Z) Könemeseni Yazan. Alek.ıondr Dâma 13 ncü Lui mabeyn kapısını açarak koridora geç- ti ve oradan Ânın dairesine gitti — Lüksemburg civarında. — Kral'çe ile onun buluşma- dığına emin misiniz? — Kraliçenin vaz'felerine çok merbut bulunduğunu ümit ede- rim elend miz. —Herhalde muhabere etmiş- lerdir! Kraliçenin bütün gün yazdıkları onun içindir; ben © mektupları mutlaka ele geçir- mek isteriml... — Efendimiz, bununla berâ- ber... — Mösyö lö Dük neye mal olursa elsun ben onları isterim.. — Fakat şevketli efendimize arzederim ki... — M. lö Kardinal benim ar- zularıma mani olmanızdan bana ihanet için onlarla birleşmiş ol- manız anlaşılmaz mı? -Sizde mi İspanya ve İngiltere ile, Şevröz ve kraliçe ile müttefiksini?... — Efendimiz, kendimi bu gi- bi şüphelerden beri sanıyordum. — M. (ö Kardinal söylediği- mi işiliyorsunuz; ben ©o mek- tupları istiyorum... — Buna bir çare var, — Ne gibi? — Bu iş, mühürdarınız Seg- yere havale olunmalıdır. İş - ta- mamile ona ait bir vazifedir. — Çabuk haber gönder gel sin!.. — Zannederim ki benim da- iremdedir. Gelmesi için haber yollamış ve Luvra gelince beni beklemes'ni tenbih etmiştim. —a Haber yolla. çabuk gelsin. — Emirleriniz. — başüstüne, efendimiz; fakat. — Fakat ne?.. — Fakat, belki kraliçe ka- bul etmez.. — Neyi, emirlerimi mi? — Evet, bu emirlerin kral iradesi olduğunu bilmezse, — Pek âlü, bu bususta şüp. hesi kalmamak için gidip ken. dim tebliğ eder.m. — Aranızda bir niza çıkma- mak için elimden geleni yaptı- gun efendimiz unutmasınlar, — Evet. Dük, evet; sızin kra- liçeye karşı çok, hatta lüzumun- dan fazla şefkat beslediğ'nizi biliyorum. Bu hususta ileride görüşü üz.. — Ne zaman arzu buyrulursa efendimiz; fakat Fransa krali- çesi ile efendimiz ârasında gör- ——— ——— mek istediğim imtizaç için ba- yatım: ledaya hazırım... —Pek âlâ, Kardinal, pek gü- zel. Fakat, ayni zamanda, mü- hürdara haber - yolla. yanına gıdiyo- men Ben kraliçenin rum., 13 üncü Lui mabeyn kapısını açarak koridora geçti ve ora- dan Anın dairesine gitli Kraliçe, nedimeleri Mımn. dö Gittan, Mm. dö Sabi, Mmi dö Monbazon ve Mm, dö Gemene ile beraber bulunuyordu. Madritten birlikte getirmiş ol duğu İspanyol yatak dimesi Donna Estafani şede oturuyordu. Mım, Gemene yüksek sesle okuyor ve krali- çeden başka herkes onu dik- katle dinliyordu ki, kraliçe ise bu okuyuşu dinlemek behanesile kendi fikirleri ve kendi düşüm celeri ile meşgul bulunuyordu. Son bir aşk ışıkları ile yab dızlanmış olan bu düşünceler az kederli olamazdı. Avusturjalı “| An kocasının itimadından mah- rum olmuş, çok nazik bir hi-- sini reddetmiş olmasından do- layı kendisini bir türlü — affede- miyen Kardinal tarafından kin ve adavetle takib edilmekte bu- lunmuş ve o zamanın hatırala- rına inanılabilirse, Anın muka- vemet gösterdiği o his — karşı sında valide krâliçe kardinale karşı oldukça müsait davrandığı balde bile Mari dö Mediçinin bülün — hayatının. zehirlendiğini gözünün önüne getirmiş bulur nuyordu. Avusturyalı An, etrafındaki en sadık cariyelerinin, em mah- rem dostlarının, candan sevdik- lerinin mahvedildiklerini — görü- yordu. Etrafına — uğursuzluk — saçan uğursuz kimseler gibi her do- kunduğu — şeye talisizlik - getiri- yordu; onun dostluğu zulümle netice bulan uğursuz bir. işaret sayılıyordu. Madam Sevröz ile Verne sür- gün edilmiş bulunuyordu. La- port ise tevkif edilmec ümidin- de bulunduğunu hanımefendi- sinden gizlememişti. İşte bu çok derin ve çok ka- ranlık düşüncelerine dalmış ol- duğu sirada kapı açılmış ve içeriye kral girmişti. Okuyan birdenbire susmuş, bütün madamlaı a kalkmş ve etralı derin bir sükünet kap- lamıştı. Krala gelince, hiç neza- doğruca kra: Sinirli ket göstermemişti; liçenin önünde durdu, bir sesle dedi ki: — Madam, sizi mühürdar x- yarete gelecek dğı bazı edecektir. Boşanmak, sürgün edilmek ve hatta ölümle daima korkutu'- makta kırmızı yüzü sapsarı ve şunu söylemekten kendisini menedememişt : — Bu ziyaretin sebebi nedir, efendimiz? Şevketli elendmizin söyliyemediği ne gibi bir şeyi mühürdar efendi söyliyecek? Kral hiç cevap vermiyerek topukları üzerinde döndü ve ayni zamanda mubhafızlar ku mandanı M. dö Gta mühürdar efendinin z yaretini haber verdi. Mühürdar yarı gülümsiyerek ve yarı kızararak odaya girmiş- ti. Hikâyemizde kendisine tek- rar tesadüf elme kliğ miz ihtimar line meboi kendisini okuyucu- larımıza tanıtmamız çok müna- #p olacaktır.. Bu mühürdar yakışıklı bir adamdı. Kardinalin evelce hu susi hizmetçisi iken şimdi Notr Dam — başrahibi bulunan Dö Roş lö Mal. tarafından haşmet- liye çok sadık bir bende olarak takdim edilmişti. Bu adam hakkında bir çok rivayetler vardı ki, bunlardan en mühimmi şuydu: Gençliğini çı'gınca - geçirdik- ten sonra bir manastıra kapân: mış ve orada bir müddel genç- lik günahlarının kefaretiyle meş- gül olmuştu. Fakat bu mukaddes yere gir- diği zaman, zavallı tövbekâ:, kaçınmak istediği günahlarının da beraberce girmesini mene- debilecek surette manastır. ka- pisiın! kapıyamamıştı. O, bu günahlarına dzima merbut kalınış ve — onları - itiral ettiği başpapaz ise kendisini artık doğru yola sü.ük ettirmek için, mel'un şeytani kalbinden çıkararak çan halatına dört elle sarılmasını ve ondan istimdat etmesini nasihat edip durmuştu. Sonu var — ve benden &l emirleri size tebliğ A“ADOLU OU — —— — — İktısad — Limanda hayvan yükleme İzmir limanından yüklenen bayvanların ve ağır eşyanın acıklı ve zahmetli durur munu hep görüyoruz. Zavallı hayvanlar teker teker vince takılarak sarkcık bacakla- rile şattan vapura yüklenirken bu eski usulü görmekten müte- essir olmıyan tek ferd yoktur. Fakat bu usülün, İzmir limanı şimdiki yerinde kaldıkça, !kalk- masına da imkân yoktur. Çün- kü liman fenni ve buna müsaid değildir. Denizin sâ'hından üç karış yukandi ölân-bir. "nbayk ğer naşan ve bir adam boyundan fazla yüksekte kalan şata ka- laslar uzalıp kolaylıkla hayvan yüklemenin imkânsızlığı meydan- dadır. Bir kere, hayvanı — şata yüklemek bir meseledir, bir de şattan vapura vinçle — hayvan yüklemek vardır. Ve bu ikine si büsbütün z0 lu ve vakit kaybet- tiren bir iştir. Bir çok vapurla: na, ambarlarından dışarıya açı- lan & ıplın olmadığı için, hay- vancıkları vinçle yukarıya — al- mak mecburiyeti hasıl - olmak- tadır. Mersin, Trabzon, Samsun, Zongüldak gibi iskelelerimize ye lımaııl ar yapılması düşü- lı.ı'uıken izmir İimanının bu zahmetli durumu göz önünde bu'undurulmalı ve inşaat ona göre yapılmalıdır. İzmir ve İstanbul İlimanları şimdiki yerlerinde kaldıkça fen- ne uyğun ıslahat yapmağa im- kân yoktur. İzmir limanı muta- savver olan yerine kaldırılırsa pek âlâ, düşünülebilir. - Fakat yapılacak yeni limanlar için bir fikir olarak — söyliyebiliriz. ki, bu iskelelere yapılacak Iman- ların denizin sathından yüksek- liğinin bir seviyede olması müm- kündür. Almanyaya ısmarladığımız 1İ yapurun şekillerini bilmiyoruz. Lâkin bu 11 vapurun da yeni limanlara göre ambar kısımlar rından birer kapı — açılırsa, nlr tıma yanaşacak vapura — geniş bir kalas üzerinden hayvanların rahat rahat yükletilmesi ve ayai rahatlıkta diğer bir limana tah- liyesi kabil olur. İzmir limanın- dııı hayvan ve ağır — eşyanın letilmesindeki zorluk — bir Şerecayo lardar giderilibilir.: O da, imevcud şatların hiçolmazsa bir kısmının yüksekliğini rıhtım seviyesine — indirmekle — müm- kündür. Yeni yapılacak Himanlar el bette ki, fenni esaslara — istinat edecek ve muhakkak ki müteh- bassısların bilgilerine terk olu- nacaktır. Ve, galiba, İzmir, İs- tanbul limanları bu eski va! larile limanları mükemmeliyetini temin edece <tir, N. B. I T vapurlara Inkılâb hatıralarından Istanbulda hafif hafif başlıyan hürriyet hareketleri artık önüne geçilmez bir hal almağa başlamıştı Gazeteler bir istibdad devri tutturmuşlardı. İsim tasrih ede- tek Hamidin Zülmünden bahse- den yoktu. Halbuki bütün bu cinayetlerin âmili bu adamdı. Ve bu adam gene başta padi- şah olarak kalm.ştı. Avrupadan gelenlerden doktor Nazım, Ha- mid hakkında bir şey yapı- mamasını muvafık bulmuş işin uzayıb gitmemesi için hal' key- fiyetini şimdilik tehire muvaf- fak olmuştu. Bu sebeble cemiyelin ve bü- tün — vatanperverlerin her gün göz önünde bulundurulma'arı icab eden: Hamid gene padişah olarak kalmıştır. Daima korkulur. Hazıdin avenesi ayaktadır. Bir çok gayrti memnunlar da bu: lunacaktır. Banlar irtica için korkunç brr kuvvet olabilir. Bunlara göre tedbir almak. Lânkal işleri üç beş sene gev- şetmemek Üzere çalışmak, Her şeye ehemmiyet vermek lâzımdır. Bu böyle olmakla beraber iktidar mevkiins gelen Sadrıâzam Said paşa da ilk iş olarak Meb- asan intihabı kanununu tefsir ederek altmış bin kelimelik tefk sirlerle telgrafhaneleri iki gün işgal etmişti. Bittabi bu nahoş bir tesir uyandırmıştı. İstanbulda hafif hafif başlıyan hürriyet hareketleri artık önüne geçilmez bir hal almağa başlar mıştı. — Vilâyetlerde de — kımik damalar oluyordu. Manastırda dağa çıkan arkadaşlar bittabi boş durmamışlar bilhassa Hıris- tiyan unsurların çetecilerine ha- berler saldırmışlardı. Tıkveşte bulunan Eaver bey de o hava- lideki H.ristiyanlara ayni haberi göndermiş, “Bütün memleketin bürriyete kavuşması ve kanunu esasi ile idare olanması için, ittihad ederek bir bayrak ab tında birleşmelerini istemişti. Esaşen çeteciler — cemiyetin icrsata gaçtiği gündenberi kuş- kulanmağa başlamışlardı. Selâ- nik sokaklarında çetelerin tepe- lenmesi, şu ve bu zabitanın dağlara çekilmesi, Şemsi paşa gibi sert bir adamın dünya ile hesabının pek açıkça temizlen- mesi, müşir Osmao paşanın nefyi, Arnavudluğun — içtimaı... Velhasıl sırası ile ve seri bir sürette — yapılan bü - haraketi adım adım takib etmişlerdi. Kendilerine gönderilen çetele- rin ciddiyetine emin oldukların- dan bizzarur muvafakat ceva- bini vermişlerdi. Bunlardan en ziyade sevinen Ulahlarla Bul- garların ve Voarhovist (Make- donya Makedonyalılarındır) partisi, Bu çeteler de reislerile birlikte| slâhlarile berabet merkeze ini- yorlar, kucaklaşılıyor ve — öpi şülüyordu. Verhovistlerin reisi meşhur Sandaneski çete Elbise- sile Yanyonun üstündeki bal. kondan verdiği nutukta: — Sonu var — ğ NASREDDIN HOCADAH Glhiret —— ektupları- 'e Yazan: Bizim neyzen Tevfiki de mahke- meye sevkediyorlardı LA Gi İnsan oğlunun zayıf tarafla- rından biri de, başına gelmesi muhakkak olan felâketin bir az daha geriye kalmasını isteme- sidir, İdamlık mahlük, sehpanın altına gelince, iki nefes fazla alayım diye cellâdı lâkirdiya tutar. Ben de Zülkarneyn Haz- retlerinin. mahkemesine er geç düşeceğimi, topuzların — altında eriy'p, zerreleşip geberip tekrar dirileceğimi ve dirildiktan son- ra da, gene ayni minval üzere ezileceğimi biliyordum. Dedim ya, kâr, kârdır. Dünyada iken bile"Ne yapar- sak yanımıza kâr kalır,, *Felek- ten kâm almak için bir dakika- cık bile olsa yüz çevirmemeli- dir, demez miydik? Araplar, benim cevabımı bek- liyorlardı. Sanki çok mühim bir #ey söyliyecekmişim gibi, sesimi alçaltarak, kaşlarımı — kaldırıp gözlerimi açarak onlara yaklaş- tim ve parmağımla tâ ötedeki kafileyi gösterdim. — Kımisi 0? Dediler. Başımı iki tarafa sak ladım: — Ah, bir bilseniz, senizl. Ve bir az ilâve ettim: — O, Connet nağmelerini dünyaya nakieden yegâne adam- dı. O başlayınca çalmağa; kuru topraklardan sular çıkar, ler ah çekip maval okur, kör- lerin gözü açılırdı. İşte bakın, sizin diğer arkadaşlarınız bile dayanamamışlar, odu dinlemek için oturakalmışlar.. Araplardan birit — Emma velâkin o da Jehem nemlik ulâ. Dedi, — Öyledir amma, o Cehen- neme kendisi gidiyor. — Neden? — Cennette hocalarla haham- lar ve papazlardan başka kimsz yokmuş ta ondan.. Araplar şaşırdılar, güldüler. — Duğru vallâh.. - Sen tan- yun mu? — Tanirim ya, tanırim yal.. O benim ceni azizimdir. — Jeeni ezz, senin hana? — Evet, rahmetli, iyi dos» tumdu. Ve bunu söyler sölemez, bı ladım yumruklarımla — gözl. slerek ağlamağa! Bu ağlayıştaki meharetime diyecek yoktu, doğ- rusu.. Sinema artistleri gelip görmelilerdi. ( İstitraden şunu söyliyeyim ki, şimdi, burada, dünyadan adem âbâdı boylıyan bütün — artistler — toplanmışlar, »Alevde Şeytanlar , isimli bir film çeviriyorlar. Şu eski Franceska Bertini, Pina Manikelli, Rodolf Valantino, Jan Harlov ve emsali san'atkâr güruhu topuzlar altında inliye inliye rol yapıyorlar) Araplar, bana acır gibi oldu- lar: — Ulâ ns ağliyo sen? Jeem ezizin de ulâ! (ölü) — Yürekceğzim pek yufkada oadan Arap amcalar! Dünyada iken ne eğlenirdik bilseydiniz. Siz de o dünyada bulunup bana misafir olaydınız, görürdünüz.. Ay başında eş, dost, kasaba, bakkala borcun yarısını ödedik- ten sonra toplanırdık. Hanende, sazende kızların etrafında lenger bir bik durduktan — sonra kurar, kelleleri tütsüler, cebim z | tamtakır, evlere dönerdik, Pa- rasızlık başlayınca da, kaplum- bağa gibi çekilirdik. Araplar, hayretle dinliyorlardı, — Bara, (para) ne, bara?l, Öyle ya; onların paradan ha- berleri nereden olacık?. Burada yerden alıp gökte yiyo Araplari, adam akıllı kafesl miştim: — Haydin -dedim- şuraya, onların yanına gidelim de ora- da konuşuruz. Ve cevap beklemeden yürü: düm. Tecrübem ve tahminim yerindeydi: Onlar da beni takip ettiler. Neyzen Tevfik beni gö- rünce: kabuğumuzun içine — Aman erenler, aman üsta- dım, aman canım, sen ha? Diyerek fırladı. Zavallının boy- sunda ©o kadar da fazla şişe varmış ki, fırlamak istemesi ile bir oldu. Ko- öpüştük, kucak- yuvarlanması da şup kaldırdım, laştık. Beni, yanındakilere tanıttı: — Özü, sözü doğru bir adam idi. Dünyada patavatsızlığ meşhurdu. Doğruyu s vakit zorundan ısırırdı. Zaten bu yüzden de iki yakası bir araya gelmedi! Baktım; daha söylüyor: *dedime ı ile ylemediği dilini — Sesi kes neyzen vaziyetimiz çok fecil Neyzen omuzlarını silkti: — Dünyadakinden daha feci olmaz korkma!, Ben yılda on iki ayın dokuzunu Toptaşında, Mazhar Osmana misafırlikte ge- çirirdim. Köpoğlu dünyasında şu kırık neyi üflerken bilmez- lerdi ki, içimden de onlara üf lüyordum. — Bırak onları - şimdil. Sen de Zülkarneyn Hazretlerinin mahkemesine mi seykedildin?. — Evet, Cennetten gezmeğe çıkmış olan Âdem Peaygamberi ayıp gırtlağını sıkmak is- için beni mahbkemeye sevkediyorlar. — A canım -dedim- hâlâ zır. tapozluğu bırakmamışsın. Dün: yada hocalara saldırdığın yetiş- Miyormuş gibi Âhirette de Pey- gamberlere hücum ediyorsun. — Hayır, yoooo, bena yalnız Âdem Peygambere kızgınım. — Neden?. — Ulan, sen de pek tahtaka- falı olmuşsun bel. — Dünyaya, kendi tohumundan — ve bir tek kadından milyarlarla nesil attı. Şimdi hberkes biribirini boğu- yor. Ayni beyaz, sarı kırmız, siyah derili san çıktığını da görüyoru: Vabşete, ilk defa onun oğul- ları başladılar. Kadın yüzünden ilk cinayeti, onun oğulları Ha bil ile Kabil işlemediler mi? — Sonu var — TAKVİH Rüaai * 1523 | Arabi - 1350 Kânuuusani 8 Zilkada 19 Kanunusani bir yığın in-