ERMAN: EENPE D 4 TASAVVUF DOĞARKEN En yetkin Peygamberin saadet devresinde olduğu gibi, ondan sonra da İslâmın büyüklerine, Peygamberin sohbetinden üstün bir fazilet olmadığı için (Sahabe — Sohbet edenler) dendi. Onları takip edenlere (Tâbiin — Bağlılar), daha sonra gelenlere de (Etbaı tâbiin — Bağ- lıların Bağlıları) ismi verildi. Sonraları, halk arasında ayrılıklar doğunca, din mertebelerinde de değişiklikler vücuda geldi. Halkın yetkinlerinden din işlerinde şiddet ve inayetleri olanları (Zühhat ve İbad — Tapanlar ve Kullar) diye isimlendirdiler ve bu isimlerle avamdan ayırt ettiler. Derken bir takım uydurmalarla, fırkalar arasında aykırılıklar meydanı alınca her fırka kendi üstünlerini bu isimlerle belirtmeğe başladı. Kurtuluş fırkasında Sünnet ehlinden, kalplerini gaflet yollarından koruyan”ve nefslerine Allah ile riayet edenlerin şu hal- lerine Tasavvuf ve kendilerine Sofi denildi. Bu isimler, Hicretin ikinci asrının nihayetine doğru kullanıldı. Sofi ismi verilenlerin başı, (Ebu Haşimi Sofi) dir. (Küf) lu olup (Dimişkişam) da kulları yetiştirmekle uğraşırdı. (Süfyanı Suri) ile ayni asırdandır. Süfyan demişki: “Eğer Ebu Haşimi Sofi olmasaydı, ben ilahi incelikleri öğrenemezdim. Onu görmeden evvel de Tasavvufun ne olduğunu bilmiyordum.,, Ebu Haşimden evvel ümmetin büyükleri vardıysa da, o, Allaha bağlılık, tevekkül ve aşk yolunda, benzerlerini aşmıştı. Ondan evvel kimseye Sofi denilmemiştir. Hâni- kah en evvel onun için, Şamda (Remile) adlı yerde ya- pılmıştır. İlk dergâhın bina edilişindeki sebeb şöyle rivayet olunuyor: Emirlerden birisi kırlarda ava çıktığı zaman, Ebu Haşimin safa ehlinden bir kimseyle buluşup, biri- birlerinin ellerinden tutarak ve biribirlerinin gözlerine dalarak, derin bir aşk ifadesi içinde söyleştiklerini ve hemen oracıkta, mevcut yemeklerini yiyip, ayni ifadeyle ayrıldıklarını görür. Bu samimi muamele ve ülfet, emirin çok hoşuna gider. Emir, Ebu Haşime, arkadaşnın kim olduğunu sorar ve şu cevabı alır: “Bilmiyorum!,, ... Emir devam eder: “Ya nereli?,,... “Onuda bilmiyo- rumİ,,... Emir, hayretler içinde böyle bir buluşma ve sevişmenin sebebini sorunca, “Bu bizim meslek ve yo- lumuzdur, böyle emrolunmuşuz!,, karşılığını alır. Bunun üzerine, bu aşk ve vecd ehlinin buluşmasına mahsus bir mekânları olup olmadığını soran ve “Hayır!,, cevabını alan emir “Size bir damaltı yaptırayım da orada toplanı- nızİ,, diye Şamdaki Hânikahı bina ettirir. Gönül ve aşk ehli için yapılan hânikahların ilki, işte bu bina olup, ilk Sofide işte bu zattır. Bütün madde ve ruh ilimlerini kendisinde toplamıştı. “Kibrin gönülleri yıkması önünde dağları yıkmak ne kolay!..,, ve “Faydasız bilgiden Allaha sığınırım |,, Sözleri, kutsi kelimelerindendir. * .. Tasavvuf ehline mahsus ilim, devamlı nefs mücahe- de ve muhasebesine kalkarak, bu mücahede yolunda elde. edilen zevk ve vecdlerden; ve bir zevkten öbür zevke yükselmenin keyfiyetinden ve bunlara dair aralarında dolaşan ıstılahların şerhindeki sözlerden ibarettir. ERRİYAZİTTASAVVUFİYE'den — M. K. 10 & i TEKLİK VE ge MRUEL Bire bir katılınca, kendisine bir katıldığı için mi birin iki olduğunu, yoksa biribirile toplanarak, bunun ötekine, ötekinin de buna katıldığı içinmi iki olduklarını bir türlü kestiremiyordum. Çünkü onlar ayrı ayrı bulunduk- ları vakit, herbirinin gerçekten bir olduğunu ve o za- man iki olmadığını görünce şaşırdım kaldım; fakat biribirlerine yaklaştılar ve o zaman, böylece, ikinin neden var olduğu meydana çıktı. Yoksa tekin, kendisi olmamakla beraber, kendi tabi- atı tekten aslâ ayrılmıyacak şekilde olduğundan, gene kendi öz adından fazla olarak daima tek adını taşıya- cak başka şey varmı? Üç sayısı ve başka bir çok sayı içinde hal böyledir sanıyorum. Üç sayısında duralım! Tek, üç sayısının ayni olmasada, üçün hem kendi öz adı olan üç, hem de tek adıyla anılması fikrinde değil misin ? Bununla beraber üç sayısının, beş sayısının ve sayıların tam yarısının öyle bir tabiatı vardırki, bu sa- yılardan herbiri tek tabiatını almaksızın her zaman tek- böyledir ; onların her biri de çiftin tabiatını almaksızın gene her zaman çifttirler. İçinde üç sayısının hâkim olduğu herşeyin, yalnız üç değil, dn zamanda tek de olması gerektiğini anlı- yorsun. öyle birşey içine, kendisini vücuda getiren şekle karşı bir fikir aslâ giremez. O halde, onu vücuda getiren şey, tek'in şekli... Bu şeye zıt fikir ise, çift fikri... Demek, çif: fikri aslâ üç içine giremiyecek... İkiyle birde, ateşle soğukta ve daha birçok başka şeyde olduğu gibi, o daima kendi zıddı ile beraberdir. Yalnız zıt, kendi zıddını kabul etmemekle kalmaz, ayni zamanda yaklaştırdığı şeye zıt herhangi bir şeyi kendisile getiren şey de, kendi kendisinin getirdiği şeyin zıddını aslâ kabul etmez. Ne beş sayısı çift fikrini, nede onun iki misli olan on sayısı, tek fikrini kabul eder. Şimdi, çıkış noktamıza dönelim. Bundan önce sözünü ettiğim en emin cevaptan başka, bu söylenen şeylerin aydınlığında, gene emin bir cevap görüyorum. Gerçek- ten bana: “Sıcak olması için bedende bulunması gerekli şey nedir ?,, diye sorarsan, doğruda olsa sana cahillerin cevabıyla, hararettir demiyeceğim; fakat biraz önce de- diklerimizden çıkarılmış daha bilgince bir cevap olarak, bunun ateş olduğunu söyliyeceğim. Bunun gibi, bana; “bedenin hasta düşmesi için kendinde bulunması gerekli şey nedir?,, diye sorduğunda, hasta'ık demeyip humma olduğunu söyliyeceğim ve bir sayının tek olması için kendisinde bulunması gerekli olanın ne olduğunu sordu- ğunda da teklik değil, birlik bulunduğunu söyliyeceğim. Geri kalanlar için de key a yleyse cevap ver, bedenin canlı olması için ken- dinde bulunması ei şey nedir (Kebes), ruh, dedi... EFLÂTUN — (Fedon: Sokrat )dan — Suut Kemal Yetkin 401