a sga, Ma Yeniçeri ağası huzura girince, hzade Korkudu ayakta buldu: — Sabah şerifler hayrolsun levletlümi. » — Eyvallah ağa. İyi, tam tasında geldin. Cevabı hazır- im, Güzelee hilzedesin ve derhal hareket eylesin.. — Baş üstüne elfendimizl. 1 — Kullarımıza selâm ve mue- habbetlerimi iblâğda kusur et- me. Mektubua ele — geçmesi, “maksadı bozacağı gibi hatırnak betler de tevlid eder. Ne demek istediğimi anladın bill — Malüm şehzadem, malüm! Korkud efendi mektubu bö- Hük ağasına uzattı; — Al bakalım, evvelâ Cena- bıhakka, sonra şana — emanet, Haydi uğurlar olsun! Darüssca- iye vüsulünde tabil seni bul- dürür ve hizmetine lâyık şekilde ükâlatlandırırım. — Bölük ağası şehzadenin elle- tini öperek dışarıya — çıkınca miş bir nefes aldı: — Ohhhh çok şükür, selâ- ti bulduk. Haydi bakalım, İç hediye ve ihsanlarını getirerek ağanın bineceği — Hem padişaha hizmet etmiş, —bem bir tehlikeye maruz kalma:- £ mş, hem de şehzadenin ih- anlarından müstefid - olmuştu. imdi aymca Bursada da taltf ilecekti. Çünkü vazifesini pa- şahın arzusu veçhile ikmale uvaklak olmuştu, Ağa, Manisadan çıkarken gür arlık iş, Manisa 'asına bol bol 1şık döküyordu. ** — Ne oldu? Ne yaptın? Selim, heyecan içinde idi. arşısında Manisadan gelen bö- ağasının gözlerine bakıyor, şeyi bir hamlede anlamak e UĞ * Hiyanet var m, — Var elendim.. — Anlat, çabuk anlat!, — Selim ayağa kalkmış, ağanın burnuna kadar yaklaşmıştı. Kes- mektüba, yani Şehrade Korku- dun yen çerilere yazdığı mek- ( tubu.çkarp - verdi,. S e Başaraaerini Haydar Rüşdü ÖKTEM Ümümi veşriyet ve yan işleri müdü 16: Mamdi Nözhet ÇANÇAR Yazan: M. Ayhan —0— — Eval.: Hakan, bir kaç saniye içinde mektuba okudu, yumruklarını sıkarak bağırdı: — Köpeki.. Hainl.. Ben zeten senin kelbande müdhiş bir ye Tanın çö eklendiğini biliyordum. Fakat korkmma, kendimi 1sırtani- yacağım, Başını ayaklarımın ab tında ezeceğim. Gözlerini boşluğa asabi bir kahkaha alb: — Budalal.. Yumruk kadar kafa iletahta çıkmak sevdasına kapı!mış.. Şöyie yapacak, böyle yapacakmış.. dikerek Padişah bir az nefes aldı. Hâ> lâ ayakta bekliyen ağaya baktı; — Aferini. Aferini. î;uın ya- piştiği işi böyle muvaffakıyetle başarmalıdır. Git de Defterdarı göt, sana bir kaç köy versin- ler.. Ağanın çebresinde büyük bir sevinç, bir aydınlık parladı: — Allah ömürler versin haş- metlüm! Diye mrıldanarak çıktı. Se- lim düşünce ve sinir içinde tır- maklarını isırarak - mirildandı. — Ne yapalım?. Onun da vücudünün izalesi bir - şart ve zaruret oldü. Manisaya bir kuv- vet göndererek hainin cezasını vermelidir. Hakan, o an kararını verdi, O gün hazırlığını yaptı ve ertesi günü de kavvetli bir orduyu Manisa üzerine sevketti. Ordu- ya verilen direktif şu idi: — Şehzade - Korkudu, diri yahud ölü muhakkak ele geçir- mek icab eder. Manisa ve havali- iyakılıp sinin yıkılmasında tereddü edilmiyecekt |. Ordunun Manisa üzerine ha- reketinden sonra, padişah da başka bir kuvvetle Bursayı ter- —) | nisadan çıkarken güneş artık yükselmiş, Manisa ovasına bol bol ışık döküyordu ketli ve. Man'saya doğru ilerle- di. Asabiyeti geçmemişti. — Hain!, Bu kadar sadakat- mameler yazınıştı.. DDiyordu. Ordunun Maa sa üzerine ha- reketinden üç gün geçmemişti ki, bu baber Manisada müdhiş bir bomba gibi palladı: — Ordu geliyor.. Sultan Se- Tüm şehsimze v. vali Korkud efendinin üzerine asker gönder- miş.. Halk, haklı bir endişe içinde idi. Çünkü her iki tarafın mü- cadelesi arasında - hirpalanması muhakkaktı. Belki şehir de ha- rap olacaktı. Bazıları: — Lânet olsun!. Taht kav- gası başımıza belâ açıyor, olan bizlere oluyor. Diyorlardı. Şimdi gösterecekti? Bunu anlay p kavrıyabilen tek kişi yoktu. Endişe ve korku ar- tıyorda. Korkud efendi; birade- rinin kendi üzerine ordu sev- kettiğini bu haberin şehirde duyulmasından ancak bir gün sonra ışitmişti.. — Ordu. nerede?.. Başında kendisi de var mı?. Ne kadar- hk bir kuvvettir acaba?, Bunlar kâmilen meçhul şey- lerdi. Şehradenin garayında bü- yük bir telâş ve heyecan görü- hüyordu. Şehzadenin sadık dostu Pi- yâle efendi; ellerini uğuşturarak saray sokaklarında dolaşıyordu. Şehzade ise başını yumruk- lamakla meşguldü: — Tacını da, tahtını da Al. lah kahretsin.. Beni, bir budala gibi atlattı.. Yazık bu kafama ki, net'ce ne beş parmak zekâsı yokmuş. Bir | sahtekârlığa kurban - edildiğimi anlıyamadım. — Felâketi, kendi elimle kapıma kadar getirdim.. -Arkası var- ŞEN FIKRALAR — ’İalınılı papaz Papazın biri, bir gün bir mec- liste, bir hahamla buluşmuştu. O takılmak içn dedi ki: — Musa Turusinaya — çıktığı gün, kazara güneş çarpsaydı, bu gün yeryüzünde Yahudi mil- Teti bulünmazdı, değil mi? Haham gülerek: — Evetl. Dedi. Fakat Mer- yem ana korkub da Çocuğunu düşürseydi, acoba siz ne yapar- dınız? Cevap: Bayan Nezihe, uzun müddet araştırdıktan sonra, nihayet ge- çenlerde bir hizmetçi kız bul- mağa muvallak olmuştu. Öace kendini ürkütmeden bazı şeyler | sozup anlamak istedi: | — — Kızım, dedi, sabahlan er İ ken kalkabilir misin? | — Hizmetçi şu cevabı verd: — Gayret ederim, bayanım! Bundan evel bekâr bir baya hizmet ettim. Orada ikimmiz de çok geç kalkardık! Bir izak: Küçük Zeyyad kardeşile de- miz kenarında oynuyorda. Kar- deşi sordu: — Zeyyad! Denizin suyu ni- Zeyyad düşündü, düşündü. Sonra birdenbire: — Biliyorum! Dedi, İçinde sardalya balıkları var da ondan! Kara cümle: Sevinç, manav dükkânının öaünde durdu. Elile portakal'arı İşaret etti: — Kaça portakâllar? — A'tısı beş kuruş! Sevinç derhal mini mini par- maklarile hssaplamağa başladı: Altım beş kurüş, beşi dört kuruş, dördü üç kuruş, üçü iki kuruş, ikisi “bir kuruş, biri de bedaval — © halde, dedi, bana bir tane ver! Boşboğaz'ık etmiş; Bir papaz, kilisede zina aley- hinde vaız ediyormuş. Bilhassa onu tabkir için oradaki cemaa- tin arasına karışmış olan — bir adam, birdenbire ayağa kalkıp bağırmış: — Ne atıp tutüyorsun? Se- nih de metresin var! Papaz derhal şu mukabelede bulunmuş: — Senin de amma başboğaz Kkarın varmış! — alınan horozunsa- hibi anlatıyor: “Horozumun sesi çok güzeldi. Tam üç dakika öterdi.,, li Hasan namında br horoz me- raklısı, hâkim Naci Erele anlat- mağa başladı: — Bezi kimseler, şarkıya, ga- zele, güzel sese bayılırlar, Ben de horozların sesine âşıkım.. Bir horozum vardı. Cinsi De- nizli, sesi güzeldi. Yarım saatte bir öter; öttüğü vakit te bu ötüşü üç dakika devam eder, sonra da arka üstü otururdu. Gezişinde, yem yeyişinde, su içÇişinde, kümese girişinde bir başkalık vardı onun! Eşini ya- mından ayırmaz, başka tavukla- v0 yanına ise hiç uğramazdı.. Horozuma göz koyan çoktu. On lira kadar veren bulundu. Fakat onu nasil satardım!.. Bir gün eve geldim; horozu- mun çalındığım gördüm. Ara- dim, taradım; bulamadım! Geçen gün bir sokaktan ge- çerken, kulağıma bir ses geldi. Dürdum, dinledim; ol Yani be- nim horozumun sesi. Sordum, soruşturdum. — Meç: hul bir adamın sattığını abahati birbir- atıyorlar —— e— İki kahveci arasın- daki ihtilâf Gömüldür köyünde kahveci- ;İk yapan Bahaeddin adında bir şâhıs, ayni köyde bir kah- ve açan B. Hasana meslek ica- bı dargınmış ve bu kahve açı: lınca ı'%ıhıîddinin kıbveı.iîe kimse gitmez olmuş. Bir gece yarısı Hasanın kah- vesine gizli eller tarafından ka- çak sigara kâğıdı konmuş, za- bıta haber almış, kâğıdlar bu- lunmuş, Hasan da tevkif olun- Mmuştur. Bu kâğıdları acaba kim koymuş? Hasanın kaçakçılık davası gö- rülürken 14 yaşında —Hasan Hüseyin adında bir çocuk Ba- haeddin tarafından kend'sine on İira verildiğini ve bu kâğid- ları kendisi yerleştirdiğini söy- leyince Hasan beraet etmiş, fa- kat bu defa da Hasan Hüse- yinle Bahaeddin suçlu mevkiine düşmüştür. Hâkim B. Ramazan Hasan Hüseyine hitaben: — Şu işin doğrusunu söyle bakalım? — Bahaeddin bana on lra verdi, bu kâğıdları koydurdu. — Yoksa, sen Hasandan da on İira aldığın için mi böyle söylüyorsun? — Hayır! Sıra Bühseddine geldi: — Nasıl iş bu? — Hepsi yalan, hepsi iftira! Usta bırsız ev sahibini bastırır, derler. Bu da o kabilden.. Bu Hasan Hüseyin küçük bir ço- guktur. Yışıy küçük - olanların cezası dajaz olur. Müşteki Ha- san, beni mahvetmek için bu çocuğu kandırıyor ve bana suç isnad ettiriyor. | — İş çatallaştı. Müşteki Hasan, Bahaeddinin kendisine — suç is- w şimdi de Bahaeddin bu ıâ'ı ve isnada maruz kaldığı- m ifade etmiştir. Ö halde bu hâd senin suçlusu kimdir? Bu meselenin mahiyati şavid. | nad ve tasni ettiğini iddineder- | düştüm. Hayreddin dim. Bu işin peşine N.hüyet — hırsızin adında bir sabıkalı anladım. Ve yakalattım! — Şimdi höröz nerede? — Evimde. Muhafaza altında! — Bu gü satıisa, kaç para eder? — Meraklısı için beşten yir- mi liraya kadar yolu vardır. Fakat benim için değeri, bu bedelin beş misli fazladır! — Horozu getir de bir. kıy- met takdir ettirelim? — ÖOnun kıymeti öttüğü za- man anlaşılı, ve bu boroza kıymet takdir edecek vukuf eh- linin bu işten anlaması lâzımdır. — Böyle erbabı vukufu nere- den - bulmalı? — Ben bulurum! — Öyle şey olmaz? Suçluya tebliğat yapılamadığı görüldü. Bilâhâre icabı düşü- nülmek üzere suçluya yeniden celbname çıkarılmasına karar verildi ve duruşma başka bir güne bırakıldı, ALRERARAARANA Bir yankesicinin marifeti —. .. —— Kadıncağızın cebin- den 5lirayı aşırırken Bayan Naciye, şekerci Ali Galibin pastanesinin — önünde küçük oğluna şöyle soruyordu: — Yavrum, hangi şekerden alayım sana? Kücük çocuk: pastanenin am mekânolarında teşhir - edilen şe ker, çikulâta, pastalara göz gez- diriyor, hepsinden de istiyordu. Yankecisi Kerim; sessizce ba- yanın yanına sokuldu.. Güya © da şekerleri temaşa ediyordu. Fakat sağ eli, bayanın manto- sunun cebini karıştırıyordu. Kerim; bu cepte bulduğu bü- tün bir beş diralığı aldığı g bi, saat kulesine doğru hızlı adıtlm- larla yürümeğe başladı. Polis Alâeddinin arkasına takıldı, Ke- rim, parkın içine atladı. Gülle- TiN arasına saklandı: — Çi oradan? — Yapma ağabeyciğim, gül kokluyordum! — Çık diyorum sana? Kerim çıkanidı. Üstü yoklan: dı. Para yok! — Aşırdığın para nerede? — Haberim yok! Bu para Kerim tarafından ol çabukluğile gözcüye — devredil- mişti. Bu yaman yankesici dün nö- betçi Sulhcezaya — gönderildi. Hâkim Naci Erel sordu: — Hapisaneden — yeni — çık- mıişsın? — Uslanmadın mı? — Hayır! — Bir de hayır, diyorsun. Senin gibileri ne yapmalı? — Denize atmalı! — Neden? — Sabıkalıyız diye iş vermi- yorlar da ondan. Açlıktan ge- berecek değil m ya? Suçlunun sabıkası nazara alı- norak doökuz ay hapsine've tev- Vidine karar verilmiştir. olduğuau Daiili hestaleklar mütetamrmı Dr. M. Şevki Uzuz diyoz ct — (Algömlek) . Kızıl —i Kızıl hastalığı, bilhassa çocuk hastalıklarının en mühlik - âfet- lerinden biri olduğu için, ko- runma - tedbirlerini büyük bir ihtimam ve şiddetle tatbik et- mek icab eder. Sağlam çocukların, kızıla ya- kalanmış çocuklar veyahud bun- ların ailelerile temasına meydan verilmemelidir. Kınl hastası, mümkün olduğu kadar erkem den ve siki bir surette ayrı bu- landurulacaktır. Çocuğun baba ve annesi, evde bulunanlar has- talık devam ettiği müddetçe sağlam çocukların bulundukları yerlere gitmiyeceklerdir. Okul, pansiyoa — vesair yerlere kat'iy« yen uğramamalıdırlar.. Kızıla tutulmuş — bir hastaya bir kişi bakmalı, o da hariçle Thtilâtta -bulunmamalıdır. Eğer dışarıya çıkmak zarüreti varsa, ellerini iyice dezenfekte etmeli ve üst elbisesini değiştirmelidir. Hastanın diğer kardeşleri varsa, hasta da vaktinde tecrid edik miş ise, ancak on dört gün sonra dışarıya çıkabilirler ve mektebe devam etmeleri kabil olur. Hastanın evini ve kullan dığı eşyanın bepsini esaslı sw- rette dezenfekte ettirmek, sira- yet noktasından pek mühim görülmektedir. *Bitti- Bu gece Kemeraltında Şifa, Karanti nada B. Eşref, î:mecde İ'e: mer, Alsancakta B.Ahmet Lüb fi, Eşrelpaşada Eşrefpaşa ccza- haneleri nöbetçidirler. İki ayakit bir sansar? Tam 88 tavuk çalmış! Hdırsız bir türlü ele geçirilemedi Geçenlerde Birinci, İkinciazi- ziye mahallesinde bir tavuk hırsizi türemiş bu muhilte bir sansar gibi dolaşarak bir çok fakirlerin, cem'an 88 tavuğunu aşırmıştı. Yapılan tahkikatta hırsız bu- lunamamış, fakat tavukların Si neklide bakkal Nasuhun bah- çesinde dolaştıkları görülmüştü. Bakkal Nasuh, hırsızlık bir malı bilerok almektar “ suçlu SolacilE Asliyecezaya gönderilmiştir. Düm bu hâdisenin duruşması yapıldı, On beş davacı ve suçlu mah- kemede hazır bulundu. Davacı- lar, çalınan cins tavuklarının adet ve bedellerini söylediler, Bazıları tam, bazıları noksan olarak karakol tarafından tavuk. larının iade edildi bildirdi! Fakat bir kısım davacı da, kendi tavuklarının yerine kara- kol tarafından kendilerine yar bancı tavuklar verilmiş olduğunu işaret ettiler. O vakit hâkim B. Kemal sordu: — Size ait olmıyan tavukları ne diye aldınız? — Zorla verdiler. — Karakolda tavuk deposu mu var? — Ne bilelim bizl — Tubaf şey.. Suçlu bilâhare şunları söyledir — 45:50 kuruştan bu tavuks ları aldım, Hııü: T.] oldu. nu bilseydın, bunları me; :ıuııdı ı:ıydiı.ı miydim? Bı’; samuslu — ve tanınmış bir ada- miım, Böyle şeylere teneztül et- meml Şimdi hırsız aranacak, diğer karaftan — şahitler celbedilerek #nlereceklir. Dorurma başkiş ba güüde yapılacaktır. *