Kral, sevincinden va - kard- nal de- kederinden — irkilm şti; bununla beraber, — kraliçeden uzak bülundukları için taşları sayamıyorlardı. Şüpheleri yalnız taşların on yahut on iki - olma> sından ibaret kalmıştı. Bu esnada kemanlar — balet — earetini verdi. Kral başvekilin — madamının yanına gitt; o onunla | we başyekil de kraliçe ile-dans edecekti. Her biri yerini - tultu ve balet başladı. Kral, kraliçenin karşısına ge- çerek ber yanından geçişinde gözlerini elmaslara dikiyorsa da adedini tayin edemiyordu. Kar- dinalin alaını soğuk. bir: ter kaplamıştı. Balet on- altı fasıla İle bir saat devam etmişti. Bütün hal- — kın alkışları arasında balet bit — Miş ve herkes oynadığı hanımı 'yerine bırakmıştı. Kral da kendi eşi madam yerine birakmak fırsatından istifade ederek te- Tâşla kraliçenin yanına gitti. — Madam, dedi, arzumu ye- tine getirmiş olmanızdan dolayı size teşekkür ederim, fakat taş- Tarınızdan ikisini eksik- zannot- — tiğim için bunaları size getirdimi Ü. Te kardinalin , vermiş olduğu iki taşı kraliçeye uzalıyordu. Genç- kraliçe hay- yete düşerek bağırdı: — — Nasıl, elendimiz! Şu hak — de bana'iki taş dâha veriyor: sunuz; demek on dört taşım © olacakl ten on iki taşın kraliçenin omuzunda görmüştü. Kardinali yanına - çağırdı. ç — Buğe . demektir, M lö Kardinal? diye öfkeli bir halde — sordu. Kardinal cevap verdı: - — Demek isterim ki, efen- dimiz, bu iki taşı kraliçe haz- — tetlerine takdim etmek - istiyor- dum; fakat bizzat takdime ce- Saret edemediğim için, kabul buyurmalarını temin makaadile bu yolu tuttum. Avusturyalı An bu.- şeytanca zürafete aldanacak ahmaklardan olmadığını gösterir bir şekilde gülümsiyerek cevap. verdi: — Bu iki taşın size kral. haz- şon iki taşından daha Yazan: Alekscdr u Kfal, taşları. ;ymcz; “hakikaten oniki taşın kraliçenin omuzunda olduğunu görmüştü pahalıya mal olduğunu, takdir ettiğim. için bilbassa — teşekkür ler ederim,. Bunun üzerine kral, ve kar- dinali selâmlıyarak giyinmiş bu. landuğu odada balo elbisesini çıkarmak üzere gitti Bu babın başında. ismi - ge- çen değerli şabsiyetlere vermek mecburiyetinde — bulunduğumuz ehemmiyet, Aoın kardinale kar- şı kazandığı bu mühim galebeyi medyun- bulunduğu — kimşeden bizi bir. bir- zaman- iç'n uzaklaş- tırmıştır. Kalabalık. içinde göze çarp- miyan, — tanılmıyan — ve — adeta kaybolan bu kimse bir kapının önünde durarak - oradan, . kral, kraliçe, kardoal ve kendisim den, bu dört kişiden - başkala- rina malüm olmuyan — bu. . sahr neyi . seyrediyordu. Kraliçe odaya girdiği esnada gitmek üzere bulunan: Dartan- yanın omuzuna bir el dokun muştu; başını - çevirip bakınca kendisini takib etmesini - işarat eden gençebir kadın:gör Yüzü . siyah kadile ile- örtülü olan ve bu ihtiyatı kendisinden ziyade başkaları için yapmakta olan bu genç kadının- kendi rebberi olan şen ve- zarif mae- dam Bonasyö alduğunu hemen tanımıştı, Bir akşam evel uğrayıp — ça- garttığı İsviçreli Jermenin apart- manında biribirlerini bir lâbza görebilmişlerdi; “Adamınım mesut — bir netice ile avdetini — hanımefendisine müjdelemek için acelesi. oldu. ğundan iki âşık ancak bir iki lâkırdı. edebilmişlerdi. Dartan: yân madam Bonasyöyü aşk- ve sanrâkla karışık bir. heyecanla, takib etti. Yolda - giderlerken va kari- dorlar gittikçe tenhalaşınca Dar- taoyan genç kadını durdurmak, kucaklamak ve bir-an için- ol- sua yüzüne bakmak istiyordu; fakat kadın bir kuş gibi- sü- ratle onun ellerinden kaymış ve lâkırdı söylemek - istemesine karşı da bir az tahakküm tava takınarak parmağını ağzına ko- yup körükörüne itaate mecbur bulunduğu bir. kuvvet- altında olduğunu ve buna karşı ulak bir şikâyete-bile hakkı olmadıe ğini hatırlatmıştı. Bir . iki, dakika bu- suretle yürüdükten sonra - bir- kamara kapısı açarak karanlık bir odas ya. Dartaayanı sakmuştu. Kadın- orada. tekrar. süküt iştreti. yaptıktan sonra halı ar> kasında saklı bir kapıyı, açmış: ve: parlak bir-aydınlık gösterea bir odaya girerek gözden. kay- bolmuştu. Dartanyan bir an için donup kalmışve nerede - olabileceğini düşünmüştüş fakat kapının arar lığından. giren bir ışık, bu ışıkla beraber gelön sıcak ve güzel kekulu hava, hürmetkâr- ve nar zik konuşan iki üç kadın - sesi ve bir kaç kere tekrar edilmiş olan efendimiz kelimesi kendi: sinin kraliçenin odasına bit şik bir odada bulunduğunu - bildi- riyordu. Delikanlı karanlık odada du: rup vukuatı dinliyordu. Kraliçe meşeli ve-mesut görünüyor, ot rafında bulunup-onu her zaman kederli ve düşünceli görmeğe alışmış olan kimseleri hayrete düşürüyordu. Bu neşeli » halivin ziyafetin mükemmeliyetinden, — baletten duyduğu zevkten ileri geldiğini anlatıyor ve bir kraliçe gülme sinin yahut ağlamasının sebe- bini tekzip etmek mümkün ola- mıyacağı için kendisini - dinli- yenlerin kepsi güzel Paris şebri belediyesi erkânının — fedakârlır gından bahsetmek — hususunda biribirlerine rekabet ediyordu. Dartanyan — kraliçeyi şahsen hiç tanımamakla beraber, söz lerindeki hafif ecnebi şivesinden va- hükümdarların — sözlerinde dalma görüleü gururlu - halden, sesini tanımıştı, O, yarı açık kapıdan — krali- çenin yakınlaşıp uzaklaşmasını farketmiş ve hatta iki üç defa aydınlık önüne duran bir vücu- dün yere düşen gölgesini de görmüştü. Nihayet şekil ve güzellik iti- barile insana hayret verecek bir halde bulunad . bir el ile bir kal kâpının aralığından - girdi. Dartanyan bunun kendi hizme- 18.2-938 Uzüm satışlam 10 133 M.)J. Taranto12 75 88 A.R. üzümcül2 63 Alyoti birâs. 16 25 47 Ş. Rıza H 12 12,5 Paterson 15 25 11 M. İzmir — 15 25 9 Ş. Remzi — 14 50 8 P. Paci 7T A. Fesçi 4 J. Koken 591,5 Yekün 25951,5 Eski yekün 226542,5 Umum yekün Piyasa fiatleri 18-2-938 - çekirdeksiz üzüm 14 25 1275 14 75 15 75 15 25 14 50 12 75 13 14 25 12 50 13 00 13 $0 14 75 16 50 Zahire satışları Ç Cinsi K. S. 25 Susam iföz1 Börüle» 687 Palamut İ)267 B. Pamuk Flalkevi açılıyor Bina hazırlandı, nak. sanlar. tamamlandı.. Çeşme, (Hususi) — Pazar gür nü Çeşme de bir Halkevine kar vuşacaktır. Hazırlıklar sona er- dirilmiş, bütün Çeşme halkının iştirakile — binanın — noksanları ikmal edilmiştir. Bina, baştan- başa yağlı boya ile boyanmıştır. İzmir Ortamekteplerinde ve liselerinde okuyan gençler, bay- ram tatilinden istifade ederek burada bir müsamere vermişler, hasılatını Halkevi ihtiyaçlarına tahsis etmişlerdir. Halkevinin kurulması işinde parti başkanı Bay Hasip Kabadayı da halkla birl:kte çalışmıştır. Çeşmeli genç- lerin müsameresi, büyük alâka görmüştür. — AT SEzEMMENE L ADTYUE aCT tine mukabil bir mükâfat oldu- ğunu hemen anladı; diz çöktü, elile tutup hürmetle dudaklarına temas ettirdi. Sonra el geri çekilmiş ve kendi eline yüzüğe benzer bir şey bırakmıştı; kapı hemen kar panmış ve Dartanyan kendisini tekrar — karanlık içinde — bul- muştu... — Sonu var — İnkılâb hatıralarından erkez kumandanlığı işe vaz'ıyet etmiş; her tarafta silâhlı müf- rezeler gezdirerek fazla heyecan ve asabiyetin önüne geçmişti Bâdisenin Selânik, cephe- sinden görünüşü: Otuz bir Mart Salı - sabahı hâdiseye ait Selâniğe hiç bir haber sızmamıştı. - İstanbul tel. — grafhanesi Ahrar frkasının kon- — troluna girmşti. Ali Kemal tel- “lerden bir damla haber sızdır- — Mmamak-için çalışıyordu. İki gün evel Meb'usan — meclisinde bir meseleden dolayı kabine itimat “geyi almıştı. Gerek kabine ve gerekse meclis bir fırtına âtlat mıştı. Tabi bu fırtına bir kaç ay sükünet getirecekli. — Yani dahili siyaset şöyle böye bir kaç ay garanti edilmişti. Or- tada şüphelenaecek ve kabine buhranına sebep olacak hiç bir hâdise ve sebep . yoktu. Vukuattan haberi olmuyan Se- — Tünik va hatta Rumeli © günü ler gibi geçiriyor gibi idi, Selâ- nik akşama kadar. hiç bir he- yecanlı haber almamıştı. Mahmut- Şevket. paşa ordü kumandanı oimakla beraber o günlerde müfettişi umumi vekili de - bulünüyordu.. Hükümelin müsaadesile. akşama doğru çıka- rılan ilâveler Selânikte bir bom- ba tesiri-yapmıştı. Bütün. halk ilâve salan- çocukların üzerine atılır gibi ilâveleri kapışıyo:lar idi. 1üvelerde - fazla eksik bir şey yoktu. - Yalnız: Ba iradei seniye — teşekkül eden kabine şu - zevattan — iba- rettir, denilerek sadrıâzamdan nihayete kadar yeni kabineye dahil alanların bir listesi vardı, Eski kabineye ne olmuştu? İs, tifa ettirildi ise; sebeb ne.idı?: ee ,u.';*-'.ı. ' de sessiz, sadasız geçirdiği gün- Kendiliğinden çekilmişse, çek & meğe saik ne idi? — Buraları meçbul kalmıştı. — İlâveyi — okü- yanların renkleri bembeyaz ke- siliyordu. Tüccar, esnaf, memur, msker bütün halk mensup ob dukları kulüblere akmağa baş- lamışlardı. Her çehrede — bir asabiyet, her kafada bir baş dönmesi görünüyordu. Akşatk ları rıhtim boyarında — görülen neşe ve şelarct yerine- yumruk- lar sıkılıyor. ve sallanıyordu. Merkez — kumandanlığı — işe vaz'iyet etmiş, her tarafta silâhlı müfrezeler. gezdirmek — suretile fazla heyecaa — va- — asabiyete meydân vermemeğe çalışıyo:du. Bütün balk, yavaş yavaş Beyaz. ku'enin önündeki askeri kulübün önüne doğru yürüyorlardı. Yu- karıda .- teşt kkülünden bahsett> gimiz askeri müdafaai hukuk cem'yeti azası kâmilen kulübde toplanmışlardı. İlâvelerin — mün- derecatından — haberdar - olan diğer zabitan da kulübde top- lanmağa başlamışlardı. Elde mevcud - nizamnameye nazaran, bir hâdise zuhurunda İttihad ve Terakkinin İstanbul- daki umumi me kezinden haber alınamadığı, takdirde Salânik vilâyet merkez hayeti,, merkezi umumi — vazifesini göreceğinden esasen yarışından fazlaşı asker olan Selânik morkez heyeti de bu meyanda kulübe - gelmişti Kulübün dışarısı ma.ümat almak, ordunun meşrutiyete karşı içtiği andı nası| yerine :—ıımeıini görmek, öğrenmek. için tople- nan oN bin.erce halk tarafındau dolmuştu. — Sonu var — Yazan: Şsj ektupları. HÖi Hafız Durmuşu nihayet Kemer karakolunda bulmuştuk Onlar yatakiarını, yorganla- var topladılar, Hahız. Durmuş heybesini omuzladı. Hep berar ber güverteye çıkarak merdiveni boyladık. Denizdeki çalkantı- sebebile kayıklar aşağı, — yukarı — sallam dıkça; — Amanın yalaklâ tosuye Diye barbar- bağıran Hafız Dürmuşü; — mavunaya — camuz bindirir gibi, ite kaka kayığa soktuk, Kayığın küpeştesini sımsıkı yakalıyarak — denize — (hâşyetler içinde bakan Halızın manzarası cidden görülecek şeydi. Sandal inip çıktıkça korkudan — bayıla: cak hale - geliyor, iki — eliyle yapıştığı küpeşteyi delecek gibi sıkıyordu. Her ae ise, güç belâ karaya ayak bastık. Onlar Namazgâhtaki Kurşun- u. medreseye — gitmek — üzere bizden ayrıldılar. Hafız Durmuş ertesi gün bizi Hilâl eczahanesinde bulacaktı. » *« Aradan iki gün — geçti. - İnti- zardan. çatlıyacağız. Bekle, bekle, Hafız yok.. Ke- mal Kâmile sordum: — Kamalciğim, bu adamın bâşına bir iş gelmiş olmasın?. — Ne işi gelebilir be birar der? Ayı aramış, aramış büla- matsıştır. — Olmaz.. Kalk bakalım da şunu arıyalım.. Kalktı, yola düzüldük. Kurgşunlu - medresede — yok... Geldiğinin ertesi günü sokağa çıkmış, bir daha dönmemiş, Tilkilik, Hatyniye, Basmahane, Kemeraltı, İkiçeşmelik, her ta- rafı dolaştık, kahvelere baktık; yok, yak, yok... Felâketl.. — Aman Kemal, polise mü> racaat edelim.. — Hafızın polalik ne olur a canım?. — Herilin adama — benzer tarafı yok; şehir içinde - hayva- natı vahşiye dalaşması yasaktır diye belki tutmuşlardır. — Haydi bakalı; Kalktık, polis mü tik, keyliyeti anlattık. Efendim; telefon telefon üs- tüne,, Şu karakol, bu karakol derken Kemer karakalundan »buradadır. demezler mi?. — Gel arabacı!.. Poliş müdüründen bir kâğıd aldık, o canım yolların üstünde satsılmaktan — içimiz dışımıza çıka, çıka Kemer karakolunu boyladık, — Afedersiniz polis elendi; komiser bey nerede? — Buyuryn - efendim, sında... Tık tik kapı. İçeriden *gel, seşi, önde Kemal Kâmil, arka- da ben; kömiserin huzuruna... Polis müdürünün — kâğıdını uzattık, okuduktan sonra - bize yer gösterdi, oturduk. — Efendim, bu- - aradığınız adam şaşı gözlü, çopur suratlı, kılıksız, -p's bir solta- değik mi? — Evet efendim.. — Adı Hahz Durmuş... — Tâ kendisi efendim,. — Mevkuftur.. — Aman?:, — Maamath kefalet ederse- DİZ serbest bırakabilirim. — Tevkifine sebeb na efen> dim?. ne git- oda- — Umumhanede rezalet çır karmak, camları kırmak. — Acaipl. — Bu kadar da değil, içinde bulunduğu parayadan yaralıyan- lar ve yaralananlar da var, Gerçi bunlar malüm ise de ha- fizin da işle alâkası âşikârdır. — Allab, Aila — Evet.. Şimdi kefil oluyor musunuz? — Daha evel kendisini gö remez miyiz? — Hay, hayı. Komiser - zile bastı, giren polise: — Git, şu Hafızı aşağıdan getir Emrini verdi. İki dakika sonra büsbütün perişan olmuş kıyafe- tile, sapsarı - benzile Hahız gö ründü; Bizi görür, görmez iki gözü iki çeşme ağlamağa — başlar maz mız. — Aman Hafız sus, — Niye susacağım? Ben bit« tim gayrik. — Hor şeyin çaresi bulunur. Söyle bakalım, senin elinden kaza falan çıkmadı ya?. — Ne kazası? — Adam bıçakladın mi? — Amanın gayrik, ben öyle iş eder miyin? — Tolüş etime Biz sana ke- Hil olacağız.. — Dabanını - yalayın, burda goma.. — Bırakmam, korkma.. O sırada kefaletname yazıldı. İmzayı bastık ve Hafızı. rimize alarak . Bu iş nasıl olmuştu, Hafiz Durmuşun umumhanede işi ne idi, karakala nasıl " düşmüştü; kendisinden alelttafsil öğrendik, Hâdisenin cereyan şeklini si- ze de anlatayım: * içeriye beni . Keçeciler içindeki (.....) Yahudihanesine ' - ki şimdi ismi “Aileevi, — olmuştur - caddenin üstündeki kapıdan, dar bir deh- lizden geçmek - suretile girilir. Dehliz biter, bitmez kendinizi geniş bir meydanda bulursunuz. Bu meydanın etrafında çep- çevre odalar vardır. Meydanın zemini arnavut kaldırımı dâüşe- lidir. Uzun, ince boğazlı, davul karınlı bir şişe tasavvur ediniz; bu şişeyi yan yatırınız; işte size ) Yahudihanesinin şekli, Lostrocu Hamit, turşacu Av: ram, çamaşırcı du! Rabeka, köçek Servinaz, tenekeci Mişon, lâğımcı kör Mustafa, dızdızcı Veli, paçacı çırağı Abdullah, eaki rubacı Bohor, evli veya bekâr, bep burada — ikamet ederler. Burası, sabahları ve akşam: lazı, başka bir. âlemdir, Yirmi sekiz aıleye iki abdest. hane - kâfi gelemiyeceği — için odalardan da - (eci- kokular bış- kırır, Yozn, her:odanın - yemeği avluda, — içine çamür sıvanmış yarım gaz tenekesinden mamul ocakların üstünde pişer. Kaşın, bu. ocaklar ayni zamanda man” gal vazifesini de görmek üzre, içeriye alınırlar. Beş nüfasan br arada yatıp kalktığı burada» ların — kış leri büşbülün ef. ca'laşır. u o vaz # 4