9 Mart 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

9 Mart 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 104 — AYADOLDU Eş || İktısad | E NUÜ KA Yıı Aleksandr Düma Dartanyan Portosa yarası ve avukat karısı hak- kında hiçbir şey söylememişti elini uzattı; ve artık yola çıka- rak araştırmasında devam ede- ceğini söyledi. Nihayet, dönüşte Şantilli yo- lu ile gelmek niyetinde bulun- duğu için, yedi yahut sekiz güc senra Portosu bâlâ Gran- Sen-Marten — otelinde bulacak olursa beraberce alıp götüre- ceğini bildirdi. Portos, her ihtimale karşı, bu müddet zarfında dizindeki inciğin İyi olacağını ummadığı cevabını verdi. Bundan başka, düşesinden cevap gelinciye kar dâr Şantillide — kalmağa da mecburdu. Dartanyan bu cevabın çabuk ve münasip olmasını temenni ettiş sonra Portosu Musketonun dikkatine emanet edip oteldeki hesabını da gördükten sonra, ganç atlarının birinden kurtul- muş olan Planşe ile beraber yoluna düzüldü. XXVI Dartanyan Portosa yarası ve avukat karısı hakkında — hiçbir şey söylememişti. Bizim - Be- aralı, genç olmakla beraber ih- tiyatkâr bir delikanlıydı. Bünun için cakacı silâhşorun söylediklerine inanır gibi gö- rünmüştü; birinin sırrını ve hu- susile gürürünü kıracak — olan ::l':îh' sekle çıkarmanın ar- vereceğini tak- dir. ediyordu. Bundan başka, haberleri ol maksızın sirlarını öğrenmiş bu- lunduğumuz kimselere karşıber zaman bir aevi manevi tevaf fuk hissedöriz. Şimdi, istikbale ait entrikalı düşüncelerinde üç arkadaşın alet olarak kullanmağa karar vermiş olduğu cihetle onları oynatacak göze görünmez ip uçlarım evelden eline geçirmiş olmasından memnun olmuyor fedakârlığının — mükâfatını bol bol ödemek istemiş bulunan genç ve güzel madam Bonasyö aklına — geldi; 'lh:.d:nu da söylüyelim ki, bu deli- kanlımın elinden kaçırmış bu- lundağa saadetlen ziyade za- vallı kadının başına gelmesine sebep olduğu felâkatten ileri Kendi kanaatine göre kadının Kardinalın intikamına kurban olduğuna şüphe Setmiyor ve onun intikamının da dehşetli olacağını biliyordu. Nazırın gözünde nasıl affa şayan görüldüğünü —anlıyamı yordü. #mma, — muhafızlar ku- mandanı M. dö Kava kendisini aai zaaanr 12,16 ©ü 67 Kiş25 SŞALAS,IY Yakaa L 3NK D, İmaak 10; 37844 evinde bulmuş olsaydı anlata- oîııı da şüphe etmiyordu. düşüncelerinin bütün kuvvetile fikrini işgal etmesi kadar hiçbir vaktin çabuk geç- mesine ve yolun kısa gelme- sine sebep olamaz. O zaman uykuya dalmiş gibi oluruz ki, düşüncemiz de rüya yerini tatar. İşte böyle bir te sir altında bulunanca Zzamanın imtidadı ve yolun mesafesi kal- maz. Bir yerden kalkıp diğer bir yere gitmiş oluruz.... Ğe bu kadar. Yolda geçen manza- radan ise, fikirde yalmız bim lerce ağaç, dağ ve binaların karmakarışık hayallerinden baş- ka birşey kalmaz. İşte böyle bir düşünce içinde atının yürüyüşüne tâbi olarak Şantilli ile Kravokör arasındaki altı yahut sekiz fersahlık me- safeyi geçmiş bulunan Dartan yan Kravokör kasabasına geb diği zaman yolda geçtiği yar hut tesadül ettiği şeylerin hiç.- birini düşünemez bir halde bur hunuyorda... Orada fikrini toplıyabilmiş olduğundan Aramisi bırakmış olduğu meyhaneyi tanımiş ve atını dörtnala sürerek çabukça kapısına varmıştı. Bu sefer kendisini karşılıyan hancı bir erkek olmayıp kak dındı: Dartanyan insanı sima» sından anlıyabildiği için gözle- rini tombul ve şen çehreli han sahibesine dikti ve kadına karşı kuraaz davranmak için bir. se- Bep mevcut olmadığını veyahut böyle şen bir çehreden çekin mek beyhude olacağını hemen takdir etti. Kadına dedi ki: — Aziz madam, on iki gün kadar evel burada bırakmağa mecbur kaldığımız genç - bir arkadaşıma ne olduğunu söy- ler misiniz? —Yirmi üç yahut yirmi dört yaşlarında, nazik, sevimli ve gürbüz bir yakışıklı - delikanlı, değil mi? — Tam kendisi; omuzundan yaralı. — Öyle.. Evet, efendim, kâlâ buradal.. Dartanyan sevinçle atından ikinci kata çıkımız, 5 numaralı kapıyt vürunuz, Dartanyan, gösterilek tatala doğru köştu ve eski usuülde hanların avlularında hâlâ görül- mekte olan merdivenlere ben- zer diş merdiveni buldu. Fakat —müstakbel — papazın Odasına doğruca girmek müm- kün değildi. Aramisin odasına gidilecek geçitler Armidas bahr çeleri gibi sıla bir nezaret al- tına alınmıştı; senelerce bekle- diği arzusuna yaklaşmakta bur lunduğunu farkeden Bazen ko- ridora dikilerek büyük bir cür: etle geçmesine mani oluyordu. Doğrusu, biçare Bazen haya« linde her zaman bir kilise ada- mına bizmet etmekte bulundu- ğunu büyülüyor ve istikbalde Aramisin üniformasını atarak Cübbesini giyeceği zamanı sa bırsızlıkla bekliyordu.. Canını her zaman tehlike içinde gördüğü bu — sitâhşor hizmetçiliğinde kendisini — tutar bilen şey delikanlının çok zar man bekletmiyeceği hakkında hergün tekrarladığı vaitlerdir. Artık Bazen çok - neşeliydi. Efendisi artık her ihtimale kar- 9 bile geri çekilemezdi. Sıhht acıların akli rahatsızlıkla bir- leşmesi çoktanberi beklenileni tesiri vücude getirmişti. Vücutça ve fikirce bir anda sarsılmış olan Aramis, nihayet gözlerini kadına dikmiş ve ba- şindan geçen iki felâketin, - yas ni, metresinin birdenbire orta- dan kayboluvermesile omuzur dan yaralanmasının Allah tarar findan bir ihtar olduğuna inan- mışti. Elendisinin şimdiki vaziyetine göre, Bazenin canımı sıkacak birşey: varsa, o da Dartanyanın gelmesi ve efendisini tekrar dünya işleri girdabına sokmağa çalışması ihtimali — olduğu ko- layca anlaşılabilir. —Sonu var — sıçrayıp indi ve Jıılın Planşe- || li ki: ye fırlatarak de — Ahi Çok şükürl aziz ma- dam, bana can verdinmiz; aziz Aramis nerede? Onu kucaklar mak isterim! Kendisini tekrar bulduğum için çokmemnunum! — Afledersiniz, amma, elen- dim, şu anda sizi kabul - ede- ceğinde şüphem var. — Niçin? Yanında bir ka; din mı var? — Yarabbiml! Ne demek is- fiyorsunuz? — Zavallı — delikanbi Hayır, efendim, yanında kadın falan yokl — O halde, kim var? — Montidye papazı ile Ami- yen baş Ciziviti var. — Aman - Allahım! tehlikeli bir halde mi? — Oh, hayır efendim, bilâ- Zavallı kis; hastahğı geçtikten sonra soluluğu tutte ve papaz mesle. ğine girmeğe karar verdi. — Yal Öyle desenizel Ben onun muvakkat bir zaman için silâhşor olduğunu unutmuştum. — Efendimiz. hââ onu gör- mek. istiyorlar mı? — Eskisinden dsha ziyade — O halde, efendim, avlı- nun sağ tarafındaki merdivenden 103 Alyoti bi. 12 75 | 57 Y.E.Bencuyal2 25 45 M.J.Taranto 12 25 33 P. Klark — 12 25 25.K. Taner 12 625 4 SE Coral 1250 2 Şınlak O. — 14 50 İ — 8-3-938 çekirdeksiz üzüm orta fiatleri: 11 50 1200 12 50 13 50 16 00 Hurda 130058 Eski Yekün 1 0080 Umum yekün Zahire satışları Ç Cim K. S 295 KentPalamut 340 | S0 B. Pamuk — 33 Tütüncülüğümüz Bir tütün meselesi ile karşı karşıya bulunuyoruz. Bu mesele, sulak övâa ve ma- hallerde, toprak teşekkülâti tür tün ziraatine elverişli olmıyan yerlerde tütün ekimitin menedik mek istenmesinden doğmadir. Bu men isteğinin esbabı muci- besi şudur: Bu yerlerde yetiştirilen — tü- tünlekim | Iıılitnl’wk düşüktür. Halbuki bize kalitesi yüksek tütün İâzımdır. Tütün ziraatirin menedilmesi istenilen yerler olsa, olsa Ege mıntakasının Aş vilâyetinin Çin.'i' Söke « üzlü — vilâyeti- nin Tavas, Çal - Mağla vili tinin Alıılıiyçıııı!ıiyı:i*h ııı.k,ı: ile Marmaris, Ducya « Manisa vilâyetinin Alaşehir kazalarıdır. Filhakika bu yerlerde yetişen tütünlerin kalitesinin düşük ok duğu anlaşılmıştır. Biliyoruz ki, tütün harici ti- caret — muvazenemizde birinci dereceyi haiz bir maddedir. Onun için birinci derece haizi ehemmiyettir. Üzerinde ne kar dar hassasiyet gösterilse yeri- dir, ne kadar münakaşa edilir: se yerindedir. Gerçi bir tütün meselesi ile karşı karşıya bulunuyoruz; fakat iyedir. Bütün edilip edilmemesinde değildir. Tütünle alâkalı birçok mesele vardır ki, bu hemen bir yılın işieri arasına sıkıştırılacak gibi görünmüyor. Tütün ziraati tahdid edilirse noksan olarak rekolteden, Ame- rikanın İstediği yüksek kaliteli tütünlerin çıkıp — çıkmıyâcağı edişesi vardır. Bu endişenin bertaraf edileceğini şimdiden umabiliriz. Yösek kalite tütün yetiştiren sahalar bellidir. ve buralarda tütün ziraatinin men- edilmesini düşünmek bile ha- talıdır. Yukarıda, kalitesi düşük tü- tün yetiştiren sahalarda tütün ekimini mesetmek Amerikanın ihtiyacını yerine getirmiyecek bir tedbir değildir. Amerikanın istediği tütün diğer mımntakar lardan belâğan mabelâğ alı- nabilir. Bu hakikatı — hatırlattıktan sonra ilk plânda ele alınması icabeden diğer meselelere işa- ret edelim: Tütün fideliklerinin ıslahı, fazla istihsal mıntakala- rında birer tütün istasyonunun kurulması bir zarurettir. Tütün nevileri üzerinde — tecrübeler yaparak, taknik işlerini devamlı İ| bir surette murakabe edecek bu istasyonların faydasının çok Büyük olacağı şimdiden kabul Asıl en mühim bir ihtiyacı tebarüz ettirelim: Mıntakamızda işlenen tütünlerin döküntü ve tozları mühim bir miktardır. Bu toz ve döküntülerin — bir kısmı Almanyaya ve İngiltere ! müstemlekelerine, pek az da dehilde, haşaratın itlâh işinde kullanıldıktan — sonra — yakılıp atılmaktadır. Almanya ve İngil- tere müstemlekelerine İ len bu döküntü ve tozlar ora- larda, nikotini istihsal edilmek» te ve haşaratın itlâfı işinde kullanılmaktadır. Türkiyede, zi- raat teşkilâtımız tarafından, bu tütün tozlarından nikotin istih- sal ıdildığini ve bu — istihsal şeklinin de iptidaf olduğunu öğreniyoruz. O kadar ki, ihti- yacı karşılamadığı için hâriçten haşaratı itlâf için ithalât bile yapılmaktadır. Yani burada ya- kıp attığımız paradır ve bu öl- çüde bir para milli kazaner mızdan a arılıp — harice ıkılıhııka Him Tütün tozlarından, beheme- hal memleketin istifadesi temin edilmelidir. — Bunun — için de modern bir nikotin fabrikasının kurulmasını lüzumlu addedelim. Nejad Bözürtlen ” j | (g,'îiaîîğiîw—l d eKtuPıâr Ça Köşteri *l Yazan: ğ Şayh —- — Muharrir dediğin adam san'atkâr değil de kümes — Âman Karagözüm; Bay Kemal Kâmil eczacılığı — terk mi etti?. — Etti.. — Neden?, — Ulan, ne kaz kafalı şey- sin be Hacivad?. Bunun nede- ni, medeni olur mu; terketti İşte... — İyi amma Karagözüm; bir işi terketmenin — elbette — bir sebebi olur. — Sebebi kazanç meselesi.. Hanendeliste kazanç, sezacılık: tan fazla imiş. — Ya.... — Elbette... Senin — hangi mektep mezunun meselâ Safiye gibi, Muallâ gibi, Hamiyet gi- bi, Müzeyyen gibi günde 30, 40, SO lira para alıyor?. - İşin yoksa mektepte dirsek çürüt; sonra 35 lira aylığa ispermeçet mumu ol.. — Onlar kadım... — Daha methettin ya.. — San'atkâr... — Ya muharir — dediğin adam ne?. Ömrünün yarın aç» lıkia geçen gazete — muharriri san'atkâr değil de kümes hay- vanı mi?. Br muharririn bir yılda kazanamadığını bir kadın hanende üç ayda kazanıveriyor. Komal Kâmil enayi mi?, Bak> mış ki, nane Süyünün — adını değiştirerek Partayâkum polla- viçini diye yutturmanın modası geçiyor; eczacılığı Sansar zade Hamdi Nüzhetle meşhur dokuz buçak milyonluk imar projesinin 'daha çok acayip şeyler işitirsin. Fakat radyocu kadın — “muhte- rtem dinleyiciler, dedikten som ra şarkıya bir başlayışı var ki.. — Radyocular hep kadın mıdır Karagözüm?. —Yok a canım, erkekleri de var. Hele İstanbulda bir erkek var ki bel kalınlığındaki karık sesile maksadını yeleğinin — içi- ne söylediği için neden bah- settiğini anlamak kabil değildir. Ara, sıra da okunacak şarkının gültesini söyler; işte © zaman şir okuyuştaki edayı görme- lisin: Ada... Mehtaaaaap.... Sevgililer.... Kol kol geziyorlar.... Ah Hayat. Bütün bu arzuların üstünde Tepe taklak olmuş Solmuş Bir kâiaat... O hbırpani ses; yeni icad olunmuş nevcedid bir eda ile bunları okuyuşundan sonra şun” ları ilâve eder: Mahterem dinleyiciler; şimdi Kemal Kâmil ve arkadaşlarını dinliyeceksiniz.. Kendisine Te- fakat edenler; kemani Hifzı Şakir, tanburi Dede Remzi, kanuni avukat Ağa Reşad, ney> zen, Ahenkçi bolâhenk Süley- Mmân, cünbüş komusyoncu Bekir, hayvanı mıdır? santur. Marilet matbaacısı Fanıl, defzen eski delterdar Bay Nu- rullah.. Ve arkasından Nefreti ma- kamının Akbapaşıraa per'-- sinden feryadüfigan başlar: Hatırim şâd olmüyor — sensiz benim Bana öyle geliyor ki Kemal Kâmil bu urk'ı;ı yı;"ylerkoıı hep madenci merhum Bay Sadiyi düşünüyor... — Karagözüm bütün bunlar radyoda mı oluyor?. — Tabii radyoda, sizin evin bulaşık kokan mutfağında ola- cak değil a.. — Böyle söyleme Karâgö- züm; münfeil oluyorum. İster mübtecil, ister kü- şad ol; hakikat badur ve haki- kat öyle bir güneştir ki onu balçıkla sıvamak mümkün de- gildir. Hakikat güneşi olsa, ol- sa gazete makalelerile sıvana- bilir. — Ne münasebet?. — Doktor. Memduh Sayla Yeni Asırcı Hakkı Ocakoğluna baksan a. Bunların ikisinden birisi hak amma hangisi?. Elbette birisi hakikat güneşini başmakale ile sıvayarak bize göstermiyordur. — Acaba hangisi?. — Vallahi farkında değilim. Bu ciheti olsa, olsa doktor Behçet Uz halledebilir. Sırası gelince kendisinden sorarız. Evet; ne diyordum?. Ha... Kemal Kâmüilden sonra radyo- da Afroditin doksanıncı sem- fonisi ile Bonapartın “Le çiçek | Ysağeaililyenrtn — Bizim baba nineye göre “amanin içime fenalık bastı,, demek... — Sakın #lafranga mı?. — Ta ke #si Hacivad... — Sen d dinliyor musun?. — Tabü.. Canım alafranga istedimi; Paris, Londra, Berlin, Viyana, hulüsa birisinden biri- sini açarak dinliyorum.. — Pekâlâ; İstanbul bu ala- rangaları kimlere çalıyor?. — Herhalde Avrupa — mer- kezlerinde alafranga çalındığını bilmiyen enayilere... Ulan; par- mağımın ucunda Viyana duürür- ken ben Sallabaşyan Dudunun piyanosile Bağdasaryan zadenin kemanını dinler miyim?. İstan- bul radyosundan alafranga din- lemek, Kahire veya Kudüs i-- tasyonundan alaturka dinlemek — Ne sandın balsız kâbak?. Arabistanda şark — musikisinin Şını bile yoktur. Bizden tamam on bir mağme aşırıp yalelliye yapıştırmışlar; Arap — müsikisi olmuş. Hele o — El üstaz şeyh Abbas el tırtani Diye takdim edilen üstad- ların bir ud çalışı var ki değ- me gitsin.. Mizrap udün şöğüz tahtasına tek, tek çarptı ç di- vanhanede aek'türe beyg —<— ziniyor sanırsın... — Sona var — " Dr.Behçe- Üz Çocuk hastalız -ır! mütehassıs! Hastalarını 19,30 dan bire ka- dar Beyler sokağında Ahenk matbaası yanında kabul eder. * Muayenehane telefonu 3990 Ev telefonu 2267

Bu sayıdan diğer sayfalar: