Sabife — 9 ” Binbir gece masallarından N Seyyit Sendabadın Harikulâde deniz seferleri Nakleden: İrfan Hazar —— — Tümsekdekileri.. — Nasıl tanıyayımı? — Dikkat eti — Ediyorum.. — Gene tanıyamadın mi? — Hayır, gördüğüm şey gü- zel bir beyaz kadınla, genç bir s yahidir. İkisi de bence meç- huldür. — Meçhul mü? — Evet meçhul ! — Zavallı Sendbad! Gemide yere düşüp te başını yardığın ve bayıldığın zaman senin ya- ranı saran kimdi? — Kim mi idi? — Evet kimdi? — Hicazlı kızlardan Mes hurel — Tümsekteki çıplak kız da Meshuredirl — Aman ya habibil Aklıma hiflet ârız olacak! Siz bundan emin misiniz? — Nasıl emin olmam Send. bad? — Fakat —Meshure'nin - bir yamyamın önüne çırılçıplak çe kacak kadar hayasız olduğunu nasıl zan edersiniz? — Gene anlıyamadın Send- bâdi O kendi nzaslle değil, ancak (Yamyam şerbeti) deni- len bir nevi içki ile — sarhoş edildikten sonra buraya çıka: rılmiştır. Artık Meshüre'de akıl- dan, iz'andan ve hayadan eser aramamak lâzım. Biz, (Fakir) le böyle konu- şurken Hicazlılardan birisi ya- nimiza gelei. — Bu günahkârların elinde —-yaşamaktansa ölmek daha ev- lâdır, dedi.. Ömrümde böyle mel'un, böyle menlur, böyle habis şeyler görmedi Biraz durdu; sonra: — Ey Allahi çeylel Ruhumu - kabzeylel Diye haykırdı. Zavallı adam bilmiyordu ki, siyahi ile zifafa giren kız, kendi kızıdır. (Fakir) bana göz işareti yapti. Ben de bu hususta hiç bir şey söylemedim. Ancak Hi- cazlı y'o.ldgı (Hintlijye döndü: .— Ey Seyyid, dedi; bizim diğer kafileden hiçbir. haber ynk.mu? Onlar ne oldular? Benim çocuklarım, ahbaplarım, kızlarım - orada kaldı. Yüreğim yanık, içim yanık, tâlihim kav- rukl Beni lütfetseniz de öldür. senizl Hiçolmazsa islâm elile ölmüş olsam.. Bu vahşilerin elile ölmemiş bulunsam! Zavallı adamın - gözlerinden yağmur gibi yaşlar geliyordu. Kızının, şimdi gözümüzün önümr de ı_ıçirdiji felâketi sanki hiş- aetmiş gibi çocuk gibi dövünü- yordu. Keşki iş bu kadarla kalsaydı Tanrıml Yan tarafımızda hareketiarz oluyor sandım. Kargılılar, bizim kızlarımıza hücum etmişlerdi. Hücuma dâ sebep, onların mu kaddes otları ellerinden bırak- maları ve daima fırsat gözli ı!:*nbbotdlır tarafından görü: üzerlerine atılmaları kı he l arı key: M(îdli'lı hemen yerinden sıçı a doğru koştu. Lâkin iş işten geçmişti. Zavak Har koyun sürüsü gibi, kimisi yerde, kimisi kargılıların kucar Çırpına — çırpına bizden ayrılıyorlardı. Bu hâdiseye bik hassa halk, çok alâkadar oldu. Etrafımızı çevirdi. Neticeyi öğ- renir öğrenmez, — sultanlarının bulunduğu mevkis doğru dolu Ruhumu kabz , dizgin koşmiya, avazları çıktığı kadar bağır- mağa, şarkı söylemiye başla- dılar. On dakika sonra sultanların sultanı, reislerin reisi ve onun erkânı da a kalktı. Musiki tekrar başlı üyük ve uzun sırıkların — tepelerinde — yanan lere bir kat daha hiz verilmişti. Ne oluyorduk? Niçin, süküset bulmuş — olan kargaşalık — tekrar koşarken de g başlamıştı. Vakit, her halde yatsıyı geç- mişti. Bu adamlar yorulmak bilmiyorlar mı idi? Ben, bunları kendi kendime düşünürken çok feci bir man zara ile karşılaşlım. Ba defa tümseğin üstü tekrar canlan: mış ve aydınlanmış, — de!l i Çiftin zifafa girdiği yere bizim Hicazlı kızlarımız çıkarılmağa başlamıştı. Ey tanrım? Şimdi no yapa- caktık? Zavallı anaların, zavallı sey- yah babaların hali şimdi ne olacaktı? Evelce gördüğümüz çıplak zenci bu defa ortada yoktu. Onun yetine ortaya üç m gelmişti. Bunlar sonra, tekrar göz- lerimi yere indirmek mecburi- etinde kaldım. Zavallı Hicazlı izlar ve gelinler lâhzede çırıl çıplak yapılmış ve tümseğ'n üzerine boylu boyuna yatırıl- mı ilk Hicozlh kız gibi sarhoşa dönmüşlerdi. Ne yaptıklarını bilmiyorlar; çuval gibi yamyam- larin kolları arasında bir taraf- tan diğer tarafa gidip ge- liyorlardı. 'Banlara büğü mü yapılıyor, yahud Hindlinin de- diği gibi uyuşturucu bir şer- betmi içliriyorlardı! Çünkü, or- taya çıkan hakikaten güzel, beş beyaz kız, hiç te âr ve haya duymadan — çalgıların — sesine bacak — uyduruyorlar! — Çıplak zencilerle birlikte akla ve ha- yale gelmiyen terbiyesizlikler, yüz kızartacak haram — şeyler icra eyliyorlardı. Otkları elimden hiç bırakmı- yordum. Kazara bırakmış ol- sam, benim başımda da kıya- met kopacaktı. Çünkü kafile- mizden üç kişinin eksik oldu: ğgunü-Nâsih reis bana haber verdiği zaman fazla hayret et- medim, — Devam edecek — Spor sahaları Tepecik ve Eşrefpa. şada yapılacak Muhasebei hususiye ve bee lediye büdcelerinden her sene spor işlerine ayrılan tahsisatla şeh ia muhtelif yerlerinde spor sabaları inşa edileceği malüm- dur. Bu tahsisata ilâveten Türk spor kurumu genel merkezi de para yardımında bulunacaktır. Genel merkezden para gelirce Eşrefpaşa ve Tepecik spor sa- balarının inşasına başlanacaktır. Karşıyaka #por sahasının ter viyesi bitmek üzeredir. Türk #por kurumu genel merkezince hazırlanan plân gelince spor sahası yakınında bir de kulüp binası inşasına başlanacaktır. Bugünkü maç Milli küme müsabakalarının en heyecanlısı bugün Alsancak stadında Alsancak - Üçok ta: kımları arasında yapılacaktır. Müsabal adat 16,30 da luııuık::.y. Ş w işlardı. Onlar da, demin gördüğümüz AN, Holivu Artistlerin giyiniş şekli, oynadık- ları oyunlardaki vaziyetleri se- yrcilerin umumi arzusuna bağ- bdır. Her sene lüzum eden de- gişiklikleri yapar ve bu hususta kumpanyalara direktifler veririz. En ziyade hainlik, hırsızlık ve katillik rollerinde zahmet çekiyoruz. Senelerdenberi, bu rolleri yapanları İtalyanmış gibi gösteriyorduk. Fakat İtalyanla: rın, filimlerimizi memleketlerine | sokmamak — suretile yaptıkları tehditten sonra, bundan vaz- geçtik. Şimdi, ayni şeyi, Bulga- ni Arnavutluk gibi filim sarfiyatı az olan memleketlere yaptırtıyoruz. M. Brin bir sigara yaktıktan sonra, neşeli neşeli şu — son sözlerini söyledi: — San-Fransiskoda avukat- 'lhik eden kardeşim, bir beni görmeğe geldi. Bura: otururken, içeriye, elbiselerini kontrol etmem için kumpanya- ları tarafından gönderilmiş iki revü artisti girdi, Kostümleri pek kısa idi. Elimde mezürüm, yerimiden kalktım. Bu iki artistin çorap- larını, — fistanlarını, — donlarını velhasıl üze:lerinde ne varsa santim santim ö çtüm. Kardeşim sessiz sadasız beni seyrediyordu. Bu gibi şeylere alışkın olmadığı — için yüzü kı- zardı ve bana, sadece: — Bu yaptığın iş için sana para veriliyor mul? dedi. Şarli Şaplin Şarli Şaplinin evi, bir tepe- nin üzerindedir. Gayet büyük- tür ve etrah duvarla çevrilidir. Bu ev, görünüşüyle, — başka adamlardan çekinen bir adâmın evine benziyor. Eve yaklaşıyo- rum. Bahçede gri saçlı, kısa boylu biri oturuyor: Şarlo hul- yaya dalmış gibi görünüyor. Yanınâ varıyorum ve konuşma- ga başlıyorum: —Buradan Los- Anjelosa oto- büs geçiyor mu? Cevap vermiyor. Sualimi tek- rarlıyorum. Bu sefer, başını çe- viriyor ve beni tetkik - ediyor. Nakliyatın nizamsızlığı hakkın- da birkaç söz söylüyorum. Şar- lo birden munisleşiyor. Kendisini tanımadığımı, onu alelâde bir kimse zannettiğimi sanıyor. O gün resmi bir ko- nuşma yapmak — istemediğim için, kim olduğumu söylemedim. Bir sigara takdim ediyorum. Mahcup bir tavırla reddediyor ve, gülümsiyerek, cebinden ufak bir bonbon şekeri torbası çıkaâ- rıp bana uzatıyor. Yüzü, hayatını ailevi ıstırap: larla geçirmiş kimselerin yüzüne benziyordu. Gözleriade bir kor- kaklık okunuyordu. Bol bol gülümsüyor. Gülüşü, hatırdan çıkmıyacak derecede tuhaf. Bunu yalnız yakın dost ları bilirle, Biribi: ir daha göremiya- cek olan iki yolcu gibi geve- zelk ediyoruz: — Bu memlekette mi çalışır yorsunuz? Başını sallıyor: — Evet. Burada çok çalış- tım, Şimdi daha az çalışıyor rum. Tavuk ve tavşan yetiştiri- yorum. — Anlıyorum. Sakin bir ha- yat geçiriyorsunuz. — Siz burada oturmuyor musunuz? — Hayır! Ben uzaktan geli> yorum, — * — Ben de sizi anlıyorum. Gençken — seyahati — severdim. Fakat seyahat insanı ihtiyarla- ün un Esrarı Marlen tarafından yırtıldı a : K LU tıyor. Biraz da sakin yaşamak lâzım. Fazla olarak, insan huy- suz kimselere rastlar. Ayağa kalkıyor. —Allaha ısmarladık, delikanlı diyor. —Allaha ısmarladık! Otlar arasına doğru gidiyor. Bi sıçrayıştan sonra, tekrâr yavaşlıyor. Arkasından bakıyo- rum; bir duvarın arkasında kay- boluyor. Holivutun ortasında, Sunse Buhearının bir köşesinde daima kapalı ve sossiz bir stüdyo vardır. Yirmi beş sene evel bu stüd- yo yapıldığı zaman, bu yer iş- lenmemiş bir arazi idi. O za- mandaaberi, bu stüdyonun et rafına — birçok binalar yapıl- mıştır. Loş bir büroda, iki daktilo romaan okuyorlar. Henüz daha makinelerinin kapağını açma- mışlar bile.. Biraz sonra M. Rives geliyor. Kendisl ihtiyar bir şeftir. Şarloyu Amerikaya getiren odur. Şarloya Londrı nın bir sokağında rasgelmiştir. Bu stüdyo saki muş gibi Şarlo, bazan senelerce çalış- maz. Fakat bir filim çevirmeğe başladı. mı, stüdyoda fırtına kopar. M. Rives köya çekilmek mecburiyetinde kalır. M. Rivesin, Şaplinden bah- sederken, heyecandan sesi titrer. herşeyin daima hazır bulunma- tını ister. Bu stüdyoda müthiş bir sü- künet hüküm sürüyor. Her yer dekorla dolu. Şarlonun çalıştığı yerleri gez- dikten sonra, Rives bana: —Gelin size acaip bir kollek- siyon göstereyim. Dedi. Bu kolleksiyon, Şarlonun du- vara yapıştırılmış — fotoğrafları: dır. Bu resimler, Şarlonun sine- meya girdiği günden bugüne kadar geçirdiği hayatın safha- Tarını gösteriyor. — O, bu resimlerin bende olduğunu bilmez. Eğer bilmiş olsa çok kızar. Buraya kimse giremez. Si Gecenin snat biri. Klaver kulüpteyim. Bir masaya yak: laştım. Bu masada üç erkek ve üç kadın oturuyor. Kadın- lardan biri Fransiska Galdır, döğeri de Şarlonun karım Po- let Goddarddır. Üzerinde inci- lerle süslenm ş bir elbise vâr. Birinin yanıma yaklaştığını hissediyorum. Başımı kaldır- yorum, — Şarloyu — görüyorum, Karısının arkasında — dürüyor. Burnundan soluduğanu, bağır- mak çağırmak istediğini, ma sayı devirmek niyetinde oldu. ğunu hissediyorum. Büyük masada birlikte — otu- ruyoruz. Büyük bir ümitsizlik ve şiddetle Çin harbinden bah- sediyor. En nihayet bana pro- jelerinden — bahsetmeğe — razı oluyor: — Herşey bitti. Artık ben eski Şarlo değilim. Şarlo öldü. Diyor. — Niçin? — Kimbilir? Bu söylediğim yeter. Bu hususta söyliyebile- ceklerim tükenmiş bulünuyor. Oynanmağa değer birçok alâ- kah mevzular var. Meselâ Na- polyon veya Çin harbi gibi. Fakat artık yapamıyorum. Şim- dilik iki filim hazırlıvorum. Bu Meslek aşkı Londradan yeni Zelanda 44 bin kilometre uçuş. Gazeteci tayyareciliğin yazı' san'atına yaptı meeemem Veda ve dönüş Clouston adında bir tayyare- | çok iyi anlatıyordu. Çünkü cile Viktor Riketts nâmında | evimde idim. Bu seyahatimden bir gazeteci, Loadra- Yani Zoland rekorunu kırıp Londraya dön- müşlerdir. Gazeteci, çok uzun ve tehlikeli olan bu uçuş hak- kında radyoda şunları söyle- miştir; Geçirdiğimiz bütün ıstırap- larımıza 'Tağınca ikimiz de mer udduk. Halimizden hiç şikâyet etmiyorduk. Çünkü Eroydonda bizi bekliyen karılarımız, en ateşli hedeflerimizi teşkil etmek- teydi. Bilhassa tayyare meydanlarına inerken geç rdiğimiz tehlikeleri kaydetmek isterim, Bu h Cloustonun azami iti ü ölümden kurtarmıştır. Aldığı- mız fazla yük tayyarenin serbest hâreketine mani oluyordu. Londrayı ilk defa görür gör- mez. Çocuk gibi sevindim, Elektrikler, milyonlarca hâlkın gelp geçişi, taksil»r, otobüsler, etomobiller, arı ar, dos!lar sanki bana oradan, uzun yıl- lardanberi ayrı * olduğum his- sini verdi. a Clouston bu seyahatte ben- den daha kârlı çıktı. Çünkü onun Yeni Zelandda akrabaları vardı. Onları görmek, —onlarla öpüşmek az mı saadettil İşte ancak bu sabah güzel bir öyku çektim. Deliksiz bir uykul Fakat, sabahloyin — şafak atarken hemen uyandım. İçim- de sabit bir endişe vardı: — Acaba tâyyare hazırlan- dı mı? Motör nasıl? Şimdi ora- ya gideceğim! Bu endişenin hayal olduğunu odamdaki dekor elbet bana çok insmanunum. Havacılık gü zel şey imiş meğer? Londra- Yeni Zelând rekorunu kırmak şerefi nihayet bize mü- yesser oldu. Benim Gloustona refakat edişim sırf gazetecilik noktasındandır. Tayyarec liğin yazı san'atı üzerine yaptığı te- sirden bahsederler. Bu tesiri bizzat müşahede etmek iç'in bu sefere atılmış bulundum. 44,000 kilometreyi katetmek azmine, soğuağu, fırtınayı, açlığı ve uykusuzluğu da ilâve eder- seniz elbette seyahatimizin ca- © geldiğimiz za- da büyük bir kalaba- hk gördük. Her halde bir mw- gören İrak polisleri ve askerleri dımızi öğrenince — tayyaremizi bir tarafa alarak bizi de bir odaya tıktılar. Çünkü Irak kralı Gazi, o gün iverdiği emirle de bilümum uçuş- İarı menetmiş. — Tabii bizim bundan malümatımız olmadığı için muaf telâkki edildik. Ancak krala da kendimizi teremezdik. Çünkü yüzümüz, gö zümüz kara içinde ve elbisele. rimiz yağdan rengini kaybetmiş bir hâlde idi. Göze görünme- mek şüphe yok ki en eslem tarikti. ğ Marsilya ve Londra yolculu bizim için âdeta bir dehşet ha lmi aldı. Şiddetli rüzgârlar, ardı arası kesilmiyen dolu kar fırtınasını takip eden yağı mur ve kırağı — tüfanı bizi epeyce yordu va yolumuzdan gecikt'rdi. 3 Doktor Şaht — Belçika Başvekilile konuştu —— Brüksel, 1 (Radyo) — Ak manya devlet bankası genel rektörü doktor Şaht, Bel, devlet bankası genel di tarafından şerefine verilen yafette hazır bulunduktan ra, Belçika Başvekili (Jansoa) konuşmuştur. e SKDT KS ALEELOYT SI KELK MA S filimlerin yıldızı Polet Goddard olacaktır. Ben, bu oyunda, bir figüran rolüyle bir dakika kax dar görüneceğim. Maksadım filime uğur getirmek. Hayatının sırrını. ifşa etmek- ten korkuyor. Yüzünü kırıştıra- rak bana baktıktan sonra mah- zun bir sesle: — Zavallı Şarlo öldü, diyor! Biraz sonra ayağa kalkıyor, orkestranın bulunduğu yere gi- derek davulcunun yerine oturu- yor ve çalmağa başlıyor. Sabah yaklaştığı için, salon tenha. Orada bulunan birkaç kişi onu alkışlı. | — Döktor Şabi, bu Ölmi < N , bugece Alman yor. Karısı hareketsiz bir vezi. | — (l y ll şerefine veri yette, —kocasının — yaptıkların: ziyafette hazır bulıınnıııılâ" seyrediyor. ziyafete, bütün bankalar törleri de iştirak eylemişlerdir. Afrikaya İtalyan çif. çisi gönderiliyor Roma, 1 (Radyo) — | Aftikaya bugün 850 - İtalyan çiftçisi gönderilmiştir. Bunlar, bir müddet sonra #ilelerini de getirteceklerdir. Şu anda karısıyla benim ay- ni şeyi düşündüğümüze eminim. Onun bütün neşesine rağmen, melânkolik balinden kurtulamı- yacağını düşünüyoruz. Sabah oluyor. Şarlo, âdeti hilâfına, karısıyla kolkola evi- nin yolunu tutuyor. SON derhal bizi kuşattılar, maksa: — rasim vardı. Yere indiğimizi — Basrada tayyare İ'manının küs — şad resmini yapmakta imiş. Ve — ARE N