AKŞAM cumie 4 ii RR Eski günlerde Sayfiyelerde Sivrisinek Sivrisinekler, — Geçen yazımda dı diğim gibi — kışlıktan yazlığa yeni taşımlan günlerde tektük, turfanda turfanda beline” başlarlardı, Bil.! nen, omuza yün atkı alınan salonlari da, sofalarda ilâiç için bir tanesini arama, Önceleri yavaş yavaş ürerlerdi. Hi- Fistiyanların (Ateş gecesi) geçip (Ey- yamı bahur) sıcakları girdi mi gökte bulut, köşkte onlar; hattâ balkonlar da, kameriyede, ağaçların altında sü- rü halindeler. Hele temmuz melten- lerinin esmerliği durgun havalarda, En savletli zamanları temmuz Ve ağustos ayları; Kasıma kadar da ba- Kiyeleri mevcud... Gündüzleri bir tanesi meydanda değildi. Yeryüzünde vücudları var mm, yok mu, yüz şahid bulabilirsin. Vakta ki akşam olup gün kavuşurken birer ikişer sökün ederlerdi. İlk kolaçandakilerde hafifçe, kısa- Gıcık bir vınlama. Bunlar ordu tertibi Üzere keşfe çıkan pisdarlardır, Orta- hk kararmağa yüz tullumu kısmı külli bastırıverirdi, Bando muzika makamına ince saz faslı tamam; hep bir ağızdan falsosuz bir âhenk; ara nağmevari, kıvrak kıv- rak nağmecikleri de var. Bazıları her halde beyleri, fasıl başıları olsa gerek ki ötekilere nisbetle daha cüsseli, ka- hph, kıyafetli idiler, İstanbulda en ziyade Kadıköyün- den — Acibadem ve Çamlıcalar da- hil — Kartala kadarki havaliyi istilâ etmişlerdi. Hele Kızıltoprakla Bos- tancı arasındaki saha; Göztepe ile Erenköy; bir de Yoğurlçuduki Dere boyu... Gece olur olmaz ümmeti Muham- med'de gelsin alına, surata, enseye, açık bulunan her yere, estağfurullah tülbend altmdaki âzaya bile şap şap &vüç; kış kış kol sallama, (Masana, nedir o, bir yelpaze) oyu- mundaki ambale oluş, Toptaşılık hali- ne geliş vız kalır. Baş, boyun, kollar, bacaklar mütemadiyen harekette, İsveç elmnastiğinin mükemmeli... Şimdi şurada burada seyrek seyrek rasladıklarımıza, cinslerine kıran gi- ren uyuntulara kıyasen o vaâkitkiler etli, canlı, çok acar ve yaman şey- Jerdi, Kondukları noktaya cazzadak iğ- neyi soktular mu şişti gitti ve sanki ateş değmiş de su dolmuştan fark- z... Saatleree biber gibi yanmada; soğuk su, sirke, kolonya boşuna, Ka- Şi bire kaşı, tırnakla bire tımakla... Lenfavi mizaçlarda, kanı azgınlar- da, mayasıllılarda hal harap, Korde- gene tutuluş daha berbad değildir. Sofraya oturup yemeği yeyinciye kâ- dar halayıklara, ahiretliklere sinek. Jikler sallata sallata kol kanad bırak- | 'Tıbb göçn Eski sivrisinek yuvalarından Yoğurtçuda Dereboyu ğa sola selâmı verip namazi bozanlar çoktu. Cibinlik derununda dikiş diken ve nakış işliyen ortanca hanımları, (Pa- ra kuvveli), zeyli (Sevda faciaları) gibi zamane romanlarını tazeleri, günün (İkdam) ve (Sabah) ceridelerinin Tevcihat, Nişan, Tebli- gatı resmiye sütunlarını mütalâaya varan hazeratı bilirim. Cibinlikler — yeni gelin ve lohusa- ların bürümcükten, üstleri allas far- ballı, şatafatlıları müstesna — iki nevi idi: Tepesi çemberliler; dört köşe oba gibiler, Aralık tarafları yok, her yanı kapalı, Kapı yeri açmak kimin © haddine? Sabahleyin yataktan çıkılınca ek binlik yukarı kaldırılıp, içi iyice kışkış- landıktan sonra indirilip etekleri şilte- lerin arasına sımsıkı tıkılır, odaya ışık mışık sokulmazdı. Yatma vakti geldi mi, elde koca bir bohça veya havlu, sallayıp sallayıp sivrisinekler dağıti- lır, Cibinliğin bir kenarcığını kafa gi- recek ve (guguk!) diyecek kadar ara- lar aralamaz, denize dalar gibi haydi cumburlup içeriye... Üç beş dakika heyheyden eser yok; oh, yarabbi şükür... Mideler dolgun, vücudlar gevşemiş, göz kapakları ağır- laşmı, O anda kulak dibindeki kör ola- sı ynıltıya ne buyurulur?... Etekleri bavalayıp tekrar kış kışa varmak be- terin beteri; üç, beşini koyayım derken arabasile mi dolsunlar? Gene halayık ve beslemelerden biri çağırılıp lâmba veya mum dışarıdan tutturulur; — Aman yaklaşma, uzakta dur; tül parlayıverirse kapı kapamaca kül olu- ruz ha!... Tembihlerile karyolanın içinde avuçla sivrisinek avına başla- nırdı, Artık uykudan eser um; saatlerce kirpik kavuşturabilirsen kavuştur. O Bazlım bir defa kaçtı mı kolay kolay bulunur mu? Bir taraftan da odanın halevet mi- salliği, Zira camların hepsi kapalı. İn- dirilirken pencerelerden birine perde İ kenarı filân sikışmışda iki parmak aralık kalmışsa, ertesi çatık: — Kolinder yani (kurander) mi vurdu nedir, başımın ağrısından, vü- cudumun kırıklığından helâk oluyo- Tum. Yatak odasına girecek havadan 26- sabah kaşlar “Tıbbiye talebesi, Taksim Belediye gazinosunda güzel bir balo vermişlerdir, > ı bir toplantısı mahiyetinde olan bu balo, çok zevkli ve neşeli ki Klişe, bu balodan bir köşeyi gösteriyor. hatmeden | hirli gaz kadar korkulurdu. Köşklerde en büyüğünden en küçü- | güne, kalfa hanımlara, ağafendilere kadar hepsinin cibinliği bulunurdu. Alt tabakının ki karınca, kararınca, 'Efendilerinin sallıya sallıya, silke silke €skitip çırak çıkardıkları, kaç yerinden | yamalı, büzgülü, yırtıklarının çoğu tortop edilip sicimlerle ilmekli bitpa- zarlık şeyler. Gece yatısına gelecek misafirlerinki de itibarlarına göre derece derece ve çifter çifter yüklükte, Ziyaretinden hoşlanılmıyan, don yağı, soğuk neva, tatsız teneke kimesnelere bir an evvel gitmesi için kafa tutmağa, istiskale, pabucuna tuz koymağa hiç lüzum yok- tu. Cibinliksiz bırak, yahut delik deşik- isini astır; ertesi sabah ilk trene, va» pura tabanları yağlasınlar, O devrin Lokman hekimi Zambako paşa Anadolu yakasının hat boyunda oturanlarına yâna yakıla diskuru ge- çerdi: — Ma parol size acıyorum, buralar- da yaşamağa nasıl tahammül ediyor- İ sunuz?... Dünyanın en pitoresk bir mevkii olan, sivrisineğin ismi duyulmi | yan Boğaziçi dururken, ne diye yaka. | dan attınız? di her yaz Büyükadada; yere batırdı- ğı sayfiyegâhlardan hiç de geri kalmı- yan yerde. | (Şakağımızda şimendifer; yanımız. | şuracığımızda Kayışdağının halis su- yu. Manzara, bağ, çayır çimen; bun- | dan ötesi sağlıklır. Her güzelin bir | kusuru olur) denilirdi. Oraların sivrisinekten halâs olabile- ceği acaba kimin batır ve hayalinde? Şimdi bakıyorum; cibinliksiz yata- ğın içinde sırt üslü, rahat rahat eski günleri düşünürken aklımın evi bir türlü kavramıyor. Sahi ben Göztepe- de miyim, yoksa rüyada mı? Sermed Muhtar LALE'nin Sonbahar Sürprizlerine Hazırlanınız. Değerli haik sanatkâr NAŞİD ÖZCAN Şererlerine 9 mayıs perşembe Pransız Ti- yatrosunda fevkalâde bir gece Naşidin MISIRLI PRENS rolile yuşaltığı meşhur MEÇHUL SERSERİ opereti maestro Jorj orkestrası büyük varyete topluluğu en meş- hur okuyucular. Biletler her gün gişede. leme yaman lamine nine Teşekkür Vakitsiz ölümle biz! elemlere gark eden büyük kardeşimiz ve alle babamız Devlet Demiryolları Dördüncü işletme müdürlüğü hareket baş müfettişi (ALKİVYADİ KALİ- DİS) In cenaze merasimine İştirek zahmetini | ihtiyar eden, elgrsf, mektup ve çelenk gön-| dermek suretile büyük acımızı paylaşan 26- | vat ve müessasata ve hassaten Devlet De- | miryolları umum züdürlüğü sayın erkâ- nma ve bü meyanda merhumun gerek ölü- münden evvel ve gerekse hazin ufulünden sonra büyük kadirşinaslık güslermiş olan Birine! İşletme müdürü Abdullah Kunt'a ye bütün şimendifer ailesine ayrı ayrı te- şekkür borcumuzu ifaya derin teessürümüz mâni olduğundan bu hususta muhterem gazetenizin tavassutunu saygi İle rica ede- rin Merhumun kız kardeşleri Esirgeme Derneği balosu Esirgeme Derneği tarıfından tertip edi- len balo 11 mayıs cumartesi akşamı Beyoğ» lunda Tokatliyan salonlarında verilecektiğ, Mevsimin son balosu olacağı için sayfiye» Jere gimeden çevvel halkın bu eğlene fırsatını kaçırmıyacağı şüphesizdir. Halka telkini vermekle beraber ken- | <- Milli mücadele destanı İstanbul vali muavini Halük Nihad Pepeyi, faal, müdebbir, demokrat ruhlu ıymetli bir idareci hüviyetile östikbal için çok esaslı ümidler vadeden bir şah- siyet olduğu kadar; ince ruhlu, hassas bir şairdir. Halük Nihad, edebi mevzu- larını memleket mikyasında ve yurd hâ- diseleri etrafında intihap ederek (dasta- mİ) tarzda dikkatimizi ve zevkimizi ya- kın tarihimizin, zafer ve inkılâ kahramanlık menkıbeleri urmaktadır, Mesleği itibarile memleketin idari işlerinde ovezifedar olan Halük Nihad, edebi alâkası bakımından da milli davalara ve milli tarihin seyirlerine uzak kalamamıştır. Şair, evvelce bastırdığı «Türk desta- nina giriş» gibi ilk kalem tecrübelerin. den sonra, «Çanakkaleş sile «Mütare- kep sile dikkatimizi edebi mahsulleri üzerinde teksif etti, Yukardaki iki destandan birile. Ça- nakkale müdafaasının en parlak ve ş6- ref dolu sahnelerini canlandırmış, ikin- cisile de mütarekenin elim safhasile Tür- kün vicdanında beliren kâh ümid, kâh yein ifade eden tezahürlerini yaşatmıştı. Şimdi Halük Nihadım yeni bir eseri da ha çıktı: Milli Mücadele. Bu destanda sanatkâr, eski destanla- rından çok daha lirik ve özlü bulma- mak kabil değildir. Eli kâsur sahifelik bir şiir kitebi içinde ele aldığı mevzu- ların hepsi, şairin samimiyetle benimse- diği, hassas ruhile muhayyilesinde edebi bir şekle soktuğu milli, bü; hâdiseler- dir. Şair, destanına mütarekeden sonraki vaziyeti emnlandırmak için şu musrağlar- la başlıyor: «Kana batırmış olsam hırçın parmaklarımı, Sazım inliyemezdi içli, içli derinden Söyliyen kuylarımı, sarı yapraklarımı, Geçirdim bağlamamın ağlıyan tellerinden.» Bundan sonra destanda işgal kuvvet- lerindeki «megsloideas etrafında | kuv- vetli bir tablo çiziyor ve «İç Anadolu» nun acıklı ve ümidsiz vaziyetini hiçkirık- k bir üslüpla ii Köylerde sesi değil kan kokusu var, Girmiyor ağlıyan gözlere uyku, Miğine, kadar harap topraklar. Çimenler yükseldi insan boyunca, Yıkıldı erkeksiz bırakılan dam. | Yavuklu eşini yola koyunca, Bir daha dönmedi eve koç adam. Güzel Fransız filmini yaratan: DOLLY Entiz peşini Köruçanmödaki yalşökki ayan bay belleinkz mii ömerak Taksim bahçesine ve Kadıköy stadyomuna nakledildiğini yazmıştık, Bu heykeller- den birinin resmini yukarıya dercediyorut. Senenin en fevkalâde filmi Sevmiş bir genç kızın romanı... Bir kadın kalbine karşı bayatın ve erkeklerin yaptıkları... SOLGUN GÜL Genç ve sevimli, hisli ve içli yıldız YARIN AKŞAM Su ıl M E R SİNEMASINDA Müveten. .,. Beyhude kişniyor köpüklü atı, Onu köyden ecel aldı, gelmedi. Dağlardan aşarak geçti Fıratı Yemen çöllerinde kaldı, gelme, Bu manzumeden sonra Halük Nihad, «Düşman yürüyor» başlıklı şürinde Ana dolunun istilâsını ve yurdun umumi bir panik manzarası gösteren elim sahnele* rini canlandırıyor Destanında memleketin elemli, ü siz Facialannı gösteren şair artık bunu müteakip: «Bir gemi Samsuna yol alı- yor» manzumesile Mustafa Kemalin ilk hareketine bel bağlıyan milli vicdanın ilk ümidlerini çizmektedir. Halük Nihad, bundan sonra İnönü savaşlarını, Sakar- ya harbini ve nihayet büyük taarruzu hikâye etmekle milli mücadelenin bütün kahramanlık menkibelerini coşkun bir lisanla terennüm ediyor, «Başkumandan son harp meydanına geliyor» / başlıklı manzumede başkumandan meydan har- bini: tasvir ederek Atatürkün dâhiyane idaresindeki zaferi canlandırarak; 40 varken başımızda mümkün mü kalmak bize, Ordular arkasında kavuştu Akdenize!...» diyor ve Ebedi Şefin ölümünü en be lu bir tarzda gözümüzün sTabutu omuzlarda alevlerden bir dağdı, O kene hepimizden daha dik, daha sağdı Tarih, cibangirlerin unutarak İşini, Dinliyor şimdi urun senden hahsedişini, Yeni bir kâlnata çatı oldu yücudün, Büsbütün sağlamlastı artık toprağı yurdun...» Destanın bu mısrağlarla bitiren Ha- 1ök Nihad, «Milli Mücadelez sile edebi- yatımızın bu vâdisine güzel bir eser koy» muştur. Kendisini tebrik ederiz. M.R. — VE R.A Şirketi Hayriye müessis ve müdürü Hüseyin Haki efendi merhumun keri- mesi, Tahran sefiri kebiri esbakı Hüse- yin Hasip bey merhumun refikası sali- hatı nisvandan Bayan Hayriye OÖztop- rak, 4/5/940 cumartesi günü rahmeti hakka Kavuşmuştur. Cenazesi bugünkü pazartesi günü öğ- leyin Suadiye plâjındaki köşkünden kal- dırılıp araba vapurile Kabataşa geçirile- cek, Beşiktaşta Sinanpaşa camisinde ikindi namazı kılındıktan sonra Yahya efendi Dergâhmdeki sile o makberesine tevdi edilecektir. Cenabı Hak gariki rahmet eyliye. HAAS HAKİKİ GÜZELLİĞİ SEVENLER! Sinemalarda güzel sanatı alkışlıyanlar! Size ilâhi bir filim müjdeliyelim: BÜYÜK ATEŞ (REMBRANDT ) Büyük üstadın aşk ve hayatı Herkesiti Şbretle, merakla ve” heyecanla göreceği bu şaheser arşamba akşamı : MELEK'te |