Havanın güzelliğine güvenmiş, pardi ie Min almadan sokağa çıkmıştım. Tünelden Taksime doğru ilerilyordum. Birdenbire ha- Ya karardı, Oldukça sert bir rüzgâr çıktı. Biraz sonra hafif hafif yapmur başladı. İalanmaktan, üşümekten, nezle olmaktan pek çekindiğim İçin gelişi güzel bir pasta- haneye girdim. Bir masayü oturdum. Burası küçük fa- Rat gık, güzel bir yerdi, Biraz sonra çayımı Yadumlarken etrafımı, civardaki! masalarda Oturanları tedkik ediyordum. Tam karşım- daki masada iki dirhem bir çekirdek, yakı- saklı genç bir adam oturuyordu. Üstü başı, hali tavrı sinema filimlerindeki milyarder Amerikan “delikanlıların andıran bu adam bir aralık garsonu çağırarak sordu: — Kurum burada telefon var değil mi?... — Evet... dedi, işte şurada... Meğer telefon tam benim arkamda imiş. Genç adam canı sıkılmış bir vaziyette be- him yüzüme baktı. Telefon bana pek yakın > | Olduğu için belki de sözliyeceği şeyleri be- | ti Dim işitmemden çekiniyordu. Maamafib de- Mkanlı ilerledi, Telefonu açtı. Biraz sonu İ Onun yavaş sesle şunları söylediğini işit! — Allo... Şaziye sen misin noroşum... Ba Ma fena bir haber vereceğim, Yarım saat €vvel bizim şirket direktörü beni çağırdı. Mühim bir iş verdi. Onun için bugün sana gelemiyeceğim... Ne yapayım yavrum?... Iş- te direktörün aksiliği... Bu işe o derece ca- hun sıkıldı ki, hiç sorma. Düşün bir ke- te, seninle ne güzel, ne tallı, ne şairane sa- akler geçirecektik. Birlikte geçirdiğimiz za- manın benim için ne kadar kıymetli oldu- Bunu sen de bilirsin ya... Ne ise. Şaziyeci- gim... Benden nasıl şüphe cdebilirsin?... Ha-! Yatımda sevdiğim yezâne kadın sensin.. Çocukluğumdan beri rüyalarıma giren çeh- re, on sekiz yaşımdanberi başımın İçinde hayalini yaşattığım sima senin yüzündür... Lâkin ah şu aksi direktör... Ben mi? Şimdi birim şirketin şubelerinden birindeyim. Sa- na buradan telefon ediyorum. Önümde ya- pılarak bir sürü iş var... Bugün sana gele- Mmediğir için ben! affet... Seni usaktan has- Telde öperim.. Haydi Allaha ısmarladık... Yarın görüşürüz... Genç adam sanki büyük bir yük atlatmış Eibi asık bir suratla telefonu kapattı. Alçak sesle konuşmasına rağmen sözleri nin hepsini İşitmiştim. Sonsuz bir hayrete düşmüştüm. Genç adam telefonda konuş- tağu kadına «Ben şimdi şirketin şübelerin- deri birindeyim. Sana oradan telefon edi- yorum. Masamda beni bekleyen bir sürü İş var... demişti. Halbuki o şu dakikada benimle ayni pastahanede idi, Yüzünü gür- mediğim kadına buradan ielefon ediyordu. Onu masasında iş değil İki pasta ile yarim | fincan çay bekliyordu. Delikanlı telefonu bir kere daha açtı. Şim- rkadaşile kanuşuyordu: — Ahmed.. Sen mizin?.. diyordü, kuzum | kardeşim, senden bir ricam var,. Pek müş- kül bir vazifette kaldım. Şiddetle paraya İhtiyacım var. Şimdi ben «Yasemin; pasta hanesinde oturuyorum. Bana hemen os li- Ta yetişlirmezsen halim haraptır. Kuzum Ahmed... Ne yap yap, bana bu parayı he- men yetiştir... Ben san gelemem... Cebimde- | Ki paraları pastahancye verirsem tramva- ya bile binemem. Ben getir... Hem bu para Yirmi dakikaya kadar elime geçmeli... Aman Ahmedeiğim, ne olursa senden olur.» İkinel defa telefonu kapattığı zaman de- İlkanlı memnundu. Gözlerinin İçi gülüyor- du | Biraz ilerideki masasına oturdu. Gözleri Bantte beklemeğe, müthiş bir telâş içinde idi. Hakikaten yirmi dakika sonra pasta haneye şişman bir &dam geldi. Delikanlı bun Bu görünce: — Vay Ahmedelğim.. Tam zamanında ya canım... adam arkadaşının elinden iki beş a cebine attı, Parayı getiren, 'Tefrika: No. 152 Tuzak içinde Tuzak — Bari ben eler gal içeyim .. dedi, Gar- &ma bir çay söy! O çayını içerken yakışıktı delikanlı: — Ahmedeiğim... Yaptığın iyiliğe pek te- ederim. Sen benim üni bel ydeşimsin... Benden gizli bir be bar imdi iki dakikaya kadar benim gü- gel bir misafirim gelecek... Kendisi pek mah- cup bir time GN adım, anladım... O gelir gelmez ben masandan kalkar başka yere otururum... dedi, İ Pakat tam bu sırada içeriye şık, güzel big kadın girdi. On lirayı alan genç, Şişman ar- kadaşına; .— mi dedi, geliyor. Sen Biyışi... rinden kalktı, Tâ öteki lı genç kadına ne diller dökmeğe başlamış- rum... Sen benim on sekiz Yandanberı rüyalarıma giren kadınsın. Biraz evvel telefonda söylediği sözleri ha- tırladıkça gülmemek için kendimi zor zaple- diyordum. Bir aralık kalkıp başka yere gltmeğe ka- rar verdiler. Garson onların hesabını görür- DAR pasta... iki çay... İki telefon!... De- i kadın sordu: Nİ ir pi telefon mu ettiniz? Delikanlı: — Rvet... dedi, şöyle böyle tanıdığım bir zavallı genç darda kalmış. Benden on lira İstetmsişti birisile gönderdim. Sonra da pa- | rayı alıp almadığını öğrenmek için bura- dan telefon ettim... Fakat dünyanın beli tuhaf... Şu ileride oturan şişman adamı da tanırım... Biraz evvel oda binden para istemez mi? Tabii Xıramadım verdim... Şık delikanlı böyle söyliyerek gözleri We sevgilisine biraz evvel para #ldığı şişman adam! işaret ediyordu. Hikmet Feridun Es BULMACAMIZ 3 — Bir nevi şirket, 4 — Tersi Yunanistanda bir Jimandır - General, $ — Yılın birinci günü. — Bir nevi şekerli çörek - Zeveban. 7 — Başına «Mı gelirse mani söyliyen olur - Almaktan emir. 8 — Karşı gelme, 9 — Nüvaziş. 10 — Gözyaşı - Tersi gece kuşudür. Yukarıdan aşağı: 1 — Küşad eder - Derd. 2 — Orta çağa son veren intibah devri, 8 — Ormuzdaki askeri işareti mevcud de- öğ 4 — Ateşlenmiş ocak. 5 — Bayrumdan bir gün evvel - Bina etme. 8 — Keder - Bir harfin okunuşu - Matem. 7 — İbadetin başı - İştinl, 8 — Tersi meşguliyet tahıarri eder demek- Nakleden : (Vâ - Nü) Süha, yapacak başka bir çare olma- dığını görünce, deminki kâğıdın üze Tİne tarih attı; altınada imzasını koydu. Ağliyeci, kâğıdı aldı; dikkatle oku- du. Sonra katlayıp cebine koydu. — Sözümü tutacağım... Sizi tuza- ğa düşürmüş değilim... Benden hiç korkunuz olmasın... Mısırdaki kervan» #âray meselesi ortaya çıkacak değil dir. Lâkin buradaki murifetinizden korkunuz... Acele edin.. Süat henüz ikiydi. Anlatılması uzun süren hadiseler “ dakika içinde cereyan edi- Süha, kaptan Burhanın Şermine öldüğünden bahsettiğini duy- u. Kendi kendine; *— Annesinin cenazesi başına gi- decektir. Orada onu görürüm! di- Ye düşündü. Talihinin ve servetinin bir kısmı şti, Fakat diğer bir kısmı hâ- Mi duruyordu. Baska bir tarafa gide- O İK hayata yeniden başlamak pekâlâ Giza . i Bütün bu felâketler ortasında di- mağını bir tek mesele meşgul ediyor- du; Şermin! Şermin ona kalsın... Süha, başka bir şey istemiyordu. Umuyordu ki tekrar karşılaşırlarsa ve delikanlı ona lekrar yalvarıp yakarırsa yola getire- cek, onu alıp beraber kaçıracaktı. Bu üsüle bir kere baş vur& caktı. Şermin onundu. Onun kalma- sını istiyordu. Elinin altındaki ve erişmek istediği hazinelerin en kiy- metlisiydi 0... Bütün benliği cüret- Je, soğukkanlılıkla, müteşebbislikle yuğurulmuş olan Süha, şimdi dima- ğını yalnız şu kızı elde tulmak çare lerini arayarak yoruyordu. «— Benim mukâdderalımı hülle decek olan polis ve adliye değildir... Bu kızdır... Yalnız odur!ş diye düşü- nüyordu. Bu hayallerinden ayıldığı vakit, et- rafına baktı: Salon boştu! | Demin küçük snlona gitti, Kapı © inan bana güzelim. Senden başka | ,sam (fiat), 2250 Konuşma ğa marn a Türkiye Radyodifüzyon Postaları CUMARTESİ 11/5/9M40 1330 Program ve memleket saat ayari, 1835 Ajans ve meteoroloji haberleri, 1850 Müzik: Çalanlar: Fahire Fersan, Refik Fer- san, Pahri Kopuz, Basri Ürer, 1— Okuyan: Bemuhat Özdenses, 1- Mahur peşrev, 2- Dede - Mahur şarkı: (Bana lâyık mı ey güzel ten), 3- Mahur şarkı: (Saba tartı ve- fadan haber yok mu), 4- Sel Pınar - Ras” şarkı: (Yalnız benim ol), 5- Şerif İçli - Rast şarkı: (Gittikçe güzel gözlerinin), 2— Oku- Yan; Mustafa Çağlar, 1- Şevki bey - Uşşak şarkı: (Bir katre içen), 2. Şevki bey - Uşşak şarkı: (Dağlar dayanmaz eninine), 3- Ah- met bey - Uşşak şarkı: (Nasi çıksam başa), 4- Halk türküsü; (Sarı mavi yıldız), 5- Halk türküsü: (Sarardım ben sarardım), 1430 Müzik: Riyaseticumhur bandosu: (Şef: İh- san Künçer), 1- Massenet - Herodiade ope- rasından Romalılar korosu. 2- Paul Lincke - Amina (Mar serenadı), 3- Herold - Zamp& operasından uvertür, 4- B, Godard - Şal- rane manzaralar; 1- Ormanlarda; 2- Kır- larda; 3- Dağda; 4- Köyde, 5- W. Hallın - 'Türk entermezzosu. 15,15-15,30 Müzik: Ope- ret potpurileri (Pi) 18 Program ve memleket saat ayarı, 18,0$ Müzik: Senfonik Müzik (PL), 18.30 Müzik: Radyo caz orkestrası (Şef: İarahim Özgür), 19 Konuşma (Yurt bilgisi ve sevgisi), 19,15 Müzik, Çalanlar;: Fahire Persan, Refik Fer- san, Fahri Kopuz, Basri Üfler, 1— yan: Necmi Riza Ahıakan, J- Arif bey - Nihavend şarkı: (Ben buyi vefa bekler iken), 2- Arif bey - Nihavend şarkı: (Söyle nedir baisi zarın gönül), 3- Ferahnak şarkı: (Hoş VATBİMIŞ), 4- Kanun! Reşad - Yorahnak şarkı: (Ağyar ile dalmış zevku sofaya), 2— Okuyan: Melek Tokgöz, 1- Refik Fersan: Tanbur taksimi, 3- Bedriye Hoşgör - Uğgak şarkı: (Gel âşık gücenme), 3- Dede - Uşak şarkı: (Gitti de gelmeyiverdi), 4- Suzinak şarkı: (Zar oldu gönül), 19,45 Memleket sanat ayarı, Ajans ve metcoroloji haberleri, 20 Müzik: Trabzon ve havalisi oyun hava» ları - Hasan Sözeri, 20,10 Müzik: Halk tür- küleri ve kaşık havaları, Sarı Recep, Sadi Yaver Ataman, Aziz Şenses, Ali Erbaş, 2030 Konuşma (Günün meseleleri), 20,50 Müzik: Çalanlar: Fahire Fersan, Fahri Kopuz, Bas- ri Üfler, Refik Fersan, i— Okuyan: Musta- fa Çağinr, 1- Arif bey - Muhayyer şarkı: (Ey ateşi gam), 2- Arif bey - Muhayyer şar- kı: (Mtimas etmeğe yâre varınız), 3- Mu- hayyer türkü: (Efem şimdi eller sözüne kandı), #- Muhayyer ürkü: (Evlerimin önü handır), 2— Okuyan: Semahat Özdenses, 1s N. Mehmet - Rast şarkı; (Öyle yakdın Ki beni), 2 Tatyos - Süzlnak şarkı: (Atfet- me sakın hançeri!, 3- Ali Galip - Suzinak şarkı: (Bir lâhza seni görmek için), 4- Şe- rif İçli - Hicerkir şarkı: (Çok yosmalar kandırır), 21,20 Müzik: Soprano Tlüdadat Şakir tarafından şan $oloları, 21,45 Müzik: Küçük orkestra (Şef: Necip Aşkın), 1- F. Recktenwald; Viyana müzikleri, 2- Pepl Müller: La Paloma Üzerine şarkısı iş Teopolod: Karlsbad hatırası, 4- Nice Dos- tal: Viyana, Selâm Sana! (Potpuri), 2250 Memleket saat ayan, Ajans haberleri, sira- ai, esham - tahvilât, kambiyo - nukut bor- (Ecnebi dil lerde - yalnız kısa dalga pöstasile), 2250 Müzik: Cazband (PL), (Saat 23,20 ye kadar yanız uzun dalga ile), 2325-2330 Yarın- ki program ve kapanış, tir - Parlamanın başlangıcı. e — Hubub et - Tersi cereyan etmemiş- 10 — 'Tersi cephedir - Bir göz rengi, bul tie imacamızın halli 1 — Değiştirme, 2 — İsal, Acaib, 3 — ku, AA, 4 ei Sala 5 ei At, Kart, İc, 7 — Münire, 8 — Lahza, Azat, 9 — Ani, Nemad, 10 — Nallı, Kmel. Yukarıdan aşağı: 1 — Dişikaplan, 2 — Esaret, Ana, 8 — Ga- TİP, Ehil, 4 — ilk, Ak, 5 — İşsamanı, 6 — Ta, İzam, Yı açıp içeri baktı. Şermini orada gö- rebileceğini umuyordu. Fakat kız oradan geçip elimiş; Odada yoktu, Delikanlı burada bir erkekle kar- şılaştı. Burhan kaplandı bu... Kor Sanoğlu, bir el hareketile onu dur- durdu. — Yalnız kalmanızı bekliyordum. Durunuz. Sizinle konuşacaklarım var. Kaptanın su götürmez namus pren- sipleri vardı. Buna rağmen kabahat- lerini bildiği bu büyük mücrimin ya- munda İradesini zayıflamış hissetti. Düşünüyordu ki, bu hataların mü- #ebbibi bizzat o değildi. Başkalarının hatasına kurban gitmişti. — Beyefendi! - dedi. - Müşkül bir meykideyim... Üzerime gayet zor bir vazile terettüp ediyor. Bunu ifa ede- ceğime dair söz verdim... Bu sözümü yerine getireceğim. —? Bu da ne demekti?... Delikanlı, hayretle bakıyordu. — Babanızın adını bilmiyorsunuz, değil mi? — Bunu mu öğreteceksiniz? — İhtimal, Öyleyse söylemeyiniz, daha iyi olur, — Nizin? — Nefret edilen insanlar vardır. Tefrika: No, 59 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Vezirin adami evin her köşesini gezdi ve üst katta bir odada ağlamakta olon bir kadın gördü — Ben Nürucihanı çok iyi tanırım... Bu kadın, Nürucihan değildir. Muhafızlar şaşırdılar. Özcana herkesin itimadı vardı. O, yalan söylemezdi, Özcan, muhafızlara yalvardı; — Bu kadın suçsuzdur. Nürucihan diye onu boğarsaniz, yurdumuza çö- ker. Haydi, gidiniz, sultan Mehmede haber veriniz ve bu kadının Nürucihana çok ben» sediğini söyleyiniz. Günahtır, onu boğma- yınıs! Saray muhafızı tereddüd ediyordu. Bir at- ayı derhal saraya gönderdi. Atlı, sultan Mehmede vakayı anlatınca, hükümdar hiğ- detlendi: — Özcan, Nürucihanı ölümden kurtar- mak İçin sizi aldatmak İstiyor. Memurla- rım bü kadar gaflete düşmezler. Haydi gi- din, o kaltağı hemen nehre aun! Dedi, atlı tekrar Karaderya nehrine dön- dü ve sultan Mehmedin cırrini saray mu- hafıslarna söyledi. Özcan kayanın dibinde bekliyordu. Aradan birkaç saat geçtikten sonra genç kadın da kendine gelmişti. Mu- hafızlara: — Ben Nürucihan değilim... di- yordu. Muhafızlar kimseyi dinlemediler: — Senin yüzünden bizim başımız gide- cek. Sultanın emrini yerine getirmeğe meç- buruz. Diyerek, ölüm mahkümunu nehre attılar. Özcan bu hâdiseden çok müteessir olmuş ve evine dönmüştü. Genç skdın nehre atılırken: — Ben, Otrarli Yusufun karısıyım.. Ot- rardan Semerkanda, onu kurtamağa gel- miştim, Diye bağırdıysa da, muhafızlar aldırma» dular. Suraya dönünce: -- Nürucihazın işini bitirdik, dediler, fa- kat, onu nehre atarken Otrarı Yusufun karısı olduğunu söyledi. Inanmadık. Vezir Nâsır bunu duyunca sultan Meh» mede koştu: — Nürucihan boğulurken, Otrarlı Yusu- fun karısı olduğunu söylemiş. Demek ki, Yusuf yalnız Cengizin casusu değil, ayni zamanda Güçlük hanın da hafiyesi imiş, de- di. Nürucihanım, Güçlük hanın akrabası ol- duğunu herkes biliyordu. Nâsır bunu söyle- mekle hükümdarı da düşürmüş ve Güçlük kan aleyhinde şiddetli tedbirler alınmasına meydan vermişti. O gün, zldanda yatan Yusufu sorguya çekler: — Sen eli misin? — Evet, Üç tane de çocuğum var. — Karının &ğı nedir? — Sahra... — Bir adı da Nurucihan değil mi? — Hayır, Nürucihan, üç çocuk anası olacak kadar yaşlı bir kadın değildi. Vezir Nâsır hâlâ Nü- Tücihanın boğulduğunu iddia ediyordu. Çin- kü, Nürücibani yakalıyanlar: «Biz, Nürü- cihanı çok İyi tarirız!e demişlerdi. Nâsır bu sorgudan sonra, şüpheye düştü; — Acaba, boğdurduğumuz kadın, gerçek- ten Yusufun karısı mıydı? — Eğer böyle ise, memleketten bir casus daba eksildi, demekti, Nâsır bu neticeden de memnundu. Fakat, ne de olsa, 0. Nü- rucihanı ölüm cezasına çarptırmak İstiyor- du, Bultan Mehmede: — Yusuf da herşeyi saklıyor, dedi, Nüru- cihan, Otrarlı Yusufun karısıdır. Onu neh- re attırmakla memleketin en büyük düş- manlarından birinin başını ezmiş oldunuz, sultanım! Fakat, memlekette o kadar başı ersilecek düşman var ki, bunların hepsini cezalandırırsak, Karaderya nehri insan ce- sedlerile dolar. — Demek ki, yurdumuzun her köşesi ca- susla dolmuş da, biz, şimdiye kadar uyu- muşuz, Ne olursa olsun, bütün nehirler ağ- zına kadar insan cesedlerile dolsa da, ca- suslara yurdumda teneffüs hakkı vermiye- ceğim. Hepsini geberteceğim. Hattâ Otrar- hı Yusufu bile... — Son derece. Kaptan verecek cevap bulamadı. Bu Kudret Sühanın hikâyesini za- ten evvelden de biliyordu. Fakat an- nesinin mektubunu okuduktan sonra, oğlana karşı daha müşsfix ve mülâ- yim olmuştu. İkisi de bir müddet sustular, Kaptan devamla: — Elimde bâzı vesikalar var. Bun- lari size vermemi istediler. — Kim? — Sır halinde bunu muhafaza ede- ceğime dair söz verdim. Bu zarfın içindeki vesikelar size kimin nesi ok duğunuzu öğretecektir. Babanızın İs. mi vesaire ve hep burada... Anneni- zin de size hitaben yazılmış bir mek- tubunu okuyacaksınız. — Peki efendim. — İşte efendim, bu suretle üzerime aldığım vazife bitiyor... Fakat diğer bir işim var. Kaptan, Bahadan aldığı evrakı ma- sanın üzerine koydu. Süha, zarfı alip kenarını titreyen parmaklarile yırttı, Sonra, Korsan oğlunun burada bulunmasına ehem- miyet vermiyerek kâğıdlara süratle güz gezdirdi, Yusufun idamına vezir Nösir da taraitar- di. Yusuf, bir gün saray mubafızına: — Hele beni bir kere sultanın huzuruna çikarınız... Vezir Nâsırın Harzem şahına ne fenalıklar yaptığını anlatayım. Göreceksi- niz ki, sultan Mehmed beni derhal affede- cektir. Demişti, Saray muhafızı bu sözleri vezi- re anlatmakta gecikmemişti. Nâsır, Yuzu- fun neler söyliyeceğini bilmemekle beraber, aleyhinde söyliyeceği sözlerin hükümdar Üzerinde tesir yapıcağını ve mevkiinin sar- silacağını tahmin ediyordu. Vezir Nâsır: z Ne yapsam dü şu herifin kafasını ko- parsam... Diye düşünüyordu. Nâsır, bir vandan da Semekrand ve civarında Nüruciharı arat» makla meşguldü. O da inanmıştı ki, Kara- derya nehrine gtılan kadın Nüruc'han de- gudi. Vezir Nâsır, Özcanın ayağını kaydırmağa çalışıyor Özcan iyileşmişti. Halk tarafından çok sevilen bu yurdsever kahraman, ayağa kalkar kalkmaz Nüruci- hanı aramağa başlanmıştı. Özcan bir gün Semerkand çarşısında do- Jaşırken, vezirin adamlarından birine râs- Jadı. Özcan, vezirin adamma sordu: — Ne dolaşıyorsun burada? — Nürucihanı aramaktan bıktım. Onun izini buluna vezir bir kese altın verecek. — Bir kese a'tma kavuşmak İçin çok yo- rulacaksır! — Onun nerde gizlendiğini biliyorsan, ba- ra böyle... Altınları uramızda paylaşırız Bu adam, Ozcan Nürucihanı sevdiğini bilmiyordu. Özcan, vezirin adamına yaklaş- ta — Nürucihanın Karaderya nehrine ahl- dığından haberin yok mu? — Vezir, o kadının Nürucihan olmadığını ledi. — Nâsar bu çinayeti bilerek yaptı demek?! « — Orasına benim aklim ermez. Vezirin işlerine kimse karışamaz. Ben, Nürucihanı arıyorum. Bir bildiğin varsa, söyle bana... — Altınlar senin gözlerini kamaştırmış galiba?! Semerkandda Karaderya nehrine atılacak çok casus vaz. Bunlardan birini de sen — Nürucihan diye akalayıp, altın- lara çarçabuk kavuşursun! Bu suretle mem- leketimizder bir casus daha eksilmiş olur. — Fena fikir değü amma, Nürucihana benzer bir kadın bulamiyorum. — Bundan kola; var? Nürucihanın sol yanağında bir beni vardır... Böyle benli ve güzel bir yabancı kadın bulursan, altınla- rü kavuştun demektir, Adamın gözleri birdenbire ışıldadı — Nerden bulmalı böyle bir kadını?.. Özcan, adamın kulağına fısıldadı: — Rikistan meydanına bükan köşklerden birinde İmadın annesi olarur, Bu evde tpkı Nürucihana benziyen ve sol yanağın- da beni olan genç bir kadın vardır. Bu ka- dın, Nürucihana o kadar benzer ki. Yan- yana gelseler, kimse ayırd edemez orlari. Vözirin adamı, Nürucilanırn #0) yanağın- da bir beni olduğunu başkalarından da duy- müştu, Özelirin verdiği malümat üzerine Imadın Rikistandaki #vine gitti, kapıyı çal- dı, İmadın annesi kapıyı açtı; — Oğlumdan bir haber mi var? Vezirin adamı derhal eve daldı: — Sise biz fenalık yapacak değilim... Bu- tada bir casus saklanmış dediler... Vezirin emrile onu arıyacağım. Dedi, evin her köşesini gezdi ve üst katta bir odada ağlamakta olan genç bir kadın gördü, Özcan yalan söylememişti, bu kadı- nın sol yanağında tıpkı Nürucihaninki gibi siyah bir ben vardı. Boyu bosu da Nüruci- hanı andırıyordu. Genç kadına niçin ağla» diğını sordu. Kadın: . (Arkası var) Doğuşunun kaydı... Babasının an- nesine gönderdiği hararetli mektup- Jar... Fakat bunların imzası yoktu... Sadece meklüpların sonunda bir baş harf göze çürpıyordu. Nihâyet, annesinin intihar edeceği gün oğluna hitaben yazdığı ve Baha- nın bir çok seferler okuduğu mektu- ba geldi. Bu, Sühayı çok heyecanlan. dırdı. Kadınları kolaylıkla baştan çikâ ran iri ve tatlı bakışlı gözleri, yaşlarla doldu. Fakat delikanlı bu ruhi zaafiyle mücadele etmek ister gibi, kirpikle- rinden bu yaşları söktü, aldı. Annesi intihar etmişti. Bundan da haberi vardı. Onu terkeden erkeği bir türlü unutamıyordu, Süha da zaten meçhul babasını işte bu anne yüzün- den menlur saymıyor muydu? Hayır, hayır! Babası her kim olursa olsun onunla karşılaşmasını istemiyordu. Ve şimdi, şu dakiksda zaten gailesi başından aşkınken ona bu haberi ge- tiriyorlardı: Kimin nesi olduğunu öğ- retiyorlardı. Babası!... 'Tanıyacaktı babasını... Kimdi bu adam... Ni Mektubu ökürken bu fikirler şim- şek süratile dimağından geçiyordu. Okumamalı... Öğrenmemeli.... (Arkası var) A . salin ?