Sahifa € Bugünkü medeniyet ve terakki davasına bakarsak ne çıkar? Dünya, esrarla dolu bir is- tikbal karşısındadır.. Tel vasıtasile nakliyat ve duyma imkânı buluna- cak mı? O takdirde bu harikulâde keşiflerin insan| ruhuna saçacakları felâket ve meraret ne olabilir Fen adamları ya halkederek hayatı uzatabilecek, yahud da mahvederek kısaltabilecekler midir? A Sağda Zeiss rasadhanesinden yıldızlar tedkik ediliyor, solda Carnejie enstitüsü profesör- lerinden doktor Vilson göklere bakıyor, solda bir kuyruklu yıldız.. V Bir iki Bu satırların muharriri hiç bir tarihten, veya tarihi edebiyattan mülhem olmadı. Bunları yazan kendini sadece, — Jules Vernele- rin, H.G. Wellslerin fen sahala- rında dolaştırarak, istikbale ait Henri Hasit şâübsi düşüncelerini bu münase- ©0 LA CU MK OMĞDL L *sattığı kitaplarda acep ne var- dır, diye de çekiştirirler.. Fa- kat ceza, cezadır.. (Hasan Basriye döner:) — 'Bana bak B. Hasan Basril Ben seni ötedenberi severim. Halis, temiz bir Türk oğlusun.. Göbeğin şişman, ensen yağlıdır, aldırış etmem. Fakat şu müba- rek sesine gelince.. — Fakat ağam, ne yapayım, Allah vermiş dedim ya.. — Haydi, onu mazur göre- lim. Gırtlağını sökecek deği tabi.. Fakat şu dangalaklığına ne diyeyim; iyi dinle: — Doğru şeyi, direk uzatır gibi söylemiyeceksin.. - Bir az şöyle, evire, çevire, yaldızlıya, telleye söyliyeceksin. Doğruyu söylemek, bu asırda dangalak- lığın ta kendisidir. Hayvan ter- biye eder gibi, dilini de terbiye et.. Haydi, kalk git de o kahve- hanenin bir kenarında her sa- bah - haâni sen anlarsın - aksı- rıp — tüküren biri — vardır, onu kovalal.. Hasan Basri — Emriniz baş Üstüne ağam. Hasan Basri çikar..” Hacıoğlu teise ve Hacivada yaklaşır:) — Refikalarınızla çocukları- nız gelmişler.. Galiba bayram- hk öteberi alınacakmış. Karagözle Hacivad biribirine bakığırlar ve'körkü'işindü, kür sünün arkasına saklanırlar. — Onlara söyle: Kimsecikler yok, çoktan gittiler, deyiver. Hacıoğlu — Ya Kemal Ki- mili görürlerse? Karagöz — Korkma; Kemal Kâmilde ödünç para — verecek göz yoktur, ondan bir şey tır” tıklıyamazlar. Haydi sen öyle söyle de gitsinler. Amma arka- mızdan söylemiyecekleri lâkırdı kalmazmış. Aldırma, kadın kıs- mı söyler söyler, oturur. Onların kürsü arkasına çekil inelerile bittabi artık - başka iş görmeğe imkün kalmaz ve nün acisleri, kendiliğinden dur rur. Fen adamları, yıldızların bir çarpışmasını böyle tahayyül ediyorlar betle ortaya atmaktan gayri bir şey yapmadı. Bu satırlar, sizi, bir kaç daki- kalık bir zaman için, insanlar- daki hayal kudretinin henüz nü- fuz etmediği, uzak asırlara doğru sürükleyip götürecektir. Bunları tenkit etmek szce çok kolay olacaktır, aziz okuyucularl.. Fa- kat sanırım ki, bu tenkitler, tıpkı benim şahsi tasavvurlarım gibi hiç bir delile istinad ede- miyecektir. Zira, dünyada esa- sen hiç kimse, en aşağı iki üç bin senelik bir geçmişi olan bu eski dünya medeniyetinin yarın alacağı şekli önceden keşfetmek iddiasında bulunamaz... . Dünyanın yarınki - vaziyeti ne olacak?. İşte, düşünen kafaları muazzeb etmekten hali kalm- yan, meali çok meşkük bir sual!.. Geşmişe doğru bir göz ata- hm ve meselâ on dokuzuncu asra dönelim: Ne göreceğiz?... İşte: Steven- sonun icad ettiği ilk lokomotif rayları üzerinde yürümeğe çalı- şıyor; Zulton buharla mütehar- rik yandan çarklı bir vapur tas- lağı hazırlamakta ve nihayet Mors, birinci defa telgraf telleri vasıtasile muhabere etmek tec- rübesinde bulunmaktadır. İnsan zekâsının yeni ufukların cazibe- sine kapıldığı ve bütün sâyini, biribirinden daha gözalıcı, mu- azzam keşif.erin taharrisine has- reylediği gene bu asırda, sesini, telefonla uzak mesafelerden işit- tirmeğe muvaffak olan Graham Belliyi görüyoruz. Bu yeni elektrik ve makine devrine girerken dünya muam- malı ve esrarlı bir meçhule doğ- ru atılmıştır. Bugün hummalı bir, şüphe ve tereddüt devri yaşa- dığımıza şüphe yoktur. Makine- ler tarafından istihlâf edilen mil- yonlarca amele sefalet içindedir. Onların vaktile bazu kuvveti ve alın terile çıkardıkları işi, bugün, amele gündeliği yerine elektrik ve benzin yutan makineler gö- rüyor, ve maalesef, endüstri istil hemseviye olarak, dünyada gündengüne işsizlik ar- tıyor. Fabrikaların vücude getir- dikleri ba mamulât yığınları min içindir? Bunların müşteri ve müstehlikleri kimlerdir? İnsanlara, bu endüstri iptilâ- sının cıvatalarını bir parça gev- şetmelerini, makinelerin bu teh- didâmiz inkişafına bir hudud koymalarını bağıra bağıra söy- liyelim; onlara bu hakikati an- latalım. yarattıkları bu canavar- ların kendilerini tahripten baş- ANADOLU —— — ka bir şeye 1 Kânunuevel Sayıklarken itiraf edilen cinayet Bir kız Beş yaşındaki bir yavruyu nasıl öldürdü? v aa GELTERUAR L EEUHABERLERİ Bodrumda: Köy yollarında tamamen otomobil işliyor! Vali, kooperatif hareketine önayak oldu. Köy, yeni kalkınma imanına sahibdir Muğla valisi Bay Recai Güreli Bodrumun Yalıkavak köyünde köylülerle beraber Egenin cenub kısmını gez- 4 | mekte olan arkadaşımızdan: Filâdelfiyada umumi efkâr de- rin bir heyecan içindedir. Se- bebi, 19 yaşında bir kızın işle- diği çok şeni bir cinayettir: Maruf ve muhterem bir pro- fesörün Dr. O'kunurun bir kızı vardır; adı Meri solan bu — kiz, beş yaşında bir kız çocuğunu öldürdüğünü itiraf etmiştr. Merinin anlattıklarına göre, cinayet şu şekilde işlenmiştir: Nansi Glen âdli ve beş ya- şında bir küçük kız, Merinin bisikletine binmek istemiş, Me- ri de çocuğun bu arzusunu ye- rine getirmemiştir. Nansi Glen arzusunda inad gösterince Meri kızmış ve başına bit taşla vurmuştur. Bu darbe üzerine küçük kız bağırmağa başlamış, Meri de taşı daha büyük - şid- detle vurmağa devam etmiş ve zavallıyı öldürmüştür. Cani kız, merhametsiz Meri, öldürdüğü yavrucağızı bulduğu bir oluklu saça sarmış ve göm- müştür. Bundan sonra da kan- Tanan eldivenlerini yakmış ve kan lekelerini silmiş ve hiç bir şey olmamış gibi bisikletine bin- miş ve cinayet yerinden uzak- laşmıştır. Bir müddet iradesine ve ru- huna hâkim olmuş, fakat son- raları yaptığı cinayet her gece rüyasına girmeğe başlamıştır. Meri bir “gece bu cinayeti uykusunda sayıklamış ve babası bunları tamamile not etmiştir. Bu sayıklamalar profesörü bü- yük,bir dehşet içinde bırakmış ve-meseleyi de hemen zabıtaya bildirmiştir. aa — ——— —— yaramıyacaklarını ve bir gün, muhakkak surette insanlığı izmihlâle sürükliyecek- lerini anlatalım!.. Fakat kime anlatacaksın? Motörlerin hamur- tuları ile, piston'arın gürükü e- rile, telsiz telgrafların vızıltılarile kulakları sağırlaşan bu adam- lar, lâboratuvarlarında, hummalı bir heyecanla, durmadan, yeni yeni tecrübelerin peşinden koş- mağa devam ediyorlar; yeni bir gaz, tahrib edici başka bir şua bulmağa çalışıyorlar. Bu — Sonu 8 inci sahifede — Bodrum kazasının bütün köy- lerini dolaşıyoruz. 937 senesinde devam eden faaliyet sayesinde Bodrumdan, Bitez, Miskebi, Gö- rice, Yahşi, İslâmhaneleri, |Dere, Peksimet, Karakaya, Gümüşlük, Akçaalan, Karatoprak, Karabağ, Yaka ve gene Bodrumdan Belen ve Yalıkavak köylerine çok ra- hat bir şekilde otomobillerle gidib geldik. Gene Bodrumdan, Kızılağaç, İnişdibi, Kum, Pınarlı: belen, Camarası, Etrim, Mum- cular, Tepecık, Çömlekci köyle- TİNE“dE arızasız yollardan gide- rek mükemmel otomobil seya- hatleri yaptık 938 senesinde bu yolların bazı moksanları tamamlanacak ve bazı dağ köylerine yollar yapılacak; bu suretle bütün kaza köylerinin otomobil yolları - bit- miş olacaktır. Yollar için köylere yapılan yardım, kazma, kürek, dinamit, fen memuru göndermekten iba- rettir. Köylü kendi fbazusu ile yolunu yapmış ve dünya kurul- duğu tar hten Cumhuriyet dev- rine kadar tekerlek yüzü görmi- yen Bodrum kazasının her tara- fına - otomobil işlemeğe başla- mıştır. Otomobil kornası, Bodrum köylülerinin en çok hoşlandığı bir musiki olmuştur. Otomobil- ler geçerken, bütün çocuklar se- lâm verirler, kadınlar, kızlar mend | sallarlar. Otomobil, Bod- rumda, yeni bir devrin parola- sıdır. ** Bir sabah, üç otomobilden ibaret olan kafilemiz Bitez kö- yüne uğradı. Otomobillerin kor- nalarına - koşan köy'halkı vali Recai Gürelinin etrafında halka- landılar. Fakat zavallıların çoğu sapsarı idi. Çocukların karınları şişti. - Valinin yüzü elemle bu- rüştü, sordu: — Neden yüzünüz bu kâdar sarıdır, hasta mısınız, burada sıtma var mı ? — Var bayım! — Size sulfato verilmiyor mu? — Hayır. Kendimiz — alırız, amma herkes alamıyor. Vali bu köye derhal sulfato gönderilmesini emrettikten sonra gene sordu: —Peki amma, sivrisinekler için bir çare düşünmediniz mi? - Bayım, bizim köyün sivris sinekleri azmaktan gelir. Axmıç tumrlelusnuk; Latuklığı - KUTUTMAİ zordur. Vali, Nafıa mühendisini be- raberine alarak azınağın yanına gitti. Bir de ne görelim, denize dokulen bu azmağın ağzı tıkan- miş sülar, şurada burada kü- çük ” küçük göller, bataklıklar açmış. Ufak bir tetkikten sonra bu azmağın kolayca temizlene- ceği anlaşıldı. Fakat derkenar, tezkere yazılmadı. Hemen mü- hendisin tarifi dairesinde kaz- ma ve kürekler işlemeğe başı ladı. Bir kaç saat sonra azma: ğin ağzı açıldı, sular - aktı. Bu neticeyi gören köylüler sevinç ve hayretle söylendiler: — Kolaymış bel.. Töbeler ol sun yarabbil... Bu iş üç dört saatte bitermiş te haberimiz yok* muş.. Vali Recai Güreli, köylülere sıkı sıkı tenbih etti: — Bu azmağın ağzı tıkandığ! zaman gelir açarsınız. Bataklık ölmaz, köyünüzde sivrisinek kab maz, siz de sıtmadan — kurtulur” sunuz. Otomobillerimiz köyden ©" —So nu 8 inci sahifede — v Muğla valisi, Karaovada yeni kurulacak Cumhuriyet abidesi hakkında izahat veriyor