Refik Mahirle beraber köprüden Boğaziçi vapuruna bindik. am eg rma dalgınlık vardı. Vapur düdü rel kaleden ayrılırken Refik Mahir telâş içinde haykırdı: — Eyvahlar olsun... Budala gibi nasl da Merakla, sordum. Ne unuttun? — Lohosa şekeri satın alacaktım... Kırmı- &ı lohosa şekeri... Onu unuttum... Halbuki evden sakı sıkı tenbih etmişlerdi. Şimdi al- madan geldiğimi görürlerse kıyametler ko- pacak Halbuki bizim köyde de aksi gi- bi lohosa şekeri yok. Ne yapsam m ki, Merakım büsbütün artmıştı; * İyi amma lohosa şekerini ne yapacak- 8ın9.. Yoksa bizim haberimiz yokken bir evlâd sahibi daha mı oldun?... Eğer öyle s9 hemen tebrik edeyim. Refik Mahir canı sıkılmış gibi Birak canım, dedi, çocuk sahibi olan, ben değilim!.. Bizim «Karagöz» baba oldu! — Karagöz de kim? — Bizim koç.. Orun gözleri kapkara ol- adını Karagöz koymuştuk. Bir if? koyunumuz var ya.. Dişisi doğurdu. Lâkin şu lohosa şekerini ne yapsak... Birdenbire mühim birşey hatırlamış gi- bi Buldum... dedi, Beşiktaşa çıka: dan lohota şekerini alır, bundan yapurla köye gideriz. Canım böyle saçma şey olur mu?, yun doğurdu diye bu kadar külfete mi?.. dedim Lâkin Refik Mahi Azizim, dedi, sen o koyu: baba olan Karagötün bizim evde ne kadar fazla zaman vardı e oturup bekl na gayet gü: hakikate: ilükleri gibi. topar- ahtı. Bir de burnunun ucü nların olduğu gibi h 1, acik kanlıları, soğuk olanları rvanların da Bu hahvan da kendisini sevdi ziyade biliyordu. Son derece sokul- 1. Daha satın aldığımızdan bir müddet, sonra hepimizi ayrı ayrı tanımağa başlamış- - kimselere «Koyun gibi. «Karagöz» koymuştuk. Artık bu ki çük sevimli hayvana iltifat, ikram girla gidiyordu. Şişmanlasın, toplansın diya onu fındık ve kara üzümle besliyorduk, Akşam- ları eve elimde kara üzüm, fındık, leblebi kiğıdları ile dönüyordum. Pek az zamanda onun hayatını kıskan- mağa başlamıştım. Fındık üzümünden biraz cek olsam hemen etraftan: — Karagöze birşey kalmadı... Sen ne ol- sa 1. diye küçük kese kâği önümden çekiyorlardı. Aylar geçiyor, Karagâz büyüyor, gittikçe el bir hayvan oluyordu. mevsimi gelmişti. Ben de » ba-| Lâkin gelgelelim, bu güzel meyva | eve girmiyordu ki... Karagöz karpuz w seviyor diye bizde sabah akşam #adece karpuz yiyorduk. Benden başka bütün ey halkı onun üzerine #triyordu. Bunun için benim zevkim değil, ragözün zevki, Karagözün arrusu yerine anşam Hayvanın yiyeceği karpuz kabukları bü- yük bir itina ile ince ince, küçük küçük doğraniyor, önüne konuyollu. Karagöz de bunları kıtır kıtır yiyordu. Çok semizlemişti. Komşularımızdan biri bir gün: — Sizin koyun kocaman birşey olmuş... Artık kesilecek zamanı gelmiş!.. dedi, Bu söz bütün er halkını kaynanamdan en küçük çocuğuma kadar isyan ettirdi: Ne7?.. Karagözü kesmek mi?.. Buna imkân mı vardı?... Peki kesilmeytp de Karagöz böy» Je senelerce ne olacaktı”... Onu da kimse bil- miyorduğ O yaz böyle geçti. Sonbahar geldi. Soğuk- lar başladı. Zaten yol uzun olduğu için işi- me gidip gelmekte sıkıntı çekiyor, çok vakit kaybediyorudum. Şehirde daireme yakin gayet güzel, ucuz, kullanışlı apartımanlar bulmuştum. Lâkin taşınmak kabil mi?.. Kas ragöz ne olacaktı?.. Onu apartımanda bes- liyemezdik ya... Birkaç kere bu hayranı ya kesmeği, ya satmağı, yahud da birisine he- diye etmeği öne sürdüm. Kızılca kıyametler koptu. Kimse benim daireden köye, köyden daireye gidip gelirken çekliklerimi düşün- müyordu. Karagözün hatırı için kışın da şehre inmedik. Köyde kaldık. Evde kimse benim sıhhatimle filân moş- gul olmaz. Lâkin Haragöz biraz iştihasız ol- 5a gece yarısı — Aman baytara koş... Acaba hayran has- talandı mı?... Şarbona mı tutuldu, nedir?.. Diye beni baylara gönderdiler. Bundan bir müddet evvel artık kocaman birkoç olan Karagözü evlendirdik. Bir koyun daha al- dık. Dün Karagöz baba oldu. Bir evlâdı aya geldi Bu mühim bâdiseyi kutlamak için bana lobosa şekeri" ismartadılar. Şimdi ben ş8- keri almadan gitmiş olsaydım kaynanam: rüvveti bul. di- ediğimi anlıyor gâ- nerede görse t05 vurma Hikmet Feridun Soldan sağa: Öğretmenin yardımcısı — Müteessir olan. er, m «Mi» gelirse maksad olur » Da- hi — Kalbin iyilik hissi - Temiz. - Daralan, Kedinin başt - Ald - Başına «Se gö- lirse seyrek değil, 8 — Miralay - Nota, 9 —ira - Bir çalgı 19 — Maylat ölçüsü - Engel Yukarıdan aşağı: 1 — Tevekkül eden 3 — Üstüne - Sıfat edatı. 3 — Camdan mamul - Ön değil, 4 — Bayraktarlar. $ — Başında saç kalmamış - Bra, $ — Ağzı geniş oduncu baltası. 7 — Nuş et - Tersi eğilmedir. 8 — Bir peygamber ismi - Su, 9 — Tabarri edilen. 19 — Muntazaman üstüste koyma - İnan» Tuzak içinde Tuzak Süha bey için ekâtildiri, dediniz. Böyle bir sözü söylemek için elinizde ne gibi bir delil var?... Unutmayın ki kendinizi de lekelemiş oluyorsu- nuz... Bir caninin metresi, onun şe- riki cürmü olmağa da yakın bir va- ziyettedir. Kız, başını iki yana salladı. — Hiç bir korkum yoktur... Ha- yatta bir takım kabahatlerim olabi- lir; fakat vicdanım bir cinayetin ağır- lığı altında ezilmiyor. — Anlatın. Bundan bir müddet evvel, İs tanbul polisini gayet karışık bir cina- yet alâkadar etti. Komiser gözlerini açtı. — Hangi cinayet? — Bir adam ortadan kaybolmuş- tu... Kuyumcu. Serverin heyecanı artık gizlenemi- yordu Samuel Rosen mi? — Evet... Bende bu ismi gazete. | lerden öğrendim... Viyanalı bir mü- sevi imiş... Ne olduğunu biliyor mu- | sunuz? | — Araniyor, bul madı, Nakleden : (Vâ - NüJ — Öyleyse ne öğrenin! - Bildiğinizi anlatın yahu... Komiser; «— Bu kızı bana Allah mı göndet- di?» diye düşünüyordu. Esasen Şermin buraya geldiği vakıt komiserin böyle alâkayla okuduğu kâğıd da Rosen işine aiddi, Âmirleri niçin hâlâ iz bulamadığını soruyor- Jardı. Bu beceriksizlikten dolayı cid- den mahçuptu, Şayed milerimi eline geçirecek olursa me muvaffakiyet... Bilhassa böyle sessizce ve başkaları. nın yardımı olmaksızın... İşte o za man mesleğinde parlıyacaktı. — Kızım! - dedi, - Söylediklerinizi dikkatle dinliyorum ...Fakat kısa leniyniz. — Rosen ölmüştür. — Nereden biliyorsunuz? — Bir sabah, Tepebaşında bir ziyâ- rete gitmiştim... olduğunu benden Ne münaşe. . Kime? — Sühi bey orada oturur, — Ziyaretten maksadınız neydi? — Bir fikir soracaktım. Zira gaze- ÇENDZ9 Türkiye Radyoditüzyon Postaları Dalga uzunluğu Türkiye Radyosu 1648 m. 182 Ko/x 120 Kw Ankara Radyosu T.A. P. 317 m. 9485 Ke/s 2) KW. Türkiye saatile Ankara radyosu 317 metre kısa dalga postasile her gün yapılmakta olan ecnebi dillerde haberler neşriyatı programı: Birinci servis (o İkinci servis İranca Sant 1200 (Sant 1139 Arapça » MS » NS Elence e » 145 Fransızca ». Mo e Bulgaren ». M0 » 1840 CUMA 16/4/940 1230 Program ve memleket saat ayarı, 1235 Ajans ve meteoroloji haberleri, 1250 Müzik: Muhtellf şarkılar (PL), 1330-14 Mü- zik: Karışık müzik (PL) 18 Program ve memleket saat ayarı, 18,05 Müzik: Karışık müzik (PL), 1840 Müzik: Türküler ve oyun havaları, 18,55 Serbes #a- at, 10,10 Memleket sant ayarı, Ajans ve me- #eoroloji haberleri, 1930 Konuşma (Çocuk Esirgeme kurumu tarafından), 19,45 Müzik: yağla, İzzettin Ökte, Fah- 1 Okuyan; Mustafa Çağlar, 1- Tanburi Ali Ef. - Suzidi! ağır semai: (Ka- ni yadı lebinle), 2- Şemsettin Ziya - Suzi- dil şarkı: (#y konca açıl), 3- Fabri Kopuz - Suzidil şarkı: CTfli nağamın), 4- Kâzım Uz - Şetaraban şarkı: (Gam seni), 5- Şeta- raban şârkı: (Bahçelerde aşlama), 6- Şeta- raban saz semaisi, — Okuyan: Melek Tok- gör, 1- Şemsettin Ziya - Uşşak şarkı: (Şu salkım - söğüdün), 2- Faiz Kapandı - Uğ- şak çıkmıyor), 3- Hacı Arif bey - Uşşak , 4 Halk i vriyem), 3— Okuyan Şükrü Şenotan - Buselik rareti sönmez ik şarkı: Rasim - Suzinak şarkı efik Fersan - Rast şar- Mahur Cemil (Varken y Mahur şarkı EL, - Hüseyni 2- Halk türküsü 3- Halk türküsü; r), 4- Halk türküsü: (Şu dağları dei 8 Konuşma (Bibliyografya), 2130 Mi Ertuğ, ri, 2145 Müzik: Küçük orkestra (Şef Nacip Aşkın), 1 - Rachmaninow: Eleji, 3- Vittorio Giullani: Yalnız sana (Serenad), 3- Lulgini: Mısır balesi, 4- Korsakow: Hind 1, 5- Carl Robereht is potpurisi, 6- Balet suiti, 22.15 Memleket Sant ayurı, Ajans haberleri, ziraat, esham - athvilât, kambiyo - nukut borsası (fiat), 22,35 Müzik: Cazband (PL), 23,25-2330 Ya- rınki program ve kapanış, şarkı: (Ekli meli), İşçi yurddaş! Makineler durursa İşsiz kalır sın. Makineler durmamalı ki, iş- ler de durmasın! İyi bakılan ma- kineler durmaz Ulusal ekonomi ve arttırma mi » Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — İfaivarife, si, Raaya, 6 op, 8 — İmam, Emlah, Matra, 10 — Akil, Eza et, Yukarıdan aşağı; 1 — İtaletlisa,2 — amak, 3 — Arık, İsadi, 4 — Imrar etmek, 5 — Vad, Adi, 6 — Alimahkeme, 7 — Zad, Yatmaz, 8 — ime- ca, Olta, 9 — Fa, Apare, 10 — Ekiden, Hat. de kendime ve beni büyüten ka dına dair ilân vardı, Ramiz Rıfkı bey isminde bir avukat bizi arıyordu. - Ranriz Ii bey mi?... Ha... Ben ndisini tanırım. — Hakiki annemin vekili imiş... kisi birlik olmuşlar ;beni bulmak is- tiyorlarmış, —Ne roman, ne roman... — Fakat hakikat ... — Devam edin... Neymiş bakalım. — Hülâsa efendim, Tepebaşına gel- dim... Önüm sıra ayni binaya bir er- keğin girdiğini gördüm. — Tanıdığınız biri mi? Hayır... Yalnız gayet garip bir şekli vardı. Bir görenonu bir daha unutamazdı... Bundan manada, elinde de epeyce ağırmış hissini veren bir çanta taşıyordu. Her halde Süha be- yi görmeğe gittiğini anladım: Sevgi- limle yalnız konuşmak istediğim için biraz dışarda bekledim. Lâkin adamın çıkması geciktiği için sabrım tükendi, İçeri girmeğe karar verdim —E — Tam osırada bir çığlık duy- dum... Beni pek gâyritabil şekilde bir odaya tıktılar, — Kim tıktı. — Bir Rus... Evde uşak... — Pekâlâ — Bu odada beklerken evde gayri- tablilikler olduğunu sezdim... (Demir- | Soysal tarafından Akordeon | TÜRKÂN HÂTUN 'Tefrika; No, 45 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Türkân hatun eski kölesini feda edemiyordu, Nâsır hırsiZ olmakla beraber çok zeki ve — Sen verir Nüsırı ihmal edersen, bu mev kide fazla kalamazsın! O, valide sultanın adamıdır. Ona hediye göndermemekle 'Tür- kân sultanı da ihmal etmiş sayılırsın! Demişlerdi. Sadreddin, sultan Mehmede sezdirmeden vezir Nâsıra ağzı mühürlü bir keso içinde dört bin altın göndermişti. O sirada vezir Nâsır sultanı karşılamak Üzere Nişabura gelmiş bulunuyordu. Yeni kadının -verdiği söze rağmen- vezi- re hediye gönderdiğini gizlice sultan Meh- mede haber verdiler. l Sultan Mehmed, vezirini çağırdı: Kadı Sadreddinin gönderdiği hediyeyi çabuk bana getir! dedi, Nâsır başına geleceğin! önceden tahmin ettiği için, kesenin ağzını bile aşmamıştı: - Kulunuz bu hediyeye el sürmedim, de- yi efendimize arzetmek için fır- sat arıyordum. Ve altın keses ükümdara teslim etti, Sultan Mehmed, çok doğru ve namuslu tanıdığı kadı Sadreddinin bu işi yapacağı- nıyordu. Kadıyı çağırttı: Vezire ne hediye gönderdin? Diye sordu. Sadreddin Cüneydi itidalini muhafaza ederek: — Hiç birşey göndermedim. İradeniz hilâ- tında hareket etmeme imkân var mid: velinimetim? Diye cevap verdi. Vezir biraz geride ayakta duruyordu. Sı Mehmed: emin r misli Dedi. Kadı Sadreddi rak, ünü nle teyid e! . Alla) im olsun. N yalan söylem Meğer sen çıkardı. Heme: ne bir başkasını tayin ett tehmed bu hâdiseder rın çadırını ba- ona söyleyin, hümiyesinin vezir Ni Sultan Mehmedin muhafızları, vezir Nâ- sırın gözü önünde çadırını yıkıp, sultan iradesini di: bliğ etr di Nisır vaziyeti anlayınca derhal uşaklarını p Semerkanda dönmüştü İşte, Türkün hatun (Karakale) seferin- den muzaffer olarak dönerken, bütün bu işlerden haberi olmadığı için, şüphe yök ki, Karşılayıcıların başında Nâsırı görmek isti- yordu. ndaki meydanda toplanan kim- a vezir Nâsırı göremiyen Tür- raka düştü, Oğlu sultan Meh- mu?... Irak dönüşünde Nişa- orada olup bi bütün Artık, azife vermiy Türkân y söylemedi. Mus Karşlayanlar akşam üstü e Bemerkanda döndüler. — Bu herif sızlığa ra kendisi- askı «Vezirin kellesini isterim!» — Adamla evden çıktılar ler, gittiler: — Ne tarifte nlar bunlar? — İki kişiydiler. Biri gayet iri yarı...| Seyyah kılığında... Sarı saçlı... Öbürü de orta boylu... Onların gitmesi üze- | rine beni alıp sevgilimin yanına Çi | kardılar, l Kız birdenbire; İ — Peki amma, düğün ... — 'Telâş etmeyin... Lâzımsa mâni | oluruz ... Anlatın Süha beyi... | — Beni görünce hayrette kaldı. Zira beklemiyordu. Fakat çok geçmeden kendini topladı. Ben hayli heyecan- | daydım. O ise soğukkanlı duruyordu. | — Bulunduğunuz yerde garip şey- | | .. Bir otornobile bindi. ler dikkatinize çarpmadı mı? — Çarpmadı. — Kavga, mücâdele olduğuna dair izler, âlâmetler? — Yoktu... İşimi bitrdikten sonra, içimde şüphe olarak eve gittim... Fa- kat bir kaç gün geçince, gazetelerde meşhur cinayete dair yazılara rasla- dım. Maktulün eşkâlini de öğrenince artık şüphem fazlalaştı. Beynimden vurulmuşa döndüm... — Niçin? — Zira kendimin ... İ Sözünü bitiremedi... muvaffakıyetli bir adamdı sırı, sultan Mehmedin en küçük oğlu U# lak şahın veziriiğine tayin etmişti. şah o sirada Horasanda oturuyordu; HAF” zem eyaletinin valisi idi. Verir Nâsır Horasanda da kendini seyği” remedi. Uzlak şah genç ve tecrübesiz olmakla b8* raber halk kendisini çok severdi. Nüsır Ho” Tasana gelir gelmez, herşeyden önce zengin” lerden rüşvet almağa başladı. Uzlak şahı birşeyden haberi yoktu. Aradan çok gep” meden, vezir Nâsır bir maliye memurunud, tahsli ettiği paraları memurdan zorla aldi, hazineye yatırmadı, Hazineye aid külliyeti paranm vezir Nâsir tarafından gasbedil- diğini duyan sultan Mehmed, oğluna: «Orada uyuyor musun? ski bir tilki seni epeyce avlamış ve eyaletin varldatımı soyup duruyormuş.» Mealinde bir mektup gönderdi. Urlak sahtan cevap alamıyan sultan Metimed bid müddet sonra hiddetini yenemiyerek- Ho- Tasana gitmek üzere emin zabitlerinden bi- rine şu emri verdi: «Git, şu vezir Nâsırın kellesini al geli» Bu zabit, İşo'nun âşıkı İmattan başka bi- ri değildi. Türkün hatun, İmatın Horasana gitmek üzere hazırlandığını haber alınca, dairesine çağırttı: — Nereye gidiyorsun, İmad? — Horasana — Kim gönderiyor? — Hükümdar. — Nereye gidiyorsun, İmat? Vezir Nâsirn başını koparacağım Türkün ha bir türlü feda a beraber, sun ayakla sultanım Siz herkesi hiaye ettiğiniz halde, ailece si- rliklar göst kulunuza hiç dit: Hükümda rinden gelirki 4. Gönlülüm onu sevdi. Onsuz ya: nladın, sultanım! Bu Kıza oğlunuz?., ım, dedi, o Arap dil sevdiğini, rarlığına karşı — Peki, Imad' Söz veriyorum. Sen benimi dediklerimi yap Ni Semerkanda sağ olarak söyleme, Bilâki ğini haber ver rak: — Mühir yet... - dedi z var n Şermin sarardı. Âşıkına son darbeyi de sırası gelmişti, — Var! - dedi, — Neymiş bâkâlım? — Süha bey benim evime geldiği vakıt kendisine şüphelerimi, korkula- rım hep anlattım. —E? — Herşeyi itirat etti. — Ne dedi? — Zengin olmak İstiyorumuş... Zira o da benim gibi terkedilmiş bir çocukmuş Hainlik eden babâsının yüzünden annesi intihar etmiş... De- di ki: Bu cemiyet ona hiç bir iyilik etmemiş... O da insanlara hiç birşey medyun değilmiş... Birlikte kaçma- mızi teklif etti... Şu dünyada yegâne sevdiği benmişim. — Fakat madem ki Kolonbeyzade- nin kızını alıyor, vurmarın (Arkası var)