<» APüy Atatürkü ——— .-. | Ktraliçe, dün akşam elmaslarından birinin koptu- ğunu ve kuyumcuya gönderdiğini, söylemişti — Evet. — Buna emin misin? — Tamamile eminim. — Bildiğiniz gibi size çok sadık olan madam Lannoy, — Daha evel niçin bildir: medi? — Ya tesadüf, yahut it'mat sızlık yüzünden. Bilemiyorum, fakat Kralçe Mm. dö Surgisi onun odasında yatırarak bnu bütün gün kapalı bırakmış. — Demek mağüp olduk! .Şimdi intikam almağa çalışalım. — Sze bütün kalbimle yar- dim edeceğim, elendimiz! Buna emin olünüz.. — Bu iş nanıl olmuş? — Ön iki buçukta kraliçe nedimeleri ile birliktö bulunu: yormuş... — Nerede? * — Kendi yatak odasında.... — Pek âlâ, — O esnada çamaşırcısından kendisine b r mendil getirmişler. Sönral Kraliçe hemen bü- yük bir telâş göstermiş; bune dan başka, kıpkırmizı yüzü bemei beyaz olmuş... — Ya, sonra? — Sonra ayağa kalkarak tit- rek sesleri “Madamlar, beni on daklka bekleyiniz, şimdi geli- rim.ş Demiş. Satra hususi odar nin kapısını açarak gitmiş. — Mo. Lanney çabucak ge- lip site neden haber vermemiş? ——-Bir şay anlıyamamış; -buün” dan başka kraliçe: Maâdamlar beni bekleyiniz, dediği için bu emir hilâfına harekete cesaret BC dlirli »e kale el içe dışarda ne B dsar nedimelerinden kimseyi alımamış mı? s—- Yalnız Donna Estafüniya- yi almış. « Sonra geliniş mi? — Evet; fakat üzerinde ken. di imarkâsn bulunan küçük bir gül ağacı kutu almış; hemen tektat gitmiş. —- Sonra, tekrar geldiği vak man kutuyu tekrar getirmiş mi? — Hayır. — Bu kutuda ne olduğunu Mm, Lânney biliyor mu? — Evet, kralin kend sine ver- miş olduğu elmas gerdanlık.. — Demek geldiği zaman kir tuyu getirmemiş? — Evet. — Mn, Lânney onları Bur kinghama verdiği fikrinde mi? — O buna emin bulünuyor. — Noısil? — Ertesi gün Mim. Lüânney bıâıllı odasında bu kutuyu atâşlırmış ve göremediği için müteessir görünerek kraliçeye sormuş. — Krâliçe ne demiş? — Kraliçe kıpkırmızı kesile- tek dün akşam elmaslarından biri koptuğu 1çih kuyumcusuna gönderdiğini söylemiş. — Elbette kuyumcudan 80- rul n ştu? — Oraya uğradım da geldim. — Kuyumcu ne dedi? — Hiç bir şeyden haberi ol- madığını sörledi.. — Doğru! İyil Raşefor, henüz fırsat kaybedilmiş değilu - Hat- tâ... Hatta iş henüz yolundal.. — Doğru, hatta eminim ki, efendimizin zekâsı.... — Muhbirlerinin — hatalarını tamir edecek... Değil mı? — Efendim 2, sözümü - bitir- mekliğime müsaade buyursa» lardı tamamile böyle söyüye- cektirm.. — Şimdi Düşes dö Şevröz ile Dük dö Bukinghamın nereye gizlendiklerini biliyor musunuz? — Hayır, efendimiz! Adanr Jarım da bu hususta bir şey bilmiyorlar. — Fakat ben biliyoruml — Siz, efendimiz mi? — Evet; yahut tahmin edi- yorum. Onlardan biri Nujirar sokağında No. 25 te ve dğeri de Harp sokağında No. 75 te. — Elendimiz, ikisinin de he- men tevkifini emrediyorlar mı? — Geç kalındı; gitmş ola- caklardır.. — Fakat emin olmak için bir araş'ırabiliriz. — Muhafızlarından on kişi al ve o evleri iyice ara.. — Şimdi, elendimiz. Bunun üzerine Raşefor hemen odadan çıkti. Kardinal yalnız ka'ınca bir az düşindü ve son- râ üçüncü defa olarak çıngırağı çaldı. Ayai zabit tekrar gö- ründü. Kardinal öta emretli: — Mahpusu tekrâar getirl! M. Bönasyö tektâr getiril- mişti. Kardinalin işareti üzerine zâbit dışariıya çıktı. Kardihal terslikle ona sördu: — Siz beni aldattınız!.. — Ben mil Ben efendimizi aldâttım hal, — Kantız Vujirar ve Harp sokaklarına — çamaşırcılar — için gitmiyordu. —- Söyleyiniz, Allah aşkına, kimi görmeğe gidiyordu? — Düşes dö Şevröz ile Dük | Bukinghamı görmege gidiyordu. Bonasyö bütün — hatıralarını topliyarak bağirdi: — Evetl Evet, doğrudur. E- fendimizin hakkı var. Ben kâr- ma çamaşırcıların böyle evlerde tabelâsı falan olmıyan evlerdo... bulünacaklarına — şaştığımı her zaman söyledim de © bana ba- kıp gülerdi.. Bonasyö, Kardinalin ayakla- rına kapanarak sözünde devam etli: — Ah! Efendimiz! Ahl! Siz Kardinalsınız. Azametli Kârdi- nal; zekâsı karşısında —dünyâyı düşündüren zatsınız.. Kardinal, gürurlüu bir adam olmamakla beraber, Bonasyö gibi adi tabakadan bir kimse- nin Üzerinde hasıl ed nüfuz için bir lâhza sevinmişti; sonra aklına yeni bir şey — gel- miş gibi Bonasyöye dedi ki: — Kalk, iyi dostum, siz doğ- ru bir adamsınız. Bönasyö bağirmağa başladı: — Kardinal bana elini do kundurdul! Büyük bir zatın eli bana dokundu! Büyük zat bana dostum ded.!.. Kardinal bazan takınmasını becerdiği ve fakat kendisini ta- nıyanları aldatamıyan bır baba tavrı takındı: Inkılâb hatıralarından yetiştiren 317 sınıfı inkılâba çok büyük hizmet etmişti. Uzüm - satişları K. S e İ259 Ü. Kurlmu Üzüm. 13 75 5 75 68 M. J. Taran. 11 25 44 M. z. Ahmet İ0 11 L. Galamidi 11 50 Ti 13 İncir satışları Ç. Aliğdi KS& KS 28 S. Süleyma. 8 50 8 124947 Eski satış 124975 Umum yekün Piyasa fiatleri 14-14938 çekirdeksiz üzüm or- ta fiatleri: Nü? 18 00 4 KH eEv ”A vedi TE. M * nn » 12 — — Malyok, Zahire satışları Ç. Cinsi FB ah cEES SA 1920 Buğday 5. 15. 6 58 20 Ton Buğday 5 75 6 12 1 Vag. Arpa 4 25 80 Çavdar 4 BiS 460 Ken. Pala, 240 — 460 371 B. Pamuk 32 25 33 50 — Evet, dostüm; evsil! Siz hâksızca zan altına âlinmış bü- luhduğunuz için size tazminat verilmek lâzm; şu yüz pistok luk keseyi alıniz ve beni — affe- dinizl.. Bonasyö, verilmek istenilen bu hediyenint alay olması — ihti- malihden körkup almakta tered. düt gösterdi ve dedi kiz — Ben mi efendimizi alfede- ceğim! Halbuki, siz beni hapse, işkenceye ve hatta astırmağa bile k. r efendimsiniz. Bu- nu olanca mevcüdiyetimle itiraf ederim. Si£ efendimizi affetmek! Böyle söylemeyiniz efendimiz! — Ahi azizim Bonasyö, bu husutta âlicenaplık — gösteriyor- sunuz ve bundan dolayı teşek- kür ederim. Bununla beraber, su keseyi alınız da hakkınızda yapılmış olan musmeleden dö- layı meyus olmiyarak gidiniz. — Ben mesrür olarak gide- ceğim. — Hoydi, uğurlar olsün; şim- diki halde tekrar görüşeceğimizi ümit ettiğimi söyleritm. * Sonu var « Yazan: M. Doğan Adeta inkılâb bu sınıf ile doğmuş ve büyümüştür Müstafa Kemal Bey eve'ce de iğimiz gibi 317 yılında Mektebi Harbiyeden ikinci mü: lâzim olarak çıkmış, — erkânı barbiyeye ayrılmıştı. Mektebi dö Üç sene zarfında bulunduğu (karanlık kısım na- “Mile maruf olan) birinci kısımda muhafaza etmiş ve 'hığ:ıf arkadaş'arı ı'ııe.fîndı bir hürmet ve Muhabbet şti. Bazı — derslerinde gevşek olan arkadaşları ümümi imtihanların ders kesirnlerinde başına toplar, onları çalıştırı? ve Bınif geçmelerine gayret ederdi. , zarif endamı, dernleri gören gözleri, kısa ve kat'i sör leri, kızıltuğlu başbuğ mehabe- ::ı Andıran saçları onun dünya- emsalsiz büyük bir adam :ıı:“i' kanaatini vermişti. Bü- aözl ",&?dllllr Mustafa Kemalin ıd—.“' seve seve tutmakta - bir zevk duyardık. ,Ömer Naci merhum da ayni kısımda idi. O zamanlar, okun- ması memnu olan Fransız inki- lâbı kebri elden ele dolaşırdı. Bazı cuma günleri meklebde kimselerin bulunmadığı zaman- lar Bürsali Hikkı (eski Bursa mebusüu Hakkı Bahâ) ve daha bir çok Arkadaşlar — tarafından Fransanın büyük inkilâbım cane Iıâdıııa tablolar temsil edis lirdi, Atatürkü yetiştiren 317 sınıfı memlekete ve inkılâba pek büs yük hizmetler etmiştir. Âdeta inklâb bu sınıf ile doğmuş ve büyümüştür. Bütün bu hareket- lerin başında Mustafa Kemal bir şah'kai küdret gibi bulun muştur. İleride sırası geldkçe yazıla- cağı üzere Trablus vâhalarında, Çanakkale kayalıklarında, Ana- dolu yaylarında hep Mustafa Kemal çarpıştnış şan - ve zafer destani okumuştur. Bazı rüyalar vardir ki; Ne mi- denin dölü olarak yatılışı ve ne de fikrin meşgül oluşu ğibi ârızi sebebler olmaksızın görü- lür, bu bir hakikattir. İnsan öm- rü bü rüya hâdiselerinden bir “ikisini başından geçirmiştir. Ta- rihte de rüya üzerne müesses hâdiseler yazılmıştır. Meselâ Jan Dark gördüğü rüya üzerine or taya atılmış va Fransayı kurtar» mağâ Ssavaşmıştır. Mustafa Kemalin annesi gör düğü bir rüya üzerine Mustafa Kemali ilk devam ett ği Feyziye mektebinden almış ve askeri Rüşdiyesine - vermiştir. Asker olarak yetişen Mustafa Kemal de vatanı saran düşmanları te- pelemek suretile mem.ekeli kur- tarmış ve kendisi de lâyık ob duğu Makama yükselmiştir. Terükki ve İltihed cemiyeti günden güne kuvvetini ârtırı- yordu. Her ferd vatan âşkile yanmakta olduğundan yapılan ptopaganda derhal tesirini gös- teriyordu. Selânikte bir kaç ev geteleri yapılacak tahlif işlerine tahsis edilmişti. Manastır, Üs- küp, Serezde de şubeler açık mişti. Her vilâyette bir merkez he- yetile şubeler vardı. Şubeler umumiyetle üçer ârkadaştan iba- rettil Bu üç arkadaştan biri merkez — heyetle irtibatı temin ederdi., — Sonu var — Tashih Dünkü nüshamızın son satır- latında vatan ve hürriyet adında bir cemiyet teşekkül etmişti diye yazılmıştır. Halbuki bu (Watan ve hürriyet) adında bif ötıniyet teşkil etmişti şeklinde yazılar cakti. Sehven vaki olan bu hata | mıyor. n | Dünyada iken eczacılık yapan * Maalitizar tashih olunur. *W Can sıkintısindan çalışa, ça lişa meydana getirdiğim takvi- me baktım; 12 kânunusani 3938 tarihini gösteriyor. Şu halde ben öleli tamam 2000 sene olmuşu İki bin sene bu... Ne azaplar çektim, ne maceralar geçirdim. Gerçi son yıllardaki - rahatım fena değil amma bu hale ge- linciye kadar başımdın geçemr leri yazsam meydana bin cildlik bir kütüphane çıkar, Altmış senedenberi “Âhbiret, isimli bir gazete neşrediyorum. Zaten benim dünyadaki san'atım da gazetecilikti. Olmiyacak ha- ©y deve üstünde yılan sokar- mış; aâdam olmiyacık mahlükata da Allah mürekkebi yalatır. Bu mürekkebi yalayandan artık hayır beklemeyiniz, Başvekâlet sandalyesine bile otursa aklı, fikri gene makine gürültüsünde, kumpas şıkırtısında, petrol ko- kusunda, hulâsa gazeteciliğin © tatlı sert hayatındadır. Size takımı, taklavatı da sa- yayım: Âhiret gazetesinin Cen- net muhabirl ğini dünyada iken Ahenk gazetesi Başmuharrirli- ğini yapan Mehmet Şevki, Ce- hennem muhabirliğini Müsavat gazetesi Başmuharriri Halız İs- mail, Âraf muhabirliğini 2000 sene evel İzmirin meşhur &pi Velespit hoca yapıyorlar. Gaze- tenin matbaası ve idarehanesi seyyardır. Neşriyatımız. Cenabı hakkın hoşuna giderse ba irade Cennete naklediyoruz, kendisini kızdırdık mı soölüğü Cehennem- de âlıyoruz, süya, sabuna dö- kunmadığımız zamanlarda me- kânımız Âraftır. Bereket versin Cebrail Aleyhisselânla — aram iyi de çarpıldığımız cezalar uzun sürmüyor. Gâazeteye bir tertib heyeti düzünceye kadar tam elli sene uğraştım. Dünyada iken tanıdı- ğım mürettiplerden hiç, amma hiç birisi cenhete yitmemiş, ki- mi aradıysem cehennemde buk düm, *Lüzumuna binaen ceza müd: deti bakiyelerinin afh,, için Ak laha verdiğim pulsuz istidaların haddi, hesabı yöktür. Nihuyet Cebrail aleyhisselâmın tavassatu ile Ali Haki Bubayı, Lâz Meh- medi, Hafız Sabriyi, Nadi, Hü> seyin Efendiyi, Ahmod Ağayı, Receb ustayı, bastıbacuik Yah- yayı, birde dünyadaki “kime rasgelirse sigara istemek, âde- timi burada bile terkedemiyen Muammeri kurtarıp tertib heye- tini düzdüm. Makinistliğimizi de Gazetenin idare müdürü; dün- yada iken Anadolu müdürlüğü- nü yapan İbrah'm.. Burada yi- yip içmek ve binatnaleyh para ihtiyacı olmadığı hâlde müba- rek avuçları bir. türlü uçılamı. yor. Can çıkmış ainma — buy yerinde.. Faik Şemseddin. Kâmi, Ad- nâan, Kemal Talât, Orhan Rah- mi ve wihayet Haydar Rüşdü ile Zeynel Besim arasıra cehen- nemden mezuniyet alıp geliyor- lar. Bunlarım hehüz cezaları bit- medi. Haydar Rüşdünün boy- nunda 38 bin, Zeynel Besimin boynunda 32 bin rakı - şişesi asılı, Her ikisi de dünyada pât- layıncaya kadar içmişler galiba. Masmafıh Yunus Nadinin boy- nunda o kadâr çok Şişe var ki adamcağız yerinden kıpırdana. Aahiret ektupları. v Iki bin sene evel azap ve ıztırap içinde nasıl vefat etmiştim? Yazanı Şeyh Kemal Kâmil hükümele hükü- mat, benz.ne banzin dediği için dilinden bir ağaca ası mış, bök liyor. Galiba cezasının bitmesine yirmi gün kadar bir şey kaldı. Gene dünyada iken avukatlık yapan Hacıoğlu Sadık henöz afta.. Aklı başına - geldiği gün onu da azad edecekler, Evet.. Bu gün 12 kânunusani 3938... 2000 sene evel dünyadan âhi« rete nasıl intikal ettiğimi düşü- nüyorum da zavallı — tuhumnun tüyleri ürperiyor. Hiç ünutmam: Tam yılbaşında hasta olmuştum. Dinyanın, bir şey biliriz. zannettikleri halde, hiçbir şeyden anlamıyan hekim- leri bana tam li gün çeşid, çe şid âcı sular içirdiler, irili ufaklı baplar yutturdular. Hele sance lar, aztıraplar içinde geçirdiğim son gecenin dehşetini kimse tas savvur edemez. — Kim bu?. — Hekim Ahmed bey... — Kim bu?, — Hekim Mehmed bey.. Tomar, tomar majüskül mar- tavallı reçete kâğıdkarı, $ şe, şi- şe, kütu, kutu ilâçlar, her birin- dan yetmiş çeşid ukalâ nasihati, mikrop, megalop, kan tahlili, rontgen, tansiyon, operasyöh, kıvırdizasyon derken ve cczac İara yanın şişe nane rubu çak kantısı için avuç dolusu paralar Ti da ödedikten sonra bir sa bah gün doğarken odanın anse zın açılan kapısına bir bakdım dı; aman Allah... Etrafımda buluaanlar her şey- den bihaber idder. t Müdhiş bir tayf şeklinde muaz- zam bir ifrt yanıma yaklaşı. Telâş — içinde, — muhterizane, sordum: , * — Siz kümsin 2? Kalağıma — eğlerek — cevab verdi: — Beni Cenabıhak gönderdi, sana selâmı var, adım Âzraildir. Neccece? Azrail mi? Tüylerim Üürperdi, bağazım kurudu, gözlerim karardı. Bağırmak istedim, yapama- dim. Azrail yavaş, yavaş yanıma sokuldu. Sol kolu muazzam bir şeydi. Parmakları mübaleğası: ohar metre idi. Avucu demir kıskaçtan çok daha Mmüthişti. Sağ kolu ise, ötekinin aksine, mil gibi, süngü gibi ipince, upuzundu. İri, kanlı gözlerini bana tev cih etti. Sol elile tekmil vücu dumu kıiskacın — içine aldı. Sağı elinin sürât ve dehşetle karnı min içine gittiğini hissettim. Göğsümün tam ortasındaki mini, mini bir çukurda tahammülsül bir Acı düydum. Azrail aleyhis selâm; canımın içinde mühlu: bi vifacık kine' görümdn çukarmdan aSi aldı. “Attık ölü oldum. Hayır, ben ituh oldüm d cesedim ölü oldu. Derhal tavanı yapışarak yerde yatan balmumı gibi sapsarı nâşın: seyre baş ladım. Zavallı vücudum; enayi Çok geçmedi; leş dan mürekkeb bir sarıklı <alaj Sökün etti. Beni aldılar, — Çeye koydukları bir tahtanı Üstüne çınl, çıplak — uzattıla m sefendi hazretleri: *-Sanu -8 inci sahifede- KA