aa tamc e a AT ! aA ea MAT İK Bir az evel tanımış olduğumuz ve isimleri üç isimden son ... Yaz a: Aleksan Dü ikisi olan silalişor arkadaşlarının yanından ayrıldı Ök, âzzim! İstikbalin'zi düşü- Nerek coşkunluk — göstermey'niz; sizden sirlânnizi sorân kimse yok.. Herkes sizi bastetli bili- Yor. Bü faziletiniz. varken haş- Metliye neden Hürmetli bulun- hunmüyorsunuz? Kral ve kardi. Bal için kim isterse, ne isterse göylesin, kraliçe Mmübteremdir. Onü herkes hürmetle ağzına al- mâlidir. Aramis hemen cevap verdi: — Portos, siz de Narsisus | gibi boş kafalısınız; bünu açıkça söylüyorum. Benim Atostan na- Sihat Bbeklemediğimi bilirsiniz. Size gelince, azizim, o tmuhte- tem hamailin altında biraz akılli bulünunuz ki, haysiyetin'z mâah- fuz kalsın; eğer önü ben onu takmış olsaydım, nasıl davrana- tağırmı bilirdim. Ayni zamanda, ben her şeyi gerbest söyler bir | silâhşorum ve şu andâ beni kızdırmakta olduğunuzuda açık- Ça söylüyorum.. Aramis! Portos! Etrafındaki — silâhşorlar hep birden söze karıştmıştı: — Yeter efendiler, e'verirl. Oda kapısını açın bir hiz- tetçi: - M. dö Trevil, Dartanyanı Beldiyoı. Diye bağırmıştı. Bu baber üzerine kam âçık kaldığı müddetçe ber kes sus- Müştü. Bu sükünet içinde gu- rurlâ ayağa kalkan delikanlı, bu #câyip münazaadan uzaklaşmış DurĞrluugunAnE döTAYE — vununr kalbile kendisini tebrik ederek, silâhşorlar kumandanının daire- tin& giriyordu. 3 Kabul O'anda M. dö Trevil hid- detlice - bulünüyordu; — bunünla , delikanlının yerlere ka- dar iğilmesine mukabil heza- le selâm vetdi ve delikanlı- Tn getirdiği selâmları Bearen Hvesile söyleyişini dinlerken ak- 8 gelen gençlik ve memleket K rası, her yaşta bulunan bir İmseyi sevindiren bu çilt ha- ta sevkile gülümsemişti. Sonra, kendisile görüşmezden Ve başkaları ilo olan işini bi- Wrhek istediğini anlatır tarzda Utanyana başile işaret ettik- İa sonra bekleme odasının ka: giderek emir ve hiddete "'Ş“In eder bir. sesle her biri '“hrindeıı dâaha yüksek sesle oı"llı üzere üç kere bağırdı: * Atoösl Portös! Aram sl.. fitaz evel tanımış olduğumuz ’Hğ“'“"'i bu üç isimnden son olan iki silâhşor arkadaşlı- ._ yanından hemen kalkarak '€ye doğru yütüdü ve içeriye 'dikleri zaman kapı arkala- n kâapandı. ig ı âz evel harekete gelmiş & tleri henüz sükünet bulma- e! halde birdenbire gürur. ve n"::li tavırlarını - takıpışlarını K, *Ayanın takdir ile gördüğü adamlar, onun nazarında w ia Allah ve âmirleride olan- h,î"vvelini takınmış Olimpiya b:_kr_i gibi. görünüyordu. ıg_' hıılııı;ım odaya girdikten, L—ç 'Pisı kapandıktan ve bek- " Odasında bulunan kimseler K / Münakaşalara girişerek es- 'ültüler.ne başladıktan son- Rir, Trevil fakat nihayet M. dö sükünetle — ve kaşlarını çatmış olarak — uzun acımlarla bir ka; kere gezindik- ten ve her delasında Portos ile Âramisin —önünden — geçtikten sonra brdenbire önlerinde dür- du ve her ikisini de tepeden tirnaklarına kadar hiddetle süs zerek söze başladı: — Dün akşam kralın bana ne söylediğini biliyor musunuz, Efendiler?. İki sılahşor bir an için ettikten sonra cevap verdi: — Hayır Efendim, biliyotuz. Dedi. Sonra, Aramis, çok parak bir ses ve çok hürmetkâr bir vaziyetle ilâve etti: — Onu bize söyemek lüt- funda bulunacığınızı ümit ed- yoruz. — Bundan sonra - silâhşorla- rini kardinâlin muhafızları ara- sından seçeceğini söyledi. Portos, hararetli sordü: — M. lö Kâarlınyılın muhafız- lârından mı? Niçin?.. — Çünkü tortulu şırasına iyi bir lendirmek lâzım geldiğine emin bulunuyor. İki silâhşor gözlerinin bebe- gine kadar kızarmıştı. Darta « yan, bu hal karşsında şuşalaâr mışlı ve yüz ayak kadar yerin dibine girmeği tertili ediyordü. — Evet, evet. Diyerek sözüne devam eden KPW det gös er yordu: — Haşmetli haklıdır, çünkü, şerefim hakkı için silâhşörlar ra ve ödâsında şarap kârıştırarak — kuvvel- sarayda selil birer heykel hük- müne girmiştir. Dün kralla sat: ranç oynarken kardina, beni çok kızdıran alaylı bir - tavırla, evelki gün bu mel'ui si âsşör- lâr, © küstah şey anlars: Diye söze başladıktan ve bu kelime- ler üzerinde bir az durup demir sesi gibi çınlatarak öfkemi ba- şıma çıkardıktan sonra, bu kaba dayılar, diyerek kedi gibi göz- lerini bana dıkti ve sözünü bi- trmek üzere, bir meyahanede büyök bir rezalet çıkardık arı için kendi mubafızlar ndan bir mülrerenin © asileri tevkif et- meğe mecbür ka diğini söyledi Ve beninile alay edor gibi gü- lümsedi. Reza'et! Bundan mutlaka ha- betiniz vardır! S lâhşortlar tevkif olunsun! Siz de onlarla bera- bersiniz... Siz de Efendiler! İn- kâr edemeszsiniz; sizi tanımışlar, hatta, kardinal isimlerinizi söye ledi; Kabahat bendedir! Evet, bütün kabahat benimdir, çünkü adamlarımı ben seçiyorum. İzmirpalas Siz, Aramis, papaz elbisesi âltında sessiz sadasız yaşarkefi, benden - niçin fordma istediniz? Siz, Pörtös, siz de © yaldızli hamadi saman çöpü kadar bile kiyineti ölmiyan bir kıl ci tak- max için kuşanıyorsunuz! — Atas isel Arosu görmüyorum! O ne- ted?... — Efendim, © hastadır, çök hasta, Diye Aramis kederli br. hal: de cevap verdi. — Hasta hal Çoök hasta, dis yorsunuz övle mi? —Hastalığı ne.miş?, Porlos söze karışmak arzısu ile cevap verdi: — Çiçek çıkarmasından kor k luyor, efendim; bu onun çeh: resini berbat edeceği için çok fena — Çiçek mi? Bana — masal söylüyorsunuz, Portos! Onun ya- şında bir adam çiçek çıkarır m? Hayır, hayır; şüphesiz ya- ralanmıştır; belki de — ölmüştür. Ahi! Eğer doğrusunu bilsem! Re- zaleti! Silâhşor efendiler, © pis yerlerde ne arad ğınızı, sokak ortalarındaki kavgalarınızı, geçit yerlerdeki kılıç oyunlarınızı bir türlü anlıyorum. N hayet, kardinalin cesur, us- lü ve meharetli Mühafızlarının, kendilerini kiç bir zaman tevkif olunucak vaziyete düşürmiyen ve düşseler bile ele yeçmemek yo- lanü- biler © âdamların, size güldüklerini istemiyorum; atile yot Mmüsunuz? Onların, tevkif Adilmelecm ve hir adım gerile: mekteh ise, ölmeği tercih ede- cekletine eminim. Saklanan, &- vışan, kaçan hep siz! Doğrusu kral silâhşorları için yakışır bir ball.. Portos ile Aramis hiddetle- rinden titriyordu. M. dö Trevi- lin kendilerine olan mühabbeti sebebile bu tekdirleri savurdu- guna emin bulunmasalardı onu hemen Boğuver tlerdi. Öfkelerinden ayaklarını halı ürerine vuruyor, dudaklarını kan çıkarıncıya) kadar isiriyor. ve kılıçlarının - kabzalarını — olanca kuvvetleri ile sıkıyorlardı. Söylediğimiz veçkile, M. dö Trevilin Atos, Portos ve Aramis diye gür bir sesini dışarda İşi- tenler, onun sesinin kuvvetinden bir şeye kızmış olduğunu anla- mışlardı. Oh kadar meraklı, kü- laklarını — kapıya — yapıştırarak içeride sövlenen — sözlerin bir harfini kaçırmamakta ve hiddet- ten benizleri solmuş bir halde kumandanın savurmakta — bulun- duğu bakaretli sözleri, bekleme odasında bulunanlarla ağızları ile tekrarlamakta bulunuyordu. — Sonü vtar — zengin bir varlık oldu On aydanberi devam etmekte olan otelin ilâvei inşaatı bit- miş ötel kısmı 50 oda ve 22 banyo ve duşlu odaya iblâg edil- miştir: Gazino kismı ise yeniden ilâve edilen bir salonda hem hu- susi ziyafetlere hem de nişan ve evlenme gibi düğünlere tahsis edileceği gibi profesör Bay Sternadın idaresindek beş kişilik bir Çek orkestrası bütün kış için angaje edilerek 13/11/937 Cu- martesi gününden itibaren konserlere ve her Cumartesi ve Pa- zar günleri de saat 17 den itibaren Tedansanlara başlıyacağı mühterem müşterilerimize ilân etmekle kesbi! şeref eyler. 10-11-13-14-16-18-20 İztirpalâs Müdüriyeti Mükâfatlı — müsabaka odi aa Kumarbaz zehir- lenerek öldü! Polisin bulduğu katil kimdi? sahifede — Oyunculardan üçünün kumar- haneyi terkettikleri saat ö leden sönra ya beş; yahud daha fazla idi. Garson yukarı çıktığı vakit Tahiri masa başında oturuyor fakat çok sıkintıli olarak - gör- müş masa üzerinde şöyle böyle temizlik yapmış ve bir şişe sü ve bir. bardak birakıp gitimiş idi. (Tahir, sigara ve sudan başka bir şey içmezdi| Garson Tahir ile bir kelime bile konüş: madan kânvehaneye — inmiş idi; yalnız. inerkea Tahirin kendi kendine: “Sefiller, hainleri,, de- diğini düyar gib: olmuştu. Bun- dan sonra saat 7 veya 7,30 da Mahir ağzında piposu, Selim de ağzında. patosu olduğu halde gemişler fakat teker, teker yü- karıya oyun odasina — çıkmışlar- dir. Kahvehanenin sahibi, Selim ile bir ikikelime konuştuğu ve hatta purosunu o zaman yaktığı- n hatırlıyabilmektedir. Bir âz sonra Pertev de gelmiş, Tahirin hâlâ yukarıda olduğunu haber alınca yukarıya çıkmıştır. Per- lev yukarıda ancak beş dakika kalmıştır. Bir az sonra, saat ona döğrü garson yukarı çıkınca, Tahiri masa üzerine dayanmış bir halde bulmuş ve uyumuş — sanarâk uyandırmak isteyince, müşterinin öldüğünü anlamıştır. Kabvehane — müşterileritden hiç bir kimsenin yukarı çıkma- dığına garsön emindir. Zaten bir defacık bir kutü kibrit a makıçin - dişarıya çıkmış; çok çabuk dönmüş ve müşterilerden hiç bir. kimsenin yer değiştir mediğini görmüştür, Kahvehâne sahibi de yukatı odasına çıkmış ve hemen inmiş idi. Hâdiseyi tahkik eden Zzabıta memuru, Tahirin zehirlendiğini tesbit etmiş ve katili de bul- muştur. Siz de bu katili bulabilir mi- siniz? Cevabınızı bekliyoruz. — Başı | inci .. Müsabakamızın esası böyle on iki zabıta muammasının - hallin- den ibarettir. Cevabların her gün veya hep- sinin birden verilmesi mümkün- dür. Yalnız sonuncu ve 12 inci müsabakanın halleri 12, 13, 14 ve 15'inci küponlarla bir arada gönderilmelidir. Mükâfatlarımız 12 müsabaka halleden bi- rinci, 8 müsabaka halleden ikinci, 6 müsabaka halleden üçüncü, 4 müsabaka halleden dör- düncü, 2 müsabaka hâlleden beşinci olacaktır. Birinciye 15, ikinciye 10, üçün- cüye 5, dördüncüye 3, beşin- ciye 2 lira mükâfat verilecektir. Bu müsabakayı halledenlere de kür'a ile yüz muhtelif hediye” verilecektir. Kuponları kesip ida- rehanemize gönderiniz, ANADOLUnünmü. sabaka kuponu: 3 İsmi ; Adresi : Perdemizde — Akisler — Dövam — Perdeye elinde kalem;, kâğıd Bay Kâmi Öral gelir. Kanlı kavağın ejdethası — birdenbire onu da yakalıyarak göfürür ve br müddet sonra Saksağan şek- linde iade eder. Karağöz “- Ooo.. Maşallüh.. Bay Kâmi, hoş geldin.. Kâmi — Amma bak üstâdim; şu hale bak. Namus-suz ejderha ne yaptı? Karagöz — Namus:-suz derken Abdullah Âbidinle kavga eder gib vaziyet alı orsun. — Burası Anadolü veya Yeni Asır mat baası değil, Kanlı kavak, Kanlı kavak, Kâmi — Titapi moresi Kanlı kavak? Kemal Kâmil—Dur ben Rum- ca bilirim. Anlatayım. Karagöz — Anlat pamuk hanım. Kemal Kâmil — “ Kâmiye , hani denehi to ağaçi isto bahçe? Kâmi — Ne... Karagörz — Anlamadı. Kemal Kâmil — Anladı ca- mam.; Karağöz — Anlasa “ne, di- diye sorar mı be? Kemal Kâmil — Ne, evet de- mektir. Kâtagöz — Nece bu? Kemal Kâmil — Rumca. Kâarâgöz — Vay canına. Arab- ca âyva, evet demek olduğuna görü başka İisanlarda armui, karpuz, kiraz filin — olmalydı. Ne ise; devam et bakalım. Kemal Kâmil — Sonra, ohi, istero ehi bir salhane heni ke- siyorlar içinde koyunaki,. sığınıs, mandapulos, kuzidis? Kâmi — Ne., Kemal Kâmil — Ti ökso olur yor koyunaki boğazından? Kâmi — Deksero, Kemal Kâmil — Vre kokino.. Kâmi — Ne,.. Kan... Kemal Kâmil — Tamam... İşte bu ağaç, kan ağaç... Karagöz — Vallahi Rumcanın elenikasına — bayildim. — “Kemal Kâmile, yahu, sen ne fasih Rumca — konuşuyorsun.. — Bari Arabean da vâr mı? Kemal Kâmil — Hayır.. Arab- çayiı bay Yâsin gayet mükem- mel konuşur. Karagöz — desto değil Kemal Kâmil — Ta kendisi. Kâmi — Peki; ma nasil öldu bü kan ağaç yaptı bana kuş.. Kâarâgöz — Ne kuşu yahu, saksâgan oldun, saksagan.. Kâmi — Okso vire kalabalik adam; ti tapi soksi soğan?. Karagöz — Saksı soğanı de- ğil, ibrik sarmısağı oldun da haberin yok. Aman ne de ya- kişti?. Frak giymiş tombokto sefirine döndün. Seni bu kıya- fetle Abdullah Abidin.. (Karagözün lâfı ağzında kalır. Abdullah Abidin gelir, gelmez ejderhaya yakalanır ve bir müd- det sonra perdeye şakağı lâ- denli, kaşları rastıklı, ayağı ta- kunyalı, basma entarili, kulağına pât çiçeği sokmuş, elleri kınalı şıllık bir çingene karısı kıyafe- tinde düşer) Abidin — Ayol körolasıca Kâmi, burada işin ne?.. Aman Allah, kıyafetine de bak.. Haş- şöyle domuz, sen zaten eskiden de saksağandın... Kâmi — Suuus bire namatsu. Karagöz — Yoo, anlattık a, bakalım Şu deboztoa, bro- Li burâsı ne Anadolu matbsası, ne de Yeni Asır basımevi.. Abidin — Hay semerinle, ku- laklarınla bin yaşıyasın eşek bi- lâderim, “Kâmiyi işaretle, sen bunun ne şirtet, ne mıyminti oe duğunu bilmezsin... Kâmi — Bre kari sus, yok- sâm... Abid'n — “İki ellerini kalça- larına dayayarak, alt tarafını söylesene düdüğüm, Vallahi şa- hâdet parmaklarım: avurdlarına sokar da ağzını mutfak — paçav- rası gibi yırtarım, Seni gidi had- dini bilmez herif seni.. Beni se- na kim söyledi bakayım?.. Kâmi — “Hazıruna, tanamazsiniz buna... Abidn — Neden - tanımıya- cak'arımış bakayım? Bana şanile, şöhretile “İzmir yandı Mebrure, derler. Kâmi — Morisi kimin?. Abidin — Benim... Beğendin mi tohuma kaçmış hıyar kılıklı şirret?.. Kâmi — “Karagöz,, Billâhi simdi patlayazak benim karnisi. Sustur suna... Âbidin — Susman.. olsun. “Göbek atarak,, #ana nisbet Çadırımın morisi, Safam Saksa- la hey... üstüne — damladı, damladı *Kâmiye bakarak, Veresiye vere, vere kalmadı, kalmadı Sen dale, ben dale Örmana gel dale Fistanı toplayıp Arabaya bin dale Baçelerin gülü, güllerin bül- bülü, Beştepeler mahallesinin şanlı, şöhretli bir tanecik şen gülü camım Mebrure yandım hecey... Karagöz — “Kendi kendine, şimdi çattık işte. Karı değil, fe- lâket.. “Kâmiye hitaben, bana bak arkadaş... Kâmi — Buyur... Karagöz — Aziz hemşiremiz Mebrure hanımefendi ezkazâ fi lini bozarak bir kocaya varsa, sen ankete cevap alacağım diye gider de hanımın kocasıta “kâ- zak mısin, kılıbik misin, diye so- râbilir misin?, Kâmi — Morisi hangi edep- siz alacak bu namus., Karagöz — İstop. Kırık, çe kık yumurtalara can veren râb« bim, şu mübarek Ramazanı Şe- rif hürmetine, Halkın Sesici Sırrı Sanlıyı buraya» düşürürse — site gösterir. Kâmi — Ne costerir?. Abidin — Kime gösterir?. Karagörz — Telâşa hacet yök cammn; hepimize birden korübi- nezon yapmak usullerini gösterir. Âbidin — “Dudak büküp göz süzerek, © dâ marifet mi sanki?. Elime alıpta çalışmağa üşenirim yoksa.. Benim dikişime kalaycı İrfan ustanın kaynanası Meşküre hanim bile şaştı. Kâmi — Yalan.. Abidin — Yalan mi? A kör olamca. Ti TÜT örleki çıkıkaın kâarına sorsan a.. İki ay evel kâğıtçı bay Kad- rinin baştan çıkan ortanca kızı Sıdıka ile beraber senin o meh- debur karın Salnaz kadın bize gelmişlerdi. Ben de bizim 93 üncü elendi Asım İsmete don uçkuru dikiyordum. İğne ârdı alışıma Sidika baktı, bakti da — “ ayol, sen ne duruyorsun, yeni imoda- *Sonu 9 unen Sahifede-