Şahın hedıyelerı açıldı ve bunların içinde kuru- tulmuş bir insan kafaşı çıktı Selim, Kırımda idi. Çorla civanadaki — mağlübi- yeti hazmedemiyordu. Kainpe- deri Mengüli Giray onu teselliye çalışıyordu. Fakat nafileydi. Se- lim, gittikçe korkunç oluyor, — asabı gittikçe bozuluyordu. Bir gün görüşüyorlardı. — Hanl.. Hanl, Şaka değill Benim gibi bir adam —mağlüb oldu ve ben, kara bulut dedi- ğim o küheylân, o yaman atım olmasaydı, babamın eline düşe- cektim.. Mağlüb olmak izzeti nefsime dokundu. Üstelik de kaçmağa mecbur oldum.. Bu ne ayıptır; ne ayıpl.. — Fakat şehzadem, dama- dim, bu, harptir, talih bazan yâr olmaz. — O da ne uğursuz kelime? Talihl. Talihl. İki binden fazla süvarim kılıçtan geçti. Bunu ya- pan talihl. O talih, bu talihl.. Benim tahta geçmekliğim de ta- lihe mi kalıyor? Hey Allahım heyl.. Yavuz, yayından fırlıyan çelik bir ök gibi bulunduğu sedirden sıçrıyarak Kırım Hanının karşı- sına dikildi: — Bu talih, benimle aşık ata- muyacak. Benim pençem, feleğin bile perçimini tutacak ve yakın- da göreceksin. Kırım Hanı, damadına baktı: — Şehzadem, sen emret kâ- fidir. Kılıcım ve askerim her za- man emrinde bulunacak, sana yardım edecektir. Hanın oğulları da ayni fikir- deydiler. Damadları Şehzade Selime yardım edeceklerdi. Çün- kü iş'n ucunda menfaat vardı, Kırım ve havalisinin mukadde- ratı vardı, Eğer Selim tahta ge- çerse, belki Kırım Osmanlı hü- kümetinin bir vilâyeti halinden çıkarak oraya muhtariyet veya istiklâl verecekti. Han ve oğulları: — Elbet bu yardımımızı unut- maz, diyorlardı. Selim, oğlu şehzade Süley- manla da sıkı sıkı temasta bu- lunuyordu. Asi ve firari şehzade; tetikte bir silâh gibiydi. En mü- said bir fırsatta tekrar İstanbul üzerine yürümeğe karar vermişti. .. Beyazıd, —artık — hayatından bıkmış, usanmıştı.. Âli paşanın şehid düştüğü ve Osmanlı ordu- sunun fena bi iyette kald ğı, bir çok şehid verdiği haberi gelince gözlerini semaya dikti: — Yarabbil.. Yarabbil.. İşte görüyorsun ki, benim biç bir hatam yok.. Sana karşı kusur işlememeğe çalıştım ve çalışı- yorum. Beni ne diye böyle elem- lere, felâketlere sürükleyip du- Günlük siyasal — gazete ve TBuharrırı Haydar Rüşdü ÖKTEM Umumi neştiyat ve yazı işleri müdü: vüz Hazadi Nüzhet ÇANÇAR e İDAREHANESİ kemir İkinci Beyler sokağı C.Halk Partisi biması içinde Telgraf İzmir — ANADOLU Telolom: 2776 - Posta kutusu: 405 Abone şeraili Yıllığı 1400, alz aylığı 800, üç aylığı 600 kuruştur. Yabancı memleketler için — senalik abone ücreti 27 liradır Yazan M. Ayhan <6 Aş Tuyorsun? Diyerek mırıldandı.. Ordu, müdhiş bir homurtu içindeydi. Yeniçeri koğuşlarında neredeyse kazan kalkacak, ihti- lâl kopacaktı, Neferler, ağalar düşünüyorlardı: — Yeniçeriliğin hays'yet ve namusu berbad oldu.. Liyakat- siz adamların eline düş ük. Pa- dişah ihtiyarladı, bunadı, bur- nunun ucunu göremez oldu. Bü. tün bunların müsebbibi şehzade Ahmeddir. Kendisini tahta lâ- yık görüyor amma biz varken © muradına eremiyecek.. Ahmede karşı uyanan bu nef- retin diğer bir sebebi de, Şeh- zadenin Yeniçeri ağalarına yaz- dığı bir. mektuptan — ileri geb mişti. Ahmed; kendisi tahta çıktığı takdirde Yeniçerileri bol bahşiş- ler ve paralarla taltif edeceğini yazıyordu. Fakat bu mektup öyle yazılmıştı ki, adeta Yeniçerilerin gürürünü zedelemişti. Kullanılan tabirler orduya karşı çok mağ- turane idi, Neferler: — Bak, bak,idiyorlardı, yedi- ği naneye'... Hem bizim omuzu- muza binerek tahta çıkmak isti- hep - şöyle yor, hem de ne İisan kullanıyor? Bu fena haberler birer birer padişahın kulağına gidiyordu. Beyazıt Hersekli Ahmed pa- şayı Sadmâzam yapmağa karar vermişti. — Ondan fazla bir şey bek- Hiyemem amma, kalburun üstün- deki en iylerden biril.. Diyordu. Sadaret mührü Ah- Mmet paşaya verildikten sonra bir iki gün geçmemişti ki, şabın elçisi de İstanbul kapılarını ça- hyordu. Elçi; sadrıâzam, ikinci vezir Mustafa paşa, kadıasker Müce- yetzade ve nişancı Cafer Çele- binin huzurda bu'unduğu bir sırada Beyazıt tarafından kabul edildi. Beyanıt, İran Şahının Teke mu- taassıplarını şiddetle tecziye et- tiğini duymuş ve sevinmişti. Elçi gicince elini uzattı ve öptürdü, tahtından bir k aşağıdaki yumuşak kaliçeyi i — Oturunuz, dedi. Şevketlâ Şah — hazretlerinin — icraatından memnun oldum. Hediyeler, hazinedarbaşı ta- rafından alınmıştı. Huzurda bi- rer birer açıldı, nihayet bir pa- ket halindeki Şebik Hanın ka- fası meydana çıkmıştı. » Sonu var - SADA Soyadını para ile| mi satıyorlar ? Bir ş-hid hâkimden bunu sordu Dün Sulhceza mahkemesinde bir izrar davasının duruşması sıtasında şahid olarak dinlenen Cumaovasından Bayan Cihannü- maya hâkim sordu: — Kaç yaşındasınız? — Zevcim eski Yunan muha- rebesinde beni almıştı. Kaç ya- şında o'duğumu oradan buluver! — Soyadın? — Benim soyum, sopum belli! — Anladıc fakat ne imiş o belli olan; onu söyle? — Ne olacak oğlum. İşte so- yum, sopuml! İşim çoi Bayan.. Soyadı al- madın mı? — Nereden alacağım! — Nüfustan? — Para ile mi satıyorlar? — Parasız. Nüfusa gidip soy- adını kütüğe yazdırdın mı? — Ne kütüğüne — oğlum? Hâkim çok uğraştı. İhtiyar kar dina - bir türlü lâf anlatamadı. Çocuğunu öldürmüş mü? eai aa Şerifenin muhakeme- sine dün dsvam edildi Burn*vanın Nasdöken köyünde yeni doğurduğu çocuğun göbe- gini kesmiyerek öümüne sebe- biyet vermekle mazaun Mustala karısı Şerilenin avukatı dün mü- dafaasını yapmış, bir ananın kendi bağrından kopan çocu- ğunu öldürem'yeceğini ve böyle bir - kasdolmadığını, Şerilenin masum olduğunu söylemiş, bera- etini istemiştir. Kararın tefhimi için muhakeme, önümüzdeki Salı gününe brakılm ştır. EERD A OLOR UPK OEGr AOA Nihayet zapta, soyadı. alımadığı kaydedildi. Esasa geçildi. — Anlat bakalım şu işi? — Kocam mefat edeli tam.. — Çok uğraştırıyorsun; köy”- nüzde bir zarar o'muş onu söyle?| — Hal haberim yok. — Çekil şöyle bakalım. Gelmiyen şabitlerin celbine karar verilerek muhakeme baş- ka güne bırakıldı. Bir iddianın enteressan muhakemesi Maznun divan edebiyatına taş çıkartıyor Avamil, Maksud, Emsile okumuş, femi âcizisinden bu gibi elfazı galizai kerihe çıkmazmış.. Senebaşı yaklaştığı için diğer mahkemelerde olduğu gibijSulh- ceza mahkemelerinde de göze çarpan bir faaliyet mevcuttur. Her bir mahkemede günde 60- 70 davanın duruşması — yapıl: makta ve bunlardan çoğu karara bağlanmaktadır. Bu davaların içinde bir çok enteresan ve alâka uyardıran mevzulara da — rast anmaktadır. Bugün de - seçtiklerimizden bir tanesini yazıyoruz: Mahkeme mübaşiri biri bayan di ihtiyar bir adam olan iki kişiyi salona aldı. Bayamı müş- teki mevküne, ihtiyarı da suçlu yerine oturttu. Hüviyetleri tesbit edildikten sonra, hâkim Naci Erel müştekiye hitap etti: — Kalk bakalım, davanı an- lat? Henüz 30 yaşında bulunan bayan Perihan ayağa kalktı ve da- vasımı anlatmağa — başladı: — Bu ihtiyar komşumdur, Bilâsebep bana hakarette bu- lundu ve beni dövdü. Hâkim, suçluya hitab etti: — Senin tahsilinin derecesi nedir? — 1305 senci kameriyesinde Kurşunlu medresesi müderrisi faziletlâ Zeydullah efendiden, lilmi nahvi ve sarfa aid emsile, maksud, avamil, izzi, merah tah- sil etmiş ve feyzi kemalât eyle- mişimdir. İmdi... — İmdiyi bırak da esasa ba: kalım. Bu kadın& —kütreumiş ve dövmüşsün, — Hişâl Femi âciziden bu gibi elfazı galizei kerihenin su- duruna bir lâhza imkân yoktur. Küfür, hazırı bilmeclis hatun ki- şiye elyak olmayıb ancak şeytanı lâine ve keferci fesedeye müs- tehaktır. İmdi.. — Bırak şu imdyi.. mü, onu söyle? — Hişâ. — Peki.. Dayak atmışsın? — Dayak, hayvanı gayrinatıka muhtas bir nesne olup iki tür- lüdür. Biri ismi cinstir. Velâkin maksud olan ismi hastır. İmdi.. — Hâlâ imdi diyor; bu ka- dinı dövdün mü, onu söyle? — Hiüşâl — Dayağın ismi cins, ismi hası mı olurmuş hiç.. Dayak işte.. Sen ömründe dayak yememişsin galiba? Sövdün — Hâşâ! — Anladık, bu imdileri, hâ- şâları bırak.. Sen sokakta da böyle mi konuşuyorsun? — Lebbeyki —Bir az daha devam edersen burasını medreseye çevireceksini Saçlunun inkârına mebni âm- me şahidlerinin celblerine ve sa- bıkasının sorulmasına karar ves rildi. Kemalpaşa cinayeti davası Yapılan tedkikler, maznun lehine netice veriyor Kemalpaşa kazasının Ören kö- yünde Mehmed Ali adındaki genci iterek yere düşmesine ve neticede ölmesine sebebiyet ver- mekle suçlu kır bekçisi Osmanın muhakemesine şehrimiz Ağır- ceza mahkemesinde devam edil. miştir, hâdise şudur: Ören köyüne İzmirden giden bir tiyatro köyde 0 gece 500 mumluk bir lüks lâmbasının ya- kıldığı meydanlıkta oyun — ver- meğe hazırlanmıştır. Köy gençlerinden Mehmed Ab tiyatro heyetindeki bir kızı seve- rtek ona mektub göndermiş, “Benim bağım var. Satayım, parasını sana yedireyim. Köyde kal, evlenelim.,, Demiştir, fakat kizin MektübDü yırtması Üzerine müteessir olmuş ve söylendiğine göre hâdise gecesi kızı - kaçır- mağa karar vermiştir. Tiyatro başlamadan mesele kır bekçilerinden ve gencin ak- rabasından Mehmed Aliye söy- lenmiş, o da gelip Mehmed Aliye yaptığının ayıb olduğunu hatırlat- mış ve elindeki çakıyı ne yapmak istediğini sormuştur. Bazı şahidlere göre Osman, o sırada Mehmed Aliyi itmiş, yere düşürmüştür. Mehmed - Alinin başı bir taşa raslamış ve delin- miştir. Yaralı İzmir Memleket hasta- nesinde ölmüştür. Bazı şahitler de Mehmed Ali- nin çakı elinden alındıktan son- ra geriye çekilirken düştüğünü söylemişlerdir. Mahkemece tayin edilen naib, hâdise yerinde o geceki vazi- Tarzan: Balta degmemış ormanlarda.. 37 — Dünden mabad — 1 — Köyün merkezinde Vi- kingler gelin ile meçhul muta- arrızın kaybolmasından mütevel- lıt bir Iııddııle bar, bar bağır- yorlardı. Koşarak bir yere git- mekte olan Vikinglerden birisi kaza olarak Zigfride çarptı, onu düşürdü ve o anda da gelinin kıvırcık saçları meydana çıktı: 2— Mıhıııpı., Zıgfrıdı he- men tanıdılar. (Bizim Prens bu- radal) diye bağırdılar. Tabii ya- nındakinin de Tarzan olduğunu anladılar, üzerine saldırdılar, Fa- kat Tarzan (beni elde edemiye- ceksiniz!) diye bağırdı. İvar: — Zigfride bir fenalık gel mesin!. Diye bağırdı. p 3 — Reis, Tarzanın üzerine saldırdı. Fakat Tarzan cesaretin- den hiç bir şey kaybetmeden gaddar İvara mukabele etti. Ken disine mahsus çevik hareketle kılıç darbesinden kendisini kur- tardı. Düşmanının da elini ya- ralamağa muvaffak oldu. Bütün muharipler hayret ve dehşet içinde idi. Tarzan son kozunu.. 3 — Oynuyordu. İvarın yara- | lanmasından istifade ederek Zig- fridi bir daha belinden kavradı. Ormana doğru koştu, Tarzan hem kendini hem de Zigfridi kurtarmak için bir deli gibi iler- liyerek — arkadaşlarının olduğu yere kadar varabildi. O17 Künunuevol Sağlık bahisleri Dahili hastalıklar nütehasmıımız De. M. Şevki Uğur diyor kiz Vaktinden evel ihti. yarlığa karşı savaş a $ İnsan kendi arabasını çekmelidir. Hayatta ülküsünü Öğrenmiyenler, sağlığına bak- mıyanlar vaktinden evel ihtiyar- lamanın büyük suçu altında ezi- ” Br ve erirler. Her bu yoldaki önemli vazifesini öğren- meli ve bilmelidir. Hayat, kuvvet ve — kudreti, sağlık ülküsü için mühim ödev- ler yapmak hassasını taşır. Ye ter ki bu kudreti vaktiden evel sarfetmiyerek, korumasını bilk melidir. İhtiyarlık yalınkat bir hâdise değildir. Bir çok sebeblerle olabilen; bir kaç hâdisenin toplanmasın- dan tevellüd eder. Eğer buna karşı doğru ve geniş bir korun- ma savaşı yapılmak isteniliyorsâ, bu sebebleri gözönünde bulun- durmak icab eder. . İhtiyarlığa karşı hiç bir ilâee mız yoktur. Bunun için vaktin- den evel ihtiyarlığa karşı dur mak ve bu kadar büyüyen, ge- nişliyen ihtiyarlık hastalıklarına karşı savaşla korunmayı bilmek, en mühim vazifelerimizden biri olmalıdır. Yoksa her vakit tehr like mevcuttur. İyi ve eğlenceli yaşamağı ve vaktinden evel ölmeyi göze alan insanlar, pek zavallıdırlar. Çok geçmeden bu düşüncelerile kene di kendilerini aldatmış olduk. larını görürler. Çektikleri — 1ztır rab ve elemleri — dindirmek için doktorlara başvururlar Ha yatlarının sonuna bada» günler *ear Döylece müthiş iniltiler içine de geçirirler. -Arkası var- kendi insan ı Nöbetçi eczahaneler Bu gece Kemcraltında İttihad, Güzek yalıda Güzelyalı, İrkatpazarında Asri, İkiçeşmelikte İkiçeşmelik, Alsancakta Jojef Jülyen eczahar neleri nöbetçidirler. Yurddaş! Şekerle yemişin izdivacın. dan, en güzel çocuklar dağar: Reçet ve şarup! yeti, işık tertibatını - tekrarlatıb şabitleri getirtmiş ve bütün şas hitler bekçinin yalnız elinin has vaya — kalktığım — gördüklerini, başka hiç bir şey görmedikle- rini söylemişlerdir. Naibin va« poru, dünkü muhakeme celse- sinde okunmuş ve un Ös- manın lehine olduğu görülmüştür. Osman da: — Ben Mehmed Aliye tokat vurmadım. O, geriye çekilirken kendisi düştü. Demiştir. Muhakeme, müddei umumi tarfından iddia serde- dilmek üzere başka bir güne bırakılmıştır. Rumi - 1353 | Arabi - 1356 Kânunaevel 4 Şeval 14 Kânunuevel Bümeş 204 7,06 147 18,19 Lansak 12,38 5,22)