3 Aralık 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

3 Aralık 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3 Küönunuevel ANADOLU Mektep röportajları: 1 Okuma iştiyakı artıyor, Mektepler de doluyor »- 0-10 —4 ü — ——— ——— Burnavada geçen sene kurulan ortaokul gelecek yıl, üçüncü sınıfa da kavuşacaktır Yavrular arasında bir saat! z Burnava Ortamektep talebesinin çalışma, oynama, kır eğlenceleri intibalarından İki yıldır Burnavanın en ten: ha bir yerinde canlı bir kaynaş: manın gürültüleri dayuluyor. Bir çok nahiyelerimiz, hatta kasabalarımız — mektebsizlikten kıvranırken Burnavalılar, güzel muhitlerinde bir Ortaokul ya- ratmakla bahtiyardırlar. Geçen ders yılı, bir çok ek- aikliklerle bir sınıflı, (3 lisan kursüna ayrılmış ette) 106 mevcud »ila açılan makteb, bu yıl üç şubeli bir ikinci sınıf da- ha açarak 200 den fazla mev- cudla derslerine devam etmek- tedir, Mühim eksikliklerine rağmen Burnavada canlı bir hareket ya- ratan bu müessesenin, hangi şartlar dahilinde çalışıp muvaf- fak olduğunu görmek her halde alâkalı bir şey olacaktı, Bu düşünce ile bütün İzmir mekteblerini içine alacak olan “Mekteb röportajları, serisine Burnava Ortaokulundan başlı- yorum. . .. Mektep direktörü Emin Öre- neldir. Erkek öğretmen okulunda muavinlik ettiği sıralarda idare- ciliğile herkese kendini tanıt- mıştır. Yeni teşkil edilecek bir mek- tebin idaresini, böyle “ören, bir *el, e© vermek hakikaten isa- betli olmuştur. Genç direktörü masası başın- da gündelik yoklama cedvelle- rini tetkik ederken buldum. Zi- yaretimin sebebini kısaca anlat- tım. Anadolu gazetesi için ya- Pacağım bu röpartaj serisinde, Mmektebine ait olan yazıyı zen- ginleştirmek için yardımlarını Tica ettim.. Kendisine ilk sualim, Burnavalıların okumağa karşı Olan alâkalarını sormak oldu: —*Çok, çok fazla, dedi. Ge- Şen sene âaçılan ve bu sene ge- tişletilen ortamektebin vaziyeti, Bu alâkaya en canlı misaldir., Bu “canlı misal, i görmek için mektebi gezmeğe başlıyoruz. Ders zamanıdır.. Ortalıkta en ufak bir gürültü yok.. Karanlık bi- koridoru geçerek bahçey -. keti yapan arkadaşımız Burnava Ortamektep direk- törü ile konuşuyor geçiyoruz: Alabildiğine —uzanan — geniş çamlıklar ve bunların - altında muntazam yollar. Direktörle bu yollarda dolaşıyoruz. Mektebin ihtiyaçlarını sora- yorum: — “Çok, sayılmıyacak kadar çok -diyor- meselâ; bakınız şu yerlere ne mükemmel çiçek par- telleri yapılabilr. Bu geniş bah- çeler bakılmağa çok muhtaçtır. Halbuki — bahçıvan - bile. yok.. Hademeler de az, iki binanın gündelik temizliğini zor yelişti- riyorlar., Dar bir bekçi ' kapısını geçe- rek, bu sene ilâve edilen binaya geçiyoruz. Derken bir z | ça'ıyor. Ve ardından bir kayaaşma...Bü- tün talebeler hep birden bu çamlarla örtülmüş geniş bahçeye dağılıveriyorlar... Bir erkek talebe beş numara bir topu ayağı ile yüksek çam dallarına kadar - fırlatıyor. Top dallar arasında kalır g.bi olu- yor... Kurtularak tekrar aşağıya düşüyor... Bir çığlık düyuluyor ve bir kafile topun düştüğü yere koşuyor: Top gene havada... Koyu çamlıkların altında elle- Aydında şiddetli yağmurlar Menderes taştı, sular demiryolunu götürdü Aydın, (Hususi, gecikmiştir)— Son yağan şiddetli yağmurlardan demiryolu bozulmuş, Menderes taşmış, gidiş geliş sekteye uğra- mıştır. Aydın * Nazilli arasındaki hattın bir çok yerlerinde ufak tefek arızalar vukua gelmişse de en mühim tahribat, Çiftekahve- Sultanhisar istasyoları arasında 158-159 uncu kilometrlerde ok muştur, Seller burada 1,5 metro de- rinlik ve 12 metre uzunluğunda bir kısmı götürmüşlerdir. Akşam Ankara ekspresi gelememiş, İz- mir - Nazilli treni de Aydında kalmıştır. Hat derhal tamir edil- miş, ertesi gün saat ondan İl baren trenler gidiş gelişe baş- | kamışlardır. Menderesin taşmasından da, nebir üzerindeki — sallar işliye memiş, karşı taraf köylüleri Ay- din pazarına gelememişlerdir. Menderesin taştığı yıllar, pamuk vesair yaz mahsulâtı iyi ve be- reketli olduğundan, bu — taşkın çiftçiyi sevindirmiştir. Hava sar bahleyin birdenbire açmış, fakat öğleden sonra gene — hafif yağ- mur başlamıştır. rinde kitaplar, gezinerek deri |a guşanlar var, Kolkola girmiş kız talebeler yanımızdan vekarla geçiyor, takındıkları büyük ba- yan tavrı, yaşçları ile ince bir tezad tekil ediyor... Bir aralık niçin koşup zıplamıyorlar, diye düşündüm. Gene bir zil.. Bir dakika içinde bahçeler boşaldı ve gene hafif bir rüzgârın çamlarda çı- kardığı,tatlı uğultulardan başka İT se z Bu sene kiralanan binanın her tarafını gez'yoruz.. Direktör pro- jelerini anlat yar: — “Vekâete, bu iki binanın satın alınması için yazdık. Kabul edildiği takdirde; bı iki binada ufak bazı değişiklikler yapılarak tam 9 oda açılabilir. Gelecek sene üçüncü snif açacağımıza göre, bu 9oda ihtiyacımızı kar: | şılıyabilecektir. O zaman diğer binayı pansiyon yaparız. Esasen İzmirde yegâne leyli ortamekt-p olan Buca ortaokulu kâfi gek memektedir,,. .. Bu çam'ıkların” kicakladığı mektepte leylilik her halde haş bir şey olacak.. Talebenin sihhat ve istirahati için lâzım olan te- miz hava ve sükünet burada fazlasile mevcit. Geziyoruz... - Sınıfın — birinde talebeler sandalyelere oturmuş- lar, dizlerine çantalarını koyup iki büklüm bir vaziyette, yazı yazıyorlardı. Çünkü kürsü yok.. Sordum: — Halk partisi yakında temin edecekm'şi.. Mektehbi , gezip bitirince bak- tım ki, lâboratuvar namına bir şey. yok... Halbuki fen bilgisi, fizik, kim- ya okutuluyor. Sordum: Mümkün olan alet ve cihaz- ları Buca — ortamektebinden ve Ziraat mektebinden tedarik ede- rek, ancak en mühim tecrübeleri yapılabiliyor. - l Kİ | M ZELTMDCEEEN O L | Bu şüphesiz en mühim eksik- liktir. Mektebin muhtelif faali- yetleri hakkında edindiğim ma- Tümatı sıralıyorum. Müzik: Öğretmen Hamdinin çalışma- larile canlı bir. müzik faaliyeti vardır. Ayrıcaği bir Macar öğret- menin idaresinde bir mandoli- nato takımı teşkil edilmiştir. Yakında bir konser vermeğe hazırlanıyorlar. Resim-Elişleri: Genç kızlar kiymetli - öğret- menleri Bayan Nazmiyenin ders- lerinden istifade ederek güzel elişleri yapmaktadırlar. Resimde de muvaffakıyetler elde ettiklerini resim hocaların: dan dinledim.. Her ders yılı sounda, mektepte bir sergi aça- rak bu küçük eserlerini teşhir ediyorlar. Gezintiler: Güzel havalardan vo tatiller- den istifade edilerek muntazam köy gezintileri yapılmaktadır. Bu suretle küçük - talebeler; hem spor yapıyorlar, hem de şimdiden köylü ile temasa gelme mümareşselerinde bulunuyorlar. Sosyal yardım: Fakir bir muhitin çocuklari olan talebeler, mektep - tarafın- dan yardım görmektedirler, “İşçi ve esnaf birliği, mektep açıldı- ği zaman kismen . kitap — yardı- mında bulunmuştur. Civar köylerden gelen 6 köylü talebeye mektep tarafından öğle ve akşam yemeği verilmektedir. Ayrıca uzak kazalardan gelen 3 talebenin gece yatmaları - için muallimler tarafından bir oda tutularak pansiyon yapılmıştır. Ekserisi yardıma muhtaç olan bu mektebin talebeleri; her şeye rağimen Kızılay gençlik, teşkilâ- tına büyük bir alâka ile yardım etmektedirler. * * Direktörün odasındayız. Ga- zeteme fotoğraf beğenmek için bana, mektep 'albümünü uzatı- yor. Hepsi güğkl şeyler. Gene zil çalıyor. — Direktöre teşekkür ederek, talebelerle bir: likte mektepten çıkırıyorum. -Atsız kalem- Diş Tabibi Cevat Dağlı İkinci Beyler sokak No, 65 Telefon: 2055 -« HİKÂYE Sahile & Namuslu Hırsız *ece.. Rüzgâür alabildiğine çığlıklar atarak esiyor... Sokak- lar tenha ve adamakıllı karan- lik.. Bir adam, eli cebinde, so- kağın ortasına kadar geldi, Et. rafına bakındı: — Kimsecikler yok, tam sırası! Diye — mırıldandı... İki katlı, cebhesi dar bir mağazanın önün- de idi. Yaklaştı.. Bir aralık var- dı, kapiyi şöyle bir zorladı. Tab: mini yerinde idi, Kapı iyerimdön hafifçe oynadı. Sağ kanadı, bir az daha tazyik etti. Aralık ge- nişledi ve kilit boşandı. Bir ha- yalet gibi aralıktan iç-riye sü- züldü. Kalbi, kabuga kemikle- kırıp ta fırlıyacak - kadar, hızlı çarpıyordu.. Bu işlerde her halde acami olacaktı. Küçük bir ceb feneri: çıkardı. ve-düğ- mesine dokundu: Şurada peynir vardı. İşte ba- hk, sebze konserveleri... Şurada da tuz, şeker, fasulya, nohud, pirinç vesaire... Elleri hem titriyor, hem de çalışıyordu. Lâmbayı söndür- müştü.. El yordamile iş görü- yordu.. Vücudü müthiş bir ha- idi. Şakakları da şiddetle atıyordu. Aldığı şey- leri kâğıtlara dolduruyor, pa- ketler yapıyordu. Nihayet bun- ların hepsini bir çuvala yerleş- tirdi. Lâmbasını tekrâr yaktı. Bir masanın önünde bulünüyor du. Çekmecesini çekti, baktı; paralar vardı. — Hayır, ben para istemi- yorum -diye mırıldandı- ben aç Çocuklarıma yiyecek götüreceğim. Bu zehir gibi kış gecesinde öyle de terliyordu ki.. Evet, hasta olmalı idi. Bütün vücudü, azılı bir sıtma nöbeti içnde imiş gibi, biç durmadan kırılıyordu.. Çuvala baktı, içinde her çe- şid yiyecek vardı. Fakat bir türlü onu sırtına vuram'yordu: namuslu adamların duydukları, azab, derin kırışıklıklar ve şaş- kın bakışlar halinde yüzüne vurmuştu. Birdenbire, gözünün dört çehre geldi. Biri on yedi yaşındaki ağlu basta Mahmudun, diğerleri beş ve Üüç yaşındaki iki kızının, biri de biçare, nahif, zayıf ka- rısının çehreleri.. Titriyen ellerinden biri lâmba- nın düğmesine dokundu, diğeri de çuvalı, bir yarım daire ile sırtına aldı. Adam, dükkânın arka kısının- daki kapıya doğru bir bakış fırlatmış olsaydı oradan, sapsarı bir çehre üstünde, hadekaların- dan fırlamış bir çift gözün ken- disine, bakdığını görecekti. On yedi yaşlarında, hastalıktan yeni kalktığı belli bir çocuğun ıztı- raptan hayretten, korkudan açıl- mış gözleri.. Namuslu birsiz. kapının ara- lığından — süzüldü. — Karanlıkta, çiftlikten tavuk çalmış bir ihti- yar tilki gibi, koşa koşa, kay- bolup gtti. rini önüne .. İki saat sönra... Yazanı Orhan Rahmi Gökçe Şehrin kenarındaki üsti neke örtülü, pencere kapak « « adamakıllı çivilenmiş bir evde, dumanı hâlâ tüten bir fasulye kâsesinin etrafında iki kız çor cuğu, bir kadın, bir de o otu- rayordu.. O, gırtlağında durüp mi inmek istemiyen lokmaların yikı ve kafası ile ruhunun da- yanılmaz kargaşalığı - içinde, 1z- tırabın en büyüğünden esrarlı bir hazzın en derin noktasına kadar şaşkın şaşkın, bucalıyor- du. Hırsızlığın ve yasağın tatlı olacağına insamazdı. Onun fik- rince, süç ve günah, duyulmasa, görülmese bile gene tesir Ve kuvvetinden hiç bir şey kaybet: mezdi. Fakat bütün bu ahlâk ve namus telâkk si, aç kalmış karısının ve çocuklarının sıcak bir yemeğe kavuşmaları önünde, ikinci dereceye düşmüş şeylerdi. Onlar, her kaşıkta sıcak lok- mayı midelerine indirirken, o da başka bir lokma yutuyordu.. — Demek Mahmud da iş tuttu hal. -Diyordu: Fakat yavruçuk hastalıktan yeni kalkmıştı. Bil- hassa geceleri mağaza bekle- mek; böyle genç, ince ve ezil- miş bir vücud için., Karısı onu teselli &diyordu: — Yok, değil Sami değill. Gündüzleri rshat rahat uyuya- çak.. Kazandığını da , kendisine bırakırız.. Mademki sen de işe girdin, demek ki, bahtımızın fena günleri gelib geçmiştir. O, başımı eğdi. Zoruzoruna: — Evet, dedi, geçti.. " .. Sabah sabıh... Yeni kurul- muş bir mahkeme... -Genç hâ- kim, karşısında duran suçluya sordu: — Adın? — Mahmudi — Sen, daha dün girdiğin mağazadan bir çok yiyecekler çalmışsın?. — Evet efendim. — Neden çaldın?. — Çaldıklarını ne yaptın? — Tam bu sırada mahkeme kapısından sendeliye - sendeliye biri girdi. Suçlu ona baktı, o da suçluya.. Biri: — Oğlum, dedi. Öbürü de: — Babam, diye mırıldandı. Son gelen adam reise döndü. Kendisinde bir yarı deli, bir meczup hali vardı. — Reis bey -diye kekeledi. bu çocuk hırsız değildir. Reis kaşlarını — Kenara çekiliniz. Size sual sormadım.. Muhakemenin cere- yanını ihlâl etmeyiniz. — Fakat bu muhakeme; hır- sızı tesbit etmek için değil mi- dir? Ben de ona hizmet ediyo- rum. Hırsıiz. o değil, benim... Ben çaldım..

Bu sayıdan diğer sayfalar: