darile $ NASREDDİN HOCADAN | Yazan: i,.. Gihireet — ©— Vö : ektupları. Te - Aziz dosilarımın hepsi <e içlerinden başka, - | Bu gin mühim maçlar var!. Bu gün 'Alancak — sahasında L BAY h YAW NARE - 62 — Yazan:Aleksandr Düma ——0 b— 010304 ga— — — Kardinal yalnız kalır kalmaz tekrar masa başına oturdu ve bir mektup yazmağa başladı — Efendimiz ne zaman em rederlerse; her zaman cfendimi- Zin emirlerine bazırım.. — Ah efondimiz! — Gene görüşelim, M. Bo- Nasyö, gene görüşelim!. Kardinel eli ile selâm işâreti Yaptı ve buna karşı Bonasyö yerlere kadar iğilerek mukabele etli. Sonra geri geri çekilerek dışarıya çıktı. Bekleme odasına girince: — Yaşasın efendimiz! Yaşa- Bin haşmetlil — Yaşasın büyük Kardinall. Diye bağırışını Kardinal duy- b Müştu. Bonasyönün — kalbinin | düygüsunu gösteren bu nidayı dinliyen Kardinal gülümsemişti. Bonâsyönün sesi işitilmez olunca: — Âlâ dedi. Bu adam bur dan sonra benim uğrumda ha- 1 yatını feda eder.. Ş Bundan sonra Kardinal, ma- $8 Üzerinde yayılı bulunduğunu İ iş olduğumuz La Raşel < haritasını dikkatle muayeneye başlıyarak — kurşün kalemi - ile Meşhur seddin battını ç zmişti “ki, on gekiz ay sonra, bu. set j Sâyesinde, mahsur şehrin kapısı miştı. O, bu harp plânının tetkikine dalmış bolunduğu sırada kapı açılarak içeriye Reşefor - girdi. Kardinal, "(f:._ l:nh',:âmlı olduğu vazifenin ehemmiyetinin derecesini ispat eder gibi bir # acele ile başını kaldırdı: A — Ne haber? dedi. — Efendim! Elend'mizin ta- rif buyurduğu iki evde, yirmi - altı yahut yirmi sekiz yaşların- da bir genç kadın ile otuz beş yahut kırk yaşlarında bir kadın oturuyormuş. Fakat kadın dün akşam ve erkek te bu sabah duvardaki ba- lUVar ı İ BÜ bağvdı Bad — Onlardır! Artık peşlerini için geç kalımdı! Dü şes Tuora ve dük te Bolonya: gitmiştir. Mutlaka Londrada luşacaklardır.. — ğ“ndı'ıiı ne emir buyru- ç ıi:qıtĞfw şeyleri kimse duy- mamalı| Kraliçe kimsenin bir ' Şşey bilmed ğine tamamile emin bulunmalı! Kendi sırlarını bizim bildiğ mizi anlamamalı! Bizim - casusluk yahut başka bir şey aradığımızı zannetmemeli, Buna mühürdar M. Seguyeri yolla. — Ya © adım, efendimiz, — Onu ne yaptınız? , — Hangi adam? — Şu Bonasyöyü? Gene o senelerde S sam ada- S1 isyan etmiş Osmanlı taraf tarı olan Sisam beyini istemi: yorlardı. Bu isyanı bastırmak | için Hamidiye kruvazörü hima- yesinde Selânikten bir iki tak bur asker sevkolunmuştu. Bun- lar isyanı derhal bastırmakla beraber bahriye zabitlerine me- seleyi açarak bir çoklarını tah: Tif bile etmişlerdi. * — Gene o yıllarda Korfo ada- < Fiha gelecek olan Alman im- — ere o — Ne yapmak (âzunsa onu yaptm! Onü karısına haliye tayin ettim.. Kont dö Roşefor efendisinin yüksek dehasını tasdik eder bir tavırla boöyun kırarak odadan çıktı. Kardinal yalnız kalır kalmaz tekrar masa başına oturdu . ve bir mekup yazarak hususi mü- hrâ ile Mmühürledkten sonra çıngırağı çaldı. Zabit dördüncü defa olarak gelmişt. Kardinal ona dedi ki: — Vitray bana gelsin; seya- hat için hazır olmasını kendi- sine söy'e, İstediği adam bir dakika son- ra, çizmeli ve müsellâh bir hal: de, karşısında bulunuyordu. — Vitray, dedi. Hemen Lon- draya gideceksin, Yolda bir da- kika vakit kaybetmiyeceksin. Ba mektubu Maylediye vere- ceksin. İşte iki yöz pistolluk bir çek; veznedarımdan bu pa- rayı al. Emtimi — muvaffakıyetle yapıp altı gün zarfında gelirsen bu kadar para daha alacaksın.. Postacı hiç bir şey söyeme: den mekluvu ve iki yüz pislob luk çeki alıp baş iğerek çıktı. Mektupla şunlar yazılıydı: May Ladı; — Dük dö Bukingharmın bur Tunacağı ilk baloda siz ce bu- lanunuz. — Mantosünün — üzerine oniki elmas taşlbı bir gerdanlık takacaktır.; yanına sokul ve iki taş kes. Taşları ölde edince bâ- na haber gönder. XV Bu vak'aların cereyanından bir gün sonra, Atos henüz mey> dana çıkmadığı için, Dartanyan ile Portos keyfiyeti M. dö Tre- vile bildirmişti. Aramisin ise, beş günlük bir izin alarak, aile işlerini tesviye etmek üzere Ruane gittiği söy- “leniyordu. M. dö Trevil askerlerin'n ba- basıydı. Bunlar arasındaki en âdi nefer bile, üniformasını gi- yindiği zamendan itiberen M. dö Trevilin yardım ve himaye- sine mâazhar olacağına, onun öz kardeşi kadar, emin bulunurdu. Bunun için hemen müddeiv- muminin yanına koştu. Kruva Ruj mevkinin inzibat xabiti Atosu bulmağa memur edildi ve epeyce araştırıldıktan sonra Lövek kalesine gönderildiği an- laşıldı. Atos dahi, Bonasyö hakkında yapıldığını bildiğimiz bütün is- tintak safhalarıadan geç rilmişti. pâratorunu Türkiye namına se- lTâmlamak içn Selânikten asker gönderilmişti. Yanya tariki ile giden bu kıt'alar azimet ve av- detlerinde aşılamadık kimseyi bırakmamışlardı. Velhasıl ber mevcesinde ka- baran, büyüyen ve ş ddetlenen kasırga dalgaları gibi cemiyet gittikçe büyüyordu. Böyle ol- makla beraber henüz icraat mev- kine geçecek kadar kuvvetli değildi. Çünkü yapılan hesap- İki mahpusun Yyüzleştirilmesi keyf yetini görmüştük. Dartan- yanın istediği vakti kazanama- masiından korktuğu için o zae- mana kadar bir şey söylememiş olan Atos, bu yüzleşme esna- sında kendi isininin Dartanyan o'mayıp ÂAtos olduğunu söyle- mişti. Butdan başka ne M. ve ne de Mm, Bonaryöyü tanımadı. ğını, ve biri ve ne diğeri ile hiç görüşmemiş olduğunu, sant Dartan- yanı görmeğe giltiğini ve o sa- ate kadar M. dö Trevilin ko:» nağında bulunarak orada ye- mek yediğini ilâve etmiş ve, *bunları yirmi şahitle ispat ede- bilirim, dedikten sonra, M. dö | la Dük Tremuy de dahil olmak üzere, bir çok tanınmış zatların ismlerini zikretmişli. İkinci komiser, silâhşorun bu basit ve metin sözleri karşısın- 'da evvelâ şaşalamış olmakla be- raber, sivil — kimselerim — kiliç adamlarına karşı beslediği hu- sümet saikasile intkam almak hevesine düşmüştü; ancak M. dö Trevil ile M. di Tremu- yün isimleri kendisini bir az düşündürüyordu.. Alos sasra - kardinal'n hüzü runa gönderi!mişse de a arahık kardinal Lüvr #arayında k âlin yanında bulünüyordu. Tam bu esnadi idi ki, müd- deiumuminin ve Lek kumanda- nınin yanından çıkmış olan M. dö Trevil, Atosu bulamadığı için, doğruca saraya gti M dö Trevu, slâhşorlar kuman- danı olduğu — için, saraya her zaman serbesiçe girebilirdi. Kralın — kraliçeye karşı — olan kinin0 ne derece şiddetli - bir lunduğunu ve po'itika entrika- larında erkeklerden ziyade ka- dınlardan korkan kardinalin bu kini ne kadar çok — körüklediği ma ümdur.. Bu kinin en esaslı sebeple. rinden biri Avusturyalı An — ile M dö Şevröz urasındaki dost luktu. Bu iki kadın İspanya ile barpten, İngiltere ile husumet- ten yahut maliyece müzayaka- dan daha ziyâde rahatsızlık ve- riyordu. Onun pazarında ve kat'i ka- naatine göre, Mm. dö Şevröz kraliçenin yalaz s'yasi entrika- larında neğl, hatta aşk mace. ralarında da hizmet ediyordu. » Sonu yarın - on sularında arkadaşı larda; Sultan Hamit inat ve 1s- rar ederse İstanbal üzerine yü- tümek vardı. Bu da çok kuv- vete mütevakkıftı. Evdeki pazar çarşıya uymaz derler bu atalar sözü . cemiyet işinde de kendini göstermişti. Günün birinde Rus çarı ile İn- giliz kralı (Revai) de bir mülâ- kat yapmışlardı. Bu mülâkat; esasen can çekişen Osmanlı im- paratorluğunun Avrupadaki mev- cudiyetice son çekiyordu. Artık likin en hararetli ve en heye- lı müsabakâlarından ikisine ;::nıi olacağız. Lik'n birinci devresini dğer — arkadaşlarına nazaran büyük bir puvan farkı ile yanyana bitiren ve İzmiri milli küme müsabakalarında tem- sil etmelerine muhakkak nazar- ile bakılan Üçok ve Alsancak takımları, İkin ikinci devresinde birinci geyrenin avantajına güve- nerek çalışmalarına muntazam devam edememiş ve bu sebeble ik wei devre müsabakalarında i iyeti gösteremem $- HDi Pfitekim Altancak takınmı birinci devrede Atesin, Adnanla beraber oyüiyan takımını :ıı Abi bir farkla yendiği hal- â'." 'ğımhhfıı ııııgeıeığdıhı zayıf olan ayoi takıma 1 - 0 mağ'üb olmuştur. —— Alsancağın bu var'yetine Üç. ok takımı da gipta etmiş — ola- gak ki, Yamanların - tamamile genç ve tecrübesz oyuncular: dan teşekkül — etmiş Takımm'na karşı iki gollük bir avantaj te- min etmiş bulunduğu halde be- raberlik vâaziyetine düşmüştür. Mdâ kümeye girmiş olmağı göranti — sayıp antrenmanlatını terkeden iki takımın bu vazi- yeti, aksine o'arak diğer takım- larımızı çal şmağa sevketmiştir. Bu sebeble, bu gün saat 13 de yapılacak olan Alsancak- Yıamanlar karşılaşması ile bunu takib edecek Doğanspor:Üçok maçı, puvantajın başında bulu- nan Üçok ve Alsancak — takım- ları için çok ehemmiye'lidir. Bu müsabaks'ardan evel Ateş-De- Mirspor karşılaşması vardır. Halk.sahasında da ayni - ku: düblerin B takımları karşılaşar caktır. İlk oyun saat onda ve Alsancak-Yamanlar — takımları arasındadır. Bu oyunu sıra - ile Üçok-Doğrnspor ve Demirspor- Ateş müsabakaları takib ede- ceklir. Kır koşuloarı Dün Kültürparkta — atletizm federasyonunun birinci, Kemal Oktay koşuyu bitiremediler. Küçüklerin üç tasıl her mevcesinde kabaran, büyüyen ve şiddetlenen kasır- ga dalgaları gibi cemiyet gittikçe büyümekte idi. lâm, cimi kalmamıştı. Düşün- | mek, taşınmak - için bir saniye bile yoktu. Yapılacak iş pek açıktı. Mü- lâkatın esası Hıristiyanların gör- dükleri zulme bir nihayet ver- mekten ibaretti. Osmanlı hükü- Melini devirmek için bu bir maske idi. Fakat ne de olsa, hoca Mmerhumun dediği gibi kıvga bizim post içindi. Postu vermiyecek biz olduğumuz İçi zararı da tecex idik. v $e hazırladığı kır koşu 'arının ikinci se is yapıld. Koşular küçiklerin koşacakları üç klometre mukâavemet kursu ile başladı. Çok heyecanlı ge- çen bu koşuya 13 küçük atlet iştirak etti. Neticede 9,49,2/5 rekorla küçük Mustafa Çamlibel ikinci, Nejad Gökgül üçüncü geldiler. Küçuk atletler-bu mesafeyi mu- vaflakıyetle bitirdikleri halde 6 ki ömetre kursuna giren büyük- ler hepsi de abondone - olarak kilometrelik koşusunu muvaffakıyetle bitiren küçük Mustafa, kendisini ta- kip eden Kemalden iki — yüz metre farkla birinciliği almıştır. Evet; önde muzıka, arkada tabut, daha geride eş, döst; gidiyoruz. Evvelâ Kemeraltı camii avlus suna geldik. Tabutu musallâ taşının Üstüne koydular. Ben derhal frliyerak Akif hocanın perceresine kondum ve yeçecek maceray: seyre başladım. Şair Bâki “Kadrini senk-i musallâda bilip ey Bâki- Durup el bağlıya» lar karşına yârân saf, saf, demiş amma bizim yârân cenaze ne- mazına yan çizmekte yekdiğet- lerile müsabaka - ettikleri için namazımı hiç tanımadığın iki bamaılla döt fistıkçı, bir de Paçacı çırağı kıldılar, Allah ka- bul etsin.. Uzatmıyal m; sayın — bayım, otomobillerle yola düzüldük ve yirmi sekz bin dört yüz altmış iki çukutun yan yana konmasın: dan vücüde getirifen, hâşâ min huzür, şosede hopliya, aiplıya asri mezarlığa vardık. Kazılmış çukurumu görünce, ne yalan söyliyeyim, fena halde Ürktüm. Fakat çaresi yok ki.. İster, istemez içine girip uzan mağa mahiüm idim. Hazırlık btmeğe yüz tutunca imam efendinin sesi yükseldi: — Cemaatl. Merhumu nasıl bilirsin'2? Bu saale gülgüle halinde bir homurlu cevap verdi: — İyi biliriz.. Ben artık rüh oldüm ya.. Herkesin “çyüzünü mükemmelen görebiliyorum. Bu cemaatin, beni tantyan, yüzde doksanı yalıa, sancak bomi hiç tanirti- yaz yüzde onu - insani bir hisle ve sevab olsun diye * samimi söylüyordu. *İyi biliriz, diyen yakın dost larım ve çok aziz, çok kıymetli ahbaplarım içlerinden: — Teresin biri idi, geberdi de kurtulduk. D yorlar, dışarıdan zin bir çehre ile- *İyi biliriz, diye hakkımda hüsnü şehadet ediyorlardı. İnsanlık budür — zaten.. - İçi, dışı bir. olan mahüka insan değil; enayi, salak, ahmak, be- yinsiz, sarsak, sersem, budala derler. Ey hayatta bulunan galilleri.. Bu noktaya bütün ömrünüzce hem mim, hem de mum yapiş tırmalısınız.. Tezkiye işi böylece bitince imam tekrar bağırdı: — Hakkınızı helâl edin.. — Helâl o'sun.. Oh, kekâ.. Bizim borçları he'âl ettik demek.. Merakla — etrafa göz gezdirdim, cemaatin içinde alacaklılardan kımse yok.. Yok amma bu kadar kalabalık her şeyi helâl ettikten sonra artık İ| onlara haltetmek düşer. Nihayet zavallı cesedimi al- dılar ve bu suretle de ukalâ gür rubuna söz söylemek (ırsatını vermiş oldular: — Hayır şuradan tut, yok ca« Bim, başını kıbleye döndür, ol madı, ipi uzat, tahtayı çeksene yahu, biraz daha, haşşöyle, eve velâ başını yere koy, sağa yas tır, hasır nerede, tahta gelme: di mi, su getirin.. Ve başucumda imamın, ayın ları çatlatarak: f — Ya'lemüne ma ta'lemdi.. Avazesinin başlaması... ğ !uıık bıralep kaçmak istedim. Üyle ya... Ben ruh olmuştum, toprağın altında işim ne idi?, dışlarından başka şeki.lerd? konuşuyorlardı Bırakırlar mi ya.. Cartakille Tartafi! hemen ensemden — ya- kalayıp beni de çukura, ceses dünin yanına tıktılar, Maşşallah; bizim eş, dost ima- a bek iyorlarınış. İmai elendi *ya Allah, deyip yüzüme bir toprak atmak küstahlığım b eder, etmez; onlar da harekete — geldiler. - Kazmaılar, kürekler işlemeğe başladı. Şu aziz dostlata bakın; bir dâha yer yüzüne çıkamayayım diye üstüme toprak yığmakta öyle istical ediyorlar ki.. Tevek. keli “Ahibba şive * i yağmadâda mebhut eyler âdâyı- Hudâ gös- termesin ösâr- 1 izmihlâl bir yerde, dememişler?. Dosiları- mın döstluğuma en son muka- beleleri bu oldu İşte.. Bir müddet geçti, ses, sada kesildi. Arkasından, hayal me- yal, İmamin sesi düyulmağa başladı: — Yan Şeyh Küşteti bin Havva aleyh sselâml... Kul rab- bike ve dinike ve resülike, Hoca galiba beni medrese kaçkını zannediyordu. Ben Türk, cemcat Türk, içine grdiğim top- rak Türk; hoca Arapça söylü- yor; neden?. Anlaşıldı; benim Arapçadaki ihtisasımı hocaya eş, dost an- latmış olacaklar. Öyle ya.. İlâlü idgam dersinde *Kale aslında Kavele idi, Kaf kuyruğunu - ka; ı Vav korktu kaçtı, kale oldu, Vecizesini yumurtlıyan bene dim, Arapçası bu kadar kuvvetli plan merhum bendenize, muhak- kak, hoca bu sebeple Arapça - — — bitap ediyordu. Fakat neden babam dururken anamın — ismini — söylüyordu? Yoksa? Aman yarabbi.. — Mezarı - mın içinde bile fena, fena dü- şüameğe başladım. Hayır, hayır.. Masum yüzlü halük anacığımı — biliyorum. Bu imam, bal gibi, edebsizlik edi- yor, anamın ifletini ayaklar altına alarak bana “piç, diye bağırıyordu. Seni teres senil. Eğer tena. Süh nazariyesi doğru çıkarda başka bir şekilde dünyaya av- det edersem ben sana göste- Tirim. — Sonu var — Ören köy cinayeti Beş sene hapis cezası istendi Kemalpaşa kazasının Ören köyünde Mehmet Ali adında bir çocuğu itmek suretile yere düşürmek ve başından yarala- narak ölümüne sebebiyet ver- mekle mazaun — bekci Osmanin muhakemesine — dün — şehrimiz Ağıvceza mahkemesinde devam edilmiştir. Bu celsede iddia ma- kamını işgal eden müddeiumu- mi muavini B. Şevki Suner, id. gdiasını serdetmiş ve maznunun “Türk ceza kanununun 452 inci maddesi mucibince beş sene ağır hapse mahküm edilmesini istemiştir. Müdafaa için muhas keme, başka bir güne birakıl- Mıştir, Çuval çalmak — Belediye caddesinde müzayık- a B. _Hüuyinin- indan eski bir Çuval çalmağa teşeb- büs eden Osman oğlu Mustafa totulmMüş. mahkemizye sevkedil miştir.