2 Şubet Yazan: A. Kuprin Süleyman Peygamberle kır dilberinin dudakları KADİM TARİHE MÜSTENİD TEFRİKA Süleyman Peygamberin Aşkı 4 Çeviren: Âdam Hasib Adamoğlu ateşler içinde biribirini buldu — Söylemek bile istemiyo- | rum.. Kardeşlerim geçen sene- nin şarap satışından epeyce bir para almışlardı. Beni de ekmek Ve peynir ve daha sair şeyler almak üzere şehre göndermiş- lerdi, ben ise... — Sen de bu paraları kay- bettin, değil mi? — Hayır! Kaybetmekten da- ha fena Bir şey oldu. Ve genç kız. gözlerini yere indirereki — Ekmek ve peynir ile bir- likte, Mısırlı tacirlerden bir az, gok az gülsuyu da aldım. « Bunu da kardeşlerinden gizledin, değil mi? « Evetl Genç bu “evet, kelimesinden şonra, ancak işitilecek kadar Şavaş bir sesler < Fakat bu gülsuyu ne ka- — Buralarda, bu tenha bah- canın — sıkılmiyor. mu?. sordu, — Hayır, canım hiç sıkılmaz. Yapacak işlerim var, söyliye- cek bir sörü şarkıların var. Çalışır, şarkı - söylerim, vaktin nanl geçtiğini bile farketmem. Öğle vakti kardeşlerim bana yemeğimi getirirler. Akşam ok gduğu zaman da kardeşlerimden birisi burada kalır, ben de eve dönerim. Bazı da, insancıklara benziyen Mandragor kökleri çı- karırım, bunları bazirgânlar biz- dS satem alırlar. Bunları ne yaptıklarını bilmem amma. Man- dragor köklerinden aşk - tılsımı ve iksiri yaptıklarını duyuyorum, doğru mudur? — Hayır, Sulamit, hayır! Aş- ka, sade aşk yardım edebilir. Sevmek, sevilmek ile mümkün- dür. Baban ve anan sağ mıdır henüz?. — Yalnız annem sağdır; ba- bam iki sene evel öldü. Ben ailenin ortanca çocuğuyum. Bü- yük erkek kardeşlerim başka anadandır. Küçük kardeşimle ben ana, baba bir çocuklarız. — Kız kardeşin güzel midir? — Henüz küçüktür, dokuz yaşıl lır. Süleyman peygamber kızın saflığına gü ve onu gene okşıyarak: — Ya. Henüz dokuz yaşın- dadır ha.. Şu halde onun ger: danı seninki kadar güzelleşme- miştir, vüudü senin kadar ateşli Süleyman Peygamber: — zelsini. Dedi. değildir, değil mi?. Genç kız utandı, yanakların- dan alev dalgaları geçti; gözle- rinde başka bir parlaklık peyda oldu ve sustu: Genç kizin Süleyman Peys gamberin eli içinde bulunan kü- çük eli titriyordu. Bu, genç kr izın kalbinin çarpmasının tesiri idil Süleyman Peygamber, yüzü genç kır dilberinin yüzüne yaklaştırdı, kızı koklar gibi hareket ederek: — Fakat... Senin vücudün Sina dağının mersinlerinden da- ha güzel kokuyor. Dedi ve ateşli dudaklarını genç Sulamitin ya- naklarına kandurdu.. — Nefesin de dağ kekiği m'skinden daha güzel kokulu. Güzel kız, ceylân bakışların kal- bimi yaralı kuşa benzetti. — Ey yabancı dost.. Bana öyle bakma.. Benim de kalbim çarpıyor, başım dönüyor! Genç kız, bunları söylerken güzel başını Süleyman Peygam- berin omuzuna :ıyyıdı. Ve, bir ân oldu ki, Süleyman Peygam- berim ağzile, genç kızın dudak- ları biribirini buldu; genç kız, içinden gelen, şuursuz bir ha- reketle dudaklarını Süleyman Peygamberin kalınca ve etli dudaklarına yapıştırdı. Böylece bir az vakit geçti; sonra genç kız kendini topladı: — Bana ne yaptın böyle?. Ben ne oluyorum böyle? Ooh.. Ne yâpıyorsun, ne yapıyorsun!. Dedi, Süleman Peygamber, - kolları arasında tam bir teslimiyet için- de duran kızın kulağına: Dilimize çeviren: Şükrü Kaya Yazan: “Hanri Bero 38 Parise geldimi mutlaka istas- yonda birisinin kendisini bekle- mesini ister. Uşakla mubakkak bir telgraf çekmiştir. Onun treni tarlalar arasından süratle geçer- ken behemehal benim arkadaş- larımdan bir kadın veyahud diğer hangi bir hanım istas- yonda bir aşağı bir yukarı dolaşıb duruyor ve onu bekli- yordu. Vagonun kapıları kapa- — Allaha ismarladık. — Diye cevab verdim. mız gâyet sade ve samimi oldu. Görüyorsunuz ya müteheyyiç bile değilim, sinirlendim de on- daa #ğliyorum. Vallahi başka bir şeyden değil. Sizi temin ederim şişkocuğum bütün bu muhavereler esnasında bütün gece ve bu sabah hep sizi düşündüm. Sizi yalnız dü- şünmek bile beni çok müteselli etti. Şimdi de yardımınıza muh- tacım. Kocamı ve onun lâkayd görünüşlerini - bilirim. Daha o son sözünü söylememiştir. E, işte azizim Size anlatacağım dediğim şeyler de bunlardır. Ey Sulamit, sen ne kadar gü- — Dudaklarından bal mı ak- yor, güzel kız? Ağzın bal ve süt kokuyor. Gel, gel, sen de beni sık. Duvardan benim tara- fima atla. Duvar aramızda bir mani teşkil etmesin. Burada bizi hiç bir kimse de göremez. Diye fısıldadı. «Arkası aar- İşte 12 yaşında bir ana! Şu gördüğünüz kız çocuğu 12 yaşındadır. İsmi Helen Be- todu, Fransada Vende kasaba- sının - Rokardiye — ilkmektebini yeni bitirmiştir. Fakat aradan bir kaç ay geçince, kucağında gördüğünüz bebeği doğurmuştur. Hayret etmeyiniz, bâdise, bir hakikattir. Paul namında, gür- büz, hayatla dolu bir yavrul Biz de bunu Paris Soir gaze- tesinde okuduk.. Fakat işin ha- zin tarafı, hâdisenin kahramanı Sonra efendim — sustu. Anla-« tirken koluma asilmiş ve gözle- rini kaldırmış- bana bakıyordu. Lâfının sonuna doğru gözlerini çevirdi. Ve bana karşı” sami- miyetinden bahsederken halinde her ikimizi de tatlı bir heyecana düşüren bir nevi s kılganlık ve utangaçlık vardı. Tek bir kelime söylemeden yüz adım kadar yürüdük. İçimde teessür ve hiddetle karışık bir şeyler vardı. Herifin söyledik- lerini anlatırken belki on def. adan fazla içimi çektim, salya- larımı — yuttum. — Sebebi de şu ahmak herifin karısını kandıra- madığım sözüne © kadar kolay ve o kadar çabuk inanıverme- sidir. Sorarım size; bu, ne kadar mütevazı olursa olsun gene bir âşıkı kızdıracak - bir hal değil midir. Hikâyenin sonlarını din- lerken hiddetim arttı, büyüdü ANADOLU Yirmi sene İı;nrn randevu yerinde arkadaşlarının hayalztleri ile başbaşa 6 yıldızın 20 sene evelki ha- zin randevusunda Yalnız o bulunabilmişti. Diğerleî'î ise, o meş'um kocakarının dediği gibi, en feci şartlar altında ölüp gitmişlerdi Katerin Lomberd, düşünüyor ve Zeigfieldin küçük locasını hatırlıyor, eski dostlarını görü- yor gibi oluyordu. Beş arkadaşı da genç, güzel idiler. Bu beş arkadaşın adları şunlardı: Oliv Tomas, Lilyan Tasman, Marta Mousfield, Fifi Alsop ve Bessi Pooki Beşi de hafif ve ince elbiseler giymişler, — perdenin açılmasını — bekliyorlardı. Beş dakika sonra ikinci perde açı- lacak verollerini yapmak üzere sahneye koşacaklardır. - Evet, tam yirmi sene evel.. 20 sene evelin bir. hatıras. Beş genç arkadaş ve Katerin Lambert, ihtiyar, fakir bir ka- dının etrafını sarmışlardı. Bu ihtiyar kadın içki ve uyuşturucu maddelerle kendisini vaktinden evel harap etmişti. Her hafta geliyor, sahne kızlarına ucuz kokular satmakla geçiniyordu. Bu günnedense ihtiyar kadının sinirleri ve dolayısile — çenesi gevşemişti. Gençlere: — Ah.. Ah.. Diyordu. Ben de bir vakitler sizin gibi genç ve güzeldim. Çok olmıyan bir za- ——— ——— ——— olup bu 12 yaşındaki kızcağızı ana yapan erkeğin, kendi çocu- ğguünü kabul etmek istememes- dir. Meselenin nasıl br netice alacağı meçhuldür. Muhakkak ki, bu on iki yaşındaki suçlu yavru, ayni zamanda mâsumdur. ve taayyün etti. Hiddet hissiya- tımın en derin köşelerini kap- ladı. Zaman zaman gâh tecessüse, gâh hiddete kapılıyordum, fakat kalbimde asıl hâkim olan his gülünç olmak korkusuydu. Ne yapmalıydı?. Eğer bu ya- ramaz kadın kendiliğinden aç- mazsa benim açmam İlâzımdı, Ben bunu bir taraftan zaruri ve diğer taraftan da vakitsiz bulu- yordum. Tam açık konuşmanın zamanı gelmişti amma söyliye- cek sözü bulamıyordum. Zaten o sırada caddeye gel- dik, Gelen giden de çoğaldı. Sabahki keyfim kaçmıştı. Çok geçmeden ötele geldik. - Öğle yemeği çanı çalınıyordu. Oda- larımıza çekildik, bir müddet sonra gene birleştik. Salona inerken dehlizde koluma gi'di. Zannederim ki sükütum kendi- sini Mütehassis ve mütcessir ediyordu. — Sakın gücenmeyin dedi n—er ... Yirmi sene sonraki randevuya gelemeyen man evel ben de Flodora Şovun sahne kızlarından idim. Siz tabii bunu bilmezsiniz, belki o zamanlar henüz doğmuş bile değil iamniz! Bu güzellik harabesinin bu sözleri altı genç kız üzerinde çok derin bir tesir yapmıştı. Kızlar sanki buzlar içinde kal- miş gibi titriyorlardı. İhtiyar kadın ayrılıp gittiği halde yarım düzine genç kız bir kelime bile söyliyemiyecek kadar mütcessir ve şaşirmiş idiler. Epeyce bir zaman sonra Oliv Tomas: — Yirmi sene - sonra.. Diye mırıldanmış, güzel Fıfi de sap- sarı kesilmiş olduğu halde: — Evet.. Belki biz de yirmi sene sonra.. Bu kadına benzi- yeceğiz.. Diyebilmiş idi ve Lilyan, cid- di br halde ayağa kalkmış: — Ben sizin gibi düşünmüyor ve korkmuyorum. Yirmi senede ne olabilir sanki?. Hepimizde güzel ve birinci derecede istidad sahibiyiz. Benim kanaatimce biz yirmi seae sonra zengin ve şöh- ret sahibi olacağız!. Demiş idi. İşte bu son sözler üzerine altı genç ve güzel kız: “Bundan tam yirmi sene sonra, günü gününe olmak üzere, nerede ve ne halde olursak olalım, 49 uncu cadde ile Brod: vay köşesindeki bu Çurcil Res- turanda — birleşeceğ'z ve haya: tımızı biribirimize sam miyet ile anlatacı İi Misakını akdetmiş idiler! Gece yarısı.. Metr Dötel Jak geldi ve: — Bayan.. Tam gece yarısı- dir! Dedi, Kravatımı — düzeltti, gülerek ellerile yanaklarımı okşadı sonra efendim o size anlattığım ba- kışla bir defa daha baktı. Artık kendimi zabtedemedim. Kucak- layıb odama götürecektim. Bil- mem — dehlizde — olduğumuzu söylemiş midim, ikinci — yemek çanı çalındı. - Kapılar — açıldı. Sofraya inmek lâzım geldi. Sol- radâ bir kaç mânasız Jlâkırdı ettik. Garsonların bizim - için dedikodu - ettiklerini - biliyorsu- nuz. Herkes yangözle bize bakıyordu. Masaların birinde tüccar kâ- tibi kılıklı bir herif bir şeyler söylüyordu. Gevezenin birisi; etrafındaki- leri gülmeden bayıltıyordu. Mu- hakkak benimle alay ediyordu. Bunu da muhakkak gözle kaşla yapıyordu, ellerim amma ne yapayım sözlerinde kendini - tokatlatacak — bir tek bahime Bile kulağıma & em kaşınıyordu t — riirirelÜĞÜzeeeeeeteşeneeee ÜŞTT —— — —— ——— ö — ——— ——— Sadile ? beş ölü artist Katerin Lâmbert, heyecan ve asabiyetten titriyen elini alnına kadar götürdü; sonra kalktı; beş dolu şampanya bardağının birincisine doğru eğildi ve kendi | kadehini ağzına götürerek: j — Bonjur Marta... Görüyor« | sun ya, geldim. Ruhumun bütün mevcudiyetile de seni düşünü- yorum! | Dedi. Halbuki Marta, diri, diri yanmıştı! Marta Mousfield sinema yık dızi olmuştu. Film münekkitleri Martanın gözlerini yaralı bir ceylân gözlerine benzetiyorlardı. Uzun kirpikleri, Holivudda dar- bimesel olmuştu. Güzel, cazip, teshir edici bir yıldızdı. Şöhreti çok artmıştı. 1923 Teşrinisanisinde - The Varrens of Virginia filminde'rol almıştı. Bu film do'ayısile stüd: | yonun Tek: nakli icab et mişti. Rolünü yaparken, yere atılan yanmış bir kibrit Marta: nın tül elb selerini, eteklerini ve eteklerindeki dantelâları tutup turmuş ve zavallı kız bağıra, bağıra yanıp gitmişti. Lityan da açlıktan ölmüştü! Katerin kadehini ikinci defa olarak kaldırdı ve: — Lilyan seni de selâmlarım. Görüyorsun ya.. Seni unutma- dım, geldim! Ded. 21 Matt 1934 de doktoru Li- yan içn sarahatle: — Bayan Lilyan: kelimenin tam mmanasile açlıktan ö'müştür! Demişti. Ve doktor bu sözleri söyler: ıı » Sonu 10 uncu sahifede - Sıkınt mdan patayacıktım. Hal- buki bizim hanım — karşımda iştahlı yemeğini yiyor ve gülüm: siyerek bana bir takım mânasız şeyler soruyordu. N hayet sof- radan kalktık. O, derhal oda- sına gitti kapandı, 'Tam iki saat oldu. Ben de bu müddet zar- fında sizi gelib bulmadan şehri iki defa dolaştım. İşte efendim şimdiliz hikâye bundan ibaret, tahammülünüz beni minnettar ediyor, teşekkür- ler ederim. Size hakikati olduğu gibi söyledim. Bana — bir akıl öğretiniz. Sizi can kulağile dinliyorum. sek 19-mü İyi keşfetmişsiniz. Kocası gene geldi. Otelde karıkoca bir de ben cinayetle neticelenmiyen bu gibi vaziyetlerde daima olduğu üzere pek bayağı bir komedya” oynadık. vonn geri gelmesi tıbki — Sönü vüâk —