaybolacağını dok- torlar söylüyorlar. Yoksa imkânı yok, bu kokuyla ya- şayamam. Tuzlu, kırmızı ve ağır bir kokul.. Hem artık bu kokuyu duymamın da mantıken imkânı kalmadı. Biliyorsunuz, koku alma uzvu burun deliklerinde de- gil, etli kısmın iç zarında- dır. Şimdi taşıdığım intiba hkO da zamanla geçer değil mi?.. Sizede tavsiye ederim. O çirkin çıkıntıyı bir ustura ile uçuruverin!.. Nekadar rahat edeceksiniz, bilsenizl.. Ve, neşeli neşeli gülmeğe başladı. Tabii ancak göz- lerinin büzülüşünden, mum- , yanın güldüğünü anlamış- tım... Zahir GÜVEMLİ