16 Küâmanosan! —a amermaaaarmanman. bir tuzağa düşürülecekti Yavuz — Yavuz Akdenizde Harp başlamadan -he- yecanlı bir takib. Yavuzun güvertesinden bir bakış The Poeple adındaki İngiliz- ce gazete, başından maceralar geçen büyük harb gemileri ara- sında, İngiliz deniz müverrihi E. Keble Chatterton imzasile Şanlı Yavuzumuz hakkında da bir yazı naşretmiştir. Bu yazı- nn bir hülâsası şudur: Geçenlerde, Malta limanına tariht? bir harb gemisi girdi. 2264 ton hocminde, gençler için sadece Türk donanmasının mükemmel bir muharebe kruva- Zörü sayılan Yavuz!.. Fakat yaşlı zabitler onu der- hal tanıdılar. Bu eski Alman gemisi Gobendi. Maceralardan arta kalıp kurtulan gemil, O şimdi dostça geldi. Fakat bir vakitler 4 sene mütemadi hücumlardan kurtulmuş ve bizim için (yani İngilizler için) tehlike olmuştu. Türkiyeyi, bize karşı harbe sokan, Çanakkale ve Mezopo- - tamıya seferlerini yaptıran ve X biz İngilizlerin başka yerlerde İ lâzun olan gemilerimizi Ege su- larında bulundurmağa mecbur eden bu gemi idi, İnşasında, herkesin dikkatini çekmişti. Akdenizdeki gemile- rimizden daha süratli olduğu için Kayser, onu mahsus Akde- nize göndermişti. Sonra, Türk- lerin Üzerinde tesir yapmak üzere Istanbula geldi. Geminin ami- ralı Souchon zeki - bir adamdı. Gece ışık içinde yanan gemide Türk ricaline bir ziyafet verdi ğ ve gemiyi satın alma'arını imaen temine çalıştı. Türkler yanaşmadılar, para toplayıp, Almanyada değil, ln: gilterede yapılan 23,000 tonluk Reşadiye gemisini aldılar. 914 temmuzunda Türk tayfalar, ge- * — miyi götürmeğe geldiler. Fakat birdenbire harp bulutları gözü- künce, İngiltere Bahriye Neza- reti bu gemiyi, adımı Erin koya: rak İagiliz donanmasına ilhak etti. Bu hâdişe Türkiyede fena karşılandı. Alman sefiri Baron Fon Vangenheim, bundan — isti- fade ile Türklere: — Görüyor musunuz, İngiliz- ler s'zin tasarruf ettiğiniz para- . Z Ya hiyanet ettiler. Bize niçin Hali faaliyette olan gemi- n tarihi olanıdır! lerin e " aBaT TTT ——— — ——— Şanlı Yavuzumuz gizlice Almanya ile ittifakını öğ- renmişti. Bizimkilerin ise bur dan haberler yoktu. Onlar Ça- nakkaleye g deceklerdi. Süratle yollandılar. 11,30 da Breslav itimad edip de Gobeni alma- dınız? Demeğe - başlamıştı. - Harp patlamak üzere iken Goben (Yavuz) Avusturyanın Pola li manınga bir tamirini bitirdi, 29 temmuzda yola çıktı. Bren- dziye uğradı. Burada 4470 tonluk Breslav (bizim batmış olan Midilli kruvazörümüz) ilti- hak etti. Bunun sürati de 28 mild. ve Goebenle yaşıttı. Amiral cenuba gelerek Ağus- tosun birinde c'vardaki Alman- yanın şarki Afrika gemilerinden General ve üç gemile telsizleşti. Hep beraber Sicilya limanından ale'âcele kömür aldılar. 8 Ağustos gecesi Goeben (Yavuz), Breslav (Midilli) ışıkla- rim söadürerek Messina boğa- zırın şimal mahrecinden 17 mil sürat üzerinden garba doğru ilerilemeğe başladılar. Saat altıda,. Alman amiral, Almanyanın Fransa ile muhasa- maya başladığını telsizle haber almıştı. Maltadaki İngiliz başkuman- danı Amiral Sir Berkeley Milne, iki muharebe kruvazörünü, A- man gemilerini takıbe memur etti. Fakat bu gemilerin sürat- leri azdı. İki İngiliz gemisi, o gece saat 9 da Goebenin Sıcilyadan ayrıl- dığını öğrendiler. Maltadaki İngliz başkuman- danı, İngiliz kruvazörlerine der- hal Cebelüttarıka doğru gitme- leri emrini verdi. Maksatları, iki Alman gemisinin Okyanusa çıkmalarına mani olmaktı. 12 Saat sonra ve sabah saat dokuzda İngiliz gemileri telsizle şu haberi aldılar: Cezairin Bona limanı, 4 Ağus- tos sabahleyin bombardıman edilmiş. İngiliz gemileri garba doğru ilerlerken dört bacalı Breslav, arkasından Goeben gözüktü. Va- ziyet nazikti. Çünkü İngiltere ile Almanya henüz sulh halnde iddler. Fakat bu, yalcız bir gö- rünüşten ibaretti. Deniz nizamlarına göre, Goe- ben amiral bayrağı taşıyorsa, İngliz gemilerinin topla onu selâmlamaları lâzımdı. Kaptan diyor ki: *Bu meseleyi çok düşündüm. Çünkü selâmımızı, Almanların mermilerle mukabelesi muhte- meldi. Teleskoplarımız, dürbin- lerimiz harekete geçti. Baktık ki, bayrak yok. Hiç bir şey yapmadan geçtik.. Sonradan öğ- rendik ki, iki Alman gemisi de tereddüde düşmüşler. Bizim İngiliz gemileri şaşır: mıştı. Çünkü Alman gemileri Ök- yanusa değil, şarka gidiyordu. Herhalde Adriyatık denizinde Avusturya donanması ile bulu- şacak demekti. Fakat heyhat, Ağustosun dördüncü günü sa- baha karşı saat 2,30 da, Alman amirali, Nauen telsiz istasyonun- dan aldığı haberle Türkiyenin ulukta — kayboldu. Mesinadan kömür alma tertibatını hazırla- mak için acele ediyordu. Akşam 9da da Goeben sisli ufuk içinden sıvıştı, gözükmez oldu, Maltadaki İngiliz başkuman- danı Alman gemilerinin gene Cebelüttarıka döneceklerini sa- niyordu. Halbaki Göben - ve Breslav (Yavuz ve Midilli) Ağus- tosun beşinci günü ve gecesi Messinada hummalı ve dehşetli bir faaliyetle, tayfalarını bando ile neşelendirerek ve kuruyan du- daklarına buzlu limonatalar uza- tarak kömür alıyorlardı. Alman Amiralı tam bu sırada Alman imparatorundan şu telgrafı aldı: *Haşmetmeap Goben ile Bres lavın tehlike mıntakasını yarıp geçmekte muvaffak olmasını te- menni ediyor., İki gemi, fazlalıklarını Alman general —gemişine yükleterek Ağustosun altısında hareket et- tiler, iki saat sonra general ge- misi de ayrıldı. Öğleden sonra saat 7 de İn- giliz. 4820 tonluk Haucester kruvazörü göründü. Bu kruvazör Breslava faikti. Çarpışmak de- ğgil, Almanları takib etmek isti- yordu. Korluda da dört İngiliz kra- vazörü, Goeben Adiryatiğe gir- diği takdirde yakalamak - için bekliyordu. Karanlık basmıştı. Almanlar Adiryatiğe geçer gibi görünüp Yunanistan yolunu tuttular. Bu sırada Glacester ile Goeben arasında bir telsiz. muharebesi başladı. Alman gemisi, İngiliz gemi: Malta ile telsizle mu- haberesini karıştırmağa çalışı- yordu. İngiliz gemisi bir saat mevce değiştirip — muhabereyi temin edemeyince yedi milden Breslava ateş açtı, onu su ke- siminden yaraladı. Goeben on dakika için geri dönmeğe mec- — Sonu T0 uncu sahifede — Sulistimal davası Elhamra sine- masında gösteri- len bu lıfm. ha- yalın içinden alınmıştır. Büyük annesinden baş- ka kimsesi olm- yan güzel bir kı- zin, hükük - tah- sili ile başlıyan filim, genç bir erkek talebe gru- bu ile arkaldaş- lık safhalarından geçerek, niha- yet ihtiyar büyük annenin ölü. münü gösteriyor ve —onu, genç kızın, ötel, lokanta - parasını veremiyerek hayat ortasında kim- sesiz, — çalışmak, kazazanmak Ğ iyeti takib ediyor. Her t ı._g:%-% ANADOLU YavuzveMidilli boğazdışında | Klara Bovun şimdi lokan- tacılık yaptığı Hollivudda Alis Fay Cinsi cazibe ve şöhretin. tahtında oturuyor Holivudda saltanat sürenlerin başında bu genç kız, Alis Fay vardır. ve Klara Bovun yerini almıştır. Klara Bovun güzelliğini, sal. tanat ve hâşmetini unutmiyanlar henüz pek çoktur. Klara Bov beyaz sahneden ayrıldı, fakat Holivodu terkedemedi!. Kocası Reks Bel ile birlikte Hol.vudda br lokanta açtı. Alis Fayın da on sene sonra Klara Bovu tak- Demeğe başlamıştır. Alis te bir daktilo olmak is- tememiştir. Fakat büyük — bir kadın olmak ta kolay — veya mükün mü idi? Nihayet Mon- hatonda bir teganni ve raks mektebine girmekten başka ça- re bulamamıştır. Ve bir kaç hafta sonra da “Altın saray,da Şark hareminde bir kadın rolü- nü yapmak üzere işe — başla: d mıştır. Vd GEBiyecİRL Bölbellr... Rol müşkül ve nazikti; fakat Klara Bov çekildi, Jan Har | Alis vücudünün güzelliği ve lov öldü, May Vest modadan | kendi kabiliyetleri sayesinde düştü. Şındi, Alis Fay cinsi gazibe tahtının sultanıdır! Aslen Nevyorkludur; — küçük yaştanberi teganni ve raks me- bu rölde muvaffak — olmuştur. Böyle gece eğlenti yerlerinde dolaşyor ve roller yapıyorken Jan Kravfordun, Barbara Stan- raklısıdır. Sesi de vücüdünün | vikin, Rubi TİN ve daha ba- güzelliğinden geri kalmaz. An- | zılarının — nazarı dikkatini — cel- nesi ona; henüz 15 — yaşında | betmiştir. Ve bir salonda, Mo- iken: ris Şövâlye — tarafından halka — Alis, sen daktilo olmak | sevdirilmiş olan bir “hava,, ile için yaratılmadın, çok güzelsin. teganni ve raksetti. Mimiyi te- Sen büyük bir kadın olacaksın! gânni ettiği bu akşamdan, 931 nesinden itibâren şöhret yo- sunu, tutmuştur. e 1934 te bir genç kız tarafın- dan aleyhine açılan davada reklâmını yapmıştır. Alis Fay, şimdi şöhretinin ea yüksek — kısmındadır. Ve May Vestin. yerini, daha genç olduğu için tamamen işgal etmiştir. 1Numaralı halk düşmanı Şarl Şapline göre, ancak sansördür Meşhur artist bir yazısında nelerden bahsediyor? Maruf artist, bir. makale. yonu gösterecektir. Bu gün, Ho- livud sinemacılığa lâzım anasırı, aktörleri yetiştirecek “fidanl ğa, maliktir. Fakat ananelere ve asırlar sürmüş bir maziye isti- nad eden tiyatronun bu günkü hale düşeceğini kim - tahmin edebilirdi? Şu halde?. Sinema- cılık sanayiinin mukadderatı da ne olacaktır? Evet, sinema bu gün zaferden zafere koşmaktadır. Acaba te- rakki ve inkişafının azami had- dini bulmuş mudur? — Yoksa.. Henüz terakki sahasına malik midir? Bize göre, mekanik cep- heden çok terakki etmiştir, Fa- kat estetik noktainazardan ya- pacak çok işler vardır. Bedii cepheden bu kadar y& pılacak iş kalmasının sebebi, başlıca ve en büyük sebebi *“Sansör, dür. Bu devirde, haftalıklar, gün- delik gazeteler, roman ve kiltâp- lar en geniş bir serbestiye Mma> liktir, halbuki sinema, film bu serbestiden tamamile - mahrum duür; filme mahsus sıkı ve şid- detli bir sansör usulü vardır, sinde diyor ki: Vakıa, sinemanın mazisinden ziyade istikbaline alâkadarım, hLı, bizim günlerimizde “is- tikbal, meselâ “Cemiyeti Ak. vam, gibi şeylere taallük eder- se, çok karanlık bir mana ifade ediyor! Sinemanın istikbali -ise daha karanlıktır, çünkü avamın keyfine istinad etmektedir. Yakın bir yarın bize - televir kapıda, hariş ve şehvet saçan insanlar çık:yor. Ve sonra, ha- kikaten, çok enteressan olan suüstimal başgösteriyor. IBıı sansör, fılm sanayiini ev- Danyel Daryo çevirmiştir. Cid- velâ ve bilhassa realizmden ğ S uzaklaştırmaktadı:. Gazete, mecmua ve kitaplar ylfiak ve parlak bir * için pek tabif olan pek çokz şeyler, filim için memnudurl —» Bu garib hal, — “Filmin ahlâ- kileşmesi, davasını güdenlerin bir *Ehlisalib harbi,nin netice- sidir. Ve film, bu sebeble hü- kümet söründen evel, kendi.. kendisini sansöre mecbur kalt- miştir. Umumi bir kanaate göre,” flmin, gençlerin ahlâk ve seci- yeleri üzerindeki tesiri çok bü-— yük ve müessirdir. Fakat gaze- telerde de meselâ bir cinayelin ahlâk, âdet ve vicdana, kanuna aykırı en küçük teferrüatını oku- miyormuyuz? Böyle bir gazeteyi bir çocuk ta okuyamaz m:? Sansör problemi çok muğlak- tır; dakat umumi bir tatmin ma hiyetini kazanamamıştır. Bir fik mi, ahlâki endişe ile — sansör edenler, estetik ciheti baltala- mak mecburiyetinden kurtula- mamaktadırlar. Sansör — taralın: dan parçalanmış — filmler, eğer bedi? noktai nazardan - tetkik edilseler, kat'iyyen sansör ı.dl'ğ Mezleri —- v Pantalon hırsızlığı Tilkilik caddesinde Ahmed oğlu Hüseyinin bir pantalonunu çalan Hüseyin — oğlu Rıza zabıtaca tutulmuştur.