İ | | î | ü Yavuz sustu. Herkes te susmuştu. Şimdi hepsi ANADOLU “Padişah ne yapacak,, diye düşünüyordu Nihayet elçi gelmişti. Onu huzuruna bütün azamet ve ib- tişamı ile kabul etti. Fakat Mo- göolbay da, ayni şekilde bir ih> tişamla, yani kendi padişahının satvetini temsil etmek - istercer sine girmişti. Yavuz, ona dik- katle baktı. Birdenbire gözle- rinde bir hiddet parladı: Öyleya, bu parlak — silâhlar, zırhlar da ne demekti? Evet, onun huzurüna böyle çıkmaktaki mana ne idi?. Ne idi bu şaşaa, bu kahra- manlık taslaklığı, bu meydan okuyuş, bu bıyıklar, bu tavırlar, bu süs ve bu kuruntular?. Elçi ayakta duruyordu. Yavuz gşöyle bir etrahına bakındı, son- ra iki kılıç gibi parlıyan gözler rini, elçinin iki kaşının ortasına çevirdir — Bana bak -dedi- senin sul- tanın, hazuruma elçi diye aklı büşında, kafası olgun dolgun bir şeriat adamı bulamayıp ta senin gibi bir uydurma kahra- yaan mı gönderdi?. Mogulbay, sapsarı kesildi, Huzurdakiler de hafifçe yer- lerinden kımıldadılar. Moğulbay: — Elendim, Diyecek oldu, fakat Yavuz, bir gök gürültüsü gibi boşandı: — Sus köpek, susl — Koparın bu herifin de, kâ- lelerinin de kafalarını.. -Kopa- mın da Misir sultam, benim yol- ladığım en büyük adamlara ha- karet etmenin ne olduğunu öğ- Bütün bunlar, âdeta bir da- kika içinde gelip geçivermiş- lerdi. Elçi ne söz söyliyebil: ne kımıldıyabilmiş, ne de - iti- matnamesini verebilmişti. Yavuz, esasen, artık Mısir sultamı ile olan meselenin, böyle sulhen, Mmüzakere vesaire ile hal olunabileceği kanaatinde de- gildi. Onun fikrince ok, yaydan çıkmıştı. Ordu buraya kadar gelmiş, geçen senedenberi ara- larında bir yığın hâdise olmuş- maleyh, İşi » kalıç ve kan temizliyebilirdi. Bunun bir başka türlüsü kalmamıştı. Yavuzun sesine, maiyet uşak- ları koştular. Mogulbay, bir hamlede yere yuvarlandı. ve kıskıvrak yakalanarak huzurdan çıkarıldı.. Fakat tam bu sirada Yanus bey İçeriye girmişti. Yavuz, onu Misir sültanını - birakıp kendi | tarafına geçtiği için çok sev- mişti. — Gel - dodi - Yunus gell Mısır sultanının yediği naneye bak!. Huzuruma elçi diye bir şeriat adamı, bir alim, fazıl, kâmil insan yerine, tahtadan — bir cengâver göndermiş.. Ben de hepsinin katlini for- — man eyledim.. Yanus bey durakladı: — Neye durdun ya Yunus? — Padişahım, ben kulunuz bazı mahzurlar düşünüyorum.. — Ne gibi?. — Tarih ve hukuku — düvel karşısında, namınız, — şanınız. — Elçilere zeval olmadığını yeryü- — zünden biz kaldırmıyalım.. B — Fakat Yunuş, ben o Me #ir sultanını, sultan diye — tanı- “ miyorum.. — Evet, biz de tanımıyoruz, düşmanımızdır, fakat tebaası — da taniyor, başka devletler de., Ki — Mevlâna ile Karaca paşa- - ya yaptıklarını da düşünsen e.. Yazan M. Ayhan — M2 — — Düşündüm şevketlüm, dü- şündüm. Biz de o şekilde mu- kabele eyleriz. Yalvarırım pa: dişahım, kulunuz sadece zatı şabanenin tarihe geçecek nar mını düşünerek man gene - sizin fakat Yu nüs kulunuzu kırmayın.. Yavuz tereddüde düşmüştü. Yunus bey derhal padişahın ayaklarına sarıldı: — O hberifin başım, bağışlamış. olun!. — Peki, peki Yunus, öyle olsun.. Ve ellerini tekrar çırptı: — Olelçi bozmasını gebert- meyinl Diyo bağırdı. Bu emir, biraz daha geç kalmış olsaydı, elçi, gçoktan ebediyeti boylamış ola- caktı. Fakat Cafer Çalebi mer elesinden sonra — “zatı şahane belki ikinci bir ferman verir, düşüncesile, idam — cezalarını, böyle biraz geciktiriyorlardı. —İşte Yunus, dediğin oldu. Fakat onun uşaklarını karıştırr mak yok hal. Onolar elçi değil, uçaktır. Sultan hiçolmazsa kah: rü şiddetimizi anlasın.. — Öyle olsun hânım, öyle un.. —Şimdi söyle bana, nasıl bir mukabele yapacağız? Elçiyi na- 8l geriye göndereceğiz? — Orasını da efendimiz tak- dir buyursunlar.. Yavuz sustu, düşünyordu. Or tada çıt yoktu. Herkes te “padi- şah acaba ne yapacak, düşün- cesine dalmiştı.. a :ıvııı nihayet başını kab ırdı: bana öylüyorum. Fer- taklavatını da alsın gelsin.. Bir dakika sonra berber hur Zura girmişti. — Şimdi Mogulbay denilen herifi getirin... ; O da sapsarı bir çebre ile içeriye getirildi.. Yavuz, Mogul: bayı göstererek berbere emretti: — Şu herifin sakalını dibin- den tıraş eti J Elçi bir hareket yapacak ol- du, fakat iki kişi kollarından yakalam:ştı. Berber, bol bir sa- bunla elçinin sakalını kazıdı.. — Tamam, şimdi de bıyık- İarını tıraş etl. Vaziyete gülmemekliğin im kânı yoktu. Fakat hakikatte bu da doğru bir hareket değildi. Çarçabuk, bıyığının yerinde de yeller esmiş ve elçi, cascavlak oluvermişti. Yavuz, yerinden kımıldadı, keyifli keyifli: — Tamam “dedi- bu da ol du.. Söyleyin uşaklara, — gitsin- ler, bu yerin en ihtiyar, en uyuz, topal, kör eşeğini getir- sinler.. Huzurdakiler kıpkırmızı ke- sildiler. Yavuz, elçiye hakare- tin daniskasını yapıyor demekti. Aradan on dakika geçmişti.. — Efendimiz, fermanınız ye- rine getirildi. Haberini verdiler. — Şöyle, pencere altına gel- sinler de böyle bir kahramank lâyık mıdir, değil midir göre- yiml. Eşek, hakikaten artık herşe- yini tüketmiş, bacaklarını sü- rükliyemi k dereceye gelmiş, hıhılııınyı”:ıllıııı. bıll 'çökük.. syağı kirik, uyuz, pls bir mah- lüktu.. — Sonu var — LERRŞTÖLARRLEĞE : . .. Neş'eye dair birkaç söz Okurlarımdan bir bayan bana yazdığı bir mektupta soruyor: — Kuzum Bay Çimdik, siz nasıl yazı yazarsınız, neş'eniz da- imi midir, her zaman, yazı hayatı haricinde de böyle neş'eli mi- siniz?. Ve neş'eli olmaklığın sırrı nedir, bunları bana izah ede.- bilir misiniz? Öyle zannediyorum ki, ben bu suallere defalarca muhatap oldum. Bir kari, hakikaten bazan şıhsen tanımad.ğı bir muhar- riri, yazısına göre, muhtelif şekillerde tahayyül eder. Meselâ ben, bizim Saime Sadiyi, ilk delalar ince, narin, biraz da hasta, sade giyinmiş, uzun, mukavves burunlu, en hafif bir rüzgârda sendele- yip giden, küçük boylu bir bayan şeklinde tahayyül ederdim. Meselâ Murat Çınar da yazılarına göre, şişman, siyah, çatık kaşlı ensesi kalın, yarma dedikleri cinsten iri bir insan o'larak tahay- yül olunabilir. Peyami Safayı siyah elbiseli, gözlüklü, bastonlu, uzun boylu, şık, mik, Ab din Daveri kısa boylu, sıkleti fazla ol- duğu için denizcilikten tekaüde sevkedilmiş şişman, boyunbağı kullanmıyan, başı kasketli bir insan, Vâlâ Nareddini incecik, bü- yük kafalı, kamburu çıkık, dededen kalma redingot giyen bir muharrir olarak düşünenler de bulunabilir.. Galiba, bizim yazıla- rımız insana bu hissi veriyor. Ben vaktile “ İzmirin Don Juanı, diye bir roman yazmıştım. Bir ressam arkadaş, beti şöyle karşıdan görmüş, bir Don Ju- an şeklinde karikatürümü yapmış, gazetelere vermiş. O güa bir hayli terlediğimi ve utandığımı, sokaklarda herkesin bana baka- rak birşeyler söyleyip gülümsediklerini hâlâ hatırlarım.. mdiyen kahkaha atan, mütemadiyen sağındakini, solundakini iğaeliyen, yarı geveze, hiç birşeye aldırmaz, yaptığı ve yarattığı bir felsefeye kendini kap:p koyuvermiş bir insan di- ye telâkki ediyorlar. Halbuki, nerede o talih, nerede ©o talih?. Bizim birçoğumuz, içinde bulunduğumuz - sütunlarda, tıpkı aç karına sahneye çıkıp bir Lord taklidi yapan züğürt ve fakir ar- tistlere benzeriz. Evde ekmeği tuza batırıp sokakta, — karşısında- kine et yimiş hissini vermek için diş kurcalıyan haysiyetli insan- lar gibi kendimizi tutarız. Ben bu sütunda, ister Mmustarip ve ı.ikıdd-. ister parasız, pulsuz, ister hasta ve yaralı olayım, neş'eli olarak görünmeğe mecburum. Mahkümum hatta.. Amma bazan işte bugün yaptığım gibi, mümkün mertebe ciddiyete yaklaşır, biraz içimi deşerim. Neş'eli olduğum bir gün, karilme neş'enin bir reçetesini yapıver receği i vadediyorum. Bugünlük söyliyeceğim şundan ibarettir: Neş'e tahsil ettiğin sagar da senden gamlıdır Bir dokun bin âh dinle kâsei fağfurdan Çimdik Manisa köylerinde tam bir kalkınmavar Işten dönen köylüler, radyo başında müzik dinliyerek istirahat ediyorlar Manisa Valisi Dr. Lütfi Kırdar Manisa, (Hususi) — Köylü- lerimizin sağlık, tarım, bayın dırlik ve kültürel işlerini plânla kısa bir zamanda düzene ko- yarak sona erdirmek amacile vilâyetimiz beş yıllık bir köy ma programı meydana getirmiş ve 937 yılından (itiba- ren de program üzerinçe faali- yete geçilmişti. Bu programda bu yaıl bitirilmesi lâzımgelen işler başarılmış ve diğerlerinin de yapılması için şimdiden ha- zırlıklara başlamıştır. Merkez ve kazalara bağlı 681 köyde nülus itibarile kök ka- nunu tatbik edilmeğe ve bu köyler de kalkınmağa esas olmak üzere üç sınıfa ayrılmıştır. — Nüfusu böş e geliri müsaid köy adedi 88 e baliğ olmaktadır. Sıra ile tasnif edilen köy adedi de 214 tür. Nüfus ve gelirleri ikinci sı- nf köylerden daha az olan köylerin sayısı 379 dur. Kak kınma programı C, H. Partisi bâşkanı ve valimiz Bay doktor Lütfi Kırdarın geldiği günden itibaren birinci derecede tespit ettiği ve üzerinde ehemmiyetle durdüğü — iştir.. Alâkadarlara verdiği drektif, vilâyet köy bürosuna mütemadi murakabe- sile çizilen progran — düzenle yürütülmüş ve köylümüzün esen- liği hususunda lâzimgelen işler süratle başarılmıştır. Köy ve köylünün parası ile yapılması icap eden işlerin bü- tün köylere birden yüklenilme a'ni muvafık görmiyen valimiz, nüfus ve gelir azlığını gözönün- de tutmüş ve salgınları bu se- retle tesbit eylemiştir. Bu vazi yet köylüleri de memnun be rakmıştır. Köylerin mali durum- ları itibarile yapılması programa konan işlerin behemehal köy derneğinin çokluğunun kararına bağlanarak bir düzen dairesinde başarılması ve yolsuzluğa mey- dan verilmemesi de temin olun muştur. Merkeze bağlı Saruhanlı, Yık maz, Hacırahmanlı, Çobanisa, Hacıhaliller, Karaoğlanlı, Belen, Alibeyli, Paşa, Koldere, Gümük celi köylerine radyolar alınmış, dünya baberleri ve musiki köy- lülerimizin ayağına getirilmiştir. Köylüler tarlalarından yorgun döndükleri zaman radyo önünde istirahat etmektedirler. Birçok köylülerle görüştüm. Köylerine radyo alınmasından — mütevellit sevinçlerini bildirdiler. Bütün köyler telefonla mer- keze bağlıdır. Gene her köyden merkeze ve komşu köylere mun- tazam yollar ve yoliara rast- hyan dereler üzerinde köprüler yapılmış; yaz ve kış rahat bir şeklde gidip gelme temin edil- miştir. , Merkezde işi olan köylüler bütün dairelerde kendilerine gösterilen hüsnü muameleden ve işlerinin süratle intacından memnundurlar. Her köyde bir köy meydanlığı vücude getiril- iştir. Şanlı bayrağımız tatil günlerinde törenle direğe çekil- mektedir. Bütün köylerde yol- lara, su kenarlarına, mezarlık- lara meyvalı ve meyvasız ağaç- lar dikilmiştir. Köy evlerinin damları kiremitlen 'na- ların iç ve dışları badanalana- rak Iııııiıliğ;' önel itina adil. mektedir. Her köyde yeni okul- lar, işyar evleri, okuma odaları, köy oda ve ambarları, parti ocak binaları, nalbant, demirci, arabacı, bakkal dükkânları ile park, bahçe ve spor alanları vücude getirilmişt r. | Köylerimizde sağlık işleri de gözönüne alınmış — programın çalışma neticesi olarak su yol- ları, çeşmeler, kuyu ağızlarına bilezikler ve bunların etrafına da suların birikmemesi ve ba- taklık olmaması için kaldırım- lar yapılmıştır. Yımne köylerde umumi kapalı helâlar vücude getirilmiş evler- den dışarıya suların akmaması için üzeri kapab çukurlar kaz- dırılmıştır. Kültür işleri de köâylerimizde düzenle — gitmektedir. Birçok köylerimizde okullar mevcuttur. Ve her yıl bunlar Aarasına ye- nileri katılmaktadır. Yeni açe lan okullara kültür idaresi öğ- retmen göndererek üzerine dü- şen vazileyi başarmaktadır. Nü- fasu az olup ta öğretmen gön- derilemiyen köylülerimizin kük tür bilginlerinin noksan kalma» ması için de bir ay evel Horoz| köyünde bir eğitmen kursu açık miştır. Bu yıl mezun - olacak eğitmenler, nüfusu az olan köy- lerde Cumhuriyet — kültürünü yayacaklardır, Köylerimizde spora da ehem- miyet verilmekte ve Türkün ezeli sporu olan güreş, cirid, nişan ve atıcılık talimleri yapıl- makta, müsabakalar tertip edi- lerek bu milli sporumuzun ih- yasına çalışlmaktadır. Bilhassa köylülerimizin alın terile kazandığı gelirlerini izraf etmemek için tutum ve ekonomi sahasındaki — vaziyetlerini, ban- ka, kooperatiften ödünç &Aldık- ları paraları zamanında tediye etmeleri ve iktisadi durumlarını düzeltmeleri tavsiye edilmekte Dr, M Şerki Uğur diyör ci —i Hemofili İrsi ve bünyevi bir hastalık olan Hemofili, çocukluğun — ilk çağında bile görünen bir âfet- tir. Bu bastalık kadınlardan ziyade erkekleri tercih etmek- tedir. Kadınlarda bu hastalığ n varlığı ya pek azdır. veyahut bunlarda varlığı ispat etmek güç olmuştur. Maamafıh, ka- dınlarda da mevcudiyeti müşa- hede edilmektedir. Esasen er- keklere de kadınlar — vasıtasile intikal etmektedir. İster — kâhil insanda, ister çocuklarda çok tesadüf edilen bu istidat ve kabiliyet, tamamile mütevaris bir bünyeden ileri gölmektedir. Hemofiliye uğramış - insanların kanında bir bozukluk mevcut- tur. Bunların kanlarında morfe- loji noktai nazarından ehemmi- yetli bir tagayyür görülmemek- tedir. Yalnız kanlarında kimye- vi fillde bir bozuklak vardır. Temessür ve kan donması güç olur. Kan İlüveyhatı çoğalır, ayni zamanda kan damarları: nın iç tabakasındaki hücrelere de de bir bozukluk görülür. Burada şunu da kaydedelim ki, baı Hemofilik insanlarda kan donması normal bir surette husüle geldiği halde vücut ör güsündeki kanamalar devam eder, durur. Hemofiliye musap — insanlar taşıdıkları bu irsi istidat dole- yısile en ufak ve cüz'i bir çarp- ma neticesi fazla miktarda kan zayi ederler. Hatta kol veya bacak mafsallarının bir yere hafifçe çarpmasından oynak yerlerinde müth 4 bir hen bi rikmesi bhusule gelir, Bir - diş çıkartmadan sonra - dindirilmi. yecek derecede kan akar. Hemofilik —insanların, — bazı defalar durduğu yerde ve hiç bir sebep yokken ağzından, burnundan kan boşanır. Hatta barsaklarından pek çok kan gelir. Hemofili oldukça -eiddi bir hastalık telâkki edilmelidir. Çünkü çok defa uzviyetten pek çok kan kaybedilmesine sebep olduğu gibi, hayatın sönmesini de mucip olmaktadır. Bunun için tehlikelidir.. Hemofiliden korunmak için evvelâ Hemofilik aileye measub olan kadınları evlenmeden menetmek zaruri ve mecburi bir keyfiyettir. Bu gibi kadınlar evlenecek -olur: lârsa, hastalığın erkek halefiere intikaline sebebiyet verirler. Odi ZT SMLARERLIA L GÜ DLAS Y LA ve iyi neticeler elde edilmek- tedir. Köylülerimizin iktısadt der rumlarını sağlamlaştırmak için mahalli idareler bankası ve merkezde kurulacak müşterek banka için her köy büdcesine yüzde beş nisbetinde bir parâa koymakta ve bu para beledi" yeler bankası hesabına Manisâ iş bankasına yatırılmaktadır. Köylümüz her sahada ve iyi bir şekilde yaşamak çarelerini elde — etmişlerdir.. Kalkınma programının feyizleri, birer biref meydana gelmekte ve köylerir miz bir kat daharefaha kavuür maktadır. ” * Köylülerimizin, — kendilerint gösterilen ihtimam ve alâkay! müdrik oldukları, çalışma 34 hasında uhdelerine düşen her İf başardıkları da sevinçle müşt” — hede edilmektedir. | Ö, Kaya —