| — 130 — Portös karaîaştmıa; birçok işlerden sonra Madam — Ben, lâzım olan — şeylerin Ginslerini bilmek istiyorum, çün- kü birçok tücomr hısımlarımız bulunduğu İçin ogşeyleri sizden de yüz eksiğine şatın ala- irim.. mki öyledir, — Ah,ah! Madepi S izim Portos; me- öllü, siza ea evel bir at lâzim değil mi? — Evat, bir a — Pek âlâl Bunu hemen ve- "f'_“'an_..wı::a. kti at için tar m'ıînü:l'““'“" Bebş nız bir silâhşor. #*ciP — Alabilir, nbıılıı_““ yüz liradan ziyade tutmaz Avakçağ HN gl0 İN ee verdir:. korek cYi Y L GG üç eee ""P:"_" gülümsedi; hatırlarda- ar A Bünele ça n meveut olduğundan, bu üç yüz Rira avanta olarak cebine ka- Dedi ki: ' ta, hizmetçim ve çan- tam için de bir at lâzım; .il“:h huşusunda size yük olmam, si- Tâblarım hazırdır. —— Hizmetçiniz — için de mi 41? Fakat, Azizim, bu, işleri çok yüksekten tutmaktır.. Portosun canı sıkıldı, dedi ki: — Fakat, madam, siz beni “aslenci yerine mi koyuyorsunuz? N a luıı aslal İyi bir katırın da bazan bir at yerini tutaca- gını düşündüm de Musketon için iyi bir katır kâfi gelir de- mek istedim..... Portos cevap verdit —Pek âla, iyi bir katır olsun; hakkınız var, ben eşyalarını ka- tıra yükliyen birçok İspanya asilzadesi gördüm. Fakat, katır olmalı. — Emin olunuz, diye avukat karısı cevab verdi. — Sonra yol Çantası kâlir. kocamın beş altı tane — çanlası var ki, en iyisini seçip alabi- lirsiniz: Hele t:_:'_i_ ;"!_"':'r çıktığı zaman 5 y tanesi ı:.ü dünyayı — içine alır: Portos saf bir h"'“?'“""’ — Bu çanta boş müf Avukat karısı da hakiki bir boş. & —AHI Fakat yavrum, benim şatediğim çanta —dolu — olmalı. diye Portos cevap verdi. Madam Kokunar tekrar içini çekti. Molye (Moliere) daha © zaman Lavar (L'avare) naminm” gdaki eserini yazmamıştı. Bunun Madaâm Kokunar Harpi” gan rolünü düşünmüştü. Nihayet, lâzım - ölan şeylerin mütebakisi de ayni şekilde mü- nakaşa edildi; karar neticesi olarak, Madam Kokunar nakit olmak üzere sekiz yüz lira ve- recek ve Portos ile Musketonu zafere götürecek olan at ile katırı da hazırlıyacaktı. Bu şeyler / kararlaştırıldıktan sonra Portos Madam Korkunara veda etti. Kadın sevdalı bakı- ları ile onu daha ziyade alı- koymak istemişti; fakat Portos vazife emri altında bulunduğun- df'_ gitmeğe mecbur. olduğu gibi avukatın karısı da - kral taraftarı olduğundan krala adam :';i"“d""lk mecburiyetinde _S"lihw biravcı gibi açâcına evine dönmüştü. XXXIN Hizmetçi kız ve Hantmefendi Bu sırada, kendi vicdanının ityanına ve Atosun makul nar sihatlerine rağımen, Dartanyanın Maylediye olan aşkı her saat artıyordu; bunun için bergünkü ziyaretlerini hiç sekteye uğrat- mıyor ve kendine güvenen Gas- konyalı, kadının da, ergeç, ken- disine teslim olacağına kani bulunuyordu. dirmiş ve- kalbi;—hav: yağmuru yağmasını bekliyen bir adam gibi, ümitle dolu olarak gelmiş bulunduğu sırada biz- Metçi kızi evin kapısında buk muşt. Güzel Kitti bu sefer onun yanından geçerken sürünmekle kâlmiyarak yavaşçacık elinden tutmuşta. Dartanyan şöyle dü- şündü: — Âlâl anlaşılan hanımefen- disinden bir haber getiriyor; söylemeğe cosaret edemediği bir buluşmağı bunun vasıtası ile bildirecek olmalı. Bunları hatırından geçirirken en muzafler bir eda ile güzel kızın yüzüne bakıyordu. Hizmetçi kız kekeler tarzda dedi ki: |— Size üç söz söylemek is- tiyorum, efendimiz. — Söyle yavrum, söyle; s'zi dinliyorum. b Burada mı?.... -Mümkön değil; söyliyeceğim — şey biraz uzunca ve çok gizli. — Peki nasıl yapalım? Zavallı deli!. Kokunara veda ederek ayrıldı Kitti çekine çekine dedi ki: — Eğer Mösyo lö, Şövalye peşimden gelirlerse?. — Nereye istersen güzel yav- Bunun üzeril elini bırakmıyan ranlıkta dar ve döner bir mer- divene götürdü ve on beş ayak kadar çıktıktan sonra bir kapı açtı: — İçeriye geliniz, Mösyö lö Şövalye, dedi: — Burada yalnız bulunuyo- rüz ve serbestçe konuşabiliriz. — Bu oda kimin, güzel yav- rum?.. — Benim, Mösyö lö Şövalye; şu kap:dan melendimia yar tak odasına geçilir. Fakat kork- mayınız, bizim konuştuklarımızı işitemez, gece yarısından cvel yatak odasına gelmez. Dartanyan — etrafına bakındı. Bu küçük oda kendi zevkine uygun ve temizdi; fakat, gözle- rini Kittinin Mayledinin yatık odasına açıldığını söylediği ka- pıya dikmekten kendini alama- m şti. Kitti, delikânlının — fikrinden geçirdiği şeyi anladığı için, içini çekti, sordu. ki: -— Hanimefendimi çok sev- yorsunuz, değit-ei, —mkulın Şövilye?. S Ahİ — söyliyeceğimden zi- |— yade, Kitti... Onun için divane oluyorum.. — Eyvah! efendim, çok yazık — Niçin yazık buluyo;sunuz, dye Dartanyan sordu. — Çünkü, efendim, Hanim> efendim sizi hiç sevm.yor, diye Kitti cevap verdi. — Yal Size bunu söyleme: nizi mi emretti? diye Dartanyan sordu. — Oh, hayır, efendim; s'2© söylemek için birşey emrelmedi, ben kendiliğimden söyiüyorum. — Çok teşekkür ederim, sev> gili Kitti... Fakat yalnız kanar atiniz için; çünkü bu haber çok hoşa gider birşey değil. — Demek ki, — söylediğime inanmıyorsunuz değil mi?. — İnsan sevince böyle şey- lere inanmak çok güç olur, gü* zel yavıum. ——— Tavşan emretti, ben de öldürdüm, diyor Zavallı komşusunu öyle feci şe- kilde öldürmüş ki... Mühim bir cinayet :::hnkh cinayeti !'PY“ adar on Collini adında Yaşlı - birisidir. Karısının evden çıktığı bir gün, komşu- larından madam Marie Coj igli ana, Collini ziyarete ı-l-:ı:: qu::l: Sonra Collini misâ- fir ma bahçesine götür. müş Ve orada Çok sevdiği u_'!!"l'"" kendisine göster miştir. Mütecessis Madam, tav- lardan - birini eline almak için _*...ıukıı. €v sahibi C:l' jini eline geçirdiği kalın bir Üdüe !,..ııııılı Zavallının işini bi.g-ı'h'.üm Jünün ine eğile İ, çinayetin tamam oî.:ı“l':n:m'; lar anlamaz hemen - bir biçak bulmuş ve madamin - cesedini sekiz parçaya taksim, etmiştir. 'Tabit bu faaliyet esnasında üs: tübaşı kan olan Collini, elbise- sini derhal değiştirerek yuka: rıya çıkmıştır. Ertesi günü sckiz parçaya ayrılan cesedi, Collini bir - çe mento çukuruna atmış ve kesi kelleyi ise bir kazanın içine yerleştirmiştir. Vak'a bundan sonra çabucak meydana çıkmakta gecikme miştir. Pariste sarbaş bir vazi- yette yakalanan Collini f_lh" taya ancak şu cümleyi söyle- miştir: a — Niçin mi öldürdüm? Çü Mahsuilerimizin tanınması Dahildeki sergi ve panayır- ların devam ve inkişafına ehem- miyet veren hükümet, hariçte- ki sergi ve panayırlara - iş kimizi teminen de büyük feda: kârlıklar yapmaktadır! Hariçteki sergi ve panayır- lara iştirakimiz için İktisad Ve- kâleti büdcesine bir milyon küsur lira tahsisat konulmaştur. Bundan anlıyoruz ki, hükümet, mahsu lerimizin hariçte teşhi- rinde, iktısadi büyük menfâaat: ler görmektedir. Fiihakika, rimizin haki hâriçteki müstehlik piyasalarda henüz tanınmiş değildir. Türk üzümü ve inciri bütün dünyaca tanınmıştır; - fakat Türkiyenin ihraç maddesi üzümden, incir- den ibaret değildr. Hemen, hemen bütün dünya mahsuilerinin vatanı olan Tür kiyenin yetiştirdiği pek çok mahsul vardır ki, bugün birçok pazarlar bunlardan bihaberdir. Biz henüz mahöullerimizi ko: laylıkla satmak için, şimdiki halde elimizde bulunan mak- reçlere ilâveler yapmak mecbu- riyetindeyiz. Zaten, her yıl sıkıntısımı çek- tiğimiz salış zorlukia'ı, hep kör değn beller gibi, birkaç mahreç üzerinde ısrar edişimiz: den ve yeni mahreçler elde et- mek için çalışmayışımızdan de- gil midir? Çok mal alan bir mahreç ye- rine az mal alan çok mahre- cin dama iyı olacağı vautub mamalıdır. Bizim için mahreç adedini artırmak Zâruridir. Hariçteki sergi ve panayırlara iştirakimiz için İktısad Vekâ dcesine konulan. büyük tahsisıt da bu zaruretten geliyor. N. B. ana 4 kü tavşan bana emretti. Ve ben de onun emrini yaptım. Bu adam deli olmaktan zi yade bir alkoliktir. Karısının ifadesi ise, koca- sının yârı deli bir hastâ olduğu ve kendisinin tıpkı bir hastaya bakar gibi kocasına baktığı ve binaenaleyh mahkemenin köca: sını affetmesi şeklindedir. Filhakika tavşanları çok se- ven Collini bütün gününü kü- meste geçirir, onlara süt ve- Devam edecek — rir, hatta karısını bile onlara yaklaştırmazdı. Hava iyi oldu- ğu zamanlar evin çatısına çıkar, üzerindeki tek bir gömlekle sabahtan akşama kâdar orada kalır, boyuna düşünürdü. Hava yağtnurlu iken de Cok Sivrisineğe dair hurafe ——— ——— ——— , - Nuh peygamberle yılan arasındaki mukavele. ——— ——— '“Desene—Karşıyakalılnnn çek- tikleri bu mukaveleden doğan birşeydir.,, Yaz geliyor. Sivrisineğin, şu- radan buradan kanatlarını çır- parak faaliyete geçeceği gün yaklaşıyor, demektir. Tahtaku- rusu, pire, karasinek, yakarca ve emsali haşere güruhu, asır- lardanberi, kanımızda devam eden müşterek haklarını bizim rızamız, hatta bazan yarım ya- malak — tedbirlerimiz hilâfına, yani bütün mukavemetimize rağ- men elde etmek için şu günler de İaaliyete geçecektir. Sivrisinek nedir, tarihi nere- den başlar? Mantıksız. ve garip bir sual amma, tarihin rivayetler ve el- sane kısımlarında bunlara dair cevaplar bulmak ta mümkündür. Mese'â bir vakitler, Evliya Çe- lebiden naklen yazmıştım: Menemende evelce sivrisinek o kadar çokmuş ki, halk yaz vakti şehirde kat'iyen oturmaz ve şehrin bekçileri, davul ça- larak gezer,Ösineklerin hücumun- dan kendilerini mubafaza eder- lerm ş. Hatta, canileri ve mah- kü narı, $*hirde bir ağaca, bir yere bağ ar ve bırakırlarmış. Sa- bah 1 kaaar, sivrisinekler, adam- cağızın ruhuna fatiha okurlar: mış.. Hiç şüphesiz hurafedir bunlar. Fakat sivrisinek, tahtakurusu, pire ve emsali, yani insan kanı emerek, insanın sırtından, insa- sanın damarından geçinen ha- şerenin de ayrı bir huralesi var- dır ki, tarihin efsane kısmı ara- sında kaydedili. Ben de bunu, yaklaştığ mız günlerin bir ma- h olsun diye sütunlarıma ge- iriyorum: Hâdise, Âdem neslinin ilk başlangıçlarında — ve — meşhur Nuh tufanında — vükübulüyor.. (Malüm ya, Peygamber Nuha, tufanın başlıyacağı haber ve- rilmiş). Nuh, her çeşit hay- vandan birer çilt alarak meş> hur, büyük gemisini yavaş ya- vaş kabaran — sulara bırakıyor. Gökler boşanıyor, su kabarı- yor, ortalık gittikçe suya boğu- Rininin başında şemsiye bulundu-| luyor, artık topraklar — gözük- gu hâlde yapayalaız evin da- turduğu — çok defa gör r. Katilin ikinci bir zevki de köpek, tavuk, kaplumbağa, ho- roz, karaca gibi hayvanlar bes- lemesi ve onları çıldırasıya sevmesidir. Bir gün, çok sev- diği dişi bir köpeğin üzerine atılmış ve onu bağırta bağırta boğmuştu. İki saat önce çıldırasıya sev- diği hayvanları, göz göre göre böyle boğan kocasından karısı korktuğa zamâan hemen kari. sının dizlerine kapanır: — No oluyorum! Ne olüyo- rüm behli Diye mütemadiyen inlemiş. Geçen hafta, Parisli bir mu- habirin hapisanede ziyaret et- tiği bu katil, muhabire dikkatli dikkatli bakmış, kan çanağına dönen gözlerile söylemiştir: — Evet, tavşa emtrettil (Öldür. onu, dedi; çye ben de öldürdüm. $' i.)ı müyor ve Nuhua teknesi, bu feci şartlar altında, bucalamağa başlıyor. Sular nihayet ovalar seviye- sinden aşarak tepelere, dağlara tırmanmağa kadar gidiyor. (Hu: rüfe olduğunu —unutmayınız). Bir gün, suların yükselişi ile beraber bir rüzgâr — çıkıyor ve Nuhun, bugünkü insanoğlu- nun ana ve babasını taşıyan (|) teknesini yakalayıp Sencar da- gının kayalarına çarpıyor.. Sencar dağı da, berbad, uçu- rumlarla dolu, her tarafı sarp bir yer.. (Evliya Çelebiye ba- kılırsa, burada — vaktile sekiz biyikli — ve saçlı namı - altında Kürtler otururlarış.| Sekiz bıyık olur u, dimey'n, Evliya Çelebi ona da bir kulp takmış: Bıyıkların ikiti dudaklarının üstünden, burunlarından, ikisi gözlerinin altından, ikisi de kulaklarından çıkıyormuş. Ve butların vücudlarında b;ı' ge * a. BN SaR l rahı pirel Yazan: M. Ayhan takım küçük küçük böcekler varınış. — Yani, bu Kürt tipi, Darvinin anlattığı bir yarı may- mun tipi imiş, hem de her ta- bir maymun.. Nuh, gemisi kayaya çarplık- tan sonra bakıyor ki, bir delik açılmış ve gemi, su almaktadır. Bulunduğu — şartlar içinde, ne tedbir almak lâzımsa hepsini yapıyor, fakat nalile; delikten yavaş yavaş su girmeğe başlı- yor, Nuh, ellerini göklere açı yor, dua edi gene nafilel Ağlıyor, sızlıyor; nafilel Ve çukurun dibinde — otarup düşünmeğe başlıyor. Tam bu sırada, geminin içindeki her çe- şit mahlükat arasında bulunun yılan, hıvrıla kıvrıla geliyor ve diyor ki: — Ben buna bir çaâre bula: cağım ve deliği tıkıyacağım. Fa. kat bir şartlal İ Peygamber olduğu halde bu- na çare bulamıyan Nuh, yılanın hklifipkuşııındı şaşırıyor: — Peki, şartını söyle, ü bakalım? L — Bana gemi kurtulduktan sonra, daima insan kanı, insan eti ile geçinmek hakkını vere- ceksin ve buna dair de senden — yemin istiyorum. “Nıılı. ne düşünüyorsa düşü- — nüyor: — Pekil -diyor- kabul ediyo- — rum, Ve arkasından da yemini ge- — tiriyor. Bunun üzerine yılan * sırasıkı — çörekleniyor; — deliği — tıkayor. . 4 Gemi, sular - çekilip te (:ıııdi'w dağının tepesine oturduktan, yani Nühün — teknesindekiler — kurtulduktan sonra, yılan, Pey- ş gamberin karşısına geliyor: — Yemin etmiştin.. Haydi, — başla bakalım: ?İulı şaşırıyor ve biraz sonra müracaat etmesini istiyor. Bu — arada melek cebraili görüyor ve meseleyi açıyor. Cebrailş — — — Böyle bir yeminin kıymeti — olamaz -diyor- o mahlüku da — tecziye etmek lâzım. — Meselâ, nasıl?, af — Sana geldiği — vakit enu — yakalar ve ateşe alârsın, cezak — sını çeksin. ğ Nuh peygamber de bunu ka: bul ediyor ve yılanı, Cebrail tarifi veçbile ateşe atıp yıhıkf' | tan sonra küllerini havaya sa- ! vuruyor.. : ABıı küller, havanın — gerratı. içine karışıp yok olduktan bir — ı_ıüı!d.ıl sonra, — karasinekler, sivrisinekler, tahtakurusu, |;ıiuA ve emsali gibi mahlükat çıkip — geliyor. Yani, yılanın küllerin: — den bunlar doğuyor. Ayni zâ: l:“ııı'ı::n Nuhua yemiti yııiuıı Çüönkü bu mahlüklar, ogün, bugün hâlâ ve hâlâ insan oğe lunun sırtiada geçinmektedirler. zuumu gören bir arkadaş m: “—- Do:ıı: «dedi- Karşıyakte iların çektikleri, Nuh peygim- berle yılan ırııııılıkp fı' mahli mukavcl des Ca vyul! vary