KUNDURACILARIMIZI Çulluoğ'u hanında bir gezinti Hacı babaları bekleyiş- leri bir ömürdür! “Küçük mezar, dünyayı gezer,, diye bilmeceye giren kunduralar nerede hazırlanır bilir misiniz? Röportajı yapan: Gözler Üzüm, incir ve zahire borsasını yapmak hemen hemen bilmiyen yoktur. Fa- kat, İzmirin tam göbeğine kurulu ayakkabı borsasından haberdar ©- lanlar hiç denecek kadar azdır. Bu- rası, içerisinde bulunan çeşit çeşit imalât ve husüsiyetleriyle, herkesin dikkat nazarını çekebilecek bir man- zara arzeder. Sonra, bu borsada, diğerinde oldu. gu gibi, modern ticaret tekniğinden eser görünmez. Herkea zemin ve za- manâ göre çekişe çekişe mal alır ve- yâ satar, Fazla olarak, iptidalliğini muhafaza eden bu ayakkabı meşhe- rihde, yahudi vatandaşlarımıza has olan alışveriş kıvraklıklarına — tesa- düf edemezsiniz. Yani, sistem bakı- nundan asıl para ve zahire borsasi le taban tabana zıd olan bir yer, İçe. risini gezip dolaşacağınız bu yerin meresi olduğunu söyliyeyim: Bir ka- pra Eskikavaflar çarşısına — açılan *Çulluoğlu hanıs .bu hanın kapıları pazar ve bayramlardan başka her ,gün, sabahın altısından akşamın o- “nuna kadar müşterilerle gelip geçen- Tere açik bulundurulur. Havanın güzel öluşundan istifade ettim. Saat on sularında ayakkabı Hüseyi: rüm ; bilmem bana bir i; ister misini Meğer, ben tam aradığım — kimse arşılaşmışımı. Patinaj kayar gibi 1 tarafa yalpa ederek yürüyen bu adam, ustadların yaptıkları işleri sa- tan dellâlardan biriymiş. Beni kar- şsısına oturttu. Bir sineklikle sepet- lerdeki işlerin tozlarını iyi kötü sil. dikten gonra: — E... Dedi, söyle bakalım, venmek istedğin nedir? Ği vvelâ, dedim, şu çeşit çesjt a- yakkabilari başka başka ustalar mu| aparlar? — Elbette, her İşin ustası ayrıdır. çocuk evlerde ka. | dmların ve erkeklerin iskarpinlerini Mesolâ şu gördüğün alacalı akkabılarını — palikçiler; giyilen terlikleri yalınkatçılar; de ikikatlıcılar yapari r. — Peki, bu san'atkârlar meslekle- rinden memnun mudürlar? — Hiç mesleğindeti memnun olan gördünüz mü? Herkes yaptığı güçlüğünden, kazanıçsızlığından — $i- küyet eder. Bence, dünyada iyi v k yoktur. Yeter ki mesle meşherinin Eskikavaflara açılan bü-|kötü mes vük kapısından içeriye girdim. İlklaahipleri kendilerini iyi idare ede- gördüğüm manzara hayretimi mucip | bilsinler, Ayakkabıcıların " yegâne oldu. Burası nasıl yerdi böyle! San- ki, tabil şekilde meydana gelmiş bir Mmüze. Şu sağlı sollu han odaları duvarlarına, tavanlarına asılı — kün- durelar, insana, iki üç yüz sene ev- vel hayatı yaşatıyor. Yüzleri — kalın vakütedan, altları halik camız kö- söletinden — yapıldığım — öğrendiğim bu ayakkabıta, fazla olar iri kas haralarla da sağlamlaştırılmış. Bunların yanında sepetlere ve ku- tulura sıralanmiş şik kadın iskarpin- leri, tezadın timsali gibi gör © Ya gu her tarafı ince, renkli derilor- den yapılmış iri ponponlu patikler; lüstrinden, alacalı sahtiyanlardan imal edilmiş kadın ve erkek terl'k- leri. Bü çeşit çeşit ayakkabıları yapan- larla satanlar hakkında doğru bir fi- kir edinmek için, bana yerli yerinde “izahat verebilecek birini arumağı kususra, içkiye fazla düşkün olma- larıdır. Esnafımızın çoğu, akşam ol- da mu, evlerine, doğru düzgün git- mezler. Evvelâ, çalıştıkları yerlerde «Zeybek va e kafaları tütsüler- ler. Aml kötüsü şu ki, bazıları sıcak leblebiden meze yaparilar. Bu kadar- cakla kanaat etseler gene iyi. Yolda, köşe meyhanelerine uöramayı bir â- det edinmişlerdir. Fakat, bir — cihet. e de kendilel klı bulurum. Çün 0, on iki veya on üç sast çalışmanın verdiği vorgunluğu başka türlü nasıl dinlendirecekler” için bu kadar fazla çalışıyor- | üyor, — Rekabet korkusundan. de, hayatları pahasına, çok iş çıkar- mak için didinir. sef, hizi ah hi gartlüra uygun bir şekilde çalıştır. Hepsi Iımı İslanbul üniversitesinde okuyan işin |/ bi (ANADOLU) Amsterdamda Pasaportsuz giren üç yüz yahudi yakalandı Amsterdam, 29 (Radyo) — Bir çok Yahudi, buraya pasaportsuz gir- meğe muvaffak olmuşlar ve zabıtaca | yakalanarak — tevkif — edilmişlerdir. | Bunlar, kanunen nakdi cezaya çarp- tırılacaklar ve müteakiben hudud dışına çıkarılacaklardır. Yakalananların, üçyüz kişi olduğu söyleniyor. İstanbul metabu 30 Birinci kânun 1938 CUMA Süveyş kanalı nasıl açıldı? Süveyşte kanalı açmağı ev- velâ Harünureşit düşünmüş Abdülazizin fermanı - Ingilizlerle Fransız kar- şı karşıya - Kanal açılıyor Bugün &i iyasi ve iİktısadi bir mesele teşkil eden S üveyş — kanalı, tarihin BURS MESELESİ Kültür sever vatandeşlara yılda 150 lira vermek suretile bir talebeyi okutmaları fırsatı veriliyor. Burs nedir? Yupılan bir tetkik neticesinde bu | altı küsur bin gençlen 1800 ü kültür, millt müdafaa ve sıhhat — vekâletieri hesabına okuduğu, geri kalan 4000 kü- sur talehe arasında geliri olmiyanlar bulunduğu ve bunların çok çetin şart- lar içinde olduklarımı tesbil edilmiş - tir. Bu talebeden bir kısmı, eski han | ve medrese köşelerinde ve türl mah- ramiyetlere katlanarak okumaktadır. lar. Üniversite idaresi, bir ders senesi buşt raftan b imkân nisbetinde bu ihtiyacı kar rken diğer taraftan, birçok memle lerde tatbik er yatandaşın kültür geveri ttır. Rektörlük bu gaye İle 27 maddelik talimatnamı maddesine hükümler koymuştur. İçindeki maddeler, vatandaşa, bu hayırlı işi Ha imkânını veren yardım talimatnamesi 27 maddelik Talimatnameye göre üniversite ta- lebesine altı türlü yardım edilmekte - dir: 1 — Kampta (: gız 8 — Fevkalâde & dm , 4 — Sunatoryom veya prevantor - vomda tedavi, 5 — Talebe yurdunda yatırma, 6 — Kitap verme, Üniversite ialebenin kamp yemek diği in birkat beplerle bir defa- hk niversite karariyle tale- beye verileceği gibi katmpın yapıla- vağı yedek subay 1 kumandanlı - Yına da verilebilecektir. Kamp, yemek narası olarak üniversitece — verilecek bara her yıl bütçede ayrı olarak gös - terilecektir. nek parası, Ü nağa mecbur edebilecek teşkilâtımız yök. İki üç bin kişiden fazla olan a- yakkabıcılar başıboş bir şekilde ça. lışırlar. — Ayakkabıcıların yaptıkları işi kaç dellâl satar? — Biz beş, ziti dellâliz. Hepimizin ayrı ayrı edaları — vardır. - Bakınız, parmakla sayılacak kadar az - oldu- Yumuz halde, biz bile, umumi bir depa açammyoruz. Herkes kendi aklı- n beyeniyor ve bir köseye çekiliyor. Arada fakir esnafin hakki çiğnenmiş yor- Eğer bir uraya gelsek, daha cuz dellâllikla iş shtabiliriz. — Ayakkabılara kavaflara ne u- sülle sataramız? — Ustalar, yaptıkları işleri her sabah belledikleri dellâla getirirler. Biz dellâllar, bu işleri ahp kavaf ka- vaf gezdiririz. Eğer istenilen fiati bu Tarsak #atarız. Fakat, yalnız İzmir kavaflarına sattığımız işler - bizim karnımızı doyurmaz, Şayet civan kasaba ve şehirlerden Koyuldum. Hanın içinde kirli pod- yah, çirişli pantalonlü ustalar dölaşı. yorlardı. Yüzlerinde, ekmek parası kazanmanın verdiği endişe ile bera ber kaygısızlara mahaua bir neşs de okunuyordu. — İçlerinde bir haftadanberi sakalı- ni kestirmemiş olunlar bile var, Her ne hal ise. Yaptıkları ayakka- bılarla nazik ayaklarımızı (!) Tatu- etten, kenar mahallelerin azırdide murlarından, taştan ve topraktan koruyan buna mukabil karınlarını “güç hal ile doyurduklurma şüphe c miyan bu san'atkârların hususi vaz! h yetlerini bir tarafa bırakalim; asıl — öğrenmek istediğimiz şeye geçe- lim. Etrafıma şaşkın şaşkın bakmarak gezinirken, gözüme, çeşit itibariyle sn fazla ayakkabı bulunan bir yere ilişti. Burası loşen ve duvarları nem. N bir han odası idi. İçeride, bir usta ile bir kaç işçi durmadan çulışıyor- lârdı. Usta olduğu tavrından anlaşı- lan biri, tezgâh dedikleri iri bir ce-İyolen gelmezse, vay halimize! Biz b viz kütüğünün üzerinde, biçkı ile/'bu yolculara, aramızda — «Hacı ba- e * mtğindan terlik yüzü kesiyordu. ba> deriz. Bunlar, senenin muayyen — Kapının üzerine mıhlanmış levhadalaylarında, bizi ziyaret cderler. Şu ŞÜ yazılıydı: «Terlikçi Mehmed» 'gördüğünüz hanın kapısından gir. - bu aırada, bir iskemlenin üzerinde o-İmeğe başladılar mı, bizim de yüzlü- turmakta olan zayıf ve gözlüklü birimüz güler. Onları, tıpki, Mekkedeki adam yanıma yaklaştı. Bana: fellâhların hacı karşıladığı gibi kar- — Bir şey mi istiyorsunuz? Diyelşılarız. B gordu. Bu sırada, hakiketen, bahsettiği — Hayır, dedim. Ren ayakkabı al-| «hacı babalardan biri göründü. Tek- mak için gelmedim. Yalnız, eğer'mil sorduklarıma cevap vermek lüt- mümkünse, bu ayakkabıların nasıl fünde bulunan ve «Hazan üstar &-| Liselerde pek iyi derecede me zun olan veya üniversitede pek iyi lerece ile terfi eyliyen talebe arasın- la hiç geçimi olmıyan taleb üni- versite tahsillerine devam için burs, verilecektir. Resmi bursların sayısı senede 25 i asamıyacaktır. Bursların her gün fakültelere tevzizi sene ba- zında ersite heyetince yapılacak tır. Yıl içinde zaruret üzerine bir hursun bir fakülteden diğerine geçi- rilmesi caiz olacaktır. Her bura ayda (5 lira olarak ye- rilmek üzere yılda 150 liradır. Tem- muz ve ağuston aylarında bursiye- ler para verilmiyecektir. Üst sınıf- larda burs vüz yetmiş beş liraya çı- karılabilecektir. Burs alabilmek için veni kaydedilen bir talebenin resmi bir liaeden pek iyi derece ile mezun olmuş olması ve ikinci veya mütca- kip yılarda talebenin üniversitede bu derece ile bulunması sartır. Bure alabilmek için talebenin hiç bir ge çimi bulunmamak İâzamdir. Hicç geçimi olmamak kendisine bakacak ve yardım edecek kimsesi bulunma- Yolcunun istediti bazı isleri göstor- meğe başladı. Bu iş adamını fozla mesgul etmek istemedim. Düşünü- yordum : Bir han içinde eküçük bir mezar. dünyayı gezer» diyerek bilmecelere giren ayakkabılarımız tein Insan ©- gülları, vasıl çalınyorlar, nasıl fe dakârlıklarla ve mahrümiyotlerle boğuşuyorlar? T1SI sete Aane Ce M YERL D Na e Ş b mak ve kendisinin hiç bir geliri bu- lunmamakla teayyün edecektir. Fak rühal mazbatası, geçimi olmamayı tesbit edemiyecek Burs istiyen pek iyi çıkmış veya gecmiş talebenin müracaatları buna aid dolduracakları beyaname ile fa- külteleri dekanlığınca mensup bu- lundukları vilâyet veya kazaya gön derilecek, vilâyet veya kaza talebe nin hiç geçimi veya geçindirecek kimsesi olmadığına ait ifadesini res- 31 tahkikat ile teyid edecektir. Ve ahsil derecesiyle — çalışması ve ah- ikı fakülte dekanlığınca tet! li- xcek talebeye burs verilmesi müna- p görülürse keyfiyet Rektörlüğe eklif olunur. Fakülte dekanlığının eklifi üniversite heyetince tetkik olunarak kabul - edildiği — takdirde Rektör talebeye istenilen bursu üni- versite adın atevcih edecektir. Bursun geri alınması: Fakülte dekanları burs tevcihine karar verilen talebeyi üniversite rek- 'örüne bizzat takdim edecektir. Rek- 'ör, üniversite bursu tevcih edilen- lere, bunu tebyin eden vesikayı ve- recek ve - kendilerine bursiyı ehemmiyetini ve değerini anlatarak siddi çalışmalariyle ve faziletleriyle üniversitenin örnek talebesi olmala- tını kendilerinden iatiyecektir. Kendilerine bura tevcih edilen ta- 'ebe, fakülte dekanlarnca profesör. 'ere takdim olunacaktır. Profesörler. bursiyelerin çalışmalarır; takip ede- cekler ve her sörmestr sonunda hak- kındaki mülühazalarını — dekanlığa Puasraflarım ödeyecektir. Kamp ye -|bildireceklerdir. Burs teveih hunan- ların adı Kültür Bakanlığına bildiri. lecek ve üniversitede ilân olunacak. tır. İmtihanda dönen, inzibati ceza nlan, âboratuvarlara ve seminerlere idevam etmiyen ve çalışmıyan talebe- nin bursu geri ahnacaktır. Bursun gri alınması, fakülte — dekanlığının ş'anı üzerine üniversite heyeti kara- rile olacaktır. Geri alma üniversite- de İlân olunacak ve sebepleri bildiri- lecektir. Burs Tahsis imkânı veren Maddeler: Her sene 150 lira olan bir burs vererek, kültür sevrliğin ve medex? seviyenin güzel bir vazifesini ifaya imkân veren talimatnamenin 17-20 inci maddelerinde şu hükümler var- dır: Üniversite — talebesine — hariçten burs tahsis olunabilir. — Üniversite bunları da ayni suretle tevcih eder. Burs tahsis edenler pek iyi derece mezun olmamış veya bu derece ile terfi edememiş talebe arasında bu derece ile terfi edebilmeleri muhte- mel olanlara burs verilmesini — şart odebilir. Bu takdirde her profesörün yazılı mütaleası üzerine dekanlıkçâ as rektörlüğe bildirilecekler arasın- dan en münasiplerine üniversite he- yetince de bura tevcihine karar ve- riir, Üniversite rektörlüğü tatll başın. da memleketin maruf adamlarına, müssseselerine, bankalara, şirketlere, burs vermek süretiyle yardım edil . mesi için müracaatta bulunur, Rurs verenlerin adı üniversite şe ref defterine kaydolunacak ve kendi ne alenen teşekkür olunarak — bursun tevcih edildiği bildrilecektir. Burs verenlerin tü edecekleri yarı makburz “mukab'linde muhasebe- e yatırlacak ve bu İse gene mühase- eğğüüük n & DD çök eski devirleinde de Meşgül etmişti. Halife Harunurreşit, Süveyşlen bir insanları |tutmuştu ki, bu Fransız aleyhtarı si. yaset bir nesil devam etmiştir. Fransanın Süveyşte kanal açmak kanal açacağı ve Akdenizle Kızılde- / projesine asıl itiraz Mızır tarafından nizi birleştirmeyi Ük düşünenlerden geldi. Mehmed Ali paşa Misirin kal. biri olmuştur. 8 inci asırda yaşamış|kınmasım istiyordu. Fakat buhun ya- olan Harunürreşit bu kanalı uçmak- tan gonra vazgeçmiş, çünkü kanal açılırsa Bizansa gemilerini Arabista- na kolayca hücum edecekleri aklına gelmiştir. O zamanlarda şarkın garpla olan ticareti Arabistana kadar karadan Araplar, Arabistandan sonra da Ak- denizde gemilerle Venedikliler tara. fından yapılırdı. 15 inci asırda Ümid burnu keşfe- dildiği zaman ticaret tamamen deniz yoluna döküldü ve bu işte Venedikli- ler de ziyan ettiler. O zaman Venedikliler, ticaret yo- lünu gene Akdenize çekmek için Mı- sırlılarla anlaşmayı düşündüler ve bunün için Süveyşten bir kanal açıl- masını teklif ettiler. Mosırlıilar bunu kabul eder gibi ol- müşlardı. Fakat — Misirin Osmanlhı ordüsü tarafımdan fethi bu fikrin kuv veden fifle çıkarılmasına o zaman için mani teşkil etmi, 1671 de Alman filozofu ve âlim! Laypnilz Akdenizle Kızıldeniz ara- sında bir kanal açılması fikrini tek- rar ortaya atıyor ve Fransız kralı ön dördüncü Lü teklifte bulunuyor. O zamanki Osmanlı — şeyhülbalâdı (Şehir nazırı) Ali bey de bu projeyi kabul ediyor. Fakat gene işe başla. namıyor, 1789 da Napolyon Misirda iken, Süvyşten bir kanal açılması mesete: sini mühendis Lepere tetkik ettiri- iyor. Fakat, Leper yaplığı hesaplarda yanılmış, bir noktayı 10 metre kadar yanlış hesap etmiş ve Akdenizle Kı- zaldeniz arasında 8 motre seviye far- kı olduğu neticasine varmıştı. İki de- niz arasında bu fark olunca kanal dan suların büyük bir süratle a| cağı, binaenaleyh- gemilerin işleme- sine müsald olamıyacağı — düşünül. müş, kanal fikrinden vazgeçilmişti. Esasen Leperin raporundan az bir müddet sonra Napolyon Misırdan çı- kiverdi. Sonra Leaplas ve Furiye gibi âlim- ler çıkıyor ve bu seviye farkı mesele- sinin doğru olmadığını söylüyorlar ve kanalı açmak fikri tekrar ortaya atılıyor. Fakat tatbiki için gene se- neler geçiyor. Nihayet 1846 senesinde Prospe Anfantenin teşebbüsü ile Süveyş ka. nalı tetkikat girketi kuruluyor ve Le- perin hesaplarında hakikaten aldan- diğı onların tetkiki ile de anlaşılı- yor. Fransızlarla İngilizler Karışıkarşıya Fransızların, Süveyşten bir kanal açarak Akdenizle Kızıldenizi biri. birine bağlamak teşebbüsleri İngiliz- derhal büyük bir endişeye düşü- rüyor. Çünkü o devirde Aaya ile Av- rupa arasındaki ticaret yollarına ge- rek Akdeniz ve Arabistan yolunda, grek Ümit burnu yolunda İngilizler hâkimdi. Ümid burnunu dolaşarak denizden seferler yapan gemilre İn- gilizlerin olduğu gibi Asya mallarını Filistin ve Mer- sahillerinden alıp Avrupaya nakleden gemiler ve nak- liyat şirketleri İngilizlerind. Halbuki, Fransizlar Süveyş kanalı İm açacak olurlarsa denizden nakil işlerini de bu yol vasıtası ile ellerine falacaklardı. İngilterenin endişesi sade iktısadi bakımdan değildi. Fransanın Akde. nizde böyle bir yola sahip olması ile siyasi nüfuzunun da arftacağım dü. şünen İngiltetre o Cihetten de endişe ediyordu atından Süveya kanalının t Ânin Tüüneün ee üneeüsi GĞ Bunula bernber, İngiltere Pransız- | sildiriyor. lmasına mânt. olmiyacaktı. * Yalne | Yevam olunmus ve bancı eli değil, yerli sermaye ve guye retle olması taraftarı idi, Delta barar Jindan Mmemiketin istifadesi do çok büyüktü. Halbuki kanal açılırsa Mı « sırın bu hususiyeti kaybolacaktı. Bunun için, Mehmed Ali paşa Sü- veyş kanalının açılmasına razı olmaa dı ve teşebbüs te akim kaldı. MISIR VE İŞTANBUL 1854 te Sait pâşa Hidiv olunca, Sik kanalı meselesi tekrar ortaya, çıktı. Süveyş kanalı tetkikat şirketi o ta« rihte siyasetle de uğraşmağa başla « mıştı ve 1832 den 1887 ye kadar Fran- sanın Kahire Konsolosu olan Ferdi » nand da Lesseps de onların gayretle- rine büyük yardımda bulunmuştu. Fakat, Ferdinand de Lesseps Sü., veyş kanalı İşi ile resmen, 1852 de uğ raşmağa başlıyor. O tarihte diplomasi sahasından çekileli üç sene olmuştu ve şimdi mesele ile sırf bir mühendis olarak alâkadar oluyordu. Konsolosluğu esnasında Hidiv Sait paşa ile sıkı dostluk tesis etmiş olan de Lesseps kanalın açılması için paşa- yı ikna ediyor ve Hidiv 30 teşrinisani 1854 te, kanalın açılması ve 99 sene müddetle işletilmesi imliyazımı Ferdi. nand de Lesseps'e verdiğini bildiren bir ferman imzalıyor. Ferdinand de Lesseps'e 1856 da ve. rilen yoni bir imtiyazla «Beynelmilel Süveyş kanalı şirketi> kuruluyor. İlk imtiyazla ikihci imtiydy arse” da geçen seneler zarfında Ferdinand de Lesseps, Mısır hükümeti hizmetine deki diğer iki Fransız mühendisile be raber, kanalın nereden ve nasıl açıla cağı hakkında tetkikat yapmış ve ra porunu hazırlamıştı. Fakat, inşaata geçilmesi için proje yi Osmanlı sultanının tasvyip etmesi lâzımdı. Fransız mühendisi, bu iş için kalkıyor İstanbula geliyor. Fakat bu- ada gene İngilizlerin itirazı ile karşı- laşıyor. Fransızların Süveyşten bir - kanal İnçak teşebbüslerini eİngilterenin men- faatine müdahale» şeklinde gören İn- gilizler Osmanlı hükümeti üzerine te- lera ediyorlar ve Babıâli projeyi L&svip etmiyor. Bununla beraber, — Ferdinand de Laseps Mısıra dönüyor ve Osmanlı hükümetinin tasvibi olmaksızın ka- nalı açmıya başlıyor. Fakat, gerek müzaharet göreme- mesi, gerek Amerikan harbi dolayı- sile bazı iptidai maddelerin buhranı iyüzünden büyük bir müşkülât çeki- yor, histedar şirketler iflâs ediyor, işçiler arasında ölenler oluyor, sefa- let hüküm sürüyor. . Bütün bunlştâ rağmen Ferdinand ve arkadaşları büyük bir gayrotle çalışıyorlar. Hidiv Said paşa 1863 te ölünce ye tine İsmail paşa geçmişli. Halbuk İsmail paşa kanalın açılmasına ta. raftar değildi ve hari İstanbula göndererek Fordinand da Lossepse verilen İmtiyazın Teshini ie- tedi. Bunun üzerine Abdülazizle Fran sız imparatoru üçüncü Napolyon arasında müzakerelere geçiliyor ve Abdülâziz 19 mart 1866 daki bir fermanı ile İsmail paşaya «Akdeniz ile Kızıldeniz arasında bir kanal ae- mak gibi bü: bir eserin başarıl-» masının, bu ilim ve tarakki asrının *n şayanı arzu hâdiselerinden biri Aduğu için» bu ise devam edilece'i. ai ve bunun Babiâli, gerek Mısır hü- "sümetlerinin menfaatine 'ıldıığımu. Bundan sönra kanalın insmaer < veye kanal: