Esad Mahmud Karakurda açık mektup! Bayın dostum, İtiraf edeyim ki, mektubuma baş- larken sana hangi sıfatla hitap edö yim diye epey düşündüm, Edip Esad Mahmud mu, avukat Esad Mahmud mü, muallim Esad Mahmud mu, diş »ibi Esad Mahmud mu, üstad Esad Mahmud mu? d Mahmudâs diye ni Afrodit - gazasındaki siparane süyletlei rin geldi, çi zdim Himliğir Muallim Esad Mahmudea ısında gençliğinin kim ültür, bunu sen j hyız. Bu ii de çizdim «Diş ta- ud» « yazdım, Mahmuda!» Fakat gene olmadı, gene gönlüm râ- hat değil, «Üstadı kelimesinin şu An- kara enddesindeki mânası aklıma geldi, onu da sildim ve yerine pek iptizsle uğramamış ve samimiyetin- den pek şüphe edilemiyecek bir keli- me buldum: Sayın dostumi!, Görüyorsun ki dostların sana hi- tap etmek için hayli güçlük içinde- ler!.. Ne olur, bir gayretetde şu sıfatlardan birini seç, edi mi ola. caksın, muallim mi avukat mı, yalnız bi öyle tanıyalım Gelelim asıl m k alıştırdığın ıa teşekkür ederim. Yıllardan- basma tulumba gibi içir beri bir emme şahıs ve hÂdİS N madığı için milli ve edebi romanla. rı - zaten hangi romantmız milli ve edebi değildir k1?- ancak kitap ha- linde çıktıktan sonra okumağa alış- rolştam. Fakat vakta ki senin orijinal üs- Tüp ile yazılmış romanların gâzete- lerde çıkmağa başladı, bende de yeni bir huy peyda oldul... Ve şimdi ne- rede bir tefrikanı görsem ne yapıp yapıp, kelime kelime takip ediyorum Asıl garibi cümlelerinin bir kelimesi bile günlerce aklımdan çıkmıyor!... Kendim okumağa vakit bulama- yınea da arkadaşlara rica ediyorum, eksik olmasınlar, onlar okuyup en- teresan yerlerini gösteriyorlar! Hüseyin Rahmi, Reşad Nuri, Pe- yami Sefa, Vi-NÜ, Burhan Cahid ve Mahınud Yesari gibi değme tefrika östadlarının başaramadığı bu deği- şikliği işte sana borçluyum! Fakat bende yeni başlıyan bu me- rak gitgide bir tiryakilik şeklini sa diye korkuyorum, Her zaman 8& nin tefrikalarını ben nerede bulur da okurum. Ömrün oldukça edebi ro- man yazacak değilsin at nün birinde seni de kara bir tasfiye listesine yazıp hakkından gelirler!... Maahaza, köhbilir, yenilerin için- de de (Ayın. yollara serdiği ışıkları çiğneten), (Köpeklerin ağzını gece. , Elbet gür | hatırladım, onu da nin beyazlığına açtıran), (Eileri ar- kasında odada dolaşan adelme gase- te okutan), (Çiflik müdürünü ağüç- ların üstüne çıkarıp inekleri sağdı- rah, ağları timar ettiren), nice edip- ler zuhur edecektiri.. Ö saman da onları takip ederim. Cümhuriyette çıkan son tefrikanı da bu alışkanlıkla okuyorum, Edebi kıymeti hakkında söz söylemek had- dim değil, onu biribirinin yanlışları» ni çıkaran ehillere bırakalım, Ben sana bu tefrikâ- Hattâ bu mek- sebep oldu. bahsediyorum. tubu yazmağa da bu Geçen günkü tefrikanda gözüme bir cümle ilişti. Romanının kahrama- nı Orhanın ağlaınd. Alnımın ri atıyor ve onun parasile geçini: yorum...» diyorsun Dostların kazancında gözümüz yok, Allah artırsın!... Bilâkis ifti har ederiz. Hem âr yılında değil kâr yılındayız, amma Halil Lütfinin bile aklına gelmiyen böyle bir âlışveriş senin aklına nereden geldi?... (Kor- karım ki, sıfatlarına bir de ter tüc carı ilâve edilecek!) Gerçi böyle meşru ticarete can kurban!... Bilmem nerede göz yaşı satarak para kazananlar olduğunu da işitmiştim. Caka satıp para ka- zananların da haddi, hesabı yoktur. Elkâsibii habibullah!... Şu halde, eski dostluğumuz namı- na senden bir ricamız var; (Ricamız, diyorum, çünkü bu rica yalnız kendi namıma değil, benim gibi alnının te- rile hayatını kazanan arkadaşlar na- mınadır) şu yeni ticaretin sırrını bi- nasıl sati- Ş 1 İle mi, yok sa esans gibi damla damla mı?, bu metan alıcılan kimlerdir? paya İhracı mümkür mü?.. (Tabif Almanya müstesna!... g##radekilerin döktükleri ter kendilerine yeter de ar. tar bilel) Hangi pazarda ve kaç ras yiç akçe üzerinden gidiyor? Bilhassa sonuncu nokta pek mü- himdir, zira ortalık madrabaz dolu, Bir de terimizi yok bahasına ver- miyelim. Ticaretin bu sırlarını öğ- rendikten sonra her ne kadar sana rekabet edemezsek de aramızdan sa- yılı milyonerler çıkaracağımıza ŞÜp- hem yoki... Malüm a işimiz hayli ter- letici işlerden... Düşün ki önümüz yaz, her birimizin birkaç varil ter elde etmemizden kolay ne var?. Ümid ederim ki, bu yardımını biz- den esirgemezsin. Himmetinle işin sır ve hakikatini öğrendikten sonra geçen senelerde heder ettiğimiz, kıy- metini bilmediğimiz terlere kimbilir ne kadar yanacağız, amma ne çıkar, zârârın neresinden dönülse kârdır!... Bu belki müstakbel bir iş birliğine de başlangıç olur. Matbuat birliğinde toplanamıyan kalem erbabı günün birinde «Türk muharrirleri alın teri kooperatifi) levhası altında birleşir, sana dua eder, belki de bir heykelini dikerler!. Baki terin bol olsun sayın dostum. yorsun?.. Ve NOT: İkdam refikimizin başmakaleleri gibi üç imzelı yarı yazmamış olmak için mekta- bumun altına imza koymuyorum. Esasen senin, sahifenin tepesindeki imzsyı göre- miyecek kadar kısa görüşlü üdebadan ol- madığını bilirim, Avru-)| Tu vatandaşları * faaliyete getirdi. İ İlk çare olarak «Traş bıçağı ihtikârile rulmuştur, Birliğin merkezi Sultanah- medde Kabasakaldadır. Henüz hiç bir | yerde şubesi yoktur. tanınmış zevatı hazır bulunm kallı Celâl reisliğe, Nazmi A sekreterliğe seçildikten sonr uş, sa- genel bu ihti. ir fi İl Afrodit İieiler İ mücadele cemiyeti» adile bir birlik ku- | 'Traş bıçağı ihtikârı ihtikâr düşme- | İ | İlk içtimada memleketimizin birçok | dl in Ee lr e Joli ile Bobi YE insan &dı — Keşke sen de Tilki, Arslan .gibi bir isim alsaydın!.. kâra karşı sakal ve bıyık bırakmıya, halk arasında sakal - bıyık propagan- dası yapmağa karar verilmiş, and içilk miştir!... Bu vatan severlik gayreti. üzerine, hikmeti hüda, o anda hazırunun yü- zünden, alkışlar arasında ve herkesin yaşına ve başına göre, sakal - bıyık f1ş- kırmıştır!... Yukarıdaki resim ilk içti- mada hazır bulunan zevatın bir kı$- min and içilip sakal koyuverildikten p i Th ii e Yi vi İli İl Nr Tir il Ji Lİ dik Taabbüd!.. sonra gösteriyor ki, bunlar soldan sa» ğa doğru Bay Burhan Felek, bay Sedad Sk bay Selim Sır in, bay Bur» han Cahid, bay Ethe , bay Er cümend Ekrem Talu, b ı Şi nası, bay Nadir Nadi, bay Refik Ah- med Sevengil bay Peyami Sel, bay Ahmed Emin Yalman, bay Mehmed Asım Us'tur. Hayırlı başarılar dileriz!... Bir anket! Komedi Fransezin temsilleri sırasında ga- zeteler yalnız Fransız artisilerinin intiba» larını ve birkaç mubarririn ihtisaslarını yazmakla iktifa ettiler. Halbuki asıl merak edilecek cihet halkın bu temsiller hakkın- daki duygularıydı. Kimsenin bü noktaya ehemmiyet verme- diğini görünce kalktık, bir temsil gecesi ka- pıya dikildik, tiyatrodan çıkanlardan -ta- nınmış, tanınmamış- birkaç vatandaşın in- tibaını sorup netvettik. Bakın neler diyor- lar: İsmail Habip (Muharrir ve muallim) — Vallabi delikanlı, iyi, hoş diyeceğim amma oyuncular yarın Ankaraya gidince Nurul- lah Ataç kölü der diye korkuyorum, İyisi mi biz kötü diyelim!... Mehmed Ali Akbaş (Yağ tüccan) — Böy- Je tiyatro mu olur be, bir şişe garez bile de- laştıran yeki... Salamon Yılmaztürk (Sarraf) — Allah bin bin berkât versin, uç bilet altmis bira kür bıraktı! Vasfi Riza (Aktör) — Pes doğrusu, bir kelime bile dalâat yapmadılar". Selma Karaçam (Sabik bir konsolos ka- Sözde Paristen yeni gelmişler!... Ka- dınların üstündeki rublar en aşağı üçyüz seneli Hali Lütfi (Müstakbel milyoner) — Bu yüksek tarifenin bir iyiliği var: Bir koltu- Ea yedi buçuk lira verince insanın gözü faj taşı gibi açılıyor, oyunu rahat seyrediyor?... Ali Sunvi (Aktör) — Bunlar da birşey mi, asıl marifet bizim gibi ayda otuz lira alıp da oynamak!.. Hüseyin Coşkun (Antep fıstığı tüccarı) — Allah biri Şehir Tiyatrosundan ayırmasın, Yoksa topu attığımız gündür!... Ali Naci Karacan (Eshabi emlâkten) Tiyatro dediğin işte böyle olur monşer, in- san bir locaya hiç olmazsa yirmi ver meli ki, eğlendiğinin farkında olsun!. Nizameddim Nazif (Sabık başmuharrir) — Bütün milleğin parasını çekti bunlar mom resi) « İbadeti.