— SANA “ KADIM TARİHE MÜSTENİD TEFRİKA * Süleyman Peygamberin Aşkı Yazan: A. Kuprin . .. viyetini Genç kız ürkek bir ceylân gibi geri çekildi ve Süleyman peygambere: — Benimle eğleniyorsun.Bak, yüzüm ne kadar karadır! Dedi. Ve olgun ve dolgun kolunu yukarı kaldırdı, saçlarını oltle geri itti ve Süleyman peygam- bere ne kadar esmer olduğunu iabat etmek istedi. Genç kızın bu hareketi, Sü- Teyman peygamberin kendisine olan meclübiyetini arttırmaktan başka bir şeye yaramadı; Sü- leyman peygamber, genç ve esmer dilberin yüzünün güzel- liğini ve yarı çıplak kolunun tenasübünü daha kat'i şekilde gördü ve anladı| Genç kız, sitemkâr bir eda ile: — Kardeşlerim bana darıldı- lar; bana kızdılar; beni bahçeye mnezarete mecbur ettiler, Bak, bu güneş altında rengim ve tenim ne kadar karardı! Diye bir de mazeret ilâve ettil — Güneş sana kötülük et- medi, dilber kız. Güneş teninin, yüzünün rengini çok güzel bir hale koydu. Senin gibi bütün kadinlardan güzel olan bir kıza, güneş ancak bir derece güzellik daha verebilir. Küçük bir te- bessümün bana yüzünde güller açılıyor gibi bir his verdi, Ayni tebessümün bana bir dizi inciyi andıran beyaz ve güzel dişle- rini gösterdi. Dudakların can yakıcı, kızıl âlevlidirler. Bilsen, sen ne kadar güzelsin, bilsen! Gerdanın da Davudun - kulesi gibi beyaz ve düzdür| miz — Evetl, Davudun kulesinin duvarlarında binlerce kahrama- nn kalkanları asılıdır. Ben de kâlp kalkanımı senin gerdanına asmak için buralara geldim. — Sözlerin ne kadar - tatlı.. Rica ederim tatlı, tatlı sözlerine devam etl.. — Bana hitap için dondüğuu zaman rüzgâr bana en lütuflardan birisini yaptı; ince ve ipek elbiselerin vücudüne öyle ve o kadar yapıştı ki, ben sepi çıplak seyrediyor gibi olb- dum ve vücudünün ne kadar güzel, bütün güzel vücudlerden daha güzel olduğunu da bu münasebetle anladım. Göğsün.. Genç kız, tâ kulaklarına ka- dar kızaran yüzünü iki — elile saklamağa çalıştı. — Süleyman Peygamber, genç kızın duyduğu utanma hislerini fark — etmiyor- muüş gibi sözüne devam etti: Sİ Dilimize çeviren: Şükrü Kaya Çeviren: Âdam Hasib Adamoğlu Süleyman Peygamber, genç kızdan hakiki hü sşklamak istedi. ». En mahir bir heykel- traşın elinden çıkmış ve.. Bö: tün güzel göğüslerin en güzeli, en el değmemiş idir. Güzel kız.. Elterini yüzünden çek, beni bu güzel yüzü seyretmekten mah:- rum etmel Dedi. Genç kız, ihtiyarsız bir hare- ketle ellerini yüzünden çekti. Ve ayni zamanda, azimkâr bir hareketle, Süleyman Peygambe- rin tâ gözlerinin içine kadar baktı ve: — Şu halde.. Bana söyle, sen kimsin? Ben bu yaşıma ge- linceye kadar sana benziyen bir erkek görmedim! Dedi. — Ben mi?, Bir çobanım şu dağların üzerinde, şu dağların altındaki yeşil ve geniş ovalarda sürülerim var, onları güderim! Benim sürüleri sürdüğüm ©o yeşil yerlere beni görmek için gelmiyecek mis n? — Bütün bu sözlerine inan- dığımı mi sanıyorsun? Hayır, bin defa hayır. Senin yüzünde sert rüzgârların, yakıcı güneşlerin esmerlikleri ve izleri yoktur. Ellerin pamuk gibi yumuşak! Omuzlarındaki düğmelerin kıy- metine paha biçilemez. Kardeş: lerim, sarayda mürebbi olan Adorina ve her sene ziyaret eder- ler; sen de oradan, o uzak yer- lerdensin! Sen oradan geldin. Hem... Ben seni büyük bayram- Borsa 31-1-938 ÜıUm sıtıılaı—ı 210 F Solari '13 117 M,J.Taranto 12 75 - 13 75 101 İnhisarlar id. 5 50 12 5)| 61 Y. . Taiât 13 25...13 31 Ş. Rıza Ha. 13 25 6 D. Arditi 14 75 526 — Yekün 17589,5 Eski yekün 18115,5 Umum yekün Piyasa fiatlari 31-1-938 çekirdeksiz üzüm or- 14 SO| 14 75 12 75 13 25 13 75 14 75 ” 17 00 Piyasa gevşek Zahire salışları Ç. - Cinasi K. S. 128 Buğday 180 Arpa 125 | 691 kentPalamut 250 525 | T 8 9 10 n K.S. 6 4 354 B. Pamuk - 28 — 41 50 Yazan: Hanri Bero 37 adam — kendisini başkalarının kalbini anlamakta güçlük çek- mez zanneder. Evvelâ sizi de kendi ölçüsüyle ölçerek benim size metresiniz olmadan oteller- de altı ay benimle — başbaşa yaşamanıza bir türlü akıl erdire- medi, Böyle bir ihtimal onun hatırından — bile — geçmiyordu. Omuzlarını silkerek - odayı bir baştan bir başa dolaşıyordu ve muttası! söylüyordu. — Nihayet ayaanın önünde durdu kravatını düzeltti. Bana döndü. Homur: danı — İnanılmaz şev, fekât forsı- mubal olarak bu . hakikat ise çok garib bir şey dedi. Sonra gülmeğe başladı. Epeyce güldü. Yanıma sokuldu. Biribirimizin gözlerinin içine bakıştık: — İnanayım mı? Dedi. — İster inan ister inanma. Dedim. Güururunu, kıskançlı- ğini yendi. Ve sözüme inandı. Kendi kendine “çok tuhaf, diye mırldandı. Sonra her za- manki tavrını takındı göğsünü kabarttı. Galibiyetinden emin br vaziyet aldı yanıma yakla- şarak kollarını - açtı.. Gülmek SOJi- Fakat... lardan birisinde gördüm sanı- yorum. Arkandan koştuğumu bi- le hatırlıyorum... — Güzel ve zeki kız.. Sen- den hiç bir şey saklamak müm- kün değildir. Evet, ben saraya mensubum; — sarayın aşçıbaşıdı- yım! Sen beni o gün her halde Aminodavın tahtı revanında gör- dün! Güzel kız.. Sormak ayıb olmasın, amma sen neden böy- le benden uzak durüyorsun? Bir az bana yaklaş, şöyle yan- ma otur. Senin adın nedir?, — Sulamit! — Neden kardeşlerin sana kızdılar, niçin seninle dargın- dırlar? -Arkası var- İngiltere ve Amerika Uzak Şark hâdise. lerini beraber takibediyor Londra, 31 (Radyo)— (Deyli Telgraf) gazetesine göre, İngiliz deniz Lordluğu, Amerika deniz Bakanlığile Uzak Şark hâdise- leri hakkında temas halinde bulunmaktadır. Yetmiş bin amele Grev ilân edecek mi? Paris 31 (Radyo) — Şimali Fransadaki meden amelesinden yetmiş bin kişnin umumi grev isân-ed.p etmiyeceği yarın belli olacaktır. Habeşistan valisi tef. tişlere başladı ““Adis-Ababa, 31 (Radyo) — Habeş stan valisi dük Di Aost, Habeşstan duhilinde - telt şlare | başlamıştır. | Hayvan hırsızları Men'sanin 'Seyitli köyünden yedi kişiye aid 15 ök z çalın mışt. Menemen zabıtası, öküz- lerin Man sa dahlınde — Hacı: ömerli köyünden Ali Rza ve Ahmedle Menemenin Çoraklar köyünden deli Hasan oğulları | tarafınean çalınarak İzmir mez: bahasına getirilerek — satıldığını ve hayvanlarin kesildiğini tesbit elmiştir. Ali Rza ile Ahmed, köylerinde jandarmalar taralın: dan yokalanınışsa da Çoraklar DOLU İnanı' mıyacok bir had' Ğ Güzel bir kadın beş haya- letle yemek yiyor ©. 0:0 —— Eski yıldız, hayaletlerle yemek yediği masada Nevyorkun gece gazino ve lokantalarından birisinde güzel bir kadını beş hayaletle bir arada akşam yemeği yer ve şampanya içerken gördüm. Bu cümle ile bir peri masalı yazmağa başladığımı zannetme- mek lâzımdır; yazdıklarım. Göz- lerimle gördüğüm hakiki bir ha- disenin şöylece yapılmış bir rö- portajı demektir. Evet, bu güzel kadın hakika: ten beş fantomla, her biri cid- den feci şartlar altında ölmüş beş genç kadının hayaletlerile, bu çok kalabalık, çok ışıklı lüks lokântada gece yemeği yimiştir. Ben kendisni gördüm, görüştü- günü kulaklarımla duydum, ka- deh tokuşturduğuna da şahit o'dum! Bu kadın... Bir deli değildi! Bu kadın 2 Haziran 1916 da, Fiegfield Folliesin altı şuh ve dilber yıdızı arasında kararlaş tırılm ş bir ratdevusuna — sadık bir kadından başka bır şey de- gildi! Beş tabak hazır, fakat san- dalya boşl. Yirmi sene evedin bu gecesi, facia muharrirlerinden ve t yat- rTo Müdiresi Katerin Lambert, güâyet mükellef bir süvare elbi- sesi giyin'ş olduğu halde Nev- yorkun kırc dokuzüncü cadde- sile Bruataayın köşesini teşkil eden (Paradi Resturan) a girdi. Evelden haber vereyim ki - bu- rası, hayaletlerin, esrarlı gölg- köğünden deli Hasan oğullar: nin kaçt kları anlaşılmıştır. TURTONME sırası bana gelmişti. Maşaaliah dedim hiç sıkılm'yorsunuz. Sizi aldatmamışım ya sze bu kadar kâfi geliyor. Güya arada bir şey geçmemiş, hiç bir şey ol mamış — gibi — davranıyorsunuz vallahi hç değişmemişsiniz, — Hiç! Dedi. Artık o zaman başladı: —Ben değiştim dedim. Simdi şapkanızı, bavulunuzu, pardesü- nüzü alın ve gidin.. Bitti. Ben sizin ne mal olduğunuzu bili- yorum bildiğimi bildiğim için dir ki sizden altı ay ayrı yaşa- dım. Ve şimdi de tamamile iyi oldum. İsterseniz boşanalım is- terseniz boşanmayalm bence her ikisi de müsavi. Zaten ser- best kalıpta ne yapacağım? Fakat sizinle gelib tekrar bir- leşmeğe gelince asla!.. Gözlerini indirdi bir saniye kadar olduğu yerde kaldı. Sonra bana sert sert baktı; dudakları titriyordu; üzerime — Sâldıracak lerin bulunabileceği karanlık ve tam” sükün içinde bir yer de- sandım, bereket versin ben öyle gözü yıldırlacak kadınlardan değilim: Kollarımı arkama ka- vuşturdum ve gülmeğe başla- dım. Önüme dikilmişti. O zamana kadar kıpkırmızı olan yüzü birdenbire sarardı dudaklarının titrediğini görüyor- dum. İçime korku girdi amma ken- dimi tuttum, bir müddet sonra odada gezinmeğe başladı; ve ikide birde alnını siliyor, hâşin bir tavırla mendilini caketinin cebine tıkıştırıyordu. Durdu: — Rica ederim artık bu kas darı kâfi, her şeyden sarfınazar edeceğim, her şeyi unutacağım haydi beraber Parise gidelim. Dedi. Başımla işaret ettim: Hayır! O zaman inamlmaz bir hal oldu. Sarsildi bir yığın gibi iskemlenin üzerine yıkıldı. Yü zül llerinin içine alarak 38- lamağa başladı, bir çocuk gibi, gildir. Bam akşamlar olur ki, binden fazla müşteri burada, küçük masalar etrafında, çok mükemmel ve gürültülü ahenk- ler, varyete numaraları arasında yerler, içerler ve eğlenirler. Şampanyanın verdiği tesir ile dansa başlıyan bu müşterilerin, saat ilerledikçe çılgınlıkları her türlü hadlerin üstüne çıkar. Mü- essesenin yüzlerce kirlı |bar ve gazino sahneleri kızı) - vardır. Katerin Lambert, içeri girdik: ten sonra, müessesenin nisbeten az kalabalık ve bir pencere ya- nına düşen bir yerine oturdu. Bu pencereden Bruaduayın gü- rültülü manzarası mükemmel su- rette görünüyorde. Metrdotel — Jak Haber verelim, Prensin — Amerikada, bilhassa Nevyorkta bütün otel başgarsonlarına Jık derler. Ka- terin Lambertin önünde durdu ve boyun kırdı. Bayan Katerin Robert, göze çarpan bir dur- gunlükla: — Metr d'atel, altı tabak, altı sandalya ve altı şampauya bardağ | emrini verdi. Jak, bu san'at erbabına has çev.klik ve incelikle ve emre göre, bir çok şeylerle dördü. Bayan Lambert hep ayai ta- vırla Jaka: — Şampanyaları bardaklara boşâltınız. Dedi. Jak, bir şampanya şişesini patlattı ve yalnız br kadehi, bayar. Katerin Lambertin kade- hini doldurdu. Fakat bayan Ka- terin Lambert; hayr hayır bir eckek gibi ağ- lıyordu. Tabit ben detaş yürekli değilim, değilim amma bu göz- rabilirdi. Nekadar hüsnü niyetle düşünülürse düşünülsür bu ada- mın şu gözyaşları hevesi yerine getirilmiyen hırçın bir çocuğun ağlamasından başka bir şey değildi. Belki ondan da aşağı bir şey. Söz aramızda; bu gözyaşları kandırılarak bekâr evlerine atı: lan safdil evli kadınların veya» hud çok yapmacık kaldırım dilberlerinin derhal mukavemet- lerini kıran ve bu kırattaki adamların kirpiklerinin etrafında daima hazır bulunan gözyaşları kabilinden idi. Ne kadar haklı imişim, ağlamanında fayda et- miyeceğini anlayınca burnunu çekti, gözyaşlarını durdurdu, bas- tonunu aldı hiç bir şey olmamış gihi kapıya doğru yürüdü. Ma- amafih tam çıkacığı sırada yaşları ancak bir abtalı kandı- | Bu kadın bir deli degıldır. Altı dilber yıldızın rendevusuna sadakatle ışt"ak etmıştır Nevyorktan bir görüniş — Kadehlerin altısını da dol- durunuz! Diye mırıldandı. Bu kadın sarhoş da değildi! Fakat Jak vaziyetinden şüphe- lenmekte haklıydı; müşterisine hayretle baktı; evet, davetliler gelmeden evel kadehlerine şam- panya doldurmak âdet hilâfıydı! Buna rağmen beş boş sandalya leşmiş olan % ::l'"'.l _[ıc; 9.I::ı.lııyntiııı y | rece ehemmiyet vermedi. Aradan bir saat geçti. Revü, güzel ve mevzun vücutlü kızlar rin numaralarile, olgun ve dole gün bacaklarını havaya -kaldığe malarile ve daha binbir seksa- pelitelerle devam ediyordu. Pa- radi resturanın içeriden gürültü- lerine dışarıdan da Bruadvayın binbir gürültüsü rekabet edi- yordu, Bütün bu gürültüler, bü- bu baş döndürücü hayat, insanlara sanki; — Çabuk, mümkün olduğu kadar * çabuk - geliniz.. Geçen, geçmekte olan bu hayatın zev- kini sürmek için vakit kaybet- meyiniz! Gel niz.. Hiç durmadan gelin 2z1. Burada eğlence, burada zevk, burada aşk, bırada her şey.. Her şey ve.. “Unutma, vardır! Diyorlardı. — Sonu 10 uncu sahifede — tün göndü ve yapma bır nezaketle elimi tuttu: — Artık sizden yarın saat dokuzda gidecek trende bulun- manızdan başka bir şey rica etmiyeceğ m. Ben oradayım. Dedi ve teşekkür etti. Gittim, beni»bekliyormuş yeni traş olmuş, pudralanmış çebresi rahat ve sakindi; gayet iyi uyu- muş — olmalı. Vıgondıkı yeri gazetelerle, risalelerle aolu idi. *Erminos,, otelinin kap cısı geldi. bahşişini alırken; — Lâzim olan zırladım efendim. Dedi. O da pek âlâ diye c vab verdi. Fakat bu cevabındı kapıcıyle aralarında gizli , bir şey olduğunu derhal - sezdim.: B uşağa tevdi ed lebilecek n olan, şeyin ne olduğunu anla dim. | Bundan daha aşikâr bir şej olur mu? Kendisinin âdetidir. — Sonu ver her şeyi h