Tj b -| etmedikçe Atos, Dartanyanı da berâber gitmeğe davet etti; ömründe Oynamamış bulunduğu bu oyunü hiç bilmemekle beraber, saba- hin saât doküzündan on ikiye kadar olan zamanı geçirebilmek için ne yapacağını da bilmedi- #nden bu daveti kabul etti. İki silâhşor oraya daha evel fittiklerinden —oyuna başlamış- lürdi. İdiman — oyunlarında - çok Melekesi olan Atos, Dartanyani da alarak karşılarına geçip ra- kipleri olmuştu; fakat, sol el ile Oynamakla beraber, oyuna baş- İyınca yarasının böyle bir ta- lime girmek için henüz taze ol- duğünü anladı. Bunun için Dartanyan yalnız lmıştı; oyunu — bilmediği için Huntâzam olarak öyniyamiyaca- OBinı söyliyön Dartanyânın bu dözüne kulak vermiyen diğerleri fopları atmağa başladılar; fakat Portosun Herkül kadar kuvvetli Attığı toplardan biri Dartanya- Tn yüzünün © derece yakımın- geçmişti ki, eğer böyle Zeçmeyip te yüzüne çarpmış ol- taydı suratında hâsıl olacak hal 'llo ktalın karşısına çıkabilmek imkânı kalmiyacağı için o gün- kü kâbül şerefini kaybedeceğin- den korkmüştü. Halbüki, — bütün — istikbâlini Geskon düşüncesi ile bu günkü huzura çıkışta gören Dartanyan, Aratla. ije- Portosu / neraketle "ı"lhd.ku sonra bu oyunda meleke hasıl oynamakta — mazur buldaduğunu bildirdi; ve bunud ine oyun yerinden çekilerek "| #eyirciler yerine gidip otürdü. Dartanyanın talihsizliğine ola- Tak seyirciler arasında Kârdinal Tuhafızlarından — biri vardı. ve bu âdatü ise bir gün evel arkas daşlarının mağlübiyeti sebebile :'l öfkeli bülünmüktâ ve bür üh intikamım almak için fırsat kollamakta bulünüyordu. Bu fırsatı ele geçirdiğine kail bu âdam, yânindakilere — Delikanlının bir — toptan — #NADOLU Yazan: Ateksanidr Düma —— 3:0 “İşte tam bu sırada, Atos, Porlos ve Aramis ortaya atılarak |genç arkadaşlarına saldıran iki muhafızı geriye sürdüler korkmasına hayret edilmer; o şüphesiz bir silâhşor namzedi olmalıdır. Dartanyan, kendisini — yılan sokmuş g bi başımı çev rerek bu küstahça sözü söyliyen muhahza şiddetle gözlerini dikti. Diğeri — biyiklarımı ona cevâp verdi: — Vay canına! Küçük elendi, bana istediğin kadar bak; ben istediğimi söyledim.. Dartanyan gayet yavaş sesle cevap verdi: — Söylediğiniz söz izahat is- tenmiyecek kadar Aş'kâr olduğu için beni takip etmenizi rica ederim. Dedi. Muha'ız dâ alay eder tarzda sordu: — Ne zaman? Dedi. — Lütfen. şimdi.. — Şüphesz benim kim ok duğumu biliyorsunuz? — Ben mi?... Hayır, sizi hiç tahımmadığıma emin ölünüz; hat- ta buna İüzüm da görmem.. — O hâlde hâta ediyorsü- nuz, çünkü ismimi bilseniz, bu kadar acele gösteremezsiniz. — O halde, ismin 2 nedir? — Bernaju Bendehniz. Dârtanyan hiç eheminiyet ver- mez bir tavırla teklif etti: — Çök âlâ Mösyö Bernaju, sizi kapıda bekliyorum. — Gidiniz, tfendi; peşihizden geliyorum. — Acte ettiğinizi belli et. meyiniz, efendi, beraber gittiği- miz anlaşılmasın; iyi bilirs niz ki, yapacağımız şeyi Aanlarlarsa bizi rahâtsız ederler. İsininin delikânlı üzerinde hiç bir tesir husule getirmediğini gören Mmuhafız taâccüple dedi ki: — Hakkıhız vâr.. Hakikâten Berhajfu ismi, belki Dartanyan müstesna olmak üze- re, hemen her kesçe maâlümdü; çünkü bü adam hemön her yün- kü kavgalarda ismi geçen bir şahis öolmakla betaber, Kardi- nalin bütün emirleri bile onu bü halinden vazgeçirememişti. Pottos ile Aramis Oyunları bükerek bir İle çök Meşgül bulunduğu — ve Atos ise dikkatle onları seyre dalmış olduğu için genç arka- daşlarının dışarıya çıktığının ve Kardinal — muhafızınin — aizusu veçhile kapıda bek ediğinin far- kıina varmamışlardı; az zaman sonra muhafız da dişarıya çik- mişti. Öğle vakti kral huzuruna ç- kacak olan Dartanyanın kaybe- | decek vakti olmadığı cihetle et- rahna bakındı ve sokikta kimse olmadığım — görünce — hasmına dedi ki: — Allahım! Bernaju diye şöh- ret bülmüş bir naminiz. olduğu için karşınızda bir silâlişor nam- zedi görmen zden dolayı taliiniz | müsterh olunuz, | var. Neyse, elimden geleni yaparım. Hazır olunuz! Dartanyanın bu su etle gale- yana getirmiş bulunduğu hafız söz aldı: — Fakat, benim fikrimze bu- rasını iyi inthap etmedik; Sen Jermen Manras'ırının arkasına, yahut Preu-Klerkin içine gitsek daha iyi olur» Dartanyanı — Dağru söylüyorsunuz, a: kat, tam oün ikide bir yerde bu- lanacağım — cihetle küybedrcek hiç vaktim yok. Hazır olunuz! Haydi efendi, hağır olunuz!... Diye cevap verdi. Fakat Dartanyan da bir. yün evelki yak ada müptediliğini teç rübe etmişti. Zaferinden artımış olan cesa- retli ve istikbal ümidinin neşesi ile bir adım bile geri gitmeme- ğe karar - vermişti, bunun üze- rine iki kılıç kabzelerine kadâr ölçüldü Ve yerinden hiç kımil- dam yan Dartanyan, hasmını bir kaç adım geriletmişti; fakat, kavga esnasında hastnının kılı- cının bir an için bir az yana kaymasından firsat alan Dar- tanyân, serbest bulduğu kılıcını bir hanilede onun omuzuta sap- lamıştı. - Devam edecek - Nİ Inkılâb hatıralarından Yemsi paşa, Selâniye uğrı yarak Manastıra git- mesi için iradei seniyeyi tebellüğ etmişti Tam bu sıralarda Yakovada püşa hasta ölür, kirk i hararet ateşler içinde 2 başlar. Bu hastalığı ilen müşir Şakir paşa e yazdığı bir telgraftâ paşanın hastalığından bah- ve seyyar bir. halde bu- idan icabı kadar ba- cihetle arzuyu şaha- n ettiği takdirde irade bir mahalde teda- müsaade ister, len cevapta, Şemsi paşa- alığı teessürü şahaneyi oldüğu — bildirilmi Ösine selâmı — padişahinin tedavi için istediği ye- inde serbest bırakıl- bildirilmişti. Müşir Şakir u._:-vüııh.n selâmını tebliğe iş p" Paşalardan ibaret seçtiği €ti Şemsi paşanın yanına ttir. İradeyi ve se'öm teb: © heyet henüz sözlerini bitirmeğe vakit kalmadan Şemsi paşa derhâl yatağın içinde doğ- rulür ve: “Aleykümüsselâm — rahmetul: lahi ve berekâtühü, der ve aya- ga kalkar durmadan giyinir. Ar- tik ben iyi oldum der. Doğruca telgrâfhaneye — gider. Mabeyni açtırır ve şunları yazdırır: Selâmı şahaneniz iksir gibi tesir etti iyi oldum, vazifemin başındayım. Ve ©o gündenberi harekâtın devam ettiği müddetçe Şemsi paşayı hasta olarak kimse gör- memiştir. Kırk derece hararet- ten tabit bir hararete giren Şe- munun bu hareketi muhitini hay- retten hayrete düşürmüştü. Sul- tan Hamit de bu bendesini hiç unutmamıştı. Birinci feriklik rüt- besi ihdas olunduğu vakit bu tütbe ilk olarak Şemuya tevcih edilmişti. İşte Şemu böyle hoy« rat bir adamdı. Padişaha sada- kat içih kendi evlâtlarım bile tayır cayır yakan cebbarlardandı. Selâniğe uğnyarak Manastıra gitmesi için iradei seniyeyi tebellüğ| eden Şemsi paşa Arnavutların tüesa ve eşrafını topladı. Onlara, Manastır taraflarında bazı İslâm gâvurlarının Bulgarlarla birleşe- tek hükümet ve padışah aley- hine kâlktıklarını ve bunun hü- kümet ve padişaha Arhâvutluk namına sadakat ve ubüdiyet iz- har etimenin tâm zammamı geldi- Sini söyledikten sonra tarâfın- lan verilecek ilk emirde hemen istediği yere gelmeleri lâzım ol- duğunu beyan etmiş ve: — Gerçi sizin sadakat ve fe- dakârlığınızdan emin isem de elimde bir rehin olmak üzere eli silâh tutar evlâtlarını ve kar» deşlerinizi ve olmıyanlar da ya- kın akrabalarını bana rehin ola: rak veriniz ki, ben de size gü- venerek padişahı memnun ede- gek bir surette iş göreyim. * Devam edecek - mu- | ü4 üemlr Börsa 29.11-1937 Üzüm - satışlatı ’ Ç. Alıcı K. 8. | 597 A.R. Üzüm. 14 50 422 Ş. Rıza H. 15 50 379 Jiro ve şüre, 1d 75 285 Ü. Kurumu 12 75 227 İnhisar ida. 9 50 180 A, Fesçi — 14 50 160 M. ). Tara. 14 75 113 Esnaf Ban. 108 Vitel 8) Pâterson 76 ÂAlbayrak 37 J. Koken l1 P. Paci 2585 155147,5 Eski satış'ar 157753,5 Yekün İncir salışları Ç. Alıcı KS O R.Sİ 12 İzzi ve Ali 7 7 9 Esnaf Ban. 7 50 7 5i 21 1115073 Eski sâtış ar ,115094 Yekün Piyasa fiatleri Dünkü üm satışlarında fi- atler şöyle idi: 12 7 8 4 10 li 12 Zahire satışları aP T gl <B YÜ BB 1 20 Vag. Buğday 5875 6 705 Ton Bakla 180 ,, Arpa 120 ,, Nohut 50 K. D. 412 B. Pamuk 32 50 678 Kilo Mazı çivit Kordoön otöbüsleri Mekteb zamanlarında Kültür- parka da uğramalıdırlar Muhterem Bayım, Kordon ötobüsleri -hakkında elimizden geldiği kadar şikâyet ettik. Nihayet belediyemiz 12 otobüsle bu işi görmeğe kalktı. Âlâ, otobüsler mazot — yaktığı, pasolar kalktığı halde ücret büş kuruştan aşağı inmedi, buna da bir şey demiyoruz. Fakat Kültürparka uğramak mecburiyetinin kalkması doğru olmadı. Bü yüzden civâr halkin çektiğini bir tarafa birakalım liselilerin çektiği rahmet tarif edilemez. Bilhâssa yağmurlü günlerde talebe mektebe - sırsıklam gidi- yor. Bundan evelki yağmurda 60 mevcudlu Şşubeye ancak id kişi gelebilmiş, lakin bünların içinde sırsıklam bulunanlardan bir kaçına da hastalık korküsile mekteb idaresi izin vermek mec- buriyetinde kalmıştır. Hatta bir şubede de ancak - bir kişi bu- lunmuş. Mekteb idaresinin mü- racaâtına cevab verilmemiş. Herkes şemsiye, muşamba alamaz. “Vatan çocuklarına ya- tıktır, günahtır. Otobüsler sa- bah ve akşam mekteb ve tatil vakitlerinde herhalde Kültürpark- tan dolaşmalıdır. Belediyenin — nazarı dikkatini çekmenizi bir çocuk velisi sıfa- tile yalvarırım. Saygılarımla, Hüsameddin Ticaret odası meelisi İzmir Ticaret ve Sanâyi ödâsı meclisi #zasının Seçimi için İk- tısad Vekâlet.ice tayin edilecek komiser el'an gelmemiştir. İnt- babatın yapılması için komiserin bir an evel tayini hususunda oda reisliği tarsfından vekâlet nezdinde teş :bbüsle bunulmuşlur. Hangi taraf akillı, deliler mi, akıllılar m? Hacivad — Hoş geld n, safa- lar getirdin Karagörüm, yidiğin, 'çtiğin senin o.sun, gördüklerini anlat ta istifade edelim. Karagöz — Hoş bulduk, safa bulduk Haciva .. Dün, sen Ve yaz'mışsın ya, timarbaneyi teltişe gitmiştim. Akıl hastalığına müp- telâdır diye timarhâneye — soku: lan biçarelerin yüzde - seksenini caddelerde dola; ınlardan daha akıllı bu düm. Hacivad — Karagözüm., Karagöz — Hele bir tahesi var, üniversite profesörlerine taş çıkarmazsa adam değilim. Hacivad — Kimmiş bu zat?. Karagöz — Adını sordum; sana ne dedi ve sonra ilâve etti: — Adımdan sana ne değil; evvelâ bana ne?. Babam bir isim bulmuş, beğenmiş, bana sormağa lüzüm bile görmeden kalamın içine, bir levha asar gibi, asmiış. Bea o levhadaki yazıyı herkese ilân etmişim, ol muş benim adım. Hacivad — Doğru yahu. Na- sıl delimiş bu? Karagöz — Bak dinle.. Bana ne dese böğenirsin?.. Hacivad — Ne dsdi?. Karagöz — “Buraya deli sey- retmeğe geldin değil mi; acaba sen mi delisin, yoksa ben mi,, dedi. Yüzüne bön bön baktığımı görünce bağ çubuğundan yapıl- mış gibi ipince kollarını, harb gemilerindeki *varda bandra, lar| misali indire, kaldıra anlatmağa başladı; — Sen akıllısın, ben deliyim, öylem?. Yahut, daha doğrusu, siz dışarda yaşıyanlar akıllısınız da biz deliyiz, öyle mi?. Acıyo- rum size asıl deliler.. Acıyorum Amma yaptın sıze... Nedir o otobüslerinizin hali? Demir parmaklıklı camların ar- kâsında elli yedi kişinin bağır tıla, çağırtıla götürüldöğünü gör renler; içerdekileri mücrim, oto- büsü de umumi hapishane arabası sahırlar. Otobüse biniyoruz diye salhanenin kesilmiş koyun ârâ- basından farkı olmıyan fotolara binenler arasında bir dela da, deliliğim zamanında, ben bulun- muştum. Araba hareket eder, etmez öyle bir sallantı başladı ki, hep heraber doktor Hüseyin Hulkiye boğazımızı müayene ettiriyormu: şuz gibi başları gayri ihtiya diyerek hönkürmeler mi dersin, ninemin bez dokuyan tezgühin- daki mekik gibi sağdan sola, Bo'dan sağa, önden arkaya, ar- kadan öne gidiş gelişler ui derv sin, biletçinin müşteri ayaklarına basışı, şöförün “dinini, imanını, diye sövüşü, ayakta — dürânların şişman kocakarıların üstüne gey- rühtiyari, aynalı bayatlara doğru ihtiyari düşüşleri, bombe şâpka- ların tavana çarparak - gırtlağa kadar - inişleri mi dersin; - kışla önünden Tepeciğe kadar bir gidişimiz vardı ki, anlatılamaz. Hoş.. Anlatmağa- hac t ne; ba- Şımızda akd olmediği için her halde Kanadadaki — yabani gü verdin - kafetlerinden çok daha tmendebur. olan ©o fotoara her gün inip biniyorsunuz. Ya ©o trenlerinizin « hali — ne, akıllılar? Ekspres diye iftiradan hç çekinmediğiniz zavallı katar- lar Menemenle Çiğli arasından geçerken — bataklıkta — dolaşan mandalar *“bizim — cinsimizden mahlüklâr geçiyor, diye mem- nüniyetle treni seyrederler. Ta- rfe dedikleri rakam martavalla- Fınâ inânır, trenin saat taml11,43 de gelerek 11,46 da kalkmasını beklerken — istasyondaki — kara devhâya tebeşirle “183 — dakika teahhur var,, ibaresinit yazıldığını götürsütüz ve “Ne ise. Teahhur sahtle değil, dakika ile imiş, diye teselli bulürsunuz. Böyle giderse günün birinde — “tren yarın gelmezse inşallah öbür gün buradadır, — ibaresini de okuyacaksınız. Akıllı oluşunuzun bir nişanesi de trenlerin hareket — tarzına ehayi, enayi bak şınızdır. Bilet çiler, makascılar, istasyon ha- malları, şef dözar, hareket şa- kirdleri hep beraber aşk şevk ile: — Tamatn.. Diye bağırışırlar. Kampana- lar uzun, uzün — çalınır, güya “Azizler,, kilisesinde ruhani âyin vardır. Soüra lokomotif, kulak. ları yırtarak, zarları - patlatarak, küçük çöcükları korkutup ağla: tarak, cıyak cıyak feryadı basar. Bilâhare gene hep bir ağız- dan: ile, — Arutl Diye bağırışılır. Arkasından kaba sesli zurnayı andıran - bir boru sesi, lokomotifin, keyle göre, bit kaç kere daha ötüşü, bir zangırtı, bir zangirti dal vagotda ayakta duranların kafa kafaya tokuşmaları, gevrek — si- mit avazeleri- ve hareket ediş, 137 dakika teahhurla hareket edişiniz bellidir. de — tarifeden kaç buçuk saat sonra muvasalat edeceğiniz belli değıldir. Süt diye beyazlaştırılmış suyu içersiniz, tereyağı diye patatos- kayrakyağı- vejetalin halitasını yersiniz, mezbaha listelerinde adı olduğu halde hiç bir kasap dükkânının levhâsına geçmiyen deve, keçi, manda gibi mahli katin etini “semiz koyun eti, çürüğünü “bu yıl malisulü, diye, — kokmuş av ördeğini “bugün vu- ruldu, diye satanlara inanir, sa- tın alırsınız, bir haftalık — balığı “belediye vardır, muayene et miştir, fena olsa sattırırmıydı.., düşüncesile yedikten sonra hâs- talanınca kabahati Allaha bula- rak “cürmüm ne idi ilâhi, diye hitaptan —utanmazsınız, körlez vapurlarında sabahlı, akşamlı; varile sardelâ basılır gibi; istif edildiğiniz halde pastırma olur ken büri zahmet çekmemek için yanınızda 250 gram tuz ile dört baş sarımsak bile bulundurmaz: sınız, ve sönrta siz akıllısınız, biz deliyiz öyle mi? Baktim ki, Hac vat, pabuç pa: hah geliyor; kendimi timarhane- den dışarıya dâr attım. Hacivat — Karağgözüm, herit haklı. — Bana da öyle geldi Hacivat. Bereket versin, adlam- cağızın şa “Dedebaşı mezbahası, işinden hsberi voktu. Hacivat — — nlıyamadım.. — Lüljen çeviriniz —