SÖZÜN GELİŞİ İki bah. ar arasında mukayese ine bahardan bahsetmek istiyorum. Çünkü onu sık sık kaybediyo- ruz. Lâtif güneşile bize iki gün, arka arkaya görünüyor, sarıyor, isrtayor, tabiatı neşelendiriyor; artık gitmiyeceğine emin olduğu- Muz, katiyen geldi, zannettiğimiz sıra. da gidiveriyor. Bahar günleri arasına #ıkışmış kıştan kalma bir iki sert rüzgâr, beş on kara bulut, üşütücü ve ruha küsvet veren bir yağmur üç dört saatte güzel baharı kışa döndürüyor; ağaçla. Tin neşesi kaçıyor ve tutuldukları nezle ile beraber insanlarınki de beraber. Dünya muvazenesini kaybetti, eski baharlar böyle değildi, baharlar da, insanlar da değişti mi diyelim? Diyebiliriz. Çünkü eski baharlarla yenileri ara- sında fark olduğunu geçen akşam bir Mba bir Fransız istasyonu idi. Bir aralık spiker, çalınan eğlenceli havaları dur- durarak şöyle dedi: «Şimdi size 1900 radyo istasyonu iddin ve isbat etti: Ge- senesi baharile 1935 senesi baharı ara- Mındaki farkı göstereceğiz. İşte 1900 senesinde bahar başlıyor.» Bu sörleri lâtif bir Viyana havası takib etti. Tatir bir vals, Ruhu uzaklara götüren nağmeler Arasında bir kadın sesi ağır ağır şlir okuyor: «Bahar geldi, ağaçlar çiçek açtı, tabiat uyanıyor, deniz mavidir artık...» 1900 senesinin baharı tabiatın uyanmasına dair şiirile bir ADAM oem etti. Sonra spiker yine çalgıları durdurdu: «Şimdi 1935 senesinde bahar!» dedi. İçinden garip tokmak sesleri gelen bir henüz çıkmış hissini veren garip sesli «Bahar geldi, bahar geldi, oynıyalım, Geldi...» rumba havası başladı ve tamarhaneden bir kadın mıyavlar gibi şiir okuyor; zıplıyalım, tepinelim sevgilim, bahar i i bu mukayese 35 sene Radyo istasyonunun iki bahar arasında yaptığı n İçinde dünyadan şiirin ns kadar uzaklaştığını göstermek için mi idi, ve niçin 1940 senesinin baharını tasavvur etmekten çekindi, bilinmez. Fakat kimbilir, belki de ne baharın bahara, ne de insanların insanlara benzer yeri kaldığı İRİŞ Milli kümenin m A Fener ve Galatasaray bugün ve yarın Şevket Rado TİS mühim maçları Ankara takımlarile karşılaşıyor Milli küme deplasman maçlarının en im karşılaşmaları bugün ve yarın vehrimizde yapılacaktır. Geçen baftn Ankarada yapılan müsabakalarm bir evanşı mahiyetinde olan bu kar- lamalar Ankara ve İstanbulun en kuv- Yerli dört klübünü karşı karşıya getir mektedir. Mil! kümenin bidayetindenberi yap- ukları maçları pu cedvelinde bir bayli değişiklikler vücuda getiren ve bir- rini çok yakından takip eden bu dört klübün “şampiyonada . en fazla ümidli bulunduklarım göz önünde tutarsak bu maçların ehemmiyeti kendiliğinden t6- bariz eder. Ankara şampiyonu Gençlerbirliği ile ikincisi Muhafızgücünün İstanbulun en fazla tutulan Fener ve Galatasaray klüp- İsrile karşılaşması ve bu karşılaşmanın milli küme şampiyonluğu içi an bu hafta futbol meraklı doldurup taşırmasna vesile olacaktır. Son zamanlarda Ankara futbolünün şüphe götürmez bir şekilde yükselmesi buna mukabil İstanbulun eski kudretin den birçok şeyler kaybetmesi kuvvetle- Tin müsavi olmasına yardım etmiş ve dolayisile eski İzmir - İstanbul spor t6- kabeti bu sefer Ankara - İstanbula te veccih etmiştir. Geçen hafta Fenerbahçeyi mağlüp eden ve Galatasaraya ancak bir sayı İark ile mağlâp olan Gençlerbirliğini bu halta ayni takımlar karşısında görmek ve alacağı neticeyi merak etmemek ka bil değildir. İçlerinde klâş oyuncular bulunan bu takım bundan sonrası için her zaman | tanbula rekabet edebilecek vaziyettedir. iğer taraftarın enerjiye dayanan bir sis- temle çok süratli bir futbol çıkaran Mu- hafızlıları da ihmal etmemek lâzımdır. Başladıkları gibi bir buçuk saati hiç len nihayetlendiren Muhafız oy nm yezüne kabahatleri bütün &n iyi oyuncuları olan Rırada teksif et- Meleridir. Karşı takım tarafından bu & biyeleri hiredilerek Rıza marke edil anda takımın randıman kabili Güreşçilerimiz dün Mısıra gitti Masır spor teşkilâtı tarafından Kızılay enfnatine tertip edilen güreş müsaba- İşüraki takarrür eden İstanbul Şörerçileri dün saat 13,30 da kalkan İransilvanya vapurile İskenderiyeye ha» Peket etmişlerdir. z 1 Güreş monitörü Saimin riyasetinde gi- den kafilede antrenör Pellinen ve Kü- ük Hüseyin, Yaşar, Yusuf Aslan, Kan- emir, Adnan, Büyük Mustafa, Çoban iehmed olmak üzere yedi güreşi bu- maktadır. Güreş müsabakaları 4 ve mayıs tarihlerinde Kahirede yapıla- tar. mektepleri spor bölgesi baş- kanlığından: Beyaz ve Kırınız kümelere fehil mektep por yurdlarmın voleybol inci ve 2 ncilerini tayin etmek ü Şen - Galutasaray, 3 üncü ve 4 üncü iri tı se agi pi Beyoğlu Halkevi salonu: ataş - Haydı shat 14 hakem: Açıkoney. 27/4/9340 Beyoğlu Halk- Gelramnep etmek üzere de Haydarpa- taş İiseleri voleybol takımları gösterilen tarihte karşılaşacak” fıra müncer olmaktadır. Ayni vaziyeti bu yakınlarda Fenerbahçe takımında üstün olduğu muhakkak olan Melih Fe- nerbahçe takımının merkez muhacim mevkiine getirildiği andan itibaren bu hastalık onlarda da başlamış ve bu yüz- den kazanmaları icap eden bazı maçlar- dan mağlüp olurak çıkmışlardır. Melihin takımına faydalı olup olm dığını burada münakaşa edecek değili Yalnız bildiğimiz bir şey var, Melihin sürati göz önünde tutularak bi paslar ona verilmekte ve bu oyuncu tp- kı Muhafız takımında Rızaya yapıldığı gibi merke edilince takımız göl kabili. yeti azalmaktadır. duğumuz sarı lâcivert takım bü Yar Zekinin merkez muhacii zaman- de de yeri dolmayan bu oyuncumuz ne kadar ne kadar marke edilse yi- ne bir fırsatını bulur zaviyeleri bulan eş- İ siz şütlerile takımına hiç olmazsa bir iki | gol karandırırdı...| ||, Bugün için Melihle Zekiyi mukayese etmek imkânı yoktur. Zekinin futbol tekniğine erişecek bir futbolcu daha gel- memiş olduğu gibi bu gidişle de gelece- ği yoktur. Futbolden anlayanlar tarafından ida- re edildiğine şüphemiz olmıyan Fener takımının son zamanlarda ârız olan bu hastalıktan kurtulacağını ümüd etmekle beraber bunun biran evvel olmasını ve fatbolün bir kişi değil on bir kişilik bir oyun olduğunun oyuncu! verilecek direktiflerle temin edilec. iz fi Milli kümeye eleman bakımından en iyi vaziyette giren Galatasara; mirde yaptığı ik iki maçtaki tahmin edilmiyen mi iyetten sonra Ankara- daki galebeleri takımın inaneviyatım düzeltmiştir. Yabancı bir sahada kazan- dığı takımlara karşı kendi sahasında da- ha iyi n Jer alması beklenime de futbolün yuvarlak olduğunu göz önünde tutarak şimdiden katl hüküm vermek doğru değildir. Ankara mektepler muhteliti şehrimize geliyor Maarif Vekâleti Beden terbiyesi mü- dürlüğünün tensibi üzerine İstanbul ve Ankara mektepler mübtelitinin iki kar- ulaşıma yapması takarrür etmiştir. Bu müsabakaların biri İstanbulda diğeri Am- karada olacaktır. İ — dik olarak Ankarn mektepler muhteli- İ 8 şehrimize gelecek ve 11 mayıs cumar- tesi gönü Taksim stadında İstanbul mek- tepler muhteliti ile karşılaşacaktır. İkinci karşılaşma bir hafta sonra olacak ve ls- tanbul mektepler muhteliti Ankaraya giderek 19 mayısa o Anka: muhtelitile karşılaşacaktır. kımının bu maçlara kuvvetli bir şekil- de çıkmasını temin için seçilen oyuncu- lar aotrenmanlara başlamışlardır. FRANSIZCA Dersanesinden: gemerğ Ppmam pr Sn mamaeiLE tanbul Eminönü Selâmet Han, görmekteyiz. Atletik meziyeti futbolden | Birçok kiymetli galebelerine şahit ol. | bu şekilde tâbiye kullanırdı. Fakat hâlâ | ILK SEFER fillerinin Bundan otuz sene evvel, İstanbul dan Parise doğru yol alan bir gencin “tahsil derecesine göre- hayalinden ns- ler geçerdi? O şehir hakkında ilk bilgilerini ve ih- tisaslarını Ksaviye dö Montepen gibi tefrika romancılarının tercüme eser- lerinden almıştır: Notr Dam kilisesi- nin saati gece yarısını ilân ederken meçhul bir şahıs acele adımlarla Şen Mişel caddesine yürür, karanlıkta kay- bolur.. Yahud 113 numaralı araba Ktuval meydanında durur, içinden yü- zünü kalın bir şal ile iyice sarmış bir adam inip Şanzelizeye doğru ilerileme- ğe başlar ve o sırada kucağında bir kundak: Perlaşez mezarlığının önün- den geçen bir kadın, lâpa lâpa yağan kar altında Roket sokağına sapmış, 13 numaralı hanenin önünde kendinden geçerek düşüp bayılmıştır... Daha baş- ka sahneler de var: Haydud yatağı iz- be meyhaneler, paçavracıların baraka- larını kurdukları sefil mahalleler, Sen nehri kenarında korkunç bodrumlar « Sönra Bulonya ormanı... Ah, bele bu orman! Hangi romanda adı geçmezdi? Pakat biz o zaman tarh ve tanzim edilmiş orman hakkında bir fikir sa- hibi olmadığımız için o ormanı zihni. mizde şiddetle yabanileştirir, balta gir- memiş bir hale sokar, ürkerdik. Diğer taraftan ise Opera tiyatrosunda veri. len baloların, boyunlarından mücevher. ler sarkan konteslerin, ceplerinden &l- tın taşan markilerin tasvirile de zevk- ten zevke geçer, dünyamızı unutur. Keşke tahammül edilip de gene Montepen'den» okuyabilsem ve eski heyecanları duyabilsem... Şimdi ken- dimi, on üç, on dört yaşlarında fken gözümün önüne getiriyorum: Tatlıku- yu'da, oturduğumuz kocaman bir ah- sap konak; dışarıda gece, kar, tipi; fır. tına; fakat içeride çini soba, erkin minderi, karpuzlu petrol iâmbası.. Siyah astar eildli, seyrek yanlı, bazen kâğıdlarının arasından ufacık, kansız, yarı hayvan, yarı pamuk, ezince iz bi- Takmıyan böceklerin koşuştuğu bir ki- taba kapanmışım, o yaştan sonra, bir daha, hiç bir zaman nasib olmayan bir kendinden geçişle (Simone Mari) yi ve- ya (Mecnuneler tabibiyni okuyorum, Pariste yaşıyorum! İnsana çocukluğa dönüşü İsteten Şey, elbette ana, baba, hoca tahakkit müne tekrar girmek arzusu değildir; bunu isteyiştmizin asıl sebebi demin bahsettiğim yüksüz, endişesiz, hayat kaygularırdan uzak o ferah, serbes, boş zihne yeniden nall olmak, basit zevklerimizi pürüzsüz bir kafa tle aksamadan, başka bir yere takılma- dan kana kana döymaktır. Bir çocuk (Paris fıkarası) nı okurken dimağını kayıdsız, şartsız bu romanın keyfine hasredebilir, kendisini tamamen unu- tabilir. Halbuki hayata girmiş bir adam, yüz çeşid derd, düşünce yü- zünden, herhangi bir zerkinde birte- viyelik, Arızasızlık temin edemez; gevk- leri artık, uykuları gibi, kesik ve sil kinişlidir ve hakiki hayatına ikide bir avdet ettiren mukayeseler, muhakeme- ei tatlılığını, derinliğin! kaybetmiş ir, Çocukluğuma dönüşü değil amma bir çocuk zevkile, fütursuzluğile bu- gün kötü terclime edilmiş bayağı bir romana dalıp kendimden geçmeği ne kadar istiyorum. O, benim için ne em- #alsiz bir dinlenme seyahati, bir «te- neffüse olurdu... Bilhassa bütün rea- Hitelerle boğulduğum şu fena sene İçin- del .. Vapurumuz Pirede epeyce kala. cağı için Atinayı gezmeğe gittim. Ak- ropol beni, yaş ve baş müsaadesizliğin. den dolayı olacak, Anadoluhisarı ka- dar bile tesiri altında bırakmadı. Onu dn. büyük tipleri ona yakıştırabiliyordum, De de küçük bir kasabaya benzetti- Zim çiy aydınlıklı Atinayı Yunan ta- rihinin azametine uydurabiliyordum. Suya veya çöle aksetmiyen harabeler- de muhakkak ki ilk tesir böyle bir al danışı andırıyor. Bilhassa su, eski- nin yüzüne en asil, en derin mânayı veren ve derhal cazibeli gösteren bir unsurdur. Galata kulesi gibi bodur, kaba bir taş yığınını bile götürüp me- selâ Kavaklarda, deniz kenarına koy- sanız, suda akislerile ne hoş, ne mâ- nalı dururdu! O Galata kulesi ki Ade- ta, uzunluğuna dikilmiş iri bir merda» ne, lov taşıdır; yere yatırınız, iki ba- şından demirini geçiriniz, devler ül kesinde, mamut fillerinin çevireceği bir silindir olur! Akropol'dan zevk almayan o kültür- süz gencin bir gün gelip de Elcezire göllerinde yarısına kadar kuma bat- mış eski medeniyet eserlerini eşele- mekten ve ras geldiği her sütun baş- İığının ince nakışlarına dalıp kalmak- tan ölçüsüz bir keyif duyacağını tah- min edebilir miydim? Fakat ben bu ilk Avrupa seferimde harabe değil, mamure görmeğe gidiyordum, bizde olmayanların seyrine koşuyordum: Park, bulvar, elektrik, telefon, heykel, kadın hürriyeti... Büsbütün yeni olan- ları da vardı: Blerio daha birkaç ay evvel Manş denizini tayyare ile geç- mişti; Pariste yer altı tramvayları işli- yor ve araba ile beraber sokaklarda ki- ra otomobilleri de dolaşıyordu. Bunları düşündükçe sabırsızlıktan içim içime sığmıyor, Niger bana Haliç vapuru ka- dar ağır giden bir nakil vasıtası gibi geliyor, şark hududlarından ve iske- lelerinden biran evvel kurtulamadığı- na canım sıkılıyordu. Avrupa ile ilk temasım Napolide başladı. Batıya göğsünü açmışbu güzel manzaralı şehre daha uygun bir mev- simde ve bir saâtte girilemezdi: Ölgün bir sonbahar gurubu... Matapan bur- nundan itibaren Mesinaya kadar şid- detli bir fırtına yemiş, mütemadiyen sallanmıştık. Ayrıca ben, Mösyö Birteh'in tavsiyesine uyarak deniz tut- masına karşı şişe şişe buzlu şampanya tedavisine baş vurduğum için, hava nın sakinlemesine rağmen sallanma. da devam ediyordum. Güvertede kar- gilaştığım kızıl ışıklarla pelteleşmiş durgun manzara, yerinden kımıldan- mayan, yalpa vurmuyan, sağlam ve ââ» bit şehir pek hoşuma gitti. Vapurun etrafını mandolin çalan, şarkı okuyan adamlarla dolu sandallar çevirmişti. Müzik, ışık, deniz ve kenarda büyük, zengin, nüfuslu, uğultulu, şen bir ş6- Grazlella romanına sahne olan sahil- ler o kayıkçılar, o esmer kızlar, o mu- hit! Birtakını şehirler, köyler, yerler var. dır ki, büyük bir insan kütlesi nazâ- rında şöhretlerinin yarısını bir esere, bir hikâyeye borçludurlar; hattâ o eser sayesinde olduklarından fazla güzel, tesirli görünürler, Napoli zaten güzel. * O Galata kulesi ki, âdeta, uzunluğuna dikilmiş iri bir merdane, lov taşıdır. Yere yatırınız, iki başından demirini geçiriniz, devler ülkesinde mamut çevireceği bir silindir olur ! di; fakat lezzetli, nefis, temiz, cici es0- rile Lamartin bu şehri büsbütün şiir- leştirmişti. Okuyalı otuz seneyi geçti, hâlâ küçük balıkçı kızile sevgilisi deli- kanlının küçücük bir adada ve fırtına altında, bir kulübeye sığınıp ocağa ku- ru taflan ve kocayemiş dalları atarak tek başlarına sabahı ettikleri o tatlı geceyi, hayatımdan bir parça imiş gibi hatırlarım, hatırlarken yabani nans ve kekik kokusu bile duyarım. Diyebi- lirim ki, taht, taç, servet, ikbal sahibi olamadığıma yanmıyorum; fakat La. martin'in aşkile o kulübede, öyle mâ- sum ve leziz bir gece geçiremediğime keder ediyorum. Edebiyat, tekrar ro- mantizme döndüğü gün edebiyat me- rakı ne tatlı, ne temiz bir zevk olacak. Kuru akıl ve koyu muhakeme üzeri- ne hassasiyet, hayal ve fantezinin hâ- kimiyeti demek olan bu edebi tarikata bugün ruhlarınız ne derece muhtaç! Belki de faşizm ve hitlerizmin re aksiyonu onu doğuracak. Zira roman- tizm, sosyal ve politik bir ihtilâlin yav- rusuydu; tazyikler neticesi bir ferah- layış, bir ruh ihtiyacıydı; on dokuzun- cu asır başlangıcı bununla nefes aldı. .. Akşam yemeğini Napolide $i tercih ettim. Arkadaşım beni, « man ve belki de hâlâ şimdi İstanbulda örneği olmayan çok genis ve kalaba- hık olmasına rağmen çok ferah, mâ- saları rahatça oturmağa müsaid bir lokantaya soktu. Bizde lokanta henüz sırt sırta, diz dize, sıram sıram dizilip elimizi, kolumuzu serbesçe kımıldata- madığımız dar bir yer demektir; mut- fakta aşçılar ve salonda garsonlar o kadar hesa, tutulmuştur Kİ, boy- nunuzu ikide bir çevirip garson arla- mak ve tabak gözetmekle lüzumsuzca vakit kaybeder, yemeklerin fenalığın- dan başka, ayrıca sinirlenmekten de hazımsızlığa uğrarsınız. İstanbulda memnuniyetle çıktığım bir lokantaya ben henüz raslıyamadım. İtalyaya ayak basmak ilibarile ta. bildir ki makârna ısmarladım. O w- rada yerli lisanmda yazılmış listeyi tedkik eden meslektaşım sordu: — Arino eti yemek ister misiniz? Bu lokantanın spesinlitesidir. Kendi usu- lünce bir bifteğini yapar, meraklıları emsalsiz bulurlar. Yerim öyleyse... Amma azino italyanca eşek de- mektir, yiyeceğiniz eşek bifteğidir. Acaip, münasebetsiz inadlarım oldu- gunu, bu kusurumu ve mantıksızlığı- mi kendim de bilirim. Bir ketre «Ye. rim» demiştim ya, tekrar ettim: — Yerim, Çoğunuz şimdi bana «Nasıldı? Leg- zetli miydi? Yiyebildin mi?» diye sor- mak istiyorsunuz. Fakat yazımın boyu haddine vardığı için bu merakımızı an» cak gelecek makalemde tatmin edebi- Jeceğim. Zateri dünyanın neler yuttu- ğu şu acaip zamanda benim sittin se- ne evvel bir miktar eşek eti yemiş ol- mamın ve Sizin de bu etin lezzeti hak- kında bir fikir edinmenizin pek fazla bir ehemmiyeti de yoktur, sanırım! GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Petrol bulunan ve zenginleşecek olan BEŞİ Silrd'de Beşirt'de petrol bulunduğu bü- Airiliyor Şüphesiz ilerde pek inkişaf edecek olan Beşiri'nin şu son senelerde Dahiliye Vekâ- mahalli idareler nan kitaba nazaran vaziyeti şöyledir: Nüfus: Kamba 771 güfusu ve 300 haneli olup belediye bütçesi 251 Hradır. (İhtimal bam evler metrüktür. — Bizim notumuz) Yollar: Kasaba dahilinde 200 metrelik yol vardır. 80 metresi yone olup diğer kumun İn — . Ri Tenvirak: Kasaba lamba, ile tenvir edlmektediz. Temsil işi: “