1 Şubat Karşıyaka kîlârandecğnıiıer, Japon!ara muhım Konser Halük Tanju Büyük san'atkâr Veber Karşıyaka iskelesinde kalaba- lığın arasından bin müşkülâtla kurtularak — kulübe gidiyoruz. Başkaları da, yetmiş iki dilden konuşa konuşa ilerliyorlar. — Bay Rozati ikinci piyano çalacakmış. — Ben Pikkolonun — (Celâl Candasın demek istiyorlar) flü- tüne bitiyorum. Bunları dinlerken ben de yorgunluktan - bitiyorum. Çünkü vapura bindiğimdenberi ayakta durduğum için ayaklarım isyan ediyor: — Bu yükü artık taşıyama- yız. Diyorlar. .. Merdivenlerden çıkarken bir garson etrafımdakilerin dilin- den dil beğen;p onlara çıkışa- cağına kolumu sarsarak haykı- rıyor: — Bayım müsâade eder mi- siniz?.. — Neye? Davetiye mi isti- yorsunuz? özlerim; elinde taşıdığı lere takıldı. Az kalsın çarpacak olduğumu anlıyarak - irkildim: — Ne o... Yoksa yanlış mı geldik. Burada ziyafet mi var? — Hayır konser var.. Fakat yan odada içenler de var. Anladım. Müziği - çakırköyif takib etmek, operada san'atı prezante eden artistin notasını kovalamaktan her halde daha doğru olacak!.. . Geç kalmışım.. Kalabalık, kalabalık.. Sıkışıp sığişabildiğimiz — bir — kenarda şapka elde, boyun büküp din- lemeğe başlamıştım ki, Mozartın *“Titüs, üvertürünün bir şahla- nışile kendime geldim. Orkestra alabildiğine — coşkun... Tabi; şünkü Mozart bu eseri esasen dinliyenlerden — evel çalanları coşturmak için hazırlamış.. Tostinin Penzosu... Güzel bir melodi olmakla beraber Bay Scarpa onu çok içten söyledi. Yalnız gönül arzu ederdi ki, teganni aksanlarına daha - itina edilsin.. Chopinin kederi ve Bastın ninnisinde Abdi Aksuner tam bir kudret ifade ediyordu. Piya- no güzel bir akkompanya temin etti. Şimdi artık Veberi dinliyoruz. Konzertstück (Fa minör) bütün ifadelerile ruhumuzda yükseliya Veber her eserinde olduğu gil bunda da hissi kalmağı ıhmgl etmiyor. İki saatte ve Frei: sehütz operasının temsil edi: leceği 18 Mart 1821 sabahı Piyanosuna yaslanıp mürekkebi kurumıyan bu eseri kime uza- tıyor?.. Bu güzel kadın; Klarâ onu ne güzel çaldıl.. Diıılı*yılin:- Tahassür ve hıçkırıklara bürü- nen bu Aaşk, balkonda gözünü uluklara diken genç kızı niçit titretiyor. Ve sonra çetin Bi harp, o.manın yaprakları arar ANADOLU zayiat verdirdiler Londra amelesi, Japonyaya gidecek silâhla- ra ambargo konulmasını istiyorlar Çin tayyareleri taarruz etliler.. Hankov, 31 (Radyo) — Şili Hoko şehri, Jepon ve Çin kuv- vetleri arasında cereyan eden müthiş muharebeler esnasında elden ele geçtikten sonra nil yet Çinlilerde kalmıştır. Yangçe nehri üzerinde Çin tayyareleri- nin de hücumu ile yapılan taar- ruzda Vohu ve diğer bir şehir, Çinlilerin eline geçmiştir. Çin tayyareleri Şan-ung'T üzerine yap tıkları taarruzlarda Japon kuv- vetlerine mühim zayiat verdir. mişlerdir. İleri hatlardaki 300 — Japon öldürülmüştür. Harp mıntaka- sına Şanghayden mühim takviye kuvvetleri sevkedilmektedir. Japonyaya giden silâhlara ambargo Londra, 31 (Radyo) — Ke- mintonda toplanan Londra dok amelesi, ittilakla bir karar ver- miş, Japonyaya gidecek her türlü harb vasıta ve silâhlarına, petrola ve kambiyoya amb'rgo konulmasını hükümetten miştir. Hop:y hükümeti Pekin hükü- metinin emrine girdi Şanghay. 31 ( Radyo ) — 1 şubattan —it baren Hopey mu- vakkat hükümeti, Pekin hükü- metinin emrine girm ştir. Hava muharebeleri oldu Şanghay, 31 (Radyo) — (O- dan) havalisinde vukubulan bir hava muharebesinde Japonların on Çin tayyaresi düşürdükleri haber veriliyor. Cene ilânı harb meselesi “ Şanghay, 31 (Radyö) — İyi ma:ümat a an mehafilde söylen- diğ.ane göre, Japonya, yaknda Çine resmen harb ilân ede- cektir, Japon sefiri Tokyoya vardı Tokyo, 31 ( Radyo ) — 28 ikincikânunda Şanghaydan ha- —— ste- sından süzülen süngü parıltıları.. Daha sonra bu öpüş, bu zafer ve bu saadet şarkısı.... Veber; işte müzik edebiya- tında yarattığı bu şaheserle Klarasına ne kadar övünse az değil mi?, Fakat şunu inkâr etmemeli k; Bayan Roggenbuck —muvaf- fak olmuş ve orkestra da — ona güzel refakat etmiştir. Fakat bize- bu hissi aşılıyan evvelâ Veber ve sonra da orkestra ve Soliste'r. İlâvs edeyim: — Kulü- bün piyanosu Veberi çok kız- dırmiş olacak. Daha sonra, Morlacehinin İs- viçre çobanı rkısında Celâl Candaşın flütü söylenmeden ge- çilemez. Esasen geniş bir mu- hit içinde kendisine flüt muka: bili olan Pikkolo denilmesi ne kadar yerindel. Biz Celâlden daha çok büyük kudretler bek: liyebiliriz. Onun ruhu da flüt kadar incedir. Her konserinde olduğu gibi bu defa da uzun uzun alkışlandı. Sarasatcin — Zigecunerweiseh: ninde Bay Beroviç kendinden beklenilen san'at mevküni hiç de esirgemedi. Lisztin 14 üncü rapsodisinde tek tük ayrılıklar kaydedilebilirse de, kıymetli amatörlerin uzun çalışmalarından elde edilen ne- tice çok iyi karşılamak lâzımdır. Halkımızı arasıra radyonun Ma- teryel sesinden kurtarmış ola- bilmek için hafif de olsa salon müziğini canland rmak lâzımdır. Gönül ister ki, böyle teşekküller muhitimizde daha fazla olsun, | reket eden Japonyanın Çin se- firi Tokyoya gelmiştir. Domei Ajansı, Çinde yeni kurulan Pe- kin hükümetinin, Mareşal Çang- Kamarşenin idaresindeki milli milli hükümet derecesinde kuv- vetlenmedikçe — Japonyanın se- fir göndermiyeceğini haber ver mektedir. Nevyork, 31 (Radyo) — (Nev- york Harald Trilon) gazetesi, İngiliz - Amerika deniz kuvvet- leri için iki devlet arasında tam bir uzlaşma husule geldiğini haber vermektedir. Almanyada şenlikler Köyler ve şehirler donatıldı Berlin, 31 (Radyo) — Alman- ya Mesa: Nazıri doktor Layi, bu gün yüz seksen bin amele muvacehesinde bir söylev ver- miş ve Nısyonal Sosyalist par- tisinin iktidar mevkiüne — geçtiği günün işçi yıldön mü —münase- betile Alman işçisinin istikbali için hükümetin aldığı tedbirler- den bahseylemiştir. Berlin, 30 (A.A.) — Hitlerin iktidara gelişnin beşnci yıldö- nümü bu gün bütün Alman milleti tarafından — kutlulanmak- tadır. Köyler ve şehirler dona- tılmıştır. Her tarafta muazzam askeri geçid resimleri yapılmak- tadır. -Türkiye - Isviçre Ticaret müzakere. leri başlıyor Paris, 31 (Radyo) — Türkiye ricalile ücari bir muahedenin akdi için müzakerelerde bulun- mük üzere yakında İsviçreden Ankaraya bir murahhas gide- cektir. Romanya sefiri de dönüyor Bükreş 31 (Radyo)— Roman- yanın Moskova sefiri B. (Ed- mon Şolto) yakında Moskovayı rerkederek memleketine — döne- cektir. Esrar içmek Keçecilerde Abdülkadirpaşa hanında esrarlı sigara içen sa- bıkalı Hüseyin yakalanmıştır. Eve taarruz Çüukürçeşmede Asiye ve Fat- manın evlerine taarruz. eden Ahmed ve Salih tutulmuşlardır. Kömür çarpması Karataş Tramvay caddesinde 125 numaralı evde — oturan Ba- hadır oğlu Yakup Matara, kok kömürü yakmış ve yıkanmak üzere hamama girmiştir. Fakat mangaldan intişar eden hamızı karbonun tesirile bayılmış, der- hal hastaneye kaldırılmıştır TAKVİM Rumi » 1353 | Arabi - 1336 Künunusani 19 Zilkade 30 DA Dayak atmış Alsancak vapur - iskelesinde demirli Kızılırmak vapurunda tayfa Hamit ve Ali bir âlet meselesinden Hüseyin Kande- miri dövmüşlerdir. Sarhoşluk İkiçeşmelik caddesinde Ha- san oğlu Hüseyin, Şemoil oğlu Menaho, Hasan oğlu Ahmed ve Kâziım Dirik caddesinde İbra- him oğlu Hasan fazla sarhoş olduklarından karakola götürük müşlerdir. Babaya el kalkar mı? Tepecikte Kâğıthane cadde- sinde Afyonlu Osman oğlu Sü- leyman, kendisine nasihat eden babasını tokatla dövmüş ve ku- lağı arkasından yaralamıştır. Yaralamak Peştamalcılar başında Cemal kızı 14 yaşında Pembenin yo- lunü kesen va biçakla sağ ba: cağını yaralıyan Hayreddin oğ- lu Ferhad zabitaca yakalan: mıştır. fJilet bıçağı lâzımmış Kestelli caddesnde Hakkı oğlu B. İbrahimin sergs'nden dört deste jilet bçağı çalan Hasan oğlu Necdet tutulmuştur. Şaka yüzünden Kahramanlar mahallesinde İz- zet oğlu Halille Osman oğlu Şükrü biribirile şakalaşırken Şük- rü kuş tüfeğile Halili başından yaralamıştır. Yaralı memleket hastanesine kaldırılmıştır. Trende bir vak'a Karşıyaka — treninde — amele Şakir oğlu Yaşarı sebebsiz dö- ven gardifren Mahir, yakalan- mıştır. Yankesicilik Tepecik pazarında Haticenin cebinden 90 kuruş parasını ça- lan Selim kızı Emine yakalan- mıştır. Kalb durması Vezirköprüsü çayı içinde bir cesed #unmuştur. Mehmed oğlu İştipli 49 yaşında Hasana aid olduğu anlaşılan cesedin mua- yenesinde ölümün kalb durma: sından ileri geldiği anlaşılmıştır. Hırsızlık Gazi bulvarında Di Amerikan tütün kumpanyasına ait hurda dökme demirleri çalan Kâzım oğlu Şükrü yakalanmıştır. Kurşun çalmak Karantinada Uğur sokağında Kavalalı Bn. Eminenin evinden S metre uzunluğunda su borusu çalan Hasan Şevki tutulmuştur. Şoförler arasında Türkuvaz barında şolör Ah« med oğlu Yusuf, yumrukla şo- för Kâzımı dövmüştür. Sarhoşluk yüzünden Burnavada Şadırvanlı çarşıda Alinin kahvesine sarhoş halde giden Hüseyin, Süleyman, Mus- tafa Kemel, Hasan ve Nazif kavga etmişler, — sandalya ve yumrukla biribirini dövmüşlerdir. Süleyman ve Nazif yaralanmış- tir. Bıçak çekmek İkiçeşmelikte Karaman soka- da Mustafanın evine giden za oğlu Ahmed, kendisini dı- şarı Çağırmış ve sonrâ bıçağını çekerek koğalamıştır. Subay elbisesi giymiş! Bir ticarethanede kâtiplik yar pan Yahya oğlu Remzi, subay elbisesi giyerek Turkuvaz ba- rına gittiğinden ve kendisine subay süsü verdiğinden yaka- lanmıştır. Turkuvaz barında Turkuvaz barında Bayındırlı yağcı Süleyman, artist kadınlarla dans ederken belinden çıkardığı bir tabancayı havaya ateş ede- tckmiı__!îb; teşhir etmiş ve yar lştır. Büyük köy hikâyesi Billür Sevgili, Sahife 1 Köşk köylü kardeşlerime armağan YAZAN: Nezihe Muhiddin a *Gündüzle, — arkadaşları gi- dince hemen unutulmadılar. Ar: kalarında epeyce unutulmaz iz- ler bırakmışlardı. Artık köy kız: ları odalarındaki tek şilteli ya: taklarını Gündüzden gördükleri gibi havalandırarak düzeltiyor- lar, hatta toprak çanaklar içine birer demet kır. çiçeği koyar- larken Gündüzü anıyorlardı. Fakat koca nineler Gündü- zün lâfı geçerken gizlice yaka- larına tükürüb yeri fiskeliyor: lardı... » D Aradan uzun bir ay geçli. Bir sabah şafak sökerken Gün- düzle genç arkadaşları tekrar köy avlusunda göründüler. Bu sefer aralarında başka insanlar da vardı. Köyün sınırlarında bi konak kurmuşlar, bir boya ve kereste fabrikası için bütün işe yarıyan eşyayı getirmişlerdi. Bu genç konukların ne yap- mak niyetinde olduklarını pek iyi kestiremiyen köy - gençleri, sevinmekle - kayıtsızlık — arasın. daydılar. Fakat bâtıla inanan yaşlılar bu garip insanların baş- larına bir felâket getireceklerin: den korkuyorlardı. Yüz yıllardanberi durmadan akan koca selin önüne dönme dolaplı çarklar kurup Rabbi te- alâya karşı koymalarına pek te gönülleri razı olmuyordu. Hele *“Yağız Nine, adındaki köyün en ihtiyar batunu “Gündüzü, görünce bir şeytan görmüş gibi huylanıyor ve homurdanıyordu. Hiç kanı kaynamadığı bu sarıs şın kızla arkadaşlarının köye ilk ayak bastığı günün gecesi kapısının önünde uyuz çomar ulumuş biricik merkebi nalları havaya dikmişti. İşte bu sefer de sapasağlam kuluçkasını civ- civlerile beraber kümeste bo- ğulmuş bulmuştu: — Bu yövümsüz köyümüze daha kimbilir ne uğursuzluklar getirecekler, ne uğursuzluklar!.. Rabbim bizi şerlerinden sen korul... Diye kendi kendine hak — ve riyordu. Ertesi sabah kendisi gibi bu komşuların ne aradık- larını bir türlü anlıyamıyan bir kaç kafadarına: — Bu konuklara derviş de- sem değil, imam desem değil, cerci desem., değil.. aşırcı de- sam ah... Ey ne ararlar bunlar acaba?.. Diye dert yanıp duruyordu. Nihayet mesele öğleye doğru anlaşılır gibi oldu. Köyün ağası Osman amca, ihtiyar, genç bü. tün halkı köy avlusu dedikleri viraneye toplıyarak; kendilerine konuk gelen mühendis B. Do- ğganla kız. kardeşi doktor Bn. Gündüzün bir fabrika kurmak istediklerini köylüye anlatmağa savaşırken, kapılarının önlerinde bu sözlere kulak veren kadın: lar aralarında fiskos yapmağa başladılar. Alaca yemenili genç kızlar, köyün manicisi Fadimenin et rafında toplandılar. Koca nine- lerle geçkin hatunlar da “Yağız nine, nin başına biriktiler. Kö- yün erleri Osman amcanın söz- lerine ne kadar önem verirlerse genç kızlar da Fadimeyi öyle dı. İhtiyar hatunların — öğütcüsi nineydi. Köy ağası Osman amca söz- leri irince — fabrikanın baş Bay Doğan oartava çıktı. Bu dinç, sevimli ve çok yakışıklı bir gençti. Söz söy- lerken — dudaklarından — gülüş, gözlerinden ışık saçıyordu: — Benin köylü kardeşlerim - diye söze başladı - bu yüce dağlardan fışkırıp gelen “Koca selin, kenarına bir fabrika kür- mak için dağlar, tepeler a: geldik. Başarmağa savaştığımız bu önemli işi, siz köylü kardeş. lerimin yardımile onaracağımızı ümit ediyoruz. “Kocasel, adını verdiğiniz bu zalim su... Bay Doğanın sözü buraya gelince yaşlı bir hatun “Yağız nine, nin kulağına fısıldadı: — Ne dedi, ne dedi? Zalim mi dedi? Tanrı günahını bağış- lasın... *Yağız nine, hınçlı bir sesle: — Zalim dedi ya.. Hiç AL lahın akar suyuna zalim denir mi? Bu, rabbime karşı isyandır. Diye cevap verdikten sonra ge- ne Doğanın sözlerine — kulak vermeğe başladılar. Bay Doğan devam ediyordu; — Evet, bu zalim su şimdi- ye kadar damınızı, tarlanızı, ekininizi, davarınızı çekip sü- rükledi, size bir çok fenalıklar yaptı.. Yağız söz &Ğ nine ile kafadarları buraya gelince hep bir ağızdan yavaşça: — Töbe.. Töbe estağfurullah! Dediler. Bay Doğanın heybetleşen sesi gene onları susturdu: — Fakat bundan böyle bu » suyun yularını elimize alacağız. Onu bir dolap beygiri kadar uysal bir hale koyacağız. O şimdiye kadar yaptığı zulüm ve fenalık yerine artık bu köye ışık, bolluk ve saadet getirerek yaptığı günahların — kefaretini verecek.... Bu sefer Fadimenin daki genç kızlar: — Fadime - dediler . B.Do- ganın lâfları kâtibceye döndü. Sen okumuş — bir kızsın, bize - anlat, ne diyor bu delikanlı?l! * Fadime bütün varlığı ile ku: lak kesilmişti. O kadar dalmıştı ki, omuzunu ve kollarını örten — ırkadaşlarına yavaşça: — Susun, konuşuruz.. Der demez tekrar - — Doğanın sözlerine kulak verdi. — Fabrikamızın daha temeli atılırken onun ne uğurlu bir bir iş olduğunu hemen “anlıya: - caksınız arkadaşlar.. Köyde ar- tık aylak, işsiz bir delikanlı kalmıyacak.. Yalnız bu köyde değil, yakın köylerin işsiz güç- süz insanlarını da çalıştıracağız.. Bu fabrika, “Garibler köyünün, — © adını değiştirecek. Burası — öyle sevinç, ışık ve dünya varlığı kaynağı olacak ki, o zaman kö- yün adını değiştireceğiz, ona “Yiğitler köyü, lâkabımı — taka- Cağız.. Sevgili köylü kardeşlerim; bu yerle göğün ne zalim felâketleri vardır.. Yanardağlar, — tufanlar, canavarlar, zelzeleler, daha bin: —— lerce insan oğlunu alteden fe: lâketler.. Fakat yavaş yavaş in- san oğlu sosyallaştıkça tabiatin zulümlerini yenmeğe, onları ken: di hükmü altına almağa başlar — di. Meselâ; işte sizleri yıllarca — perişan eden bu koca sele karşı. hiç bir korunma düşünmediğini için o sizi altetti, mahvetti. F: kat şimdi biz. e| birliğile onun azgınlığına karşı savaş açacağız. — Sonu var — etrafın- j İ dinleyin... Sonra — |