y Sabile, | B r A:ruplının girdür: -ri: Hindistanda insan yiyen yılanlar ANADOLU ILindberg, doktorun yanına gitti —— .0 - a— — Sun'i kalp tecrü- Nisaa l1 Binbir gece masallarından ** Seyyit Sendabadın Harikulâde deniz seferleri Nakleden: İrfan Hazar BANMAMEI Bi Ç # Bir kadın acı acı bağırdı; peşir ? besi acaba muvaf- Hindistanın Pmcak mıntakala- rında bulunan, inanılmaz bü- yüklükteki yılanlar hakkında bir çok' vak'alar, bilhassa ora yer- lileri sayısız efsaneler anlatır: lar, Bir meraklı Avrupalı bu hususta diyor kit — Kendi gözümle on, on bir metrelik uzunluğunda yılanlar gördüm. Bunların daha uzun- ları olabileceği şüphesizdir. Yan rak, “Kara-Kara, ırmağında bir mevi kayıkla dolaşmağ başlı- dım. Kayığımız pek dardı. Ön tarafımda bulunan üç adamım, irmağın akıntılarile uğraşıyorlardı. suretle yavaş yavaş ormana doğru - ilerliyorduk. Bu sırada mda durmakta olan kıla- vuzdan — biri, birden hayretle bağırdı. Hepimiz hayretle etrafımıza Bakınmağa — başladık. — Birkaç metre öle, Su ortasında yükse- len bir ağacın gövdesine sarılı iri bir yılan, yaklaşmamızı bek- liyordu. Derhal kayığın yolunu değiştirdik. Yılana doğru daha iki metre — yaklaşmış olsaydık, içimizden biri öbür — dünyayı boylamış olacakb. Kayığımızı karşı sahile yanaştırarak oraya çıktık. Hepimiz heyecan için- deydik. Elimde tuttuğum — filintanın namlusunu yılana çevirerek aâteş ettim. Hayvanı kafa tasından vurmuştum. Fakat o, bir müd- det yerinden bile kımıldamadı. Sonra, birden, ağacı koyvere- rek suya yuvarlandı. Hemen kayığımıza atlıyarak ağacın di- b'ne yaklaştık. Su derin olma- dığı için, hayvanı görüyorduk. Suyun dibine boylu — boyüna uzanmış yatıyordu. Yılanı oradan çıkarmak - te- şebbüsünde bulunmak istedim. Fakat hayvan henüz daha öl- mediği için, adamlarım beni bu tehlikeli teşebbüsten vazge- çirdiler. Tekrar yolumuza d<- vam ettik. Beş on kilometre ötede “Ma: kir taris, yerlilerinin kulübeleri bulunuyormuş. - Bu yerlileri gi- dip görmek istedim, Adamları! beraber oraya doğru yolaadık, Bu yerlilerin kulübeleri ırmak kenarında kurulmuştu. Yaşayış- larını, âdetlerini tetkik ettim. Kendilerile uzun uzadıya konuş- tum. Bir aralık bahçelerini ve tarlalarını gözmek — istediğ'mi söyledim. Kabilenin şefiyle be- raber cıvarı germeğe başladık. Tam bu sırada yakınımızda bu- lunan umağın kenarından acı acı faryadlar geldiğini işittik. thal kulübelere doğru koş- müğa koyulduk. Ayni feryadı işiten yeriiler, eilerinde oklarile ku.übe.crinden — d.şasıya iirla- yılan takılmış ma birkaç kılavuz ala- ı Bir gı.anın öldürüldükten sonra başı ezilirken. mışlardı. Biraz ötede, büyük bir yılanın önünde kaçan bir kadın gördük. Yılanla arasın: daki mesafe dört metreden fazla değildi. Zavallı kadın acı &c feryat ediyordu. Yılanın yanına yaklaşan yerliler, hay- vanı oklarla öldürdüler. Canımı kurtaran — kadıncağız, bu yıl, takibime natıl uğra: diğini şöyle anlattı: *— Irmak kenarına su dol- durmağa gitmiştim. Suyun üç dört adım ötesinde iri bir yılan başı belirdi. Cesaretimi boz: mıyarak, elimdeki kovayı hay- vanın başına fırlattım. Yılan İki zehirliyilan birdenbire — sersemledi; ben de onun bu sersemliğiaden istifade ederek kaçmağa başladım. Fakat an'de toparlanan yılan arkamdan gelmeğe başladı.. Hayvan on bir metreden da- ha uzundu. Kalınlığı, bir ada- min göydesine hemen hemen yakındı. Bu yerlerde, buna benzer vak'alar hiç eksk olmaz ve bunlar anlatılmakla bitirilemez, hatta bazıları, insanı yakala- yınca yir, yutarlar. fak olacak mı dersiniz? Meşhur tayyareci Lindberg, refakatinde karısı o'duğu halde, birkaç gün evel Morle civa- rındaki Mareşal Foş tayyare karargâhına inmiştir. Lindberg ayağını toprağa basar basmaz, bir kayığa at hıyarak Sen-Jilos- adasına — git- miştir. Bu küçük ve esrarengiz adada, Rokfeller tıbbi araştır- ma cemiyetinin reisi doktor Aleksi Karel çalışmaktadır. Lindberg, sun'i kalp — yap- mak — hususunda araştırmalar yapan doktor Aleksiye, ihtiyacı olan âletleri yapmak surelile yardım etmektedir. Hatırlarda olduğu doktor, ilk sun'i kalbi bu meşhur tayyarecinin göğsü- ne takacaktır. Ve o da buna mu vafakat eti her tarafta büyük bir ile beklenmektedir. I veçhile, bizzat xtaıîrîcîâîîhirıi ' Lindberg ve kar«sı Biliyorsunuz — ki; — yerinden ayrılmış bir tavşan kalbi, ım?- said şartlarla konduğu ayrı bir yerde 6 ay geçtiği halde hâlâ sağlımdır, yaşamakta ve çarp- maktadı gaz müdafaası Londradan Londradan bildiriliyor: Bir evde oturmuş, radyo d'ııı' liyorduk. Radyoda birdenbire spiker, çok mühim bir vesikayı okuyacağını - bildirdi. Herkes kulak kabarttı. Bunda, Londra belediye in, bir harp _"_" kuunda şehrin müdafaası için icap eden tedbirler sayıl yordu: *100.000 günüllüye ihtiyicı miz var. Bunun 20 bini kadın, 55 b'ni erkek. Mıntaka şefi (bunun da 10 bini kadındır), ilk yardımlar postası için 4-00 kişi, imdat postaları için 6 bin kadın, 6 bin erkek, 4 bini ka> din olan 30 bin gönüllü itfai yeci; (burada spiker ilâve edi- Aile sahiplerine müjde Saa.ta(1) kuruş masrafla mutbahınızın ihtihacını temin etmek istersen z kaybetmeden 1 yeni model Heidenia Mazot ocağı alın?z. Sessiz, duman ve koku neşretmez, teh- likesiz o an Heidenia mazot ocakları dün yanın en ekonomik ocaklarıdır. Bir telefonla evimize kadar mazotunuz lemin edilir. Toptan karşıs DUNLOP mağazasıdır. ve pe-ikende satış deposu: Gazi bulvarı Ziraat Banxası vakit 'Telefoa 3737 Posta kutusu 275 Hiç yanmıyan ve bozulmıyan Amiyant- fitilli Heldenia Prtrol ocaklarımız da yardır, Tasra iç:n bayilik'er aranmak avır. Halk ve şehirler_kendi hayatla- rını müdafaaya çağrılıyorlar Mevcud maske dokuz milyondur! bir görünüş yot: 4 bin kadından 700'ü daha şimdiden müracaat etmiştir). “D ğer taraftan, sokakları ze- hirli gazdan temizlemek — için bir teşkilât yapılacaktır. Her 100 bin nüfaslü mıntaka - için 24 kişiden mürekkep bir - teş- kiât lâzımdır. Bu iş iç'n, te- mizleyici gaz bombalarını pat- latacak iktidarda kimseler lâ- zımdır. , Bundan sovra spiker halkın mnerelere gönüllü — yazılacağım bildirdi. Bu lerin yerlerini saydı. râdyo, Londranın en büyük sa- lonlarından birinden dans mu: sikisi nakline başladı. Ev sahibi ve misafirler, ze hirli gaz ve hava harbine karşı müdafaa meselesini konuşuyor- lardı. Birdenbire, dışardan bir ha- vai fişeğin yükseldiğini gör- dük. Hepimiz pencereye koştuk. Gökyüzü —patlıyan — fişeklerle dolu idi. Daha o gün, Barse- lonanın bombardımanını gazete- lerde okumuş — olan - İngiüzler, bu — fişekler karşısında, bir hava bombardımanının dehşe- tisi hayallerinde bütün korkunç> luğu ve fecaati ile canlandıra- biliyorlardı. Şehrin üzerine fişekler ya- 'ğııken. başta ev sahibi olmak Üzere, bepimiz evin sığanağına indık. Hakikaten, Londra, haikı zehirli gazl —lan korunmak :çin, br harbin p. tlomasını bekle. meden, bütün sığanaklarını ha- Ben de fırsattan istifade ede- rek (Fakir) in yanına koştum. Hakan yerde çırpınıyordu.Hint- linin bir hamlesi koca yamya- gögsünü param parça et mişti. (Fakir), bu anda bana döndü. İerdeki bir kumandanı ederek: — Durma Sendbad! Ona hü- cum et! Dedi, Dediğini yapmak üzere iler- Terken enseme - sıçrıyan — azgin bir kaplanın pençesile yere y kıldım. Hançerim artık iş göre- miyordu. Mukaddes otu ağzım- dan düşürmek tehlikesi büsbü- tün felâketti. Çünkü bu dafa yamyamlar diri diri derimi so- yarlar, içine ot doldururlardı. İşte ancak bu andadır ki ar- kadaşlarımın yardımını gördüm. Seyyid Amrünün yanıma yak- laşması ile elimden aldığı han çeri kaplanın başına vurması ayni dakikada vukubuldu! Kurtulmuştum. Fakat ot ağ- zımdan düşmüştü! Şdi ne yapacaktık? Fakire seslendim! — Habibi, otumu düşürdüm. Şimdi ne yapayım? Dedim. O, bana cevap verecek vazi- yette değildi. Çünkü, artık Yamyamlar mukaddes ot filan dinlemiyorlar, kargılarla birlikte üzerimize hücum etmiye başlı- yorlardı. Ansızın geriye döndüm. Göz- lerime inanamıyacağım yeni bir hâdiseyle karşılaştım. — Nasih reis, Salı tamamen hazırlamış ve ortasına dıktiği bir direğe de güzel bir yelken çekmişti. Ne duruyorduk? (Fak'r)e yanaşmak ve bu müjdeyi vermek lâzımdı. Tom bu esnada üzerimize yürüyen iki yamyamın karg.la- rile karşılaştık. Şimdi bunlarla mücadele edecektik. Onlar biz- den kuvvetliydi. Kargılarını çok mükemmel idare ediyorlar; bize hareket edi- işâret Ev sahibi bize, hsva hücum- Tarına karşı müdafaa teşkilâ. tında mıntaka şefi olduğunu söyledi. Bu sı haftada iki gün ders görüyormuş. *—Şimdi, biraz evel radyoda bahsedilen gönüllüleri bekliyo- ruz, diyordu. Öğrendiklerimizi onlara öğreteceğiz. Sonra, on. larla beraber, teşkilât tamam- lanacak, âta otuzundan — genç erkel alınıyor. Onlar cepher de vazife görecekler. Çok güçlü, kuvvetli kimseler bisikletli ve motosikletli gruruplara verile- cektir. Kadınlar da zehirleri te- mizleme, telefon ve yazı işle- rinde kullanılacaklar. Şimdiye kadar itfaiyeciler, hastane teşkilâtı dersi görürdü, 90 seyyar hastane teşkilâtı şim- diden işe başlamıştır. Bugün Londradan son - sistem ve en mütekâmil mevinden 9 milyon gaz maskesi de — hazırlanmış, depo edilm'ş bulunuyor. Londra belediyesinde — salâ- hiyetli şahıslar, bunun kâfi ol. madığı lüyarlar. Daha bin- lerce kişiye ihtiyaç — var. Bu teşkilât on binlerce İngiliz lira- soa mal olacaktır. Eminim ki, ha.k, kendisinden isten.len vazifeye seve seve ko- şacaktır. Bu süretle, bütün — Londra halkı, şehi ve kendi hayatla- | rnı midalasva hözrlar vor yorlardı! Artık (ölümü)a eşiğinde bu- lunduğumuzu ve yakayı onun elinden kurtaramıyacağımızı an- ladık. Hançerle -birisinin üze- rine hücum etmek üzere idim ki arkamdan şiddetle çekildiğimi duydum. Kimdi beni arkamdan çeken? Zaten mahvolmuş bir vazi- yette idim. Arkama döndüğüm zaman hayretten dona kaldım. Çünkü arkamdan beni çeken, demin cenk meydanında gördü- ğüm ve ne zaman salın yanına geldiğini bir türlü anlıyamadı. ğgım Hadli idi. O bana: — Haydil! Sıçral Çabuk ol! Yoksa mahvolduk! Dedi. Sevinerek (Fakir) in ayakla. rına kapanmak istedim. at şimdi” bunun zamanı değildi. Karada bulunan dözt arkadaşla beraber denizin içine daldık. Sala doğru, boğazımıza kadar gelen su içinde koşmağa ko- yulduk. Artık kurtulmuş tgibiydik! Hepimiz sağ ve salim, yam« yam adasından on iki arşın açıkta duran — salın içine gir- miştik. Onlar boyuna yorlar, tepinib yırtılıyorlar, kar« gılarının gürü'tülerine karışan: — Ya huv buv lüva, ya huv huv lüval Nidaları bütün sahili baştanbaşa sarıyordu. Salın içi lâhzada bir ctmie benzedi. Kimi namaz Inlı:ır, kimi ellerini gökyüzüne açar münacatlar okuyor, kimisi de adada kalan yakınları içia gö: okiyud’:. Ş sanki hiçbir şey ol mamış gibi salın bir köşesine büzülmüş, vo tıpkı eski gemi- mizde yaptığı gibi murakabeya dalmıştı. Artık yamyam — endişesi bize bağın- ve ateşin üzerinde diri diri yan- mak tehlikesi ortada yoktu. Derya güzel, soma güzel, hava güzel, velbasıl hayat güzeldil Belki bu ıssız ve sonsuz — sular içinde boğulup gidecektik. Lâkin, böyle bir huzur içinde insanın dünyaya gözlerini yums ması, elbet de arkadaşlarımı zin uğradığı feci akibetten bin kat daha hayırlıydı. Adada bıraktığımız. Hicazlı güzel bakireler birer birer gö- zümün önünden geçtiler. Zifaf gecesi ve yamyam âyini elân aklımdan çıkmıyordu. Zavallı kızlar onların elinde kimbilir neler çekmekteydi. Nasih yeis mavi dalgalara kendini kapıp koyvermiş, diri- len bir insan halinde göğsünü gere gere ufukların serin melk temlerini içmeğe — başlamıştı. Filhakika salımız pek küçüktü, On kişiyi zor alıyordu. Ancak bıııu;.llhı kısmı vardı. O rası on kişi İ e. şi kadar alabi- Bu salı yamyamlar yılda bir _Ğffl. ©o da dini — merasimleri için kullanırlarm:ş.. Zaten de- nizden ve balıktan hoşlanmıyan yamyamlar, kendi adalarından çok açılamazlar, ancak kıyılar» da gezerlermiş.. , Ambarı görmek istedim. Na: sih reis, dümende olduğu için bana Amrtü refakat etti. İçerisi çok — karanlıktı. Aydınlatcak hiçbir. şeyimiz de yoktu. An- câk el yordamile öleyi beriyi yokladım. Elime, uzun — uzün ağaç gbi değnekler geçt yid Amriye « öndüm: uzun, Sa. onu var —