Terbiye siste- mimiz bozuktur —— —— Dayak değil, Ffakat esaslı mü- eyyide lâzımdır O. Rahmi Gökçe Muhterem Yunus Nadinin ka- lemi ile, Cumburiyet sütunların- da, yeniden ortaya atılan ter- biye sistemimiz meselesi, gerek muhitte, gerekse terbiye ve ço- cuk ebeveyni arasında derin bir hassasiyet ve geniş bir alâ- ka ile karşılandı. Sık sık - kar- şılaştığımız müessif, kanlı ve çirkin hâdiseler müvacehesinde, “Bu bir kervaadır yürüyor ve böy- le başlamış, böyle bitecek,, şek- linde sudan bir cevab ve kor- kunç bir yurdum duymazlık gös- terilmiyerek hâdisenin sebep ve illetlerini araştırmak lâzımdır. İlmin ve pedagojinin icabı, olsa olsa ibudur. Muallim ve talebe münase- betini tanzim eden hür inzibat sisteminin tecrübesinden şu ne- ticeler alınmıştır: 1 — Muallim, otoritesini kay- betmiştir. Muallimin izzetinefsi “ ve haysiyeti bir hayli incinmiş- tir. 2 — Çocuklara ferdi ve iç- timal terbiye ve zaruretlere uy- mak namına hiç bir şey vere- memiştir. 3 — Lâübaliliğin, taşkınlığın mecrasını açmış ve bu vaziyet tedris üzerinde de müessir ol- muştur. Gayet tabiidir ki, mad- di ve manevi müeyyidelerin yok- luğu karşısında kalan çocuk, ;bem haylaz, hem mütecaviz, “Hem lâkayd, hem kimseyi din- Temez, saymaz olur. İlâveten işaret edelim ki, mu- allimin çekindiği talebeden, ce- miyet ve ebeveyn bile zaman zaman bizar olmuş ve olmak- tadır.. Bunları itiraf ederek tor- 'e sistemimizin yeniden tet- ini, terbiye ve tedrisin, mu- allim ve yeni neslin kurtarılma- sını istemek, hiç bir zaman kük tür inkılâbımız namına bir ge- rilik değildir, bilâkis vakıaların zaruri ve ti bir - neticesidir. Terbiyeye taallük eden ilmi mevzuları, kendi ölçüleri ve ka- ideleri ile tetkik etmek gerek- tir.. Hâdiselere umumi bir şekil vererek ona göre hükümler yü- rütmek hatalı olur. Nesil dava- ları ve o nesle aid işler, bir cemiyetin en hayati meseleleri- ni teşkil ederler.. Hakikati giz- lemek veya reddetmekle kaza- nılacak tek şey yoktur, kaybe- dilecek şey ise, tasavvurun fev- kinde büyüktür. Bizce, dayak sistemi, yani şu cedvel, tokat, Falaka şekli ne kadar yerinde 'değilse, bu gün- kü sistem de o kadar gayri müessir ve kifayetsizdir. Terbi- ye ilmi, çocuk piskolojisi, mu- hit, veraset, aile, görenek gibi müessir anasıra bilhassa istinad ve bir çok faidelerini, bunlar üzerine vaz eder. Binaenaleyh, herhangi bir terbiye - sistemini kabul ederken, bu bünyenin heyeti umumiyesini ve çocuğun nasıl bir terbiye ile, nmasıl bir muhitten ve ne gibi görenekler, itiyadlar ve temayüllerle geldi- ğgini, kendi yuvasında nasıl bir terbiye şartı içinde bulunduğu- nu da gözden geçirmek lâ- zımdır. e — Terbiyede, çocuk ruhiyatını 'sas tutarak ona karşi şefkati, samimi ve nazik olmağı birinci plâna alabiliriz. amma, bu şef- kat, busamimiyet ve nezaket, bi: ki ANADOLU MUALLİMSAYFASI Okuma ve öğretmen Dişlerimizi Çocukluğumuzdan kalma uzak yakın — hatıralarla — ilkokuldaki hayatımızın en mesud saatleri yanında öğleden sonraları, ye- meğin vermiş olduğu rehavetle küçülen gözlerimiz, bulanan ka- famız sıklaşan soluğumuzla mo- noton sesile kıraat kitabından bir parçayı beşinci veya altıncı defa okuyan arkadaşımızın sı- kıcı sesi tatsız âyinlerin yanında büyük bir yer alır. Fakat dikka- timizi ve irademizi kuvvetlen- dirmekle mükellef olan öğret- men - muhakkak eli vicdanında vazifesini yapmaktan bir haz duyarak - bütün otoritesile ba- şınızda gürler: — Arkadaşın nerede kaldı? Gene takip etmiyordun! De- gil mi? Bu noktai nazarla yetiştirilen çocuklardan birisinin K plingin puncu gibi “Artık okumak öğ- rendim. Bitti. Şimdiden sonra okumak falan yok, demes; gıbi mezun olduğu gün kitablarını yakacağını ve bir daha eline almıyacağımı söyliyen bir gence rastladım. Bu — hakikati itiraf eden cesur bir gençti. Fakat bunu itiraf etmeksizin mütema- diyen yapmakta olan büyük bir ekseryet yok mudur? Ozuma yazma bilen fakat eline kitap almıyanlar -ki bunlar münevver dediğimiz sınıfı bile ihâta etmek- tedir. (Bu acı hakikatin bir delili değil de nedir? Günden güne artan bol resimli hemen hemen yazısız denilebilecek mecmua ve gazetelerin hikmeti vücudü nedir? Modern pisikoloj: okulda veri- lecek bilgiden ziyade onun uyandıracağı affect ve tesirli cihete daha ziyade önem ver:- mektedir. Menfi bir noktai na- yalnız dershanede ve mekteb avlısında kalır ve çocuk yaşa- diğı, büyüdüğü muhit ve yuva- dan başka bir gıda ve aşı alır- sa, emniyetle söyliyebilirz ki, derhal bir gayri tabülık, birşha- zımsızlık ve onları takiben de sıra ile lâübali ve teklifsiz. ol- mak, kimseyi mühimsey b say- mamak, yavaş yavaş Mu- allime, — büyüklere ve — ce- miyetin terbiye nizamlarına hür- met etmemek, kendinde ah âki ve terbiyevi bir bağ görmemek, daha sonra tecavüze cüret et- mek gibi tezahürler başlar. Bun- lar, psikolojikman olagan ve olacak şeylerdir. Normal ve ideal ana ve ba- balarla bunlardan — müteşekkil yüksek ayarda bir cemiyet ter- biyesi kuruluncıya kadar, mek- teplerdeki terbiye sistemimizi, dayaksız, fakat müessir, naliz mueyy delerle takviyeye mecba- ruz. Dayak, muhakkak ki, ipt- dat ve basit bir ıslah ve terb ye vasıtasıdır. Biz onun, yüksek bazı — sosyetelerde h edildiğini de bir tarafı diyeceğiz ki, — çocuklı len — cezalar şiddetlendiril- meli, muatlimin ve mektep ida- relerinin salâhiyeti — arttırılmalı» dır. Her toprakta, istenilen bir çiçeğin yetiştirilip açmasını iste- mek, hiç şühhesiz, boşuna ümit harcamak olur. İzinsiz, tevkif, aleni ihtar g bi hem maddi, hem de manevi münebbih ve izzetinefis üzerinde müessir vasıtalara pek âlâ baş- vurabiliriz. Karşısındaki muallimin, hiç denecek derecede salâhiyetsiz — Sonn 10 uncu sahifede — Vedide Karadayı zarın bütün ilerilemeğe — mani olduğunu, bütün goncaları da- slında kuruttuğunu görmek için etrafımıza bir kere bakmak kâfi gelir. Genç öğretmen çocuğa nasıl okunacağını — değil, oku- mağı öğretmelidir. Okumanın mihaniki bir vetire olmıyıb ço- kendi müşahede ve görüşü ile beyecanlı münakaşada söz alır. ü ir buzağının uzun ve türlü dilile elini nasıl yaladı- ğını, diğeri “on dört yumurtalı bir folluk gördüğünü ilh.. anlatır. Bir çocuk gördüğü bir kuzu resminden ve hikâyesinden bah- seder. Sualler sorulmağa baş- lar. “Resim nerede?, , “H kâye nasıl?,, “Bu hikâyeyi sınıfta okuyal m.., “Çiftlik kitabı yapa- hm., “Gördüklerimizin resimle- rini yapalım, şiirler yazalım.,, Öğretmen namzedi ba sınf- tan çktığı zaman okumanın bu çocukların hayatında mühim rol oynıyan manidar bir şey oldu: ğunu hissetmiştr. Misal olarak bir de üçüncü sınıfı alalım. S- nıfın tayyare hangarını ziyaret- ten döndüğünü farzedelim. Na: kil vasıtaları hakkında daha fazla bilgi edinmek için okul kütüpanesindeki mecmua ve ki- tapları karıştırdıklarını, — kendi kendilerine bir tayyare yapmağa karar verdiklerini — görüyoruz. Üçüncü sınıf çocuklarının — ser: bestçe okumakta çektikleri müş- külâtı gören öğretmen tahtayı ve karton temrinlerini kullana- rak çocuklara yardım eder. Bu- rada okumak gaye değil, vası- tadır. Öğretmen namzedi, de yavaş yavaş bu faal hayatta fa- al bir rol almağa başlar. Ansiklopedilerde, mecmua ve kitaplarda çocukları ilgilendiren yazılara rastadıkça sınıla geti- tir. Fakat bu tarzda ilerle.ken bir sürü sualler meydana çk- mağa başlar: “Kelime b.lm yen, tekrarlıyan, kelime kelime oku: yan, dudaklarile mırıldanarak okuyan çocuklara ne yapmalı?,, Bu ve bunlara benzer sayısz sualler münasaşa mevzuu olur. Bu süretle okumanın çocuk için lüzumlu bir vasıta olduğu- nu öğreni .. Çok kısa olan mes- leki hayatında değ.İ yalnız oku- manın bütün d.ğer derslerin her hangi bir gayeye varmak için sadece vasıta olduklarını göre- rek hali işoaa gelir ve kendi cuk iça tatmin edici b lgiler, tecrübeler ve heyecanlarla dolu olduğunu öğ etmen çocuğa du- yarmalı ve bu zevsi tattırma- hdır. Bnaenaleyh genç öğretmen- ler mes e İ nayatlarının ilk adı- minda bu no:tai nazar unutma- malıdrlar. (Salâh.yetimin hudu- dunu aşmamak için öğretmendeni zyade öğre men namzedinden bahsedeceğim.) Tatbikat saatle- rinde nümüne dersleri değil, normal okul - hayatının günlük makta nı gören öğretmen nam- zedinin gözleri önünde, öğret- meninin, arkadaşlarının ve ço- cukların yardımile yeni bir ufuk açılır. Meseleler ortaya atan, halleden, arkada:larının biribi- rile zıd olan- fikirlerine intibak etmesini öğrenen, ayni gayeye birlikte yürüyen bir küçükler dünyas'le karşılaşır, Yavaş yaâvaş, gurubun alâka- sının merkezi ne ise onun vak: tile ilimlerin adiyle ayırdığımız ve ilkokulda okuttuğumuz ders- Terin Hepsini içine çektiğini gö- rürüz. dersler arasında hiç koruyalım Aşağıdaki resimler ya öğret- men tarafından tabloya veya çocuklar tarafından çizilerek her sınıfta sırasını getirerek dişin nasıl çürüdüğü anlatılabilir. Normal bir diş Dişlerin çürümesi AĞ IDEVRE İLDEVRE Küçük bir Minenin çürük altına geçiyor Kökün ucunda apse oluyor Sinir meydana çıkıyor Normal bir seri diş. Alt ve üst çeneler tam bir şekilde intibak ederek lokmayı çiğaemeğe hazırdır. , — Bir dişin eksikliği bütün bir Ççeneye ne yapabilir... Diğer dişler yerinder oynar, alt ve üst çeneler intibik etmez. Lok- mayı çiğaemek çok güçleşir. Diş arasına yiyecek kaçar, ve çürütür. Diş.erin en çok fırçalanacak gerleri: Yukarıdaki hatlarda görül- düğü veçhile, en çok, diş ara- larını, iç k.smı, çukurları ve diş etlerini fuçalamak lâzimdır. 7 4N Elmanın çürüğü gibi dişin de çürüğü birinden ötekine geçer. —— şüphe yok en hayatisi de oku- madır. Messlâ bir ikinci sınıf, arkadaşlarından birisinin çiftli- ğine gitmiştir. Dönüşte herkes sınıfile baş başa kalarak bu tatlı, heyecanlı, canlı hayatı yaşamak için kuvveltli arzular duymağa başlar. Bu zaman zar- fiında okul hayatını herkesi tat- min edici bir ünite halinde top- lamağı ve okulu hayatın bir maktar haline koymağı tasarlar; kısacası ders öğretmek için de- gil, çocuk için öğretmen olma. nin yolünü tütmüş Olur. öğrenciler derslerine na- sıl çalışmalı? Bir öğrenci için derslerine bir usul dairesinde çalışmak ve bunu bir itiyad şekline sokmak kolay bir iştir. zannedilmemeli- dir. Öğrenmek ve mütalea et mekten maksad, yalnız bir çok hakikat ve hâdisatı bilmek de- ğildir. Ayni zamanda bunları zihinde sıhhatle tutmak ve da mühim olarak da bunları fikri bir nizam ve intizam dahilinde icab edince yerinde ifade ede- bilmek kabiliyetini kazanmaktır ki, ancak bu sayede bir. takım hüner ve marifet, san'at ve tek- nik işlerini ehliyetle elde etmek kabildir. İyi bir hekim, iyi bir Mühendis, iyi bir avukat ancak bir sistem Aaltında çalışabilen kimsedir. Bilhassa bu işler mun- tazam' çalışmağa, hazm ederec okumağa ve okuduklarını tatbik sahasına koyabilmeğe mutavak. kıftır. Her iş de böyle?. Fakat burada misal olarak yalnız bir kaç mesleği aldık; Bu münase- betle öğrencilere psikoloji bakı- mından derslerine ne suüretle çalışmaları lâzım geldiğini sıra- sile aşağıda gösterelim. Ümid ederiz ki; her öğrenci bu nok- taları göz önünde tutarak bun- lardan istifade edebilsin. Evvelâ okullarda oğrencilerin muvaffak olamamalarının sebeplerini saya- hım. Bazan bu sebeplerden bi- rinin, bazan da hepsnin olması bir kimseyi muvaffakıyetsizliğe sürükler: 1 — Çalişmak için üzvi kud- ret ve zihni kabiliyet ve istida- dın olmayışı. 2 — Takib edilen dersler hakkında iyi bir temelin veya evelce iktisab edilmesi lâzım olaşekissbilginlu wmevcdd olma- yışı, 3 — Dersleri okuma ve öğ- renme hususunda sâyü gayret sarfından her suretle imtina et- mek, a — Ders nasıl öğrenilir ve mütalea tekniğini bilmemek. fında iz'aç edici şerait ve ahva- lin mevcud oluşu. Bu sah felerden maksat, mü- ta'ca tekniğini kavrama husu- sunda öğrencilere elden geldiği kadar yardım etmektir. Bununla beraber tâvsiye edilen asullere ilâveten, her öğrenci kendi bünye ve şahsiyetile mütenasip bazı usüller de - bulmalıdır. Bi- zim burada göstereceğimiz umu- mi hat ve esaslardan ibarettir. Her ferde göre hususi usüller tavsiye etmek için her ferdi ayrı ayrı tetkik etmek icab eder ki, buna ne zaman, ne de zemin ancak tecrübe sayesinde olur. Yani meseleler üzerinde hiç düşünmeden ve bunları tat- ik sabasına hiç çıkarmadan u ve çıplak kelimeler veya metin, bilgi için kâfi de gildir. Her kelime bir manayı ihtiva etmelidir ve her manada tecrübi kıymeti haiz olmalıdır. Daha doğrusu her şey bittec- rübe duyulmuş, görülmüş ve bizzat yapılmış ve nihayet ken- dine mal etlilmiş olmalıdır. Di- ğger unutulmıyacak bir nokta da bu tecrüberile biribirile irtibat ettirmelidir. ve bunlardan birer sistem kurabilmelidir. Bu suretle her öğrenci okuyacağı dersleri ve "etude, edeceği meseleleri A. Kemal Karayı o şekilde tertib etmeği evelce öğrenmiş olduğu bilgilerle, ye- niden iktisab edeceği bilgiler arasındaki münasebeti bütün vuzuh ve katiyetle görebilsin ve kavrıyabilsin. Generalizatiyonlar ekseriya kanun ve tarif suretin- de ilade edilirler. Her kanun ve prensip de bir takım muay- yen hakikatlere ve tecrübelere istinad eder. Bu sebepten öğ rencinin her kanun ve prensibin istimzac edildiği bazı muayyen hak katleri ve tecrübeleri bilme- si ve her mevzuun kendine has terimleri öğrenmeleri ve fikirle. rini ilâve ederken bunları yerli yerinde kullanabilmesi lâzımdır. Halk lisanile fenni ifade ara- sındaki fark sonuncunun daha muayyen, kat'i ve vazih oluşudur. Okullardaki muvaffakıyet öğ- rencilerin kabiliyet ve mevzuları ve sıhhatle yapmalarile ölçülür. Bu da nihayet öğrene- bilme meselesidir ki, evelce öğ- renilmiş şeyleri yenilerile birleş- tirebilme ve kaynaştırabilme key- fiyetidir. İşte bu irtibat işine psikoloji dilinde (etade-mütalea) denir, Bu öyle zihni bir ame- liyedir ki, hem sistemi , hem de bir maksadı ihtiva eder (Etude) de gösterilen gayret, sürat ve sıhhati ihtiva ediyorsa muvaflakıyeti, yani kudret ve kabiliyetin -fazlalaşmasını intaç eder ve aksi takdirde muvallar kıyetsizliğe ve geri kalmağa sobep ' olur. Hiç: öğrenmek kar bil olmadığı gibi; “alâka olma: yınca da hiç bir gayretten meyva ve netice beklenemez. Dersi Öt renme hususunda gösterilen Alİ Kâ hareketi doğurur, bu haree ket de bilgi arasında bağları kurar. Her öğrenilen yeni şeyle eskileri arasında bir irtibata mutlaka lüzum vardır. Tesis edi- len bu bağların faydalı olabil- meleri için de bir düşünce siz- temi vücude getirmek şarttır. Bir mevzuu iyice öğrenmek için onu bir iki defa mütalea kâfi değildr. Mevzu iyice anlaşılınca ve hazmedilinciye kadar tekrar edilmelidir. Bunun için de ev- velâ aklımızda vazileye karşı bir sevgi ve alâkanın uyanması ve muntazam mütalea iti rıntn edinilmesi lâzımdır. da mevzua aid bütün kelime ve terimleri iyi bilmelidir. Bun- lara aşina olmadan yapılan *etude, den hiç bir mana ve fayda hasıl olmaz. Okullarda ekseriya Ööğrenciler kelime ve “terim, İeri öğreninciye zorluk çekerler ve ancak kelime ve “terim, lere iyice hâkim ol duktan sonra hakiki manâ mey- dana çıkar ve bundan sonra da — Sonu 170 uncu sahifede — f ..x Öğretmenler birliği Devletin öğretmene vermiş olduğu haklar ve fırsatlar öğ- retmenler birliği gibi bir te- şekkülün tamamile lüzumsez olduğunu ispat atmez.. Brlik her zaman için öğretmene bir destek olabilir. İzmir vilâye- tinde pek küçük bir zümrenin malı olan birliği kuvvetlendir- mek istiyen genç, enerjik öğ- retmenler, yaklaşan intihabda faal bir rol alabilmeleri için derhal aza kaydolmalıdırlar. Gazi okulunda — öğretmen Cahid Baha Parsa müracaat olunarak kayıd numarası alı- nabilir,