20 Ekim 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

20 Ekim 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YAK ATOR T 20 İlkteşrin 937 Amerika bugünkü vaziyeti ile baskına uğrıyamaz merikanın deniz ve hava uvvetleri çok hazırlıklıdır ——— » a— — iİmerika, saatte 70 kilometre kat'eden dünyanın en seri tanklarını yapmış bir memlekettir. Yazan: Te Binbaşı Von Şel M. Ruzvelt, bir Amerikan tayyare gemisinden halkı selâmlıyor Vazifesini yapacak olan bir *'dunun, mensub olduğu mem- ket ve devlet bünyesinin parçalarından biri olması Pruridir. Eğer Birleşik Ame- & ordusunu ölçüp değer örmek lâzım gelirse, evvelâ, lalkevi köşesi 1 — 1 Teşrinisani 937 ta: ihde derslere başlamak üze- Arapfırınında — Dumlupı- , ©'Değirmendağındaki Halit- » Tepecikte Şehit Fazıl, iyakada — Fevzipaşa, Ke- öcilerde Yetim ve Karataş y Ollarile Cezaevinde — halk TSaneleri. 2— Araplırınında Dum- pi'tar okulunda Almanca, ’."Nıu, İngilizce lisan kurs- L? —Halkevinde usulü def- kş: şoförlük kursları açıla- 1 — Yukarıda adı geçen yslarla dersanler için kayıt yi kabul başlamıştır. Kayıt S.’ sonunda bitecektir. —“lnx Bu dersanelere hiç lti tk ve yazmak bilmiyen- N'd tahsilini ikmal edemiyen daşlar alınacaktır. hh?un Kayıt ve kabul için sabahtan akşama ka- Iq Clımır!esı ve pazar gün- iç) Arapfırınında Dum- itar, Tepecikte Şehit Fa- k.'.' *ğirmendağında Halitbey, ktı !Yakada Fevzipaşa okul- "q. Nğretmenlıklcrınc mü- t tdılmelıdıı — Yabancı dil ve usulü ü © kurslarına kayt ve ka: n_ için de Arapfırınında lupinar ilkokulu başöğ Nh'"'llnz müracaat edil- B — Motör ve otomobil Ve idaresi kursu için de Müamelesi Halkevinde ktadır. İ . 20/10/937 — tarihinde :""'l Halk dersaneleri slar, Komite toplantı- S8Yal Yardım Komitele- ( 1 memleket ve devletin vaziye- tini ve icablarını gözönüne getirmek lâzımdır. Birleşik Amerika, Avrupada nisbetlere göre tasavvur edi- lemiyecek derecede geniş, şark, ve garb tarafları Okyanuslarla çevrilip mubhafaza altına alın- miş, şimal tarafında, hiçbir menfaat aykırılığı olmıyan bir devletle bitişik, cenubta, bün- ye ve tarihi itibarile tehlikeli bir hasım olarak telâkki edi- lemiyecek bir devletle komşu olan ayrı bir kıt'adır. Bu iti- barla, Amerika ordusunun, memleketi birdenbire basacak olan düşman ordularına karşı çıkmak mecburiyetinde kalma- sı hemen hemen imkânsızdır. Bundan dolayı, Avrupa ordu- larının olduğu gibi, Amerika ordusunun, baskın halindeki tecavüzlere karşı koymak mak- sadile daimi surette harbe müheyya ve hazır bir halde bulunmasına hacet yoktur. Filbakika, Birleşik Amerika devletleri bugüne kadar geçen tarih içinde, hiçbir zaman bir- denbire ve hazırlanmadan düş- manla karşılaşmak — zorunda kalmamıştır. Bilâkis, ordu kuv- vetini bütün sükünetile icabe- den nisbete çıkarıncıya kadar her zaman kâfi derecede va- kit bulabilmiştir. Memleketin vaziyetindeki hususilik, devle- tin kara ordularını kullanacağı anı bizzat tayin etmesi imkâ- nını daima vermiştir. Buna mukabil, deniz ve ha- va silâhlarının vaziyeti büsbü- tün başkadır. Heriki silâha da, ani ihtilâtlar karşısmda faali- yete geçmek vazifesi düşebilir. Bundan dolayı milli müdafaa- nın bu iki parçası da, sulh zamanında tehlikeli bir vaziyet karşısında bulunabile- ceğini hesab ederek her an | faaliyete geçmeğe müheyya bir halde bulunmak mecburi- yetindedir. Kara ordusu da harb halinde lâzım olacak in- san ve malzemeyi gene sulh Mutad toplantıları vardır. | zamanında hazırlamak mec: buriyetindedir. Bu vaziyeti müdrik bulunan Amerika Bir- leşik devletleri, sulh zamanın- da, her an harbe girişecek kudrette büyük bir orduyu si- lâh altında bulundurmamakta, sadece ufak miktarda aktif kıt'alarla iktifa etmektedir. Baştanbaşa katedildiği zaman Moskova * Lizbon arasındaki mesaleye tekabül eden ve 120 milyon nüfasu olan muazzam bir ülkenin yalnız 120-130 bin kişilik bir orduyu silâh altın- da bulundurması gibi akıllara hayret veren bir hakikat, an- “cak bu şekilde izah edilebilir. Kuvvetli bir muharebe or- dusunun — özünü teşkil ettiği için, nisbeten ufak olan bu orduya, sulh zamanında çok çok muazzam vazifeler düş- mektedir. Amerikanın sulh za- manındaki ordusu, bu dev gi- bi ülkenin her hucağına kü- çük birlikler halinde serpil- miştir. Bu itibarla, bazan bir alay komutanı kendisine bağlı olan bölükleri arayıp bulabil- mek için binlerce kilometre seyahat etmek mecburiyetin- dedir. Orduyu bu suretle dağıtmak keyfiyetinin tarihi bir anane ile alâkası vardır. Beyazların kızıl derili yerlilerin üzerinde- ki hâkimiyetlerini, memleketin garbine doğru âdım adım yay- mağa başladıkları devirlerde, o günlerde mevcut olan sınır boylarında ufak tefek kaleler meydana geliyordu. Bu kale- cikler bugün de hâlâ sulh garnizonlarıdır. Subaylar, yar- subaylar, erler, bu garnizon- lardan kalkarak, şehirlere, üni- versitelere, yüksek mekteblere ve talim yerlerine gidiyor ve buralarda organize — edilmiş olan yedeklere mahsus - kurs- ları idare ediyorlardı. İşte bu yedekler bir harb halinde Amrikan ordusunun harb kadrosunu teşkil etmek- tedirler. Sulh vaziyetinde iken de bu yedeklerin yanıbaşla- rında ayrı komutanları vardır. DĞhŞet' Hayat kavgası Ağız kavgası değil, gelin- kaynana kavgası değil, mide kavgasının babası, boğaz kav- gasının has anası olan hayat kavgasından bahsediyorum. Şu kimimizin yüzünü genç yaşta bulaşık paçavrasına ben- zeten, bazılarımızın bazularını ağıntıb tabanlarının dibinden sızılar halinde ses veren meşhur kavgası yok mü, ©onu - hâyat tırladım da bu satırları kara- ladım. Bir. anal kucağında. bebek halinde içine girdiğimiz haya: tinb öbür. ucundani çıkarken, âdeta- içi - boşalmış - çuvalları andırıyoruz. Hele hayatta nasibi çile doldurmakla müsavi olan- lar, bu kavganın tam orta yerine, yani girdabın tam ağı zına düşmüş biçarelerdir. Hayatın bir güzel tarafı var- dir şüphesiz. Hatta; en - bed- baht zamanlarımızda bile bize birâz zevk, biraz kuvvet, biraz ümid verecek güzellikler, te- selli dolu cihetler bulunabilir. Fakat insan oğlu, manevi bir körlük içinde yaşadığı için, hayatın getirdiği felâketin du- manına boğularak onların, ve- levki mum işığına benziyen parıltılarını göremez. Asıl fe- lâket, işte buradadır. Fakat bazıları, tabiatın imtiyazlı bir sımfından yaratılmış olacaklar ki, bu teselliyi pek âlâ bulabi- lirler. Yani felâketi, leblebi gibi ağızlarında çiğner, mide- lerinde öğütürler.. Asab ve filozofluğun bu derecesi, hiç şüphe yok ki, bahtiyarlıktir. Benim bir dostum vardır. Hayatın hâdiselerine hiç ehem- miyet vermez. Sözünü söyler, fakat onun akıbetlerini de ka- bul eder. Kimseye ve hiçbir şeye metelik vermediği için zarar gördüğü çoktur. Hatta, onun aleyhinde bile bulunur- lar. Fakat o: — Varsınlar, — söylesinler, varsınlar beni sevmesinler; Der, Bu filozofi, onda bir nevi cemiyet düşmanlığı haline girmiştir de farkında değil.. Geçen gün bana rasgeldi. Galiba, hayatta en çok sevdiği insan da benim, Beni kolları ile yarı kucakladı. Yüzüme merhametle baktı: — Yorgunsun-dedi-çok ça- lışıyorsun.. — Ne yaparsın-dedim-ha- yat kavgası, Kuvvetli, pürüzsüz bir sesle: — Yok-dedi-yok, — yapma bunu.. Hayatla kavga etmek veya hayat kavgası geçirmek değil, onunla arkadaş olmak Jâzım. O sana uymuyorsa, sen ona uyl.. Ve elile kendisini gösterdi: — Benim gibi ol-diye ilâve etti-benim gibi ol.. fakat elimizde midir?. Biz, ba- yatın kavgasını başka türlü anlıyoruz. Çimdik Binlerce subay ve yarsubay kendi kıt'aları dışından uzun yıllar gibi mevkileri işgal et- mektedirler. Hiç şüphbesiz ki, tekmil talim ve terbiyeyi da- imi surtte ayni kaide ve esas: lar dahilinde tatbik etmek çok güçtür. Ne de olsa, öğretmen- lik vazifesini gören subay ve yarsubayların, en yeni icab- (Sonu 6 ıncı sahifede) :Londranın göbeğindeki çocuk mezbahası Vak'anın kahramanı kadın Londra zabıtası, geçen ay cidden büyük bir dehşet ve ıztırab . geçirmiştir. Bunun da sebebi şudur: Zabıta hemen her gün Taymis nehrinden bir paket bulmakta ve bu pake- tin içinden yeni doğmuş ve boğulmuş bir çocuk meydana çıkmaktadır. Zabıtanın küçük fasılalarla ve az bir zaman içinde eline düşen çocuk cesedi on sekizi bulmuştur ve bu müddet zar fında yapılan araştırmalar hiç bir netice vermemiştir. Zabıta, yeni doğan çocuk- lara musallat bir cani veya gizli bir cinayet şirketi bulun- duğuna emin olduğu halde, bütün bu cinayetler cezasız kalmaktaydı. Londra zabıtası nihayet beş koldan faaliyete geçmiş ve bu kollardan birisi Taymis nehrinin en tenha bir kenarında bir erkekle bir ka- dının nehre bir paket attığını tesbit etmiştir. Bir kısım zabıta memurları nehirden paketi alırken birkaçı da bu meçhul iki insanı takip ederek girdikleri yeri anlamış- lardır. Paket de bermutat yeni doğmuş ve gırtlağı sıkılarak öldürülmüş bir çocuk bulun- muştur. Zabıtanın tesbit ettiği ev, hakikatte bir ebenin evidir. Adı Emilya Skorkot olan bu ebe, genç ve kâfi derecede güzeldir. Zabıta ebenin evin- de taharriyat yapmış ve ne- hirden yeni çıkarılmış çocu- ğun annesi lohusa halinde ve diğer iki kadını da doğur- mak üzere olduğu hâlde bul- muştur. Taharriyatın verdiği netice cidden feci ve korkunçtur. Dilber fakat cani ebe, gayri meşru birsebep altında gebe kalan genç kız veya kadınları; çocuk derdinden kurtulmak is- tiyen umumhane sermayelerini muayyen bir ücret mukabilin- de boğdurtarak nehre attır- makta veya sair şekillerle im- ha ettirmektedir. İşin çok garib bir ciheti de vardır: Emilya Skorkot, çok tabil ve meşru bir iş yapı yormuş gibi müessesesine mü- racaat eden kadınların isim- lerini ve çocuğunu doğurtmak ve boğdurtmak için aldığı üc- retleri gayet muntazam - şekil- de bir deftere kaydetmiştir. Londranın göbeğinde deni- lecek bir yerde patlak veren bu skandal, büyük bir tesir yapmıştır; elde edilen defter, yüzlerce kadının da bu iş de suç ortağı olmasını temin et- mektedir. Maamafih, bazı in- saflı anneler, çocuklarını boğ- —— * © » a— Taymis nehrine on sekiz çocuk cesedini kim attı?.. durtmamışlar, gene ebe kadın vasıtasile muhtelif yerlerdeki Piçhanelere kaydettirtmişlerdir. Cihandatalâk vaziyeti Şikagoda —— - 0 -a— Her saatte bir boşanma oluyor Yıllık nafaka 4500000 dolar! Bir kadın kocasından nasıl ayrılırmış? Kolleksiyon merakı yüzün- den kocasından ayrılan kadın Son gelen Amerika gazete- lerine göre, istatistikler yalnız Şikagoda saatte bir talâk vu- kuageldiğini bildirmektedirler! Ne büyük bir facia, her saat- te bir talâk demek; yani bir aile ocağı yıkılıyor demektir. Dahası var: Ayni istatistikler, Amerika mahkemelerinin bir senede ayrılanlara — nalaka — olarak 4,500,000 dolar — itasına hük- mettiklerini bildirmektedir. Bir senelik talâkın 9670 aded olduğuna göre talâk başına 11,500 dolar düşüyor de- mektir. İngilterede kocalarından ay- rılmış olan kadınlara son sene içinde verilen para 200,000 franktır. Amerikalılar, talâkın bilhas- sa ÂAnglo-Saksonlarla meskün yerlerde çok olduğunu iddia etmektedirler; — Lâtin ırkına mensub olan cenubi Ameri- kada talâk daha azdır. Hal- buki hıristiyanlık talâkı kat'i şekilde yasak etmiştir. ve ge- çen asra kadar da Avrupada talâk ender vukuagelen bir hâdise demekti. Talâk evvelâ Irlandalılar, İskandinavyalılar ve İngilizler tarafından kabul edilmiş, nihayet Lâtin memle- ketlere de sirayet etmiştir. Talâk, şimdi Amerikadan arzın diğer kısımlarını da teh- did eden içtimal bir tehlike şeklini almıştır. Bunun da en başlı sebebi, kadının hayatta erkekler gibi muhtar olması- dır. Çalışan ve ekmeğini ka- zanan bir kadın, “koca,, ve “aile,, davasını büsbütün başka — Sonu 7 inci sahifede —

Bu sayıdan diğer sayfalar: