4 5/2/931 — |MiStoyadinoviç, Skopçinada,beyanatta bulundu! — Harbiye ve bahriye büdçe- leri müzakere edilmeden kabul edilmiştir Balkan antantı, Avrupa sulhunu muhafaza için vücuda getirilmiş siyasal bir teşekküldür Belgrad, 5 (Radyo) —Skop- çinanın bugünkü toplantısında, Harbiye ve Bahriye Nezareti büdçelerinin kabulü münase- betile bir mutuk irat eden Başvekil M. Stoyadinoviç, Yu- goslavya'nın dahili vaziyetin- den bahsetmiş ve Yugoslav ordusu hakkında ezcümle de- miştir ki: — Haebiye ve Bahriye büd- çesini «bilâ müzakere kabul etmekle, yüksek vatan sever- liğinizi göstermiş oldunuz. Biz, ordumuzu, her hükümete isti- nadgâh olacak şekilde tanzime çalışıyoruz. Geçen sene Har: biye Nazırı ile yaptığım seya- hatlarda, ordumuzun mükem- meliyetini gördüm ve iftihar duydum. Bu sene top malze- melerinin memleketimizde imal edilmesi şüphesizdir ki hepi- Mmizi sevindirmiştir, Ordumuz, bir milyon beş yüz bin kişi- den ibaret olup, her an için hazırdır. Yalnız şunu da söy- lemek - isterim ki, Yugoslav topraklarını müdafaa için ha- zırlanmış olan — ordumuzun, başkalarının dış - politikasına alet olmaması için çok dikkat etmemiz İâzımdır. Daima harba bazır bulun- mağa çalışırken, sulh - politi- kamız esas tutulmaktadır. Ulu- sumuz kadar harb mefhumunu, felâketini yakından tanımış bir millet olmasa gerektir: Bizim başkalarının topraklarında gö- zümüz olmadığından ve bir gaye beslemediğimizden ara- dığımız şey, sulhtür. Sulhün muhafazası için her teşebbüste biz de yer alıyoruz Gayesi sulh olan Milletler ce- Miyeti mesaisine samimiyetle iştirak ettik. Sulhün muhafa- Zası için en mühim varlığın Milletler cemiyeti olduğuna kaniyiz İtalya - Habeş harbında, Milletler cemiyeti kararı ile l!ılyı aleyhine tatbik edilen Zecri tedbirlere iştirak etmekle Uğradığımız zararları her halde ANADOLU Günlük siyasal gazete Sahip ve başyarganı Haydar Rüşdü ÖKTEM Umumi neşriyat ve yazı işleri Müdürü: Hamdi Nüzhet Çançar İdarebanesi : İzmir İkinci Beyler sokağı C. Halk Partisi binası içinde Telgraf: İszmir — ANADOLU Telefon: 2776 — Posta kutusu 405 ABONE ŞERAİTİ Yıllığı 1200, altı aylığı 700, üç aylığı 500 kuruştur. Yabancı memleketler için senolik aboöne ücreti 27 liradır Het yerde 5 kuruştur Ünü geçmiş müshalar 25 kuruştur. hatırlarsınız. Mezkür harbda hiçbir alâkamız bulunmamakla beraber, sulha karşı sadakatı- mızı göstermiş, Milletler çe- miyetine ve sulhsever devlet- lere verdiğimiz sözü tutmuş olduk. Romanya, Çekoslovakya ile aramızda bir ittifak mevcuttur. Küçük itilâf adını taşıyan bu ittifak, hiç kimsenin menafit aleyhinde — bulunmamaktadır. Bağlı bulunduğumuz - ikinci arsıulusal teşekkül de, Türkiye, Romanya, Yunanistan ile ara- mızda olan Balkan anlaşma- sıdır ki, bununla Balkanlar da ve diğeri ile şimalde sulhu temine çalışmaktayız. Balkan antantı ve küçük itilâf, gayesi sulh olan 70 milyon nüfusluk bir kütledir. Bugünlerde, bu — ittifaklara bir misak daha ilâve etmiş bulunuyor ve bununla Balkan birliğini mes'ud surette tamam- lamış olduğumuz fikrindeyiz, En yakın dost ve müttefik devletler, misakın akdini ka- bul etmişlerdir.. Bu hususta Türkiye, Yunanistan, Roman- ya ve Çekoslovakya hükümet- lerinin fikirleri istimzaç edil- miştir. Bu devletlerden hiçbiri misak aleyhinde bulunmamış- lardır. Bulgar - Yugoslav hudud- larının bekçisi, artık top ağız- ları, kurd mağaralarına sığın- mış askerler, çelik tel örgüler değil, Yugoslav - Bulgar mi- sakı olacaktır. Şimal ve garb hududları- mızda da komşularımız vardır ve en mühim komşumuz, şüp- hesiz ki İtalya krallığıdır. Adriyatik denizinin karşılık- h iki sahilinde yer almış olan devletlerimiz arasındaki mü- nasebatın iyi olmamasını şüp- hesiz ki hiçbirimiz istemeyiz. İtalya krallığı, memleketimiz hakkında fena tenvir edilmiş- tir. Aramızda bir ınhşmı ya- pılması, şiphesiz ki İtalya'nın olduğu lar bizim de men:- faatimizdir. İtâlya ile İngiltere arasında, ÂAkdeniz - statül %mıunun muha- fazası için bir misak aktedil- miştir. Mezkür misakla derpiş edilen Akdeniz statükosuna, Yugoslavya'nın da iştirak et- tirildiği hükümeti kraliyemize tebliğ olunmuştur. Biz, İtalya'yı Akdeniz'de mü- him bir unsur olarak tanıyo- ruz. Milâno nutkunda M. Mus- solini'nin bize el uzattığını ha- tırlıyorsunuz sanırım. İtalya Başvekilinin âşari söz- lerine tevafuk ettiği takdirde, dostlukta zerre kadar - tered- düd göstermiyeceğiz. Nete- kim, son zamanlarda İtalya ile münasebatımız gayet samimi- dir. Kimseyi incitmeden dost- Juklarımızı — takviyeye — çalışı- yoruz. Takibettiğimiz politika, ne İngiliz, ne Fransız, ne Alman ve ne de İtalyan politikasıdır. Politikamız doğrudan doğruya Yugoslavya politikasıdır. Ga- yemiz, emelimiz Yugoslavya- nın yükselmesi ve refaha ka- vuşmasıdır., nundaki tadilât ittifakla kabul edilmiştir Büyük Millet Meclisinin dünkü celsesi çok heyecanlı geçti Ankara, 5 (Hususi) —Büyük Millet Meclisi bugün öğleden sonra toplandı. Bütün Saylav- lar bu celsede hazır. bulunu- yorlardı. Teşkilâtı esasiye ka- nunumuzda yapılacak tadilât hakkında müzakere cereyan edecekti. Bu münasebetle mec- mecliste derin bir süküt ve gizli bir heyecan vardı, evvelâ dahili- ye Vekili Cumuriyet Halk partisi genel sekreteri Şükrü Kaya, kürsüye gelerek uzun bir söy- lev vermiş ve Teşkilâtı esasiye kanununda yapılması lâzımgelen tadilâtın zarurt olduğunu be- yan eylemiştir, Bunun üzerine Kılınç Hakkı kürsüye gelerek tadilât lehine söylemiştir. Kılırç Hakkı'dan sonra Muğla saylavı Halil ıTeşkilâtı esasiye kanu- Menteşe, Şemsiddin (Sıvu_). söylediler. Celse heyecanlı ve çok münakaşalı oldu, Dahiliye vekilimiz, tekrar kürsüye ge- lerek hatiplere cevap vermiş ve mütcakiben Teşkilâti esa- siye kanununda yapılan tadi- lât, ittifakla kabul edilmiştir. Tekaüd Edilecek hâkimler İstanbul, 5 (Hususi) — Ka: nun? yaşlarını ikmal etmiş olan hâkimlerin, tekaüde çıkarılma- ları kararlaştırılmıştır. Gümrük Müfettişleri kongre- si toplanıyor.. Ankara, 5 (Hususi) — Pa- zartesi günü, burada gümrük mülettişleri kongre halinde uıır Toprağımız.. Memlekette buyıl yıldan itiba-ğj Dl'. ren, modern, teknik - ve bil- hassa bünyemize çok uygun bir ziraat sistemi başlıyacak- tır. * Zirat kombinalar ,, adı- nı alan bu yeni sistem hare- keti, topraklarımızın doğurum ve verim kabiliyetini, bol ve fenni istihsal kudreti ile bera- berce yürüterek biran evvel yeni zirai bünyeyi kurmağa matuftur. Türkiye'de toprağın kendi öz cevherindeki yükseklik ol- masaydı, yedi asırdır üstünde durduğumuz bu kabukta, ge- çirdiğimiz atalet ve yaşattığı- mız iptidai ziraat sistemile, açlıktan — ölen dedelerimizin kemiklerinden — başka birşey bulamıyacaktık. Toprakta, tarlada besledi- ğimiz, sütünü, yününü, etini, derisini, gübresini “aldığımız hayvan sürülerine benzer. On- ların ağzına yılda bir tutam ot vermek — süretile hergün onar kilo süt almağa — kalk- mak ne kadar abesve gülünç bir arzu ise, toprağın üst ta- bakasına saplanıb ayni çürü- müş aletle, ayni bozulmuş ve soysuzlaşmış — tohumla, ayni ziraat usulü ile ondan dünya anbarlarını dolduracak — mah- sul beklemek de okadar ga- rib ve hâm bir dâvâdır. Ne keyfiyet, ne de kemiyet bakı- mından, fennin ve mantığın buna yanaşacağına artık kim- senin aklı ermez olmuştur.. Binaenaleyh, tekniğin, mo- dern ziraat kafasının ve ale- tinin, bu başıboş, yerli-yersiz nisbetli nisbetsiz toprak is- tihsalini kendi ellerine alarak organize etmesi, genç Türki- ye'nin müsbet ve şuurlu te- lâkkisinden beklenen birşeydi. Kayalıklar üstünde dünya- nın en güzel çiçek bahçelerini ve ormanlarını yetiştiren fen, metoda ve devlet yardımına da dayanmak suretile, bu ve- lüd toprağın verimini ve bu verimin nelasetini, hem kısa bir zamanda, hem de büyük bir kolaylıkla — mükemmelen temin edebilir.. Kombina, şefli, mütehassıslı, programlı, aletli, iyi tohumlu bir nevi halk — çiftliklerinin sembolü demektir. Orada çift- çi, bir toprak sahibidir. Yani tarihi toprak esaretinden kur- tulmuş, ektiği yere ve yetiş- tirdiği şeye sahib ve malik bir unsurdur. Onun hürriyeti, ancak ihtisasın ve fennin emir- leri dahilinde tahdit edilebi- lir. O da gene onun lehine. Meselâ, kara sabanla sürmi- yecektir tarlayı.. Suyu sadece gökten beklemiyecektir. Rast- gele tohumu toprağa atamıya- caktır. Tarlasını makine ile sürecektir vesaire. Elbette ki, Türk çiftçisi, böyle bir dev- let müdahalesini ve şartını, saadetin —en büyüğü olarak telâkki eder. Hâkimiyet fende malikiyet çiftçide, muavenet de devlet kuvvetinde... Yeni zirat kalkınma işte budur. Orhan Rahmi Gökçe Öğretmen tayini Ödemiş Cumhuriyet mekte- bi öğretmeni Fethiye İltan, sıhhi mazereti nazarı dik- katc alınarak İzmir Vali Kâ- zımpaşa meklebı öğretmenli- çine nal Fenni bir hâdise Bir hasta, karanlıktan ışığa kavuştu Faik Muhiddin'in elde et- tiği fenni, güzel bir netice.. Gözleri kör olan bir genç, on- iki saat sonra Dr. Faik Muhiddin İzmir hekimlik muhiti, iki, üç gündenberi, mühim bir mesleki hâdise ile alâkadar bulunmakta ve bir Türk he- kiminin elde ettiği mühim neticeyi takdir ve iftiharla konuşmaktadır. Hâdise şudur: Irgatpazarı civarında 20-22 yaşlarında Alberto namında bir genç, âni bir şekilde ra- hatsızlanmıştır. — Şiddetli bir baş ağrısı, kusmak, nabıza betâet, ahvali umumiyede çok düşkünlük gibi tezahürat gös- termiştir. Yâni şiddetli ve gripimsi birşey.. Bunu mütca- kip derhal gözleri görmez olmuşltur. Ne gecenin, ne de gündüzün farkındadır, Hekim- lik bu illete “Menenjit seröz,, ismini vermektedir. Hastalık malüm olmakla beraber vaktın- da yetişmek, tam bir teşhis koymak ve bunu İlâboratuvar maineleri ile tesbit ve teyid eylemek te lâzımdır. Bunu müteakip derhal cerrahi bir müdahale — yapılmak - şarttır. Hastalığın teşhisinde tereddüd ve techhür vuku bulur, cerrahi müdahale dc ecikirse, hasta, gözlerini (şıy)en kaybet- meğe mılıkumdur Ameliyatın dimağdan yapılması icap etti- ğine göre, burada da ayrı bir tehlike vardır. Hastalıktan en çok mütees- sir olan asabı basaridir. O, tazyik altında kalınca, hurey- medeki ozima da mütcessir oluyor. Binaenaleyh tedavi için tam zamanında beyni açarak, esaslı ve tam bir müdahale ile asabı basariyi tesir altından kurtar- mak lâzımdır. Fakat bu bile, asabta husule gelen - tahribat dolayısile gözün görmek kud- retinin bazen kurtulup iadesi- ne mâni olmaktadır. Kaldı ki, teşhis çok zordur. Çünkü hastalık dimağidir ve ayni zamanda müdahale ka- rarını vermek, hekim için çok ezalı, elemli ve ruhi bir hâ- disedir. Keza, müdahaleyi tatbik te ayrıca bir safha arzetmektedir. Nihayet üçgün zarfında teşhis koymuş, lâboratuvar tetkikle- rile bunu teyid etmiş, müda- haleye karar vermiş ve müda- haleyi yapmış olmak lâzımdır. | burada sık sık — rast geldiğimiz ve “ Bakar kör , dediğimiz hastalar, işte bu şekilde, tam teşhis konımıyın vaktinde müdahale edil- Şurada babasını tanıdı miyen bu hastalığın ortada kalan bedbaht simalarıdır ve onlar için artık eski körlük kudretini elde edebilmek, ini kânsızdır. İşte bütün bu sebebledir ki, böyle bir hastalık karşısında bulunan teşhisini vaz'eden ve- ya tereddüd gösteren veya- hut ta teşhisini vaz'edemiyen hekim manevi üzüntülerle kar- şı-karşıya kalır. Bahsettiğimiz hastada bu tezahürat olunca, ailesi efradı kıymetli akliye ve asabiyecimiz Faik Muhiddin'e başvurarak hastanın tedavisini istemişler- dir. Ailenin mali vaziyeti de pek iyi değildir. Faik Muhid- din mesleğinin insani cephesi ile harekete gelerek hastaya gidince bu fevkalâde vaziyetle karşılaşmış, dimağa aid bir hâdise olmasına rağmen, der- hal teşhisini koymuştur: Menenjit. seröz Bunu müteakib te lâbora- tuvar mainelerine - başvurmuş ve netice, bu ilk teşhisi teyid etmiştir. Doktor bu vaziyette, derhal bir cerrahi müdahaleye kanaat getirmiş ve maddi, ma- mevi her mes'uliyeti, her fedakâr- lığı göze almıştır. Ameliyat için Fransız hastanesi operatöruMitatı ameliyatı beraberce takip için de doktor İsmail Vâsıf'ı temin etmiştir. Ameliyat yapılmış ve neticede, hastanın bir gözü tamamen kurtulmuştur, diğe- rinde inkişaf ağırdır.. Hâdiseyi işitince Dr. Faik Muhiddin'e müracaatla izahat istedik. Doktor, bu mesleki hâdisenin sadece kendi mes- lekdaşları arasında kalmasını istediğini söyliyerek büyük bir mahviyet ve hâdise göster: miştir. Vâki asrarımız karşı- sında, nihayet şu izahatı ver- miştir: — Evet, onbeş senedenberi, üçüncü defadır ki böyle bir hâdise ile karşılaştım. Bunlar: dan biri, Değirmen dağında' oturan bir kadıncağızdır. O ilk vak'amdı. Gözlerinin ikisi birden açılmıştı. Diğer hastam, Cumaovası civarında bir köylü kadındı. Hattâ hâdise, Fransız tıb mecmualarında mevzuubahs olmuştu. Bu son neticeden duyduğum sevinç, evvelâ müs- pet ilmin neler yapmağa ka- dir olduğunu, ayni zamanda Türk tababetinin, birçok defalar id- dia edildiği gibi, Avrupa'lı meslektaşlarına karşı âciz va- Sonu 7 inci sahifede TAKVİM 1353 Arabi - 1355 24 Zilkâde 4 Rumi - 2ci kânun ŞUBAT vün tü e lta 4