Sahife —7 F C6 kten ölüm yağıyor Verdun kalesi Almanlara karşı nasıl durdu? Yazan: Fransız erkânıharp kaymakamlarından Jorj Londen Almanlar; şubatın 24 ünde, muazzam kuvvetlerle ve boğucu gazlar neşrederek Fransız cephesini tazyik etmeğe başladılar Düşman, 8inci alayın vaz- iyetini an'ar anlamaz, mukabil taarruza başladı. Bu sıra da, bizim de düşman tarafından kuşatılmamız muhakkaktı. Hap ederek çekilmeğe mecbur ol duk. Şimdi, geri hattaki tepe- leri muhafaza etmekte ve düş- manın — ilerlememesini — temin için tertibat almakla meşgul bulunmaktayız. Şunu kaydetmek mecburiye- tindeyim ki, düşman; aldığı takviye kıtaatı ile bizi âni bir surette yandan vuran 142 inci alayın yardımile emsali names- buk bir savletle ve çok faik kuvvetlerle harbetti, Harp esnasında korkaklık gösterenlere karşı çok şiddetli tedbirler aldim ve ric'at etmek istiyen bir mülâzımı tabancamla öldürdüm. Halbuki bu haklıydı. Zira düşmanın savleti ve yağ- mur gibi yağan top mermileri altında daha fazla duramazdı, Nitekim onu öldürdükten sonra, kumanda ettiği takıma; geri çe- kilmesini kendim emrettim. Fa- kat, istikameti muhafaza ede- bilmek ve daha büyük bir fe- lâketin önüne geçmek için takım ::lıd—ııı öldürmek — zarurt Takviye kıtaatımız, geç - tişti. Buna rağmen, tekrâr d?.- manâ saldırdım. Fakat bu sal- dıtış, hiçbir fayda vermedi, Ve arzettiğim — veçhile, düşmana esir düşmektense geri çekilmek mecburiyeti hasıl oldu. Emirlerinize intizar — ettiğimi arzoylerim. 37 inci alay kumandanı Miralay Virtor Doirnir Alman kumandanının bu ra» poru, bakikati tebarüz ettirmek- tan uzaktır. Raporda, ogün cereyan eden üddetli muharebe, pek sathi ııiv tarıda tasvir ediliyor. Mas. baza, Alman kumandanı bakl- dır. Zira, çok şiddetli ve kanlı bir muharebeden sonra, hezi- mete uğrıyarak kaçan Alman- lar, vekayüi vuzuhla tesbit et imkânını bulamüdılar ve mazlardı da. Yalnız, 142 İaci alayın gösterdiği nefis fe- rağati hakkındaki cümleler, ve- kayie tamamen mutabıktır. Fık ika 37 inci fırkayı Alman- n eline esir düşmekten kur- taran, 142 inci alaydır. 24 Şubat, Fransız ordusu için talisizliklerle — dolu kara bir gündür, Düşman, faik kuvvetlerle yap- tığı müteaddit hücumlar neti- cesinde en kıymetli ve harp ba- kımından ehemmiyetli yerleri- mizi işgal etmeğe — muvaflak oldu. zavallı Almanlar 4 Şubatta, ( Duo- mon) istihkâmlarına hayli yak- laştılar ve bazı hâkim tepeleri: mizi zâptetmeğe — muvaffak ol- dular. O gün feci bir panik oldu: Öğleden evel saat 11 de top ateşine başlıyan Almanlar, ted- rici surette mevzilerimize yak- laşmağa koyuldular. Bu esnada; Alman cephesinde kesif bir duman çıktı: Bidayette, bu du- manın ne olabildiği kestirile- medi. Fakat ne olursa olsun, Vakit kaybetmemek — lâzımdı. — 29 — Sağ cenahtâ faaliyete Hemen, düşmanı karşılamak için ileriye atılan Fransız as- kerleri, ansızın bir. çığlık ko- pardılar: — Boğucu gazlar! Boğucu gazlar! Bu feryad, sağ cenahın ab tını üstüne çevirdi. Bütün efrad ve zabitanda maskeler varken, bunları takmak, kimsenin bar ftırına bile gelmed! Efrad si- lâhlarını bırakarak kaçıyordul. Ne telkinat ve ne de tehdid Mmüessir olabildi! Esen hafif bir rüzgâr; boğu- cu gazların dumanını, mütema- diyen geriye ve düşman hatla- rına yayıyordu. Ön hatlarırşızda bulunan ef- raddan şaşkınlıkla maskelerini takamıyanlar, feci bir surette can verdiler. Düşman, hem boğucu gazlar neşrediyor ve ham de şiddetli top ateşile saldırıyordu. Bütün hatlarımızda elle tutu- lacak derecede bir panik hü- küm sürüyordu. Yalnız topçu- muz iş görüyor ve şiddetli grub ateşile düşmanın ileri harekâtına mani olmağa çalışıyordu. İkinci müdafaa hatlarımız, heçildi. boğucu gazlar yüzünden ölen lerle dolu idi. Almanlar, vaziyetim'zi anlı- yarak bundan istifade etmek istiyorlar. ve mütemadiyen yük> leniyorlardı. İkinci müdafaa batlarımız tehlikede, düşman, bütün kuv- vetile taarruza devim ediyor. Almanlar, 38 inci fırkanın tuttuğu mevzie beş yüz metre yaklaşmış bulunuyorla: Vaziyet o kadar tehlikeli ki, yarım sonra ne olacağını k Maksim Salyapin Son hbaftalarda Parisi işgal eden Chaliapine'in hastalığı, uihayet olümle meticelenmiştir. Gerek akrabasının, gerek hay- ranlarının kolları üstünde ebedi medfenine giden artist, Fran: saya hicret eden Ruslardandı. Ölümünden — bitkaç gün evel Löon Farautya şunları söyle- mişti; — Kazanda çıraktım. Dük. ANADOLÜ Tül e çeviren A, Kâmi Oral tirmek mümkün değildir. 38 nci fırka kumandanı — Mevzilerinizi ne pahasına olursa olsun muhafaza ediniz ve düşmanın ilerlemesine mey- dan vermeyiniz! Diye haykırıyor. ve söyliyer cek başka söz bulamıyordu! Düşman yaklaşıyor. Fakat, kuvvetlerimizi toparlayıp onunla çarpışmak, çok zor.. Efratta kuvvsi maneviye kalmadı.. Düşman, sağ cenahtaki kuv- vetlerimizle ilk teması yaptı. Harp, şiddetli bir surette bap ladı. Almanlar, müdhiş saldır- yorlar. Bir saat sonra şu kara- haber geldi: Sağ cenahta düşmanla çar- pışan kuvvetlerimizin bir kısmı ric'at ettiler ve mevzilerini Ak manlara — bıraktılar! Yarabbil Bu ne feci akıbet? Tanrım Fransayı korul. 38 inci fırkanın bütün müdae- faa hattında kanlı bir harp başladı. Felâket sahası geniş- lyorl Düşmana karşı duramıyo- ruzl. Sağ - ce baştan başa panik dalgalarının tesiri altında sarsılıyorl. Sağ cenahın vaziyeti, bize de tesir etti. Tertibat almazsak, düşmana esir düşmek tehlikesi muhakkak.. Derhal eski mevzi- lerimize çekildik ve İânmgelen müdafaa tertibatile meşgul ol mağa başladık. Bu sırada aldı- ğımız müstacel emirde, derhal mukabil kaarruza geçmemiz. bil> diriliyordu. Hepimiz korkuyoruz. Zira etrad, boğucu gazlardan çok yılgınl. Acaba muvafifak ola- bilecek miy2? Fakat ne yapa- hım, vatan uğrunda öleceğiz, topraklarımızı düşmana çiğaet- Allah'ın miyeceğizi. Fransayı korul. B Dür Ç BLALALIAR: Gorkinin arkada şı tenorun hayatı. Salyapin Kazanda kunduracı, Gor" ki de ekmekçi çırağı idiler kândan çıkar çıkmaz doğruca kütüphaneye gider; * Fransaya ve Parise aid ne gibi roman lar varsa hepsi zada okur, temizler aile sahne- leri, çi m ;ıhı_ıy:k- leri hep bu kitaplar sayesinde bende yaşar, benimle dost olurlardı. Filhakika 1897 de Parise ge- diğim zaman, bu şehir bana hiç te yabancı görünmedi. İ» tasyonlar, caddeler, arabacılar, satıcılar, ekmekçi kadınlar hep> si hepsi benim dostiarımdı. Belki onları kitaplar delâletile daha iyi tanımış bıılunuyordnlm- İşte bu aşkımdır ki beni Parise getirmiş ve burada yerleştir. miştir. Büyük tenor Chaliapine Ka- zanda kunduracı çırağıydı. Kun duracılık yaptığı dükkânın yar nında Maksim Gorki de :ı ekçi çırağıydı. tul :lveıııçı hiıızınıı ki, ayni yılda bu iki çırak opera için müsa- bakaya girmişler, ba müsaba- kada Gorki iyi numara ile _Iıı- bul edildiği halde, sesi güzel olan ve sonra da alemşümul bir şöhreti olan tenor Chaliapi- ne operaya al amamıştı. Yazan: Orhan Rahmi Gökçe 'Tâ ileride, başı dumânlı bir dağın böğrünü yararak toprak yüzüne fırlıyan Dicle nehri aheste aheste Diyarbakırın en eski merkezi olan Omidanın surlarını yasyor veaşağı doğru kıvrılıyor. Kale burçlarında, şarki Roma imparatorunun bayrakları sab lanıyor: şehrin — sah llerinde de İran hbükümdarı Koykubadın bayrakları.. Tarih, İslâmiyetin doğuşun dan az evel (505 milâdi).. Aşağı yukarı; ilk komünistlerden Mer: dek'n (Fransızlar bunun mez- hebine — Mazdakizm — dercer) i baş kaldırdığı, 'at iddia ettiği, iyet haklarını ç ğnemek için etrafına insan toplamığa başladığı zaman.. İcan ordusu, kendi dilinde *Âmed,' dediği bu eski şehri günler var ki mütemadiyen dö- ğgüyor, mütemadiyen hırpalıyor. Fakat kala, çelik bir göğüs gibi her hücumu püskürtüyor, her kendisine saldıranı ezib hırpalıyordu. Roma ve İranın âdeta bir iz- zeti nef.s sahnesi olan bu dağ- larda, kimb lir kaçıncı boğuşma geçiyordu. Fakat bu dela İran, karşısında artık eski kale ye. rine, imparator Kostantin tara: fından tahkim edilerek ahfadına bırakılmış bir dağ bulmuştu. İçeride taş, kaynar zift, kıpkır- mızı kütükler fırlatan bir yığın makine vardı. Şehir, esasen çoktan buna hazırlanmıştı. Kale dibine yaklaşan İran or- dusunun — içine hiç durmadan iri kaya parçaları savruluyordu. Bil ik, alevli, mar gibi k- zarmış odun parçaları yanmağa başlıyor ve ç gliklar yükseliyor- du. Hükümdar Keykubad ise mütemadiyen bağırıyordu: — Leril, Bü kaleyi zaptet- meden dönmek yokl. Başını geri çev.ren, ölümünü benden bulacak. Günler geçiyordu. İran ordusu sanki muszzam bir değirmenin taşları altında kıalm ş gbi gün- Tarihten bir yaprak — ——— Amed kızları, Amed kızları biz geliyoruz! Papasın meçhul kadın!. dası Nisan 16 z ndaki İran hükümdearı kâhin kızına baktı: : S Bu akşam gel, dedi. Benim de kalbimin kapılarını açtın ey dilber! den güne eriyor ve asker âra- sında homurtu başlıyordu. — Ne olacak, ne yapacağız? Ertesi sabah şafakla beraber gene ayat kanlı bücumlar; ayni kırılışlar başlıyordu. Akşam vakti, Kubad büyük bir kayanın kurulan çar dırında derin derin düşünüyor- du. Tehlike, korkunç bir kartal gibi başının üstünde dolaşmakta ve vezirleri de süküt içinde bek: lemektedir. Hükümdar, bizden başını kak dırdı: — Kâhinlerimi -dedi- kâhin: lerimi getirtin ve siz çıkın.. Evet, çıkın, çünkü ne sizin di- rayetiniz, ne benim askerlik ve kahramanlığ m işe yaradı, Biraz sonra, üç meşhur İran kâhini içeriye girdiler ve ça- dirin perdeden kapısı kapandı. Orduda bir haber yayıldı: — Kâh'nler bize doğrusunu söyliyecekler.. Bakalım, kale biz'm olacak mıdır, olmıyacak mıdır?. Eski İranlılası en küçük ne- ferinden en büyük kumandanına, en cahilinden en münevverine kadar herkes, kâhiri dinler ve onun sözüne inanırdı. Kâbin, Allaha en yakın mahlüktu. Artık ortalık kararmakta ve soluk bir mehtap, ufuktan ya- vaş yavaş yerlere akmaktı Çadırın kapsı açıldı, ki ler birer birer çıktılar, esrar- engiz. garip bakışlarla Amido kalesinin siyah surlarına bak- tılar: Bir anda bütün gözler oraya çevrildi: Orada gö'geler şüphesiz, leri.. Fakat kâh nlerden biri: — Zafel- Dye bağırdı - Zaferl. İşte Amed dilberleri bekleşiyorlar. İşte surların üs. tünde, Amedin çıplak bakire- leri, kahraman İran askerini davet ediyorlar. Diğer kâhinler de ağır ağır bu sözleri tekrarladılar, — Kolları açık, göğüsleri hasretle dou Amed kız! Ve biraz durdular. Üçü bir vardı; hiç muhafızların — gölge- den tekrar - bağırıştılar: — Zafer İranındır.. İşte, meh. tap doğuyor.. Ordu, garip şekilde manyar tize edilmiş gibi kımıldadı. Ek rad, surlara bakıyor, orada âdeta heykellere benziyen, çıs rılçıplak, kalçaları fırlamış, kok ları vuslat iştiyakı ile açılmış kızlar, kadınlar görüyordu. İşte, bizi çağırıyorlar... Bizi istiyorlar... Bizi bekli yorlar! Ve ordu, birdenbire bu gar rip ve uydurma telkinin altında coşuverdi: — Zafer istiyoruz... Zafer.., Amed kızlarına — varmak - isti« yoruz, onları bağrımızda basa» Cağız.. Hıykırışlar, gece karanlığın. da, kale bedenlerine çarpıyor ve e'rala bir. garip uğultu ya- yılıyordu.. Tam bu sırada, - filhakika, papas kulelerinin pencerelerin den birinde büyük bir ışık bes lirdi ve çırılçıplak - bir - kadıa hayali, oradan kollarını uzattı, bir takım işaretler yaptı.. Başkâhin, onu görünce kendi kendine: — Tamam -dedi- kaleyi zap- tedeceğirl. Bu kadın kimdi, bir hayal mi, yoksa hakikat mi?. * .. Papas kuleleri, sırtı. yetmiş iki parça nibıreuL.:knpıiıdo. Ayrı ayrı papaslar ve ruhani reiıleı'ı cî::m'bııp:- pas, ortadaki en yüksek, en mühteşem — külede bulunuyor- lardı., Bu kuleleri, şarki Roma ımpar Ü hnlîn;l'orıç:l:ımden Odokoyap __B:ı:pıgıs. bu- akşam gizli bir Üşüncenin — ve tatlı bir heye- Canın tesiri altındaydı. Papaslarına Şu emri vermişti. Bu akşam biraz içinir, gi zel rüyalar göreceksiniz, A lahâ dua ediniz, s ze, kendi şarabim- dan da göndereceğim.. Papasların sev.ncine yoktu: e Muhasara — başlıyal ağızlarına hiç .çk.'"kı'::n".l::ğî lardı. — Fakat — başpapasın biç emri de şuydu: — Lütfen çeviriniz —