$0 Pirinci k&nyn POVA CUMA (ANADOLU, — * Wünakbel Havat Salileleri —| YAZAN: Josj Dühamel Gene - sinema müziği başlıyor. En güzel hülyalarımızın düki ini, pisliklerini alıp götüren lâ- nA tül ğem musikisi.. Perdede gene hayal-| geçiyorlar. — San'at ler görüyoruz; adına lâyık her eser yaşamak sabit/ ka sinema daha başlangıcındadır. Sine- || kalmak istediği halde, hayatı temsil etmiyen, fakat başka bir dünyayı yani herşeyin, sahte keyfi ve mâna- #z sinema dünyasını temsil eden bu hayaller mütemadiyen geçiyorlar. Bazıları, ayrı ve hareketsiz olan bu hayaletler, genişliği, büyüklüğü hileleri, elbiseleri teferruatiyle per- dede görünüyorlar. Görünüyorlar, diyorum. Hem de canlı ve hakikt ha- yatta bildiklerimize harikulâde ya: bancı bir sürette... Bu defa bu sefil dünyada, sine- mada tamamen kendime gelerek, kendimin hakimi olarak ve hükü lerimden emin'bulunarak gözlerimi kapıyor ve içimde, sakin, sarsılmaz bir surette gördüklerimi düşünmeğe, bu davayı aydınlatmağa - çalışıyo- rum. Z Sinema, esirlerin cahillerin, mis- kinlerin, ihtiyaç ve aileden ezilmiş alanların bir eğlence vasıtasıdır. Bu- rası, Moloçların mahküm ettiği bir yığının gıdasını âlimane bir surette zehirlemektedir. Sinema hiç bir cehd istemiyen bir temasadır. Fikirlerde mabâd ara- mıyor, ciddi bir surette hiç bir prob- lemi halletmiyor, hiç bir ihtiraz uyan dırmıyor, kalplerde hiç bir ışık yak- muyor, ve günün birinde Los Ange- los'da yıldız olmaktan başka hiç bir ümid de vermiyor. Hattâ sinemanın dinamizimi bile Mmuhayyilemizin üzerinde durması- mı istediği hülyaları, bizden uraklaş-| tırıyor. Duılunlznn en âdi nüvaziş- leri sinemadaki zevke, halk mübhem ve lâkayd bir surette işti- zek etmektedir. Bu eğlenceler, halkın anlıyamı- yacağı bir şekilde sür'atle biribirini takip ediyor. Bunlar, halkın sıkılma- sına imkân bırakmıyacak surette ter- tip edilmiştir. İnsanın zekâsını kul- lanmasına, münakaşa — yapmasına, ve bunlara iştirake imkân yoktur. Teshir edici vasıtalarla lüksle, mü- zikle, insan sesiyle dolu olan bu kor- kunç, bu hayvanlaştırıcı, bozguncu makina, dünyanın en hayret verici kuvvetlerinden biri olarak sayıhyor. Teyid ediyorum ki, bugünkü Amerikan sinema tejimine, devam-| h bir surette, bir yıl tabi tutulan bir müddet, en kötü inhiata doğru sü-| rüklenecektir. Teyid ediyorum ki, fikri hiç bir gayret sarfetmeksizin | #arf ve geçici bir zevkle sersemleşti- rilen bir millet, biraz sonra bir işi #sonuna götürmeğe ve küçük de olan, fikir enerjisile onu başarmağa muk- tedir olamıyacaktır. -Biliyorum bu iddiama Amerikanın büyük bi nalar, vapurlar yaptığı ve büyük te- lere girmeğe - kadir olduğu lkri ülmek suretiyle itiraz edile- Ameııkıdı büyük bir binanın haftada iki üç katı yapılabilmekte-' tetralogi hazırla -e POLİS ROMA Ö- ması için yirmi yıl, Littre'nin lügatı ni yapması için de bütün bir hayat boyunca çalışması icap etmiştir. Hiç bir icad, daha başlangıcında, bu kadar hararetli ve umumi bir alâ- ile karşılanmamıştır. Biliyorum, motoğraf daha doğar doğmaz mu- hayyeleyi tutuşturmuş, büyük ser- mayeler toplamış, halkın ve âlimle- |rin yardımına kavuşmuş, sonsuz, na sebeb olmuştur. O daha şimdiden mahv işine başlamış, hududsuz ener- ji, icad ve cesaret tüketmiştir. Ve bü- tün bunlar boş bir netice için yapıl- mıştır. Ben, Molüjerin bir piyesi, sinema kütüphanelerini hattâ tanta- nalı bir surette klasik sayılan eser- |ler de dahil olduğu halde vermeğe amadeyim. Sinema, hâlâ bir san'at değildir. korkuvoıum ki o, daha b—çlıııııçu ola sapmış ve her gün san'- m şeyden uzaklaşmağa bas- | lamıştır. Hayatımda yer tutan bütün eser.- ler, beni bir adam haline sokan bi tün san'at eserleri, bir futuhatı ifade leder. Ben onları büyük cehdler ne- ticesinde elde ettim ve hararetli bir ihtirastan sonra lâyık oldum. Yeni bir nizama kadar, sinema eserlerinin, san'at eseri olarak mu- Suriye mütenevvi yeni kabiliyetlerin doğ-| '|masına, kullanılmasına, yıpranması- Rombrand'ın bir tablosu için bütün| Çeviren: Asım Kültür vaffakıyet kazanması ihtimali yok- tur. Sinema eserleri kendini takdim eder etmez harcı âlem olarak kıymet-| ten düşmektedir. Bir sinema eseri kalp ve ruhumuzu hiç bir imtihana İ tutmiyor. ©| bildiğini biranda ve birden söylüyor. O, esrarengiz, temelsiz, kinayesiz- dir. |kat memnun etmiyen elemli bir in- tibadan başka birşey de vermiyor. Sinema, mahiyeti itibariyle harekt- dir, fakat temaşa edenleri felce uğ> ramış yorar ve hareketsiz kılar, Bethoven, Vagnen, Bodler, Ma- !İurme, Giorgion, Vinei -bunları kar-| |makarışık sayıyorum- işte san'at!. Büyük adamların eserlerini anla- mak, onlardan zevk almak için, beni her vakit bulunduğum mevkin üs tüne çıkaran ve hayatımın en meser- retli muvaffakıyetlerini teşkil eden devamlı bir çalışmaya sevketti. Si- İnema bazan beni eğlendiriyor. hattâ| | yecanlandırıyor fakat — asla yük- İselmeği bana temin etmiyor. O san'- |at değildir, Evet o san'at değildir. landırdığı bir çok gençler, sinemanın hatalarını, sefaletini, kifayetsizliğini mübhem bir surette anlıyorlar. Ön- İların ıstırabi karşısında eğiliyorum. | Cünkü sinema eşareti — tiyatronun- kinden daha ağır, daha zalimdir. — Devam edecek — Fransa Parlâmento, müzakerelerini tatil ya meydan meclisi bir ay tatil kararı vermistir. Bu tatil karanı, F nz parlâmento- sunun siyasf vaziyeti yeni korniserin avdetinden sonra tebdil etmesi için verilmiş telâkki edilmektedir. Berut, 29 (Radyo) — Suriye hürriyetperver fırkası reisi Ayme, Fransaya açık mektup nesretmiştir. Mektupta, Fransanın şimdive kadar takip ettiği siyaseti değistirmesi 1â- İzimgeldiği yazılmakta, Suriyenin Fransaya karşı olan siyasetini tebdil mecburiyetinde bulunduğu kaydo- lunmaktadır. Mektup şu cümlelerle bulmaktadır: nihayet ra, ne de Fransanın ağır tahakkümü- ne katlanamaz. Fransa, Suriyeyi ken di düşmanları ile birleştirmeğe mee bur edip, başına gaile açmamalıdır. |Yoksa, hürriyet bayrağı açmağa â- Vmade binlerce Suriyeli genç vardır. Kahire, 29 (Radyo) — Samdan gelen haberlere göre, Fransa hükü- meti Suriyeden tardedilmiş Arap esasının tekrar Su eya | Nİ Esrarengiz konak KA e Sarrarcırer — Bu skşam sinir buhranı geçiti- yörüm. — Daha başka bir sebep de var, Bo gece diş kapının zitmin çalınma-|ler saat birde konağa geldikleri za- kâye o kadar uzun değildir. Bu hâ- Si ve duyulmaması ihtimali do var.. — Zil mit. — Evet, misafirler bekliyorum. — Misafirler mi? Halbuki ben mal- safir kabul etmediğinizi — sanıyor. düm. — Evet, fakat bugün vazi #İğli. Bu gece T kânunnuevvel geeç. sidir. Ve her sene bu geceyi üyinle geçiriyorum. Bazı dostlar — gelirler. Ailevi kulübümüzü kurar ve altı cen- tilmenle fanliyete geçariz. Bu galon- da oturür ve bir saat kadar k Tuz. Doland, dayısına hayretle ba du. Bü hususi mülükatın mah anlarmıyordu. v Rbada Hsilenle adan ATA- lardan haberdar olan Wdı— herşeyi bilir. Fakat hiç hir müzakerelere iştirak etmez, Misn eni ili gayet hafif olarak ç Bizzat gider kapıyı açarım. di ve karısı o saatte uykuda b lar. Doland gözlerini açabildiği açtı sonra tekrar kalktı ve heykelin önüne gelerek durdu; — Bu sevimli ve merd ihtiyarı ha. tarlıyorum, $ önü. ne glder, dikilirdim. Ağzı ve gözleri nazarı dikkatimi celbederdi. Bilhas. Mo: yan'nın erkek tebi mü. ne benziyen cansız tebessümü.. Fa- kat amca, bön gu çehreyi unuttüm, bu kim olacak? Amikus. Esas ismi Jakoy milten Sıdmordur ve senin büyük de- idendir. rlar. aun- «Suriye artık ne siyasi entrikala- | yudan doğruya Mançuriye ait oldu - İnun bi mur- | etti. Suriye gençleri Fransa- okuyorlar etmemekedir. - |retlerin ku Mançuri Rusyaya olan borcunu vermiyor Paris, 29 (Radyo) — Sövyet Rus- ya , Mançuriye bir nota vermiş ve şi- mendiferlerden alacaklı bulunduğu pa raları istemiştir. Rusya, bu notanın bir suretini de Karanti vermiş olan japonyaya gönde- rerek, taksitlerin tediye edilmesini is- temiştir. japonya, bu meseleden doluyı mest. iyet kabul etmediğini ve boreun, no,ı ğunu bildirmiştir. Doktor Funk Londraya g'decek Londr: nez, Zünnetliğime göre de Amikus ştür değli mi? Evet. Katledildi. salar içinde! Doland. heykeli Hem de bu — Burada mı öldürüldü) D — Asağı yukarı simdi şu durdu- gunuz yerdel.. Bu hikâyeyi şimidiye kadar hiç dinlemediniz mi idi) Sen o zaman çok kücüktün.. Hi- dise yüz sene evvel bir gece vakti ve O, bizi tatmin etmek istiyor, fa-|"İ Biliyorum ki teshir ettiği, alâl |Dostluk ilerledikçe mütekat İkârlıklar da artar. Dostluk Dr. M. ŞEVKİ UĞUR Dahili hastalıklar mütehassısı Biribirlerine benzeyen şartlar için- de bulunan İnsanlar arasında husu- le gelen bir duygo bağlılığından iba- ret olan dostluğun, zamanımızda ar- kadaşlık biçimine girdiğini müşahede ediyoruz. Sosyal bağlılıkların pek çok — ol- ması dolayısiyle ber hangi bir mes. lek, oyun vesair içtimat toplantıların- da insanlarım — biribirile — bağ- lanmaları imkânlarını hazırlar, Hal- buki her arkadaşlığın, mutlaka böy- le dostluktan gelmesi gerekli değil- dir. Esasen dostluk, iki kimsenin den hiç bir menfaat beki biribirlerine karşı duygu- bağlılığını kendi seçimleri le yapmalarıdır. Dostluk; ilerledikçe biribirlerinden gördükleri iyilikler- den daha çoğunu göstermek ister. Yalnız şunu kat'i olarak bilmelidir ki, insanın asıl dostu çok — olamaz. Hakiki dost olan kimse, insanın her hangi bir felüket zamanında kendi- #ini gösterir. Yoksa iyilik zamanında pek de samimi olmiyan bir çok dostlar gö- Onun için, herkesi hakiki bir dost sunarak her husüsta — onlara bağlanmak, bilmem ki ne dereceye olabilir. Telâkki ve sayılan dosta karşı her ak, derdlerini dök- Dostluk biraz aşka da benziyı lir, çünkü dostlukta az olan bile k ik da gi Yaşlılık, zengin. lik dostlüğa çok engel olur. Memur- larla amirler arasında da esaslı bir. döstlük bulunamaz, bulünsa — bile pek az olur. Bu arada dostluğuün ka- dın ile erkek beyninde de teşekk edebileceğini ileri sürenler — vardır. Ne'dereceye kadar doğru — olduğu biraz da mülâhazaya taâbildir. Ço- cüklara gelince; bunlar da daha çok arkadaşlık hüküm sürmektedir. Fa- kat bu da pek kolaylıkla zail ol- maktadır. Dostluğun fazileti ve iyiliği hakikki ve esaslı olmasındadır. Bu da se; nin terbiyesine tâbİ bir mesi bi- od Şam, 29 (Radyo) — Meb'usan nana avdetlerine kat'iyyen müsaade| Çocukların tinel kudretlerini dal a lâzımgelir. Ruhi kud. lendirilmesi için ben- lik faziletlerini ve kıymetlerini ka- zanmak şartlır, Yoksa her hangi arkadaşın tesiri altında — bulunacak kadar tinel zayıflık gösteren her şahis, onun — tütsağı yerindedir. İş- te, insanın ilk önce kendini ruhi za- aftan kurtarması icap eder, Bu d yükseltmek Ara—p komitesi Azasından sürgün edilen- ler serbest bırakıldı Landra, 29 (Radyo) — Filistin A rap komltesi azasından bulundukların. ıl.ıu dolay sürgün edilmiş ola: erine <eıh4-ıî Kanton vapuru e dağrü yola çıkmışlardır. Maa- Arapların üçü Bel Kahireye gidip bir müddet orada ka- lacaklardır. kemikli ve altın işlemeli bir hançer mi? Doland mahpus kız Peçi Galin İkendisine vermiş olduğu bançeri ha- tırlamıştı. kat onun bu kadar korkunç bir hikâyesi olduğunu bilmiyordum. Teadar hem konuşuyor, hem de mütereddid bir nazarla yeğeninin gözlerine bakıyordu: — O maruf hançer o günden iti- bir hançer darbesile vuku bulmuştur, Karanbk ve mumun hafif ziyası, ihtiyarın anlatığı hikâyenin dehşe- ini artıyordu. Doland titredi, — Hensi bu kadar mı? — Aşağı yukarı bu kadar. Bu mesele bir sürü dedikoduya sebebi- yet verdi. Onları da sırası gelince anlatırım. — Katil meydana çıktı mı? — Hayır, (Teodor - tereddüdle) Fakat., Amikus fenni taharriyatla uğraşıyordu. İzahat vereceğim za - man her seyi anlıyacaksınız O han- le $östererek) su civide asıl duru- vordu. Katil hanceri sapladığı-verde baren ailenin korkunç bir armağanı olarak kabul edildi ve ayni çiviye asıldı. Fakat senelerce sonra, senin- le beraber o da tegayyüp etti. Doland güldü: — Armca size hakikati söyliye - yim. Onu ben akdım. Fakat neden aldığımı ben de bilmiyorum, — Bir delilik olacak.. Şimdi ne- rede o hançer? Doland durakladı. Karışık fikir- ler kendisini telâşğa düşürmüştü — Maalesaf onu kaybettim, Hikâ- esini bilseydim, tabif daha dikkatli Ha-'cer eski idi. Ve senelerdenberi (Eli- davranırdım. Maamafih onu tekrar İmağa gayret edeceği İl’"l Delikanlı bu sözleri İ mütcakı; | Bekârlara geçen yıl tevkif edilerek | — Korsanın hançeri mi bu?. Sapı| Sahife: ne mutlu? 20000 Alman kızı koca arıyar! Bunlar şimdi Hollandada, aileler nez. dinde hizmetçilik yapıyorlar Almanya, geri ge lmedikleri takdir: de kızların ailelerini cezalandırcak Muhtelif. tarihlerde Almınyıdın Hollandaya - geçen - kızların adedi ”İyirmi bini bulmaktadır. Bu genç kı lar Hollanda şehirlerinde aileler ya- nında hizmetkârlık veya dadılık ya- parak hayatlarını kazanırlar. Fakat son günlerde bu yabancı kızlar arasında büyük bir panik bas- lamıştır. Hemen hepsi Hollandada | bir koca bulmak için ellerinden gele- ni yapıyorlar. Bu vaziyet dahilinde Hallanda bekârları büyük bir bolluk içindedirler, Artık Hollandada en kılıbık, en sıkılgan erkekler bile ka- din bulabilecekler demektir. Koca arıyan yirmi bin Alman kızı “jJevlenme ve belediye dairelerine i - simlerini bildirmişlerdir. Talepname leri belediye salonlarında — asılıdır. Ancak adresleri gizli tutuluyor. Ma- amafih ciddi fikre sahip olanların r İevlenme memurlukları vasıtasile ad-| resleri öğrenilebilmektedir. Büyük bir iştiyakla koca arıyan bu kadınlar her halde kendilerine ye- ni bir hayat temin edecek erkeklere saadet getirebilirler. Çünkü bu yir- mi kızın evlenmek için can atmala-| | rına sebep olan vaka kendilerince fevkalâde mühimdir. Bu vaka nedir? Alman hükümeti memleketten çıkmış olan bu kadınların ana vata- na dönmelerini bu hususta henüz resmi bir tebligat yapılmış değildir. Ancak konsolos- le bu genç kızla teker te rak kendilerine doğduk- ları kasabaya dönmeleri lüzüumu bil- dirilmiş, aksi halde ailelerinin para cezasile mahküm edilecekleri ilâve “ilolunmuştur. Esasen Almanyadan çıkıp Hol- landaya gelmiş olan bu yirmi bin kız pasaportlarını konsolosluğa im- zalattıkları ka bir yere nal — Ne kadar da eskiydi Seneler bu âleti bir karavanaya çevirmiş o lacak. Bir parça çalmak isterdim. Delikanlı parmaklarile düğmele- re dokundu. Fakat Teodor onu ko- lundan yakaladı ve mani oldu. San- ra heykele bakarak boğuk sesile: — Yapmal. Dedi. Sonra müdhiş bir telâşla: — Aman yer değiştirdi, çevrildi. Dikkat etl.. Diye ilâve etti. — Groundi çevirmiş olacak, — Hayır, hayır.. Groundi ona dokunmaz. Heykel biraz evvel ye- rinde idi. Değiştirme, ben yukarı çıktığım zaman vuku bulmuş ola- cak.. Binaenaleyh birisi... Anlaşılı- yor ki... Demek ki piyono.... Fakat inanamıyorum... Arnan Allahım.. Doland amcasının geçirdiği bu müthiş heyecandan bir şey anlamı- yordu. — Fakat amca, neler tahakkuk ediyor. Piyanonun heykelle alâkası nedir? Teddor acınacak bir vaziyette idi Derin bir nefes aldıktan sonra bo- İğuk bir sesle: istemektedir. Gerçi|" *lel(ıkleıı n'ıkd.ıdn de hükümeti ha« berdar etmek mecburiyetindedirler. Bu yirmi bin genç kız bugün mem lekete dönmek istemiyorlar. Hollan- |dada sürdükleri hayattan memnun- durlar. Karınlarını rahat ve serbest- çe doyurmak imkânını bulmuşlardır. Belki zengin değil fakat hepsi de me İsud! Memlekete döndükleri takdir- de fabrikalarda çalışmak mecburiye- tinde kalacaklarından korkuyorlar. Onun için de memlekete dönmeme- lerini temin edecek bir şekli aramak- tadırlar. Bu husus ancak bir Hollandalı erkekle evlenip Hollanda tebaasınş geçebildikleri takdirde mümkün ola caktır. İşte bunun için yirmi bin Alman kızı var kuvvetlerile Hollandada ko ca aramaktadırlar, Dış Politika — Baştarafı 3 ncü Sahifede — çerçevesi içinde tanzimi yolunda &- adım 1933 an yedinci Pan İki oplanan Pan tılmış yeni bir adımdır. İ de topl. kongri de atılmıştı. evvel Buenos Ayreste JAmerikan sulh konferansı da ehem- vetli bir merhale te; ıınp Ixminr büyük bir adı nyabilir. Fakat Ruzvelt bu yeni çığırı açalı aradan ancak yedi sene geçmiştir. Ondan elki Amerika hükümetlerinin, ce- nubi Amerikayı, Birleşik Amerikanın bir nevi müstemlekesi telâkki ettik- leri zaman, henüz cenubi Amerik idare eden devlet adamlarının b salarında canlıdır. A, Ş. ESMER |bu salonun içine bir yabancı girmiş nlırnk ve belki de bu yabancı hâlâ |buradadır. — Heykelin yer değiştirdiğine da- ir tam kanaatiniz var mı? — Muhakak... Bu da bir saat ev- vel olmuş olsa gerek. Teodor karanlıklarda — saklanan bir düşmanı arıyormuş gibi, korkak nazarlarla her tarafa baktı ve mırıl- dandı: — Buraya birisi gelmiş.. kim olabilir. İhtiyar söylene söylene — koltuk sandalyesine kadar gitti. Zihin yor- gunlüğu bütün itidalini de berbad etmişti. — Ben buradan etrafı edeceğim, Doland bunları söyledikten son- ta kapıya doğru yürüdü. — Hayır.. Hayır.. Kal, beni yal- nız bırakma. Bilâkis o kapıyı iyi ki- Titlet, Doland ihtiyar amcasının emri- İne itaat etti. İktiyar şu bir saat zar- fında hayatından on sene kaybel miş gibi görünüyordu, Derin İkorku — vücudünü — ağırlastırmıstı Fakat kontrol