Holivudun Esrarı OKKD TORİLRRTKKYAK OKKDT L DKY FAK IKKYKY DLKORAYAKOYAL DKK AAIII KI Marlen tarafından yırtıldı M Holivudda genç kızlar, zengin, fakir veya işçi — : / olsun üç noktadan daima biribirine benzerler Bu istasyonda, ilk evel genç kızlar göze çarpıyor. Bu açık renk kumaştan elbiseli, fistanlı ve beyaz gömlekli, koyu kırmızı ve sarı yün kürklü genç kızlar zengin olsun, fakir olsun, mil- yöner veya işçi kızı bulunsun- lar, üç noktadan daima biribir- lerine benzerler, Açık bir baş, hemen omuz- larına kadar ense üstüne düşen saçlar, berrak dişlerin etrahında resmolmuş açık, mütehakkim, mağrur bir tebessüm ve ipek çoraplar içinde cazip, mevzun, olgun bacaklar. Marlen vagonun bzsamağında görünür görünmez, arıların oğula! üşüşmeleri gibi, süzerine hücum ettiler. İçlerinden iki üç tanesi ellerinde tuttukları çiçek buket- lerini ona uzatıyorlar, kollı yerleştiriyorlar. Ekserisi, latmak - istedikleri fotoğraflar, kâğıt parçaları, el yazması kar- neler fırlatıyorlar. Gülüyorlar, bağırıyorlar, hep birden — cıvıl- daşıyorlar. Marlen aralarına iniyor, ki- mi kucaklıyor, kiminin ya- nağımı okşuyor, işaret ediyor, gülümsiyerek bayılıyormuş gibi yapıyor, merhamet - dileniyor. Mademki senelerdenberi yıldızın her gelişinde bu merasim tek- e) Utlüleme n Terruat hakkında izahat vere- bilmek için lütuf dilemek emin bir kurtuluş çaresi idi. Genç kızlar çekiliyorlar, ikinci hücum kümesi ilerliyor. Bunlar, omuz omuza gelmiş, bir idam ceza: sını infaz edecek mülreze gibi sırâlanmış fotoğrafçılardır. Hareketsiz duruyorlar, nişan alıyorlar. Marlen gülümsüyor. — Matmazel Ditrih; lütfen yüzünün yandan bir resminil. Çiçekleri de şöyle tutunuz, re: sim daha zarif olur. — Matmazel Dtrih, lütlen tekrar vagona bininiz ve geli- şinizi - tekrarlayınız. Çiçekleri bir — dakika için yanınızdaki " iniz. Ayağınız basa- İZ Mmerdivca par- iğeri havada du- runuz. Holivudü — selâmlayınız. Lütfen bir kere daha. Trenin şefi sabrsızlanıyor. —Her zaman böyle yaparlar diyor, trende bir ıığem'ı Oyun- gusa bulundu mu, Pasadenada bir çeyrek saat gecikiriz. Fazla olarak, itiraz etmeğe de imkân 'ali, kumpanya direktörü hulâsa herkes sözbirliği etmiş gibi. Bu âdeta, hat için, turizm için ve ticaret için bir reklâm. Nihayet, fotoğrafçılar treni ve Marleni serbest bırakıyorlar. Şimdi ara, yıldızı. selâmlıyan Paramut kumpanyasının sahte ve ciddi murahhaslarında. Reportörler yerlerini değiştir: miyorlar. Birazrdan, ne şekilde olursa olsun, bütün teferruatile bir tebliğ alacaklarını biliyorlar. Artık Marlen, kendi beyaz ve uzun bir. otomobile sürük- liyen dostlarının - kolları — ara- sında gidebilir. Resmi kabule karışmamak için Marlenden izin alıp ayrıldım. Bir anda istas- yon bomboş kaldı. Uzakta, çimenler üzerinde, kumral saç. lar uçuşuyormuş — gibi görüs nüyor. Müarlen filimlerinden birinde Hafif yaralı bir zenci, küçük bir sepetin içine, kaldırımlar üzerine düşmüş kâğıd parça- larını, kaybolmuş bir eldiveni, çiğnenmiş - çiçekleri, kırışmış gazeteleri topluyor. Garın şehi esniyor. Beni bekliyen bir arabaya binmek üzereyken, iki valizi elinde, tek başına bir otomo- bilin durmasını bekliyen kırmızı mantolu kadımı — görüyorum. Kendimi zaptedemiyerek, sev- kitabil ile, o da artistlerin ga- rında inmiş. Binmek istediği stobüste hiç yolcu yoktu. -Belki- -bu yoldan Tkruç sane bi ketE yeçir” mektedir. Muannit düşünceli bedbaht kadını işaretle çağırıyorum. Ba- şını öbür tarafa çeviriyor. Ken- disine acımamı istemiyor. Ara- bam kalkıyor. Sahrada bir se- râbın karşısında imiş gibi, boş caddenin üzerinde kırmızı bir leke şeklinde hareketsiz dur- duğunu bir müddet seyrettim. Boşalmış bir şehir Günlerden pazar ve sabahın saat dokuzu.. Holivud, cuma akşamından sılı gününe kadar tamamen boşalır. Kışın Davilde ve Pomeide olduğu gibi boş bir şehre giriyorum. Beyaz, mavi, pemnbe çimentodan caâd:- deler sıra sira - uzanıyor, biri- birlerini katediyorlar. Her çeşit tarzı mimariyi andırır. küçük villâlar önlerindeki çimenli kü- çük bahçelerle yekdiğerinden gözel duruyorlar. Burada berşey yeni, sanki ertesi gün, yahut birazdan bu- ranın — resmiküşadı — yapılacak gibi. Bu şebre henüz daha can- hlık verilmediği bissine kapılı: yorum. Bir filim dekoru gibi, arzuya göre, sun'i bir hayatla canlandırılan bu sinema şehrini böyle tenha bulmakta şayanı hayret bir talihim var.. Californiyanın orta sınıf hal- kını birden tanırsınız. - Onplar, askıları meydanda, caketsiz ve terlikle sokağa — fırlarlar, Ağız- larında hiç eksik olmıyan pipo- ları vardır. Başları muhakkak bir gazetenin üstüne eğilmiştir. Mösyö, Ruzveltin siyaseti, onun herhangi bir beyanatı kendisini düşündürür. Fakat bütün halile bu Amerikalıyı sevmemek müm- kün değildir. Otomobilimi: atle geçerken gazetesinin üstün. den başını kaldıran şu adam kimdir? Evet onu tâaniyorum, Bu Gary Cooperdir. Robert Florey kolumdan tu. tarak beni adeta sürüklüyor. Bir metre doksan — santimetre boya malik olan arkadaşımın adımlarını tasavvur ediniz! Kül rengi pantalonu, sarı benekli caketi, yukarı kalkık şapkasile hakikaten o, nazarı dikkati celk- bediyor. mafih Holivudu en iyi tanıyan, Holivodu en iyi bilen Fransız Robert Floreydir. Nasıl bilmesin? Bir çeyrek asırdan beridir ki o burada otu- ruyor. Eski arkaşları gibi Ro- bert Florey de uzun zamandan beri burada, çetin olan sinema- cılık sanatile uğraşır. Lâkin ne müdhiş- bir sanat! Sabahleyin aktör, öğleden Sönra operatör, akşamüstü filmlerin imalinde basit bir amele, gece ise senar- yo yazmakla meşgul ve her an makinistlik vazilesini üzerinde bulunduran bu dost, şimdi Pa- ramoutun en kuvvetli ve belli başlı rejisörüdür. Çünkü dokuz ayda on film yapmak, yılın üç ayını Çnde seyahatte geçirmek her babayiğitin harcı değildir. Fransaya gelmemekle beraber onu unutmuş değildir. Boş kal- dığı zamsolar, yegâae meşga- lesini Napolyonun el yazılarını tasnif ve tanzim etmek teşkil eder. Bana döndü: — Sizi şimdi Vendome gö- türeceğim. Dodi. Orada nefis bir yemek yer'z. Tıpkı Pariste Trocadorada yediğim z gibi bir yemek yeyeceğiz! Bilirsin ki Holivudun yemek anizamı ma: nastırların yemek nizamına ben- zemez. Bugün Pazar olmasına rağmen gene yemek inzibatı orada berdevamdır. Vendome betonarme ve pem- be badanasile Dakar l konağına benziyor. İçe ve her masanın üstünde bir te- lefon vardır. Kapıda bekliyen vestiyer diyebilirim ki Larole Lombarddan in, Lo- retta Yungdan daha nefis, Garr bodan da daha mağrurdur. Doğrusunu isterseniz bu- Ame- rikan dilberine şapkamı verirr ken yüzüm kızardı, markayı pârlak ve rayihadar ellerinden alırken adeta utandım. Salon boş denecek derecedeydi. Cü- zel bir kızın, kırmızı bir. deli- kanlı ile oturduğu bir masanın önünden geçtik. Delikanlı 8- kılmışa benziyor, kız ise mesud görünüyordu. Damek dostum Floreyle bu kırmızı yüzlü - delikanlı tanışı: yorlardı.. Çünkü o bize göz kırptı. — Sonu var — -ANADOLO Sahife Bir san'atkârın taşıdığı tılsım . lerden kur- tulmuş Paristen yazılıyor: Gil Marchek yaptığı uzun seyabatten bu defa avdet et- miştir. Üstad musikişinas, — Ja- ponyada, Hindistanda, Filippin adalarında, Hindi Çinide, Me sırda verdiği çok alkışlanan piyano konserlerinden — sonra şimdi Pariste yorgunluğunu din- lendirmektedir. Seyahati esnasında, — san'at- kârın bi mucize kabilinden olarak atlattığı tehlikeler bak- kında malümat almak üzere kendisini bazı gazeteciler ziya- ret etmişler, o da şu izahatı vermiştir: — Marsilyadan Hong-Konga gitmek için Hoover transatl tiğine binecektim. Herşeyimi hazırladım. Biletim — filân alın- mıştı. Fakat israr ve - ibram üzerine bir gece daha seyaha- timi uzattım. Bineceğim vapu- run başına | bir. kaza ge- diğini siz de bilirsiniz. Adas yakınlarında denizin dibine yuvarlanan vapurun yol- cuları arasında, şüphe yok ki «€en evel boğulanlardan birisi de ben olacaktım. Gene Batavya- dan Singapura gi için viyolonist arkı bermannla birlikte biz de zırlandık. Tam tayyareye bine- ceğimiz sırada mühm bir iş bizi yolculuğumuzdan alıkoydu. Bu tayyarenin de başına ne ldiğini söyliyeyim; hareketin- en birkaç saat sonra motöre ârnz olan bir sakatlıktan dolayı tayyare düştü ve içindekiler öldü. Gene ayni seyahat esna- sında Hanörden Saigona gide- cektim, Yataklı vagonumu - tut- Musiki üstadı, bir Japon kızı ile piyano başında tum, Bavuliarımı yerleştirmek üzereyken gene bir konser me- selesi beni bu yolculuktan da alıkoydu. Bineceğim bu trenin üç beş saat sonra yoldan çık- tığını, ve üç vagonun yolcula- rile birlikte paramparça ol. duğunu sonradan haber aldım, Parçalanan vagonların - içinde benim de yerim ve yatağım bulunuyordu. Gazetecilerden — biri üstada gayri ihtiyari: — Amma da şansınız. var- mış! Olur şey deği.! Demekten kendisini alamayınca, o da gül- müş ve şunları ilâve etmiş: — Evet, amma; benim, dai- ma üzerimde taşıdığım bir de tılısımım vardır. Bunu bana Ja- ponyada bir Buda rahibi verdi. Her sabah kalktığım zaman "ne ile meşgul bulunursam bu. lunayım. bu (uğur)u elime alır ve Ona dokunurum. Üstad cebinden küçük bir heykel çıkardı. Bu heykel tah- tadan oyulmuş çırçıplak - bir adam beykeliydi. Üzerinde, b çakla oyulmuş her nevi yaralar, beeler vardır.. sevgili Musikişinas, ne- Ikiz kız Ayni anne ve babadan ge- len çocuklar arasındaki fiz ki müşabehet bazan hiç derece- sinde iken, bazan da bu mi lkiz erkek kardeşler şabehetin iasanı şaşırtacak de- recede ileri gitmiş bulunduğunu götüyoruz. Anneye benziyen genç kız, Iİnanılmıyacak şey! Bu ikizler biribirine o kadar da benziyorlar ki.. kerdeşler Labaya benziyen genç erkek, bize annelerini ve babalarını tınıtacak ve bildirecek kadar zlerinin ve vücudlerinin mü- behetile iftihar edebilirler, Lâkin, hiçbir. kardeş yw | karıda resmini gördüğünüz ikiz İkardeşler kadar biribirlerine bene zemezler, Aile arasında dahi çok defa şaşırılarak birini, di ğeri yerinde telâkki eden bu ikiz kardeşlere acaba yabancr lar ne yapmazlar? Aynaya baktıkları zaman dahi kendi kendilerini ayırd edemi- yen bu kızları yakında güzel bir filimde görmek — ihtimali- miz vardır. Yüz güzellikleri nisbetinde vöcud Aahengine ve letafetine malik olan Lone kız kardeşleri size takdim ederken (Prens ve fakir) adlı çok nefis bir filimde rol alan Mançh isimli ikiz erkek kardeşleri de hatırlatırız. Piya- yonun başında resimler ni gör: düğünüz bu çok sevimli genç- ler de o kadar biribirine benzi- yorlarmış ki yakınları arasında bile ayırdetmenin imkânı yok- muş, Von Ribentrop,Ber- line dönüyor Almanya Hariciye Nazırı, Lord, Halifaksla konuşurken komünistler de Almanya aleyhine nümayiş yapıyorlardı Londra, 10 (Radyo) — A- manya Hariciye Nazırı Von Ribentrop, bugün İngiltere Ha- riciye Nazırı Lord Hacifaksı ziyaret elmiş ve uzun müddet konuşmuştur. Von Ribetrop, yarın Vodnist. rite giderek, Başvekil M. Çem: berlayn tarafından kabul edile- cek ve konuşacaktır. İngiltere Başvekilinin, Alman Hariciye Nazırı şerefine mü- kellef bir ziyafet tertip edeceği söyleniyor. Von — Ribentrop, — öğleden sonra kral altıncı - Jorj terafın dan kabul olunacak ve Sa Ma- jesteye veda ettikten sonra se- fir sıfatile itimadaamesini geri alacaktır. Londra, 10 (Radyo) — Al- manya Hariciye Nazıri Von Ri: bbentrop, bugün öğleden sonra İngiltere Hariciye Nezaretine giderek tekrar Lord Halifaksla konuşmuştur. Bu esnada, İngiltere Har> ciye Nezareti müsteşarı (Sir Ro- ber Dansinar) da hazır bulun- muştur. Bu sırada, komünist- lerden yüz kişilik bir kafile, Hariciye Nezsreti önünde Al- manya aleyhine nümayiş yap- mışlardır. Almanya Hariciyo Nazırı Von Ribbentrop, yarın krâl tarafın. dan kabul edildikten ve Bap vekil B. Çemberlaynın ziyale> tinde hazır bulunduktan sonra Londrayı terkederek, — tayyare ile Berline dönecektir. Von Hep İtalyan müessesele. rini gezdi Roma, 10 (Radyo) —Burada bulunmakta olan (Von Hep ), bugün İtalyan müesseselerinin bir ksımını ziyaret etmiştir. Bu meyanda Roma akademisi de vardır. (Von Hep), akademi ri- yasetine yeni seçilmiş olan âyan reisi (Fedon Coni) tarafında 1 şerefine verilen ziyafette hazır bulunmuştur. M. Hover Mareşal Göringle konuştu Berlin, 10 (Radyo) — Ame- rika sabık reisicumhuru M. Hover, bugün Mareşal Göringin ikamet etmekte olduğu Kanin- glâf sayfiyesine giderek Alman mareşalı ile konuşmuştur. Ma- reşal Göring, M. Hover şere- fine bir öğle ziy afetivarmınliz