8 Mayıs 1940 r Ni AKŞAMDAN AKŞAMA Şiirin dirilişi — Nasıl buldunuz? — Fevkalâde... Şiir ve sanat meraklıları yanyana &elip de böyle konuştukları vakit: « — Neden bahsediyorlar?» diye sormağa bile hacet yok . Yahya Kemalin son zamanda «Ak- Şam» da biribirini takib eden güzel €serleri konuşuluyor. Meselâ şu en 50- Muncusu olan «tri»... Âdeta edebi fırkalar yarattı. Kimi şaire perestiş- kir... Kimi de: — Nedir bu yahu... - diyor. » Sanki dünyada olup bitenlerden haberdar değil; bu küre ile alâkası bulunmuyan bambaşka hir hayal âleminde yaş Yor... Bilhassa şu an.. Ne münase- > Bence Yahya Kemalin ımuarızları te asıl eşu are a dolar- ken yanılıyorlar: Zira şür söyliyecek, rı bir manevi cihanda bir âhza olsun teselli edecek an şu andır. Din gibi, yüksek felsefe gibi, şiir de Fahlarda sükün yaratabiliyor, Buna- zavallılar, o şirin kapıyı biraz aça- Tak, yorucu, meşakkatli bir yolun ke- Barındaki asude bahçeye giriyor, 50- luk alıyor, dinleniyor, o meyvalardan Yiyor, çiçekleri koklayabiliyor. ,, Yahya Kemal, geçen harpte de ik güzel eserlerinin serisini vermişti. Simdi, ikinci silsileyi böyle birbiri Arkasından ibdâ edişinin sebebini ken- disinden sormadım. «Yeni harbin bun- da tesiri var mı?» diye sorsam bile Sülüp geçecektir. İşi yukarıda anlat tiğım şekilde izah etmiyecektir.. Fa- kat bu da'benim fantezim! Öyle göl Yorum: Dünyadaki yelvelenin bir şair Tuhu üzerinde yarattığı aksitesir... Canımız bazan şarkı söylemek is- ter; bazan da istemez. Cemiyetleri de fetdlere benzetmek öledenberi âdet tr. Onların da canı bazan şu şarkıyt Sekiyor, güzel buluyor; bazan da on- soğuyup başka türlüsünü sevi- Yor. Harp ve mütareke devirlerinde Nedimin moda halinde beğenilip son- Ta artık unutulması sırf bir tesadüf Meticesi olmasa gerektir. O çöküntü Ortasında refah ve saltanat deyrinin lâle bahçelerine ihtimal bir iştiyak duyuluyordu. o (Hâyideleşen fakat doğru bir izahtır, sanırım.) Muhakkak olan: Sanatın muhit ile Alâkasıdır. Şu devir, — bütün zeva- hirin aksine — şiire çok müsait. Bel ki sinirlerin gergin oluşu bunda mü- €ssirdir Yalmız Yahya Kemalin yeni eser leti ve onların uyandırdığı alâka de- başka emareler de görüyorum. ei ha Zekeriya, yıllanmış «Tevfik kret - Mehmed Akif» münakaşasını Tevfik Fikret lehine yeniliyerek bir ür neşretmiş; Mehmed Akifçiler Mukabil bir broşürle ona cevap ver- Misler, Su son günlerde gittiğim yerlerde Şoktandır unutulan tekliflere maruz aa: 4,07 Sen Tarihi kadim'i ezber bilir, Yi okursun .. Ne olursun, okü... > Canım şimdi bunu da nereden Sikardınız, Allah Allah... — Hatırımız için... nra da başka şiirler rica edeceğiz. iie On beş. yirmi sene evvelki hatı- Kaliha, canlandırmak < İstiyorsunuz VE hakikaten de, bütün meşhur şa- i #İtİN meşhur eserleri biribirini takib bi,“ Tadını nicedir unuttuğumuz kaç edebiyat gecesi geçirdik. nar m İN emmi B.A yim». Birini mi bekliyorsun bâ- bl bay Amca bir otabüs bek- İ said hava buldular. | > © modasını, işte böylece canlanır görü- Ne olursun... İ yorum. Sinirlerin gerginliği mi desem, Bakırköyde deneme sayımı yapıldı Kaza dahilinde 13428 kadın 18995 erkek olmak üzere 32423 nüfus var Bakırköyde nüfus deneme sayımına aid bir kaç enstnatane: Yukarıda bir evde nüfus miktarı yazılıyor ve sokakta bir jandarma devriyesi, aşağıda nüfus yazanlar, evden eve gazete veriliyor, Vali muavini B. Halük Pepeyi izahat alıyor | Teşriniewvelde İstanbulda yapılacak umu- mi sayım tecrübesi olmak üzere dün Ba- kırköyde bir tecrübe sayımı yapıldı. Sabah saat sekizde başlıyan bu sayım; saat on üçü yirmi beş geçe bitti. bulunuyordu. Nüfus sayımı işlerini idare edenler; gazete müvezzilerini dolaşmakta serbes bırakmışlardı. Bunun için erlerin- den çıkamıyan halk gazete alıp okuyabil- mişlerdir. ai Vali muavini B. Halük İle nüfus İstatiş- tik umum müdürü B. Celâi Aybar Bakırköy ve diğer nahiyeleri sabah saat sekizden itibaren dolaşarak sayım işlerine nezaret etmişlerdir. Bu sırada, işleyen (o banliyö izenleri Bakırköye ve civarına yolcu çıka» Fınca bunlar sayım memurları tarafından oldukları yerde tutuluyor, bir tarafa bira» kılmıyortardı. Bü sırada banliyö treninden Balikesir maarif müdürü B. Nâzım çıktı. Kıymetli ressam bayan Melek Celâl, eski sarayın ağaçlı ve çiçekli bahçele- rinde şiir müsamereleri tertiplenme- sini bile ısrarla ileri sürüyor... Biri de dedi ki: — Şayed Fransız artistleri başka bir devirde seyahate çıksalardı bu de. | rece rağbet kazanamıyacaklardı. Mü- | Bunca yıldır uyuşuk kalan Şiir | harbin aksülâmeli mi desem, Yahya Kemalin uyandırdığı alâka ve heves mi desem?... Galiba hepsi de beraber... Biribirine bağlı olarak... Bari bu arada birkaç yeni — ve hakiki — şairin de doğuşunu görsek... (Vâ - Nü) çirlde İnsanın canı burnuna gel- | Kendisi hasta idi, istasyona çıklıklan son- ra polis tarafından Sakızağacı caddesin- deki evine götürüldü. Bu sırada; sayımı idare edenlerden vali muavini B. Halük Pepeyi ile Bakırköy kay- makamına bir taksinin sayun bududlarını geçtiği bildirildi ve şolör Mahmud hakkin- da kab eden ceza zaplının tanzimi karar- laştı. Bu aralık; omrazı akliye hastanesin- de tedavi altında bulunan altmış beş yaş- larında Ruhi isminde birinin öldüğü Ba- kırköy kaymakamına bildirildi. Yine aynı saatte; Bakırköy İstasyonuna biriken bal- kın susuz kaldığı kaymakamlığa bildirii- diği eihetle bunların ihtiyacına karşılık o mikdarda İyi su istasyona gönde- Yine bu saatlerde; Florya ve Çekmece İstasiyonlürnda trenden beşer yüz kişi in- diği bildirildi. Bunlar, sayım memurları tarafından indikleri istasyonda tabrire dahil edilâller, Karilerimizin mektupları Üsküdarda koyun ağılı Üsküdarân Şemsipaşa caddesinde İktisad Vekâleti tarafından koyun ağılı ittihaz edilmiş olan arsadan İntişar €den fera kokularm bütün mahalleyi rahatsız ettiğinden şikâyet ediimekte- dir. Aynı sokakta oturan Ayşe Sidı- ka imzaslle aldığımız bir mektupta bu kokuların yaz mevsiminde tuhammül edilmez bir dereceye vardığı beyan edilmekte, mahallenin sıhhasi namind bu ağılın başka bir mahalle nakli 15- tenmektedir. İktisad Vekâletinin na- zarı dikkatini celbederiz. Bay Amcaya görel.. ... Gaz ve ter kokusu baş döndür- | miyen... En önce Lâmibey sosğı memuru işini bi- tirip geldi. Bundan sonra diğer mahallât memurları geldiler. En son saat bir buçuk- ta Mahmudbey nahiyesi memurlarmın İş“ lerini bitirdikleri anlaşıldı, Müteakiben ça- Jan fabrika düdükleri sayım işinin bittiği- ni ilân etti, Netice şudur: Bakırköy merkezinde 7589 w kadın, 0157 si erkek 16744; Yeşilköy merkezinde 2048 1 kadın, 2360 1 erkek #08; Yeşliköy köyle- rinde 1599 u kadın, 1926 sı erkek (3035; Mahmudbey ve köylerinde 2192 si kadın, 5552 si erkek 7744 ki ceman 32423 kişi, 935 senesinde Bakırköyde yapılan nüfus sayımında 12573 kadın, 15804 erkek olmak üzere 28377 nüfus vardı. Bakırköy akıl hastanesindeki nüfus miktarı Suyımda Bakırköy akıl hastanesinde tes- bit edilen nüfus mikdarı 624 kadın 1893 erkek olmak üzere 2516 idi, Hıdırelles Dün hava isındı, termometre 22 dereceye çıktı Bu sene kış uzun sürdü. Mayısın hafta» sı olduğu halde havalar düne kadar isı- namamıştı, Birçok yerlerde soba, kulori- fer yakılıyordu. "Termometre 10 - 12 de- rece arasında idi, Evvelki gece başlıyan yağınur sabaha kadar devam etmiş, rütu- bet de artmıştı. Dün saat ondan sonra hava açmış ve birdenbire ısınmıştır. Termometre 2) de- reoeye kadar çıkmıştır. Birçokları bunu Eidrellesin gelmesine atfediyor. Bugün Hıdırellestir. Eski bir ananeyo göre Hidirelles kır gezmelerinin başlangıcı olduğundan bugün Kâğıdhaneye ve di- ger eğlence yerlerine gidenler çoktar. Maamafih dün pazar ve hava iyi olduğu için birçok kimseler, Hidırellesi bir gün ev- velden tesld etmişlerdir. ... Biletçileri iyi muamele eden bir otobüs bekliyorum!... Sahife HAYATI ISTANBUL Çaylakların hücumu Eski bir dostum telâşla yolumu kes- ti: — Oh, ne iyi tesadüf! Ben de seni arıyordum. Yumruklarını sıkarak devam etti: — Her halde senin tüfeğin vardır. Yoksa da bir yerden bulursun. Ne ya- parsan yap, bana bir tülek tedarik et, Ter şeyi göze aldım artık... — Yoksa, Norveçe gönüllü mü gi- deceksin? dedim, Hiddeli büsbütün arlli, — Hayır, azizim, hayır. Oralara ka- dar gitmeğe lüzum yok, Benim düş- manım her gün gözümün önünde otu- ruyor, Bir kahveye girdik. Üst üste sıgarasını çekerken birdenbire yuvalarından fır- layan gözlerini pencereye dikti, yum- ruğunu karşıdaki evin damına doğru uzatarak homurdandı: — İşte. melün. düşman gene kar- $ıma dikildi. Ah, şimdi elimde bir tü- fek olmalıydı, İşaret ettiği yere baktım. Damın üstünde kocaman bir çaylak oturu- yordu. Hayretle dostumun yüzüne bakar- ken derin derin içini çekerek derdini anlattı: — Azizim, işte benim düşmanım bu dur. Şimdi vakayı anlayınca sen de hak vereceksin. Bilmem farkında musın, Bu baharda Balkanlara Alman sey- yahları akın ederken, İstanbula da çaylak sürüleri doldu. Bir tanesi de bizim evin arka tarafındaki ağaca yuva yapmış. Komşular, yuvasını bo- zup kendisini kaçırmak istediler, Ben, zavalı kuşcağızlar har halde Avru- panın top, bomba gürültülerinden ka- çarak sükünelle yaşamak için bize misafir geldiler, diye hayvanın kovul. masına mâni oldum. Fakat o, başımı- za belâ kesildi, Bir sıgara daha yakıp devam etti; — Geçen gün, bitişik evde oturan kadıncağız geldi; «bu çaylağı ne ya- pacaksanız yapınız. Sabahleyin kır. mızı sofra örtüsünü pencereden sil- kerken hayvan birdenbire üzerime hü- cum etmez mi, Korkudan odanın içi- ne düşüp bayıldımı diye dert yandı. Ben buna ehemmiyet vermedim. Me- ğer, melun hayvan, kırmızı şeylere hücum edermiş, Ertesi gün, evde ça- maşır yıkayıp balkona asımışlardı. Körolası çaylak bunlara da saldırmış, kırmızı renkte yünlü, ipekli ne kadar çamaşır varsa hepsini parçalamış, Ben gülerken o kaşlarını çattı, asabiyetle: , — Gülme, dedi, Facıanın daha bü- yüğü var, Bu sabah çocuğumu kuca- ğıma alıp balkona çıktım. Çocuk ü- şümesin diye kırmızı ballaniyesini üzerine örtmüştüm. Balkonun kapı. sından çıkar çıkmaz, çaylak da yuva- sından fırlayıp acı acı bağırarak üze rime saldırmaz mı, Telâşla kapıdan İçe riye nasıl kaçtığımı ben bilirim, Biraz daha dürsam, çocuğu kucağımdan ka pıp götürecekti vallahi... Şimdi anla- dın ya vaziyeti! Allah aşkına bana bir tüfek bul, O, benimkini yıkmadan, ben anun yuvasını yıkayım bari, Dostuma ben de hakverdim, Haki- katen bu sene İstanbula müdhiş bir çaylak akını oldu. Hemen her eyin damında, her ağacın tepesinde bir çift çaylak ailesi oturuyor. Bir işi iyi yapamıyanlara; «haydi oradan acemi çaylak!» derler amma bu çaylaklar pek acemiye de benzemiyorlar, Cemal Refik N li > B, A, — O hede <yaya kaklın Ta- tar ağasıl...> allığı