Kıymetli bir sıhhat müessesesi Sinema salonundan su membaına kadar herşeyi olan sanatoryom.. Tohumdan yetişen orman — Yakacığın dört meşhur şeyi — Eskilerin «Kuzu meletens dedikleri | güneşli, ılık bir nisan sabahı, Havada bahar kokunu dalgalanıyor. Erik ağa” ları, aceleci bayram çocukları gibi, çok” tan çiçek elbiselerini giymişler. Kartal - Yakacık yolunda büyük bir faaliyet göze garpıyor. Yol inşaatı, bu iki sayfiye ara” © sndaki mesafenin yarısına kadar & Belki on beş senedenberi görmediğim Yakacık bu sefer bana daha gelişmik daha güzelleşmiş gibi göründü. Onun e# ki şairane fakat iptidat güzelliğinin ya” nında yeni binaları, tenis kortları, bir şam ormanı içine gömülmüş asri ve ? kermmel sanatoryomu ile ortaya 7" yakacık daha çıkıyor. Beriki eski, öteki yeni iki Yakacık biribirinin güzelliklerini tamamlıyorlar, İstanbulu olanca güzelliğile seyret mek için şehrin bazı mıntakalarını tâv- siye ederler, Meselâ; «Hiç Büyül cadan gurubu seyrettimiz mi?.. diye 89* zarlar. Yahut «Boğazın nihayetinde, Fr nldak denilen yerden mehtabı seyredin» gibi manzara ziyafetine sid sağlıklar ve* rirler. Yakacığın da dört şeyi meşhur- dur: Sular , manzarası ve kâğıd kebabı... Vakın küğd kebabın yemedim ama eğer o da suları, havası ve manzarası de recesinde nefis bir şeyse muhakkak «Cennet taamız denilen yemek budur. Şairler, romancılar, hikâyeciler İstan- bulun bazı güzel semilerini edebi sokmuşlardır. Bazı semtlerle edibler ara- sında bir yıldız barışıklığı vardır. Mese- W Abdülhak Hâmidle Sami paşazade Sezai Çamlcaya meftundular, Zaten ilk gençlik çağları da burada geçmişti. İs- tanbula âşık olan Yahya Kemalin Beya- | ziddaki Sahaflar çarşısı, çınaraltı sevgisi pek meşhurdur. Lâkin her halde kıymetli gairin yolu Yakacığa Ayazma sirtlarına, Aydos eteklerine kadar uzanmamış, Yoksa üstadı buralardan almak imkânı olamazdı, Yakacık ta emsalsiz güzeliği ile Falih Rıfkının kaleminden edebiyata girmiştir. Benimle beraber otomobilde bulunan soy sop Yakacıklı bir ahbap: — Yakacığı bir tedavi yeri, bir kür yeri. Manzarası fevkalâde güzel bir me- sire yeri olarak başlı başına bir mevzu halinde ele almak lâzımdır. Her yıl bir gok kimselerin geldiği bir kür yeri, bir tedavi yeri olması hasebile Yakacıkta, tıpkı Yalova gibi yapılacak bir çok işler vardır. Buranın nahiye haline gelmesi, ayrı bir belediyesi olması lâzımdır. Hat- tâ niçin kaymakamlık olmasın?.. Bunun için lâzım gelen yerlere müracaatlerde bulunduk ve çok iyi karşılandık... Hakikaten İstanbulun asri bir kür ka- sabası kazanması için buna üzüm vardır, Yakacıktaki meşhur Ayazımanın deni- ze yukardan bakan harikulâde manzara- sını seyrettikten, onun meşhur suyunu &çtikten sonra köyün içinden geçtik. Ya- kacığın meşhur sanatoryomunun önün de durduk. Uçsuz bucaksız çam ormanının içinde- ki yepyeni binaya doğru ilerlerken ya- sımdaki ihüyar Yakacıklı anlatıyordu: — Bizim Yakacık toprağının mücize- ye benziyen bir kuvveti vardır, Şu gözü- nün alabildiği kadar uzanan kokulu, ko- kusuz çamları görüyor musun? Bütün bunlar insan elile tohumdan yetiştirilmiş” ir. Yani birer birer dikilmiş, şimdi gör- in oyman yetişmiştir. Şimdi Yakacıktaki bu sanatoryoma ak, içinde membaı bile bulunan çam or- manı ile geniş arazinin meraklı tarihçe- sini dinliyorum. Vaktile İstanbulda bulunan Pears is- minde zengin bir İngiliz avukatı Yakacı- & havası, suyu ve manzarası itibarile dünyanın en güzel yeri Pears'ın kızı ciğerlerinden hastalanmış Yakacıkta bu büyük araziyi, bazı su membalarını #atın almış ve şimdi sana toryormun tam karşısında, kıymetli dok- torumuz İhsan Rifatın bir hatıra olarak köşkü yaptırmış... e İngiliz tarzında döşenen bu köşkün içinde Pearsın tahta kabartma- larla yazdırdığı bir çok güzel darbrme- seller halâ olduğu gibi duruyor. İngiliz avukatı hasta kızına biraz ferahlık ver- dirmek için ber taraftan getirttiği çarş tohumlarını etrafa dikmiş. Boy salan on binlerce çam işte şimdi Yakacık sana- #oryomunun etrafındaki mis kokulu or- mani teşkil etmiş. İnsan bu tohumdan yetişen koca or- mana ve gayet bitkin bir halde gelip Ya kacıktan yanaklarında sıhhatin pem- ke rengi ile dönen insanlara bakdıkça bu topraklardan hayat fışkırdığını sanıyor. Küçücük zavallı bir çam tobumu gibi hasta ciğerler de burada hayat buluyor. Kızı iyi olduktan sonra Pears burayı pek iyi fiatlere rağmen salımamış. Lâkin doktor İhsan Rifatın burayı sanateryom haber alınca kız iyi olan ba ala reina addedermiş.. | eN nanlardan ba müsaid biz şeraitle burayı genç müte- hassıza satmış. Şimdi Pearsn köşkünün karşısında değerli ciğer o mütehassısının yaptırdığı binaya doğru ilerliyoruz. Yaş l unızdan, siyah güneş gözlüklü, itina ile traş olmuş, şık elbiseli, yanakları bembe bembe biri geçti, Benden sıhhati görü- | nüyordu. Hasta olduğunu anlayınca âde- t& şaşırdım. Ve bu iyi giyiniş, iyi taran- mış, İtina ile traş olmuş hasta bana Ah- med Haşimin «Bizde hasta, Avrupada basta» isminde bir yazısı hatırlattı. Hakikaten bizde hasta denince hırt- lambo gibi giyinmiş, çok defa başı çatkı- lı acayip insan akle gelir. Bu zavallının hayattan zevk ve eğlence namına kiç bir nasibi yoktur. Hattâ hayatla arasındaki bağ da pek zayıftır. Halbuki bu snnatoryomdaki hasta ti- pi bambaşka bir insandı. Hayatlı, sıh- Katli bir insanınkinden farksızdı, tek ya taklı odasında radyosu başının ucunda idi. Günlük muayyen istirahat kürünü yaptıktan sonra çam ağaçlarının gölge- sinde dolaşıyordu. Eğer canı isterse mu- #yyen zamanlarda, senatoryomun bilhas- sa yapılan hususi sinema salonunda gös- terilen filmi seyrediyordu. Burada en Yeni en asri sanatoryom- lardaki tedavi tarzı tatbik ediliyor. Hasta! maddi ve manı i türlü tedaviye tabi tutuluyar. Bütün dünya doktorları ci- ğerlerinden hasta insanların maneviyat- larının çok bozuk olduğuna dair hükün- de müttefiktirler, Netekim sanatoryoma gelen hastalur ilk günler meselâ radyo- da gâyet hüzünlü şeyleri dinlemesini is- #yorlar. Aradan zaman geçtikçe hayata karşı alakaları ve üsüldleri ârtiyör, ağır bayalar çalan radyoyu birdenbire çeviri yorler, daha neşeli, daha kıvrak şeyler çalıyorlar, Burada yden evvel hass tanın hayata mümkün olduğu kadar zi yade bağlanmasına dikkat ediliyor. An bu rabıta musiki ile yahut sinema ile, küçük yezintilerle olacakmış olsun. Doktorun odasında otururken tanıdı- İm bir zat içeri girdi. yüzü sıhhat dolu idi. Bana hastalığının geçmek üzere ol- duğunu söyledi, Önce bir alay röntgen filmi yığdı. Bunlardan birini seçti: — İşte, dedi, hastahaneye geldiğim zaman çektirdiğim ilk film... Sonra her filimleri birer birer gösterdi. Filimlerin on beş günde, her ayda bir çektirdiği tarihi ilerledikçe gözümün önünde bir mu- cizenin perdesi açılıyor sandım. En son filimde müdhiş hastalığın nasıl mağlüp olduğu ve sindiği göze çarpıyordu Kıymetli doktor İhsan Rıfat benim hayretime güldü: — Son zamanlarda ciğer hastalıkları »ın tedavileri muhtelif usuller ve ameli- yatlarla çok ilerlemiştir. Artık bugün es- İni gibi veremin tedavisi sadece: «bol temiz hava, tam istirahatş ten iba- vet değildir. Tedaviye tıp elinin ilâve et- tiği vek çok şeyler vardır. Bunun için bilhassa erken müracaat edilirse verem yüzde seksen, seksen beş nisbetinde ka- bili tedavi bir hastalıktır, En ehemmiyet- siz gibi görünen bir'çok hastalıkların te- davi nisbeti bundan çok aşağıdır. Bundan sonra genç üstadla beraber sa matoryomu gezmeğe başladık. Çam or- manmdan harikulâde manzarayı seyret» tik Lâkin burası çamlığı, meyva akacık sanatoryomu Yakacık sanatoryomu, müdürü Dr. İhsan Rifat ve sanatoryonda bir kısmı «san mayi MEM ziya mz RM su memba ile âdetâ bir malikâne, kü- çük bir memleketcik... Bütün bu teşkilât- tan ayrılmış bir yere girdik. Burada en besli inekler ve sayısız tavuklar vardı. Sanatoryomun bütün sütü, taze yumur- tası buradan temin ediliyordu. Hastalar sütü inekten sağıldıktan bir saat sonra içiyorlar, Yumurtayı da öyle... Süt kan» wk mı? Yumurta bayat mı? diye düşün- meğe lüzum yok... Sinema salonundan, su membandan, süt veren ineklere kadar her şeyi tamang olan bu sanatoryomda küçük fakat son derecede şişman, besli bir buzağı gözü- me ilişti. Şaka değil bu güzel havada, bu güzel manzaralı yerde sanatoryom haya- tı geçiriyor. Tabii şişmanlıyacak... Memlekete böyle mükemmel bir sağ- ık kaynağı kazandırdığı için İhsan Rifa- ta teşekkür ederek ayrıldım. Hilemet Feridun Es BULMACAMIZ Soldan sağa: 1 — Yerde sürünerek hareket eden, 2 — Düğmeyi 3 — Isyan edi 4 — Bir renk - Sonuna «Rs Kelirse gene bir renk olur. 5 — Şart edatı - Nida - Büyük baba. & — Övme - Beyan edatı. 7 — Ipek iştira eden. 8 — Tersi meful edatlarından biri - Bir kağıdı oyunun 9 — Ehemmiyetin başı - 10 — Sitma ilâcı - Siyah. Yukarıdan aşağı: 1 — Sıtma mikrobtnu nakleden haşere. 2 — Başına «Gu gelirse bir çiçek olur - Yeniçeri devrinin süvarisi 3 — Hürmet eden. 4 — Başma «Ss gelirse muvaffağıyet de- mektir - Beyaz. 5 — Ginkoçraf, 6 — Tersi bir âzumuzdır - Fenalık değil, 7 — Arzu - Alınla kulak arasi, 8 — Rütübet - Artima, ©, © 9 — Kalburdan geçirmek - Vücüdden m- Kısırlık. 10 — Tütünün zehiri - Uzak nidaşı, Geçen bulmacamızm halli Soldan sağa: 1 — Mütemdâl, 2 — Araştırmak, 3 — İki, Alesta, 4 — Düler, Ald, 5 — Etezagikse, 6 — Mimber, İr, 7 — Çenealtı 8 — İmiksonnib, $ — Res, Nara, 10 — Akan, Yetik. Yukarıdan ayağı: 1 — Maile, Çira, 2 — Ürki Taifeiniza, 4 memek, B mi. Ba, Ezmek, 5 — Atarabası, — Dre, İrtane, E — İmsak, Bu ayın neşriyatı ında telif, ter- cüme roman ve hikâyeler, etüdler bu- lunmasına rağmen bilhassa neşredilen pürler nazarı dikkati celbetti. Ayın ba- şında Fazıl Hüsü Doğlarcanın 4Çocuk ve Allah» isimli şiir kitabı çıktı: 300 sahifeye yakın bir cilt. Sonra gene bu ayın ilk haftasında diğer genç şairler muhtelif mecmualarda yeni şiirlerinden bolca nümuneler verdiler, Yeni şürleri içlerinde yalnız gülünç noktalar bulmak heverile okuyanlar, alay fısatı arıyanlar için olduğu kadar, onları ciddi olarak takibedenler için de bu ayın şürleri hay» b olgundur, Bana bu hissi veren belki de, Fazıl Hüsnü Dağlarcanın on beş gündenberi elimden düşmiyen, içi güzel şiirlerle do- lu kitabıdır. Fakat onu bir tarafa bıra- kadığım zaman, iki senedir şiirlerini gör mediğimiz Cahid Sıtkı Tarancı'nın Pa risten Varlık o mecmuasına gönderdiği, yeni bir tarzda ve gene güzel şiirlerimi hatırlıyorum. Sonra, bir müddettenberi gir yazmamakla dostum Nurullah Atacı Orhan Vek ve Oktay Rıfattan ayrıldığı zahabına düşüren Melih Cevdet «Ses» mecmuasında, bence eskilerinden daha güzel ve kuvvetli iki şiir neştetti, Cahid Sıtkı ve Melih Cevdetin son şürlerini, edebiyat ülenrimizde haklı olarak tek «şiir seçisi» vaziyetinde bulunan kiy- metli münekkid Nutullah Atacın beğen- mesi beni de, onlar kadar memnun edi- yor. Öyle sanıyorum ki, bugün şülr ya: zan gençler Nurullah Atnçtan iyü not al- malıdırlar. Bu ay güzel şiirler okuduk. Genç şa- irlerin nisanın ilk haftası intişar eden şürleri herkesi meşgul ettiği sırada üstad Yahya Kemal şir sevenlere, gazetemiz- de çıkan «Vuslat? isimli manzumesile en güzel ziyafeti çekti, Üstadın bu hari- kulâde şüri tek başına, nisan ayına eşiir ayız demek için kâfidir. Çocuk ve Allah Türk şürinin büyük üstadı Yahya Ke- malin manzumelerini bana yalnız oku- mak düşer. O her zaman mükemmel mısralardaki güzelliği anlatmağa topla mak benim ne haddime. m güzel hakkında mütalea yücüt- 7 güç ve beyhude şey yoktur. Öyle ise niçin Fazıl Hüsü Dağlarca'nın 4Çı ve Allabş isimi altında topla- nan lerinden o bahsetmek istiyorum. Onun kitabını dolduran iki yüze yakın göirde baan her zaman mükemmel olma- dığı için mi? Hayır. Fazıl Hüsnünün bi- zi içinde dolaştırdığı şür dünyam musrağ- larına fazlaca takılan «kiz ile «ves leri ekseriya unutturacak kadar zengindir. Ben bu kitaptan bilhasın Fazıl Hüsnü henüz genç olduğu, ilk şiir kitabını çı kardığı ve dikkate değer kıymetli bir şeir olduğu için behsetmek istiyorum. ina, şürini söylemek için iht. e iüraz edilebilir, fakat gül Bu eller miydi masallar arasından Rüyalara açılan bu eller miydi. Ârru dolu, yaşamak dolu «Çocuk ve Allah» böyle başlıyor. Fazıl Hüsnünün «Bu eller miydi?» isim- K şiiri eskiden bir mecmunda çıktığı za» man pek çok kimseleri hayran bırakmış” t. O şürin, mecmauaların kusa ömrü içi do kaybolduğunu zanned. «Çocuk ve Allaha ın şiir dünyasına o- bir zevk duya- <Çocük-ve Allahı m şöir dünyası di- yorum. Bu, çocukluk günlerinin rahat uykular, aydınlık bahçeler, korkular ve sevinçler. küçücük endişelerin peşinden yükselen çığlıklar ve hayatın sırlarını ö- Dünde duduğumuz saf hayret ve dehşete “lerle Allah fikrinin haç eksik olmadığını rüyalarla dolu bir âlemdir. Fazıl Hüsnü çocukluğu ne kadar güzel hatırlıyor, Bu kitapta hepimizin kaybol- muş dünyan gizlidir: Ablacığım, nerede o günler, Yeşil erik yerdik sadece, Dersleri çabuk bitirip, Tahrir yazardık het gece, Bütün korkularımız orada: Korkuyorum anneciğim ellerin nerede, Okşa benim saçlarımı rüyaya bedel, Garip ninnilerle uyut beni, Korkuyorum yaşamaklan ki çok güzel, İşte güzel yüzlü annelerin, Üzerine en“ dişe ile iğildiği küçük yataklarda ataş içinde sayıklayan çocuk: bastaz bana ânneciğim korkuyorum, Ürleme Duz edip edip, geceleri, Hastayım amma, ne kadar güzel, Gidiyor yüzer gibi, vücudümüz bir yeri, Fakat değnekten atım nerede, Kardeşim su versin ona, SUSAMIŞ. Fazıl Hi in kitabı yalnız çocuk ve Allahdan mı ibaret? Evet, o hayatı böyle hulâsa etmiş, Fakat bu başlangıçla son arasında yaşanmakta olan her anın şüri insanı kâh ürperten, kâh düşündü: kâh rahat ve âsude, kâh sıkıntı ve kor- ku dolu, bazan mırıldanma, bazan çığ- hik halinde terennüm ediliy: Bu eller miydi resimleri tutarken uyuya. Nisan ayının şiirleri beyhudeliğinden bah, mızdaki her ve çirkin hatıranın, ig o ve tarı sn, ber basit ve gi. rift endişenin şiltine misal olsrak Fazıl Hüsnünün kitabından buraya bir ka güzel nümune nakletmek neye yarar) | Onları buraya parça parça nakletmekle bütünün taşıdığı güzelliği zedeleyece: ğimden korkuyorum. Şir sevenler o ki. taptan birer tane edinmişlerdir bile, Yeni şairler Genç şiirler alışılmış vezinleri kullanı madıktan ve ekseriya kaliyeyi de hi- çe saydıklarından beri yazdıkları görleş alâka ile karşılanıyor. Ekseriya isühfağ alay, techil şeklinde tezahür eden bu gli, ka; şüphesiz, gençleri mecnun edecek bir alâka değildir. Bununla berker imiştim. Hayat» eden şairlerin nazan dikkati celbetmez melerine bakılırsa, yenilerde insani tarım men lâkayıd burakınıyacak bir taraf bus landuğunu kabul etmek icabeder, İçles rinden bir çok kötü ve haddinden fazla garabete saparak şirden uzaklaşanlar erir olduğunu kabul etmek icap ettiği. | Edebiyatla meşgul olanların ekserisie me göre yeni şürlerin insanı lâkayıt bi | rakmıyan tarafı onların yapılışlarındaki © sonsuz hürriyetle, söyledikleri sözlerin acayipliğidir. Halbuki akvaryornda yü zen kırmız balıkta şiir unsuru bulan ir, onun hakkındaki ihtisaslarını di yaptığı gibi serbest nâzımla ifade eti Yip vezin ve kafiye ile çerçeveli biz kil içinde söylemiş olsaydı, şürinin acayip gelen tarafını izale edebilecek idi? Bir çok kimseler buna inanır gö nüyorlar, ; Halbuki acayiplik ve kötülük ya serbest nâzma inhisar eden bir şey öilgir, vezin ve kafiye ile de acayip sö lerle dolu ve kötü gürler yazmak pek âlâ kabildir. Hattâ bizde, kısa bir zama içinde bunlardan kâfi mıktarda yazılmiğ bulunuyor. Fakat bundan sonra, hiç mazsa serbest nâzımla acayip ve kötü iir yazılmasının önüne geçilmek isteniyom sa bu, takdire şayan, lâkin tahakkuku gayri mümkün bir arzudur. Kötü şiir yağ mâk için dünyaya gelmiş olanın elinden kalemini almak mümkün müdür? O i- dirap vermekte devam edecektir. Vezin ve kafiye ile de güzel şiir yatır vezinsiz ve kafiyeiz de... Elveriim ği iğin tatlı heyedar bugünkü gir ani, vezin ve kafiye düşmanlığ,. Bizin gençlerimize arız olan biz |, mı? Kültürüne hürmet ettiğimiz ,,, ketlerde de geni şairler, hem d, kiler kadar genç olmuyan şairler |, dadırlar. Şimdi serbest gür yaz, şairlerin eksetisi vezinli ve kafiy oi; İe başladılar. Onların yeni bir 25 lemek için yeni bir şekil ve aha, dıkların: kabul edelim. Muvaffaj yanlar müstahak oldukları cezayç © lacaklardır. i Cahit Sıtkı iki senelik bir sölg sonra yeni gürlerile karşımıza çık, Varlık'ta çıkan baş şiiri Cahidin ç yolda olduğuna görteriyor. Onu “5 isimli şürini buraya alıyorum; | © Gün biti, Akşam serinliğile başlıyor memjei Doğduğum köy göründü, z Sakin yıldızlarile gittikçe ya, veri Döri nala kalktı atım sem Uçaraktan gidiyorum sılaya Çocukluğumda uçurduğum uç; oli Bacalara takılan şu bey z Belki de rüzgürda namaz iri a Mer halde beni bekliy, z Cahid Salkı Tarancının > TS öylesi Miyık olduğu alâka ile Md Ba çirlar irinli pastayı üntad Yahya Kö malin de imi b memeli yetle aydan İnn rada Şevket His Dağıares, 35 <9- (0) gürler, Paml Hümü bile, Fiati 1 Hi, dali ÂA 28219009