ANADOLU ÇN L_.Wş | ZN ğ( Ü );ı(( Yazan: Aleksandr. Düma Dartanyan, muhafızlar İokantasına gönderdiği şarapların iyi saklanmasını tenbih etmişti Fakat Teşrinisani iptidaların- da bir sabab, Vilruadan gelen bu MBektuptan her şeyi öğrenmişti: *Mösyö Dartanyanyan, Atos, Portos ve Artmis, be- Sim evimde bir ziyafette bulu- Sarak pek neşeli bir vakit ge- girdiklerinden sonra, büyük bir Patırdı. çıkardıkları için, çok tera bir adâm olan kale emni- yet müdürü tarafından — birkaç Tün için hadsedildiler; fakat, #mirleri mucibince, pek hoşlar Tına gitmiş olan benim Anjo Parabımdan on iki şişe şarabı dize göndererek vazifemi yap- Miş oluyorum; sevgili — şarapla- Tinı sihhatlerine içmenizi arzu #tmektedirler. Bu arzularını iblâğ eder ve Yüksek hürmetlerimi — takdim #derim efendim. s Muhlis vo mutümiz Goedesu Silâhşorlar sofracısı, — İşte bu âlâl, Diye Dar- ftanyan haykırdı, ben onları si- kıntı zamanımda - hatırladığım gibi onlar da beni neşeli va- kitlerinde hatırlıyorlar. - Güzel, sihhatlerine diğeri de ertesi akşam âi oldukları için ziyatfet ondan sonraki güne - tehir &dilmişti. h Dartanyan avdetinde on iki 4 mubafızlar lokanta: Slık rütbesine çıkarılmış olan Plünşe bu yeni vazifesinden dolayı mağrur bir halde, davet- birinin Foro isminde Yşağını ve Dartanyanı öldürme- $e savaşmış olan ve hiçbir ya measup olmadığı halde Dartanyanın hayatını bağışla- *— göndenberi kendi — maiye- tine, daba doğrusu, Plânşenin Taiyetine alıkonulan sahte ax keri yardım için çağırdı. saâti gelmiş olduğun- dan iki davetli gelip solra bar —l“ıiş ve masa üzerine fabaklar dizilmişti. Planşe ko- İhada havlu bulunduğu halde Ayakta bekliyor, Forrö şişeleri oluyor, — ve smont =eh hy’ı.ıvııılı da Attirilirken sallanmaktan — biraz —"'lü Tenge girmiş olan — şa- Rumi - 1354 P Arabi - 1357 Mayıs 6 Rebiülerel 18 Mayıs Akşam 12 19,2: t 1,52 211 İmssak. 7,10 2,8: rapları cam bardaklara boşab- tıyordu. Şaraplardan birinci şişenin dibi biraz tortulu olduğu — için Brismont az kısmını bardağa boşaltmış ve Dartanyan ise, henüz yarı kuvvetini toplıyama- mış olan bu şeytan herife iç: mesini emretmişti. Eavetliler Çorbayı içtikten sonra birinci şarap kâdehlerini dudaklarına dokundurmak üze- ve iken Lri kalesi Nöf kale sinden toplar atıldı; muhafızlar bunu ya muhasaradakiler veya- hut İngilizler tarafından birden: bire hücum yapıldığına delâlet ettiğine zabip olarak - kılıçları- na sarıldılar; Dartanyan da ay- ni düşünce ile kılıcını kavramış ve hepsi birden kıt'alarına il- tihak etmek üzere sokağa hr lamışlardı. Fakat daha lokantadan çıkar çıkmaz top- seslerinin sebebi kendilerine malüm oldu. Her taraftan: — Yaşasın kral! Yaşasın Kar- dinal!. Sesleri yükseliyor ve her ta- raftan trampet sesleri -geliyor- du. Hasık, söylediğimiz veçhile sabrı tükenen kral süratli yü rüyüşle yo'a çıkmış ve şu anda bütün maiyeti erkânı ve onbin kişilik bir kuvvetle beraber du. Dartanyan — misafirleri ile beraber bir #raya dizildi, ma> nalı bir bakışla arkadaşlarını selâmladı, onlar da kendisini gördüler, ve M. dö Trevil de hemen kendisini taaımıştı, Geliş alayı biter bitmez dört arkadaş birleşmişlerdi. Dartanyan bağırıyordu: — Çok şükür! Bundan daba iyi bir vakitte gelmediniz, çün- kü yemeğin soğumasına mey- dan kalmadı. Dedi, ve sonra misalirlerine dönerek: — Öyle değil mi. efendiler? dedikten sonra onları arkadaş- larına takdim etti. Portos cevap verdi: — Ohl Obi Anlaşılân ziya- fet üstüne geldik! — İaşallah, ziyalette kadın yoktur, diye Aramis sordu. — Lukantanızda içilecek şa- rap vâr mı? diye Atosta sordu. — Ne demek! Kendi şarap- larınız var, arizim, diye Dar- tanyan cevap verdi. Atos taaccüple serdir — Kendi şarabımız m? — Evet ,bana yolladığımız. — Biz mi sana şarap yolla- dık? — Evet; tuhaf şey, ne de- mek - istediğimi anlıyorsunuz; Anjo dağları şarabı. — Evet, söylediğiniz şarabı tanıyorum. £ — Sevdiğiniz şarap. — Şampanya yahut Şambör: ten bulamadığım zaman şüphe- ız. — Pek âlâl Şampanya ve Şambörten bulunmadığı — için buna kanaat etmelisiniz. — Demek, biz şarap müte- hassısları sze Anjo şarabı yok ladık, hal Öyle mi? diye Portos sordu. — Öyle olmasa bile sizin hesabınıza gönderilen şarap. — Bizim hesabımıza mı? di- ye silâhşorlar bir anda sordu- lar, Atos dedi ki: — Bu şarabı sen mi yolla- dın, Aramis? — Hayır; ya siz Portos? — Hayır; ya siz Atos? — Hayır. Dartanyan dedi ki: — Â'ü, fakat, siz yollamar dinizsa, lokantacınız yolladı. — Lokantacımız ha? — Evet, lokantacınız. Godö silâhşorlar lokatacısı. Portos söze atıldı: — Tuhaf şey! Adam sen de nereden gelirse gelsin, tadına bakar ve iyi ise içeriz. — Hayır, meçhul bir yer- den gelen bir şarabı bize içir- me, diye Âtos itiraz etti. Dartanyan dedi ki: — Hakkınız var, Atos. De- mek hiçbiriniz. Godöye bana şarap yollamasını emretmediniz? — Hayır! Bununla - beraber bizim namımıza yolladığını söy- lüyorsunuz değil mi? — İşte mektuba! Diyerek Dartanyan mektubu arkadaşla- rına verdi. Atos dedi. ki: — Sonu var — Halk diyor ki Bir koyundan iki posteki Karşıyakada Kemalpaşa cad- desinde kahveci Bay Zeki dün bizi gördü ve şayam dikkat bir hâdise anlat- tı. Hâdisenin hulâsası şudur: 932 senesinde Bay Zekinin kahvehanesinin tente rüsumu olarak 25,5, levha rüsumu ola- rak da 3 lira tahakkuk ettiril: miştir. Bu vatandaş da 255415, ,8B181 ve 72361 numaralı mak- buzlarla — borcunu - kapamıştır. Evelki gün akşam üzeri bele- diye icra memur ve - tahsildar- ları gelip 932 levha rüsumu hasebile eşyasına haciz kona- cağını söylüyorlar. O da evvelâ levha rüsumunun 3 liradan faz- Ta tutmıyacağını ileri sürüyor, hakıkaten çok | ” | haciz ve satış varakası istiyor. | Memurlar bu defa nüyort ve biraz levha değil, tente rüsumuna ait olduğunu ileri sürerek — daha geriye dö- sonra borcun | yeni hazırlanmış ve 1 numaralı | bir varaka gösteriyorlar. Zeki de: — Ben bu parayı İspat da edeceğim. Maamalih mademki bu iş için geldiniz, işte masalar, işte sandalyoler, işte kahvehane takımlarım, sa- tınız, savunuz, vözilenizi yapı- nız. Diyor. Fakat memurlar, bu vatandaşın doğru söylediğine kanaat getirerek ertesi gün (dün) için icra ve müzayedeyi tehir ediyorlar. O da dün makbur ları hazırlıyor, hem bize' göste- riyor, hem de alâkadarlara. Bu cihet bir! Belediye kanunu mucibince, başkalarına hail olmamak şar- tile herkesin kendi mülkü da- hilinde yapaâcağı tesisat tente rüsumundan muaftır. Nitekim Bay Zeki de bundan birkaç sene evel belediyeye müraca- atla itirazda bulunmuş ve iddi- ası haklı görülerek o tarihten itibaren kendisinden ve emsa- Hinden rüsum alınmamağı baş- Tamıştır. Fakat kanun bakımın- verdim. Bay | | yaşında Saiih İktısad Dış ticaretimiz 1938 yılı ilk iki ayında dış ticaretimiz hakkında Türkolisin yaptığı etüdleri görden geçirir- ken anlıyoruz ki, ithalât ve ilr racat muvazenemizde geçmiş yıllarla muksyese imkânını ve- ren sevindirici bir netice elde edilmiştir. 1938 senesinin ilk iki aylık ticâret muvazenesi ihracat İle- hine ve iki milyoa lira bir lark- la aktf olarak kapanmıştır. 1938 ilk iki aylık ihracat ye- künu, 937 yılından yüzde 15 noksan, fakat daha evelki se- neler -932ye kadar- den üş tündür. Diş tücaret yekünumuz ise, her yıl muntazaman artarak bu senenin ilk iki ayında 44 mik yon liraya yükselmiş bulunmak- tadır. Başlıca memleketler itibarile dış ticaret vaziyetine ald re- kamlardan da şu netice çıka- rılmaktadır. 937 senesinin şubat ayında ise Almanyaya sevkıya- tımız umum ihracatımızın yüzde 36,6 sı nisbetindedir. Bu mw kayese ilk iki aylık üzerine yâ- pılınca, 937 senesinde Alman- yaya ihracalımız umum ihraca- tnızın yüzde 62,3 ünü teşkil ettiği halde 1938 senesinin ilk iki ayında bu nisbetin yüzde kırk beşten ileri gidemediği anlaşılır. 937938 yılları ilk iki aylık idhalâtın mukayesesinde ise şu fark husule gelmiştir. İlk iki ay- bk idbalât ye.üslarında Alman: yanın hissesi umum idhalâtımı- zın 1937 de yüzde 45,2 sini, 938 de yüzde 36,3ünü teşkil etmektedir. 1937-1938 ihracat mevsimin- de bir yıl evelki- mevsime nae- zaran- Almanyaya yapılan sev: | kıyatta husule gelen nisbt azak madan geri kalan malların di- ğer ihracat emtlamız meyanın- da başka mahreçler — istikame- tinde arttığı görülmektedir. Bu mahreçlerin — başlıcaları Avusturya, Belçika, Çekoöslo. vakya, Falandi.”, Hollanda, İngiltere, İsveç, İt.lya, Roman- ya, Yugoslavya, Misir, Brezil- yadır. N. B. OUTESRI S X Dr.Behçet Uz Çocuk hastalıkları mütehassısı Hastalarını 11,30 dan bire kar dar Beyler sokağında Abenk matbaası yanında kabul eder. M uayenehane telefonu 3990 Ev ielefonu 2261 Başından yaralamış Şehidler — mevkiinde Altın sokağında İzmirli Bektaş kızı Muzaf.er İçyer, Karaburunla 16 ile bir çocuk meselesinden kavga etmiş, nâ- hnla Salihi başından — yarala- miştir. EMAELA SS SAAT AM LK GA KI dan evelce alınmış — paraların bile iadesi lâzımdır. Bay Zeki, bir hemşeri hamiyeti ile bana mamış, fakat bunun mü- âfatı olarak, esasen tahsil edil- memesi (âzmgoldiği halde te- diye etmiş bulunduğu bir resim, ikinci dela olarak, hem de şahsının ve işlettiği yerin şe refini sarsacak bir haciz ve s4- tış muamelesi ile, tekrar aran mıştır. Bir koyunun sırtından esasen çıkarılmaması lânmgelen - bir postakiyi çıkârdıktan sonra bir ikincisini aramak ve çıkarmak gayretine karşı ne diyeceğimizi şaşırdık. Karşıyaka — belediye idaresine “Bravo, bu bu kadar olur, demekten başka hiçbir şey yapamıyotur. Bu sefer ağlama duvarı Ce- nevreye taşınıyor. Biribiri ardın- dan ve hep bir arada, Çin de- legesi, İspanyol delegesi, onların ardında, matem yüzile, Negüs, meşru, fakat — heyhat! Faydasız şikâyetlerini |dinlemi- yorlar. Ve bu esnada, devlet- ler, artık kendini müdafaadan âciz olan bir müesseseye Ha beşistan fethini yutturarak pak- tı çiğnemekle meşgul olacaklar- dır. Cenevrede görüşler inkisama uğramıştır. Bazıları, yeni bir hacalet behasına da olsa, Mi letler cemiyetinin, kendi aczini kararlaştırması — taraltarlarıdır. Ötekiler de Çekoslovakyanın, bu, prensiblere aykırı kararı Cenevreden istemeden — Habeş imparatorluğunu tanımakla daha ustaca hareket etmiş olduğu kanaatindedirler. Milletler Cemiyetinin, birçok ehemmiyetli azarların ayrılışı, ve diğer — bir — çoklarının da ümidsiz iğe düşmesiyle, aksiyon kudreti daralırken maddi inki- şafının azami haddine varmış olması garib ve şaşırtıcı bir şeydir. Yüzlerce metra uzunluk üze- rinde, sekreterlik, ksnsey, ko- misyon salonları Cenevre gölü- ne muvazi olarak — uzanır, ve asamblenin toplandığı salona gelince, insan daha murabba, daha geniş ve daha muhteşem yeni bir saray karşısında bulu- nur, Bu asamble sarayının Jüra dağlarına müteveccih, büyük kar pıları ve Leman gölüne kat kat inen taraçaları vardır. Milletle- rin hediyeleri olan halılar, tab- lolar, freskler ve mobilyeler, sa- dık kulların cömerdliğine şeha- | det etmektedir. Muazzam koridorları boyunca ve muhteşem bürolarında, kok | tuklarında kalın dosyalarla me- | murların gezindiği görülür. Bu memur veya memureler, on doe- kuz senedenberi bir hayli yaş- Tanmışlardı. Ekşerisi, uzun bir alışkanlık neticesinde, mücssese müzakerelerine aksetmiş - olan beşer hâdiseleri hakkında kene dilerine has bir görüş sahibi olmuşlardır. Bu görüş, papasla- rın, kiliselerine devam edenle- rin sadakstine bakarak insanlı- | gin ahlâki vaziyeti — hakkında fikir edinişlerine benzer. Birleşik devletlerin daha baş- langıçta — iştirak etmeyişinden başka, dört büyük devletin, Brezilya, Japonya, Almanya ve ıhlyımı cemiyeti terk edişle- rindenberi, Milletler Cemiyeti azalarına yapılacak şikâyet, mü- esseseyi dünyanin yeni vaziye- tine intibak ettirme için hakiki bir gayret göstermemiş olmala- mdır. Gerçi Milletler Cemiyeti> ne somurtan — devletlere - karşı fazla uzlaşıcı bir anlayış gös: termek kolay değildir. Fakat bunların temsil ettikleri insan mikdarı üçyüz milyoau bulunca şu iki şık karşısında kahamıştır: Cenevre ya bir doktrinin umu- mi karargâhı olacak, yahud da, ne kadar müşkil olursa olsun daoktrinlerin tredünyonu olacak bir seviyeye, çıkmaya gayret edecektir. Nasıl Fransız büyük ve Milletler cemiyetini kim kurtaracak? Cenevrenin meşhur sarayının için- de dolaşırken gördüklerim istiklâli esnasında, klüble, Kon- vansiyonun yanında büyük bir rol oynuyordularsa, Cenevrede de politikanın büyük bir kısını lokantalarda ve bilhassa bunların en meşhurunda yapılır. “Bava- ria, çok kalabalık olur. Duvar- lar Derso ve Kelenin dikkate değer karikatürlerile süslüdür. Saat akşamın ilinden sonra, burası haberler ve bilhassa yan- lış haberler borsasıdır. Bu he berlerin nasıl çıktığını — uzan müddet tetkik ettim ve saniyo- rüm ki şemasını şöyle çizeb l> * rim: Bir gazeteci bir haber alır. Cemiyetin gölgesine — sığınmış ve muayyen bir topluluğan ar- zu ve maksadlarını müdafaa eden komite veya gazetelerden gelen bu haberi emin telâkki etmiyordur. Bu haberin, muhte- Lf milletten birkaç gazeteci üzerin de tesirlerini tecrübe eder ve hemen müessesenin telefon ka- binelerine koşarlarsa, haberin sahibi, artık onu doğru telâkki - eder. O da kendi gazetelerine bu haberi gönderir ve onu sür- atle yayar. Sekreterlik memur larından bir tekinin bir baş işa- retiyle olsun, bu haberin sıhha- tini tekzibe kalkışmaması, onun Londra, Nevyork va Parise ha- reket etmesi için kâfi gelir. Ha ber artık resmiyet iktisap etmiş gibidir. Delegasyonlar Cenevrede ka- naatkâr bir hayat sürerler. Evel. ce bunlardan her biri kendisi- ni bir ziyafet vermekle mükellef hissederdi ve bu ziyafetler ik- tişambı olurdu. Şimdiğ bu ziyafetler tahdi- de uğramıştır, Delegesyonlar artık, asamble ve konsey reisr leriyle genel sekreter - taralın- dan verilenlerden başkasını gör- memektedirler. Asamblenin reisi Ağahan ol duğa zaman bu kabuller ihti- şam ve itibar kazanır. Daveti yapan genel sekreter B. Avenol olunca, nefis yemekler ve zevk- h bir. misafirperverlikle toma- yüz eder. Bu ziyafetler nadirdir. Umumiyetle, oldu'tça somurtkan delegelerin otomobillerine hine- rek Ariâ&na tepesinde yükselen sarayına gittikleri gürülür. Fakat delegeleri hayatında bu, en hazin anı teşkil etmez. Onları akşamları, günün işleri bitince, Kalvenin şehrinde, hoş vakit geçirmek için fırsat arar- ken görmelidir. Gayretleri ek- seriya beyhudedir. İki saat 01 ra, yalnız başlarına, veya — kü- çük güruplar halinde, — bakışla- rında fena bitmiş bir günün yorgütlüğü ve hazin bir yarının tahmini ile, ağır adımlar a otek * lerine döndükleri görülür. Mületler cemiyetinin neye h- tiyacı var? Şiddetli bir sarsı tıya, bir enerji enjeksiyonuna. Bugün burada temsil edilen milletler arasında pek azı onun kati surette yıkılmasına lâkayd kalabilir. Fakat aza olm yanlır ra kârşı müteciviz bir vaz ye. almadıkça ona biraz hayativet —— aşılamanın çaresini bulamıyo | . İçlerinden pek çoğu ise, böytc bir husumet vazyeti —a maya biç de taraftar değ İdirl-r.