Bir yandan hargilelerini Otokurdatır. İarken, bir taraftan da eski günlere alt hatıraları birbirlerine © anlatıyorlardı. Şimdi artık altmış yaşına yaklaşmış olan Ahmed Yekta söze başlamışt — Bundan tam o di. Bazı mecburiyet dolunun bir köşesind ma çilliğe çekilmiştim. Çifliğimiz çok büyük ve çok güzeldi. Lâkin gel gelelim civarında ne adam akıllı bir köy, ne de söyle kalabalıkça bir kasaba vardı. En yakın kasaba araba ile gidilmek şartile saatlerce uzakta idi, Otuz beş sene evvel bu kasaba son nha idi. Ne bir dok- toru, ne de bir eczanesi vardı. Eczaha- neden vazgeçtik, kasabada küçük bir bir ecza dolabı bile bulmak kabil de- öildi. İşte bizi en ziyade üzen mesele de buydu, Çünkü çiflikten araba ile şehre gitmek bir, bir buçuk gün sürüyordu. Acele doktor filân lâzım olursa ne ya- pardık? Maamafih ben n delayısile şeh» re indikçe pek hercâlem bazı ilâçlar Meselâ tentürdiyot, sulfai kinin, alkol vessire gibi... Daima mi demden hasta olduğum için evde her Carbonat? 1 da eksik beş sene evvel r yüzünden Âna derece harap ve te alıyordum etmez» gifliğin bir köşesinde güzel bir ev yaptırmıştı. Lâkin karımın bu evden büyük bir şikâyeti vardı: Fareler... Ha- kikaten bu eski çiflik binasında şaşıla- cak derece çok fare vardı. Hem de na- ml fareler!.. İnsanlara pek ziyade yata- yan çifliğin havası ve suyu bu hayvan- ları da fevkalâde geliştirmiş ve gürbüz- leştirmişti. İşte bu görbüz fareler gece- kemiriyorlar, arasında sürü sürü birbirlerini kovala- yarak bizi muyorlardı. Karımın on- Süzen aldığı bin bedia pa etmemişti. Öyle de zeki hayvanlardı ki onları yakalamak için kurduğumuz ka- panlardaki yemlerin! ve yine de yakalanmıyorlardı. Evdeki deliklere kömür, paçavra vesaire gibi şeyler hkamak da bir netice ver Şehre indiğim günlerden bir gündü. Yine birkaç ilâç almak için eczahmmeye uğramıştım. Eczacı İstanbuldanberi ar- kadaşımdı. Ona çiflikteki farelerden bahsettim. Arkadaşım: Sana bir ilâç vereyim de bak... de- di, ondan sonra evde fare filân kalır mı?... Vereceğim ilâçla hepsini zehi yeceksin Güldüm leri tel dolapları tavan çitir çıtır yiyorlar Jedi VAZZ EÇ eme yle ilâç filân tesir et- maşallah senden Benden iz mahlüklar.. Vereceğin onlara kuvvet mac unu gibi gelir.. lerine meydan okuyormuş - Zor bir parça. arı et dedi, sen şu beyaz suyu ile köfte gibi eriye koy.. Ondan sonra Lâkin dikkat.et. Bu dünyanın en şiddetli Fareleri olduğu gi- Sonra ka- tozu al, yap gel konuşalır verdiğim beyaz to zehirlerinden biridir bi insanları da zel rışmam, dikkat et Arkadaşım böyle söyliyerek, bana karbahala benziyen bir beyaz toz ver misli Çifliğe dönünce karıma bunu uzattım. Arkadaşımın sözlerini ona tekrar ettim. İyi bir netice alacağımızı pek ümid et memekle beraber o akşam eczscının dediğini yaptık. Ertesi sabah kalkt mız zaman hayretler içinde kaldık. Me- ğer eczacının öğündüğü kadar varmış... lâcın tesiri müthişti, Pek az zaman son- fa farelerin köküne kibrit suyunu ekmiş- eyiverir. i babadan kel” tik. Daha zehirli ilâçtan pek az da kak rmgti. Aradan bir iki ay geçmişti. Bir gece bir mide ağrısı ile uyandım. Yatağımdan kalktım, Biraz karbonat içmek niyetile ilâçların durduğu dolaba koştum. Felâ- ket dolapta karbonat pek az kalmıştı. Bir mkitar su ile olan biten karbonatı yattum. Lâkin birdenbire gözlerim faltaşı gibi açıldı. Neece) Karbonat yerine sıçan- ları öldürmek kullandığımız zehirli tozu içmiştim. Heyecan içinde karıma seslendim. İşi anlayınca o da müthiş telâşn düştü, Fakat şimdi ne dik) Eczacı arkadaşım bu zeh saat içinde insanlar Üzerinde tesiri tereceğini söylemişti. Halbuki dokuz saat içinde doktoru olan bir yere gi demezdim, Ölümü beklemekten, ta boyun eğm yoktu. Bir müddetten sonra midemin sancısı tahammül edilmiyecek bir hal alm Kendi kendime: «Eyvah dedim, 2 tesirini çok evvel gösterdi, Ölüyoru Yatağımın içinde kıvranıyor, bi taneleri gibi ter döküyordum. Midem- deki sancı saatten saate arttığı için öli me adım adım yaklaştığımı hissediy dum. Fakat ölmek üzere bulunan insa ların bile bazı vazifeleri olduğunu h turladım, Bahusus ki karıma söylemeğe mecbur olduğum bazı şeyler vardı. Ka- rım biraz müsrifçe bir kadındı, Ondan gizli epeyce param vardı, « nan İyi zamanı olur, kötü zamanı olur» düşün- cesile bu paraları küçük bir çekmece içinde çiflikleki binanın hiç akla gelmi- yen bir köşesine saklamıştım. Ben ölür- sem karım bu çekmeceyi dün, da bula- mazdı. Ölmeden evvel k, nden sak- ladığım paraların yerini karıma söyl meli idim. Artık bir müddet sonra ölecek bitkin bir insanın sesi ile karma; — Yayrım... dedim, en alt kattaki sağdaki bodrumun köşesinde, yukarıya çıkan merdivenlerin altına tesadüf eden yerde küçük kırmızı bir çekmece saklı- dır. Onun içinde epeyce para vardır. Bunlardan senin haberin yok... O para” ları al... Ben öldükten sonra idare eder- sin, Kanım hayret ve keder içinde sö lerimi dinliyordu. Zavallıya o dakika- Jarda ne kadar acıyordı Ben ölünce yapayalnız kalacaktı, Sonra o güne ka- dar fenalıklar etmişti im, Öleceğimi sandığım anda ondan af di- lemek ihtiyacını duydum: — Karıcığım, dedim, hakkim helâl et... Sana çok fenalıklar ettim. Hatta ben senin bildiğinden de daha fenayım.. Senin bilmediğin ne fenalıklar ettim, ona ne kadar dar iğrenç şeylerdir. Karım sesini çıkarmadan yüzüme ba- kıyordu. Lâkin midemdeki sancı yavaş yavaş hafiflemeğe başlamıştı. Nihayet büsbütün geçti. Sabaha karşı hiçbir şe- yim kalmadı. Acaba ben hakikaten kar- bonat mi yutmuştum. O halde fareler, için kullandığımız ilâç ne olmuştu, Onu kendi elimle dolaba koyduğumu nihayet iyi hatırlıyordum. Bir hizmetçimiz vardı, Çiflikte, ayrı bir binada otururdu. O geldi. Bir kere de fare ilâcı bu kadına sormağa karar verdim. — Deolaptaki fare ilâcını gördün mü? dedim. Hizmetçi kadın: — Evet... Ben onu kaldırdım... Birisi bilmez de başına bir kaza gelir diye o ilâcı sakladım... demez mi? Meğer ben hakikaten karbonat yut- muşum... Tesadüfen midemdeki & Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No, 112 — Sanmsk da ne demekmiş efen- dim?... Gözümle görmüş gibi emi- nim... Çantasında yüz binlerce lira gezdiren adamın Akibeti budur. le adamlar, cinayete niyeti olmıyan- ları bile baştan çıkarır alimallah... Hani «Kabahat ölende mi, öldürende Mmi?> derler... O hesap... — Haydi biz sadede gelelim... An- Yatın bekalım. — Anlatacağım bu işte. — Paradan yana çekinmey in Günlük bir şey ister misiniz? — Bir yüz liracık verirseniz fena ol- maz, beyim .. Yanımda bulunsun... Böyle uzun uzadıya mubave dalmışlardı ki, uşal Tİ girdi; — Bir Mısırlı sizi Para... . Bu- - Böy- | Nakleden : (Vâ « Nü) kayboldu. Fakat gerisin geri yürüyüp | çıkarken, uzun bir pardesü giymiş kı- sa boylu birine çarptı. Bu «biri>, bizim Baha idi. Sühanın hocası; — Dikkat etsen e, oğlum! - dedi . Kusura bakma- Mısırlı misafirini karşıladı. — Zatı âliniz Ramiz Rıfkı bey mi- siniz? Bendenizim. — Estağturullah... Zal zı malümat getirdim beyim... Gerçi Üzerime terettüp etmiyen malümat.. dair? Gazetelerde bir ilânınız var. He... Şu mesele Eve Tamamile râk okudum, Buyurun düfl ola --Bir sigara içmez mi- 1 bir ger ve ânmesiz ekten başka çaren | AOYO) Türkiye Radyodifüzyen Postaları Pazartesi 1/4/940 Türkiye saatile Program ve memleket saat & 1205: Ajans 1250: Müzik 13,0 - 14: Müzik; Karışık program (PL). 1230 ogram ve memleket mat ayarı, ik: Radyo Caz Orkestrası, 18,40: a (Umumi “Terbi , 1ABS 0: Müzik: Yeni şarkılar ve r: Kemal N. Seyhu Okuy Halk türki 20,15; 0. 2000: X leri. Sarı Rs- ve Tablât Bilgile eihe, Ökte. 1 —Okuya Bayati araban peşrev Okuyan: Semahat Özdenses, ri Kopuz - Kürdi! H. şarkı: (Rüy lar), 2 — Bimen Şen - Kürdil! (Ateşi aşkın dile etti eser), 3 Şen - Kürdi H. şarkı: (Gün k: gülü solüyor), 4 — Mustafa Çavuş - riz şarkı: (Elmas senin yüzün gören), 5 Yine ba şarkı Bimen (Gel 2115: K onser takdimi ken, Müz Praeta Benfoni, Fa majör. (Op. 91), 2 — Yr. tana: Ultava (Senfonik parça), 29,15: Memleket saat ayarı, ajans haberleri; raat, esham — tabvilât, kambiyo - nukud borsası (Flat), 2280: Müzik: Opera ya'ları (Pİ), 25: Müzik: Cazband (PL), 2325 - 2330: Yarınki program ve kapanış Abone ücretleri Türkiye © Ecnebi 1400 Kuruş (o 2700 kuruş 80 » M0 >» 400 » 300 BENPTİK 8 AYLIK 3 AYLIK İ AYLIK Pı adı memleketler 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Telefonlarımız: Başmuharrir: 20565 i İdare: 20681 — Müdür: Safer 22 — Kasım 146 da fazlalaşınca öleceği kani olmu- şum. Lâkin işte bu anda karı gizli param olmak üzere birçok şeyler itiraf etmem senelerce h zehir eti. Karım gizli paraları yerinden çıkar dı. Bunları har vurup harman savurmak için İstanbula koştu. Üstelik yıllarca — Demek sen benden gizli para bi riktiriyorsun ha... Demek benden gizi kabahatlar var ha... diye başımın e Xedi, durdu. Küçük bir yanlışlık yüzü gelenleri gördünüz mi Hikmed Feridun Es rma başta tırm — Ya... Maşallah efe: — Ben kendini ilme ver bir in- san Zevkim kitap okumaktı! Talebemin babası vefat ederken evl dını bana vasiyet etti; gerçi delika şimdi bü; üdü amma, ben de ona a yanından aynlmadım. Kendimi böylece tanıttıktan asıl mevzua gelelim... Siz, balıkçının karısını arıyorsunuz değil mi?... Ka- ra Yusufun karısı Pervin... — Öyle, efendim. "Tesadüfen kendisini tanıdım Bundan birküç sene evvel da maden İşleten bir İngilizin misa- firi olarak Karadeniz sahillerine gii- ii balıkçılık onların İngilizin için yaptırdığı küçük vilâ, oturduğu evin yakınmdaydı. — Ya... Enteresan efendi — O sıralarda Pery nüz hayattaydı. kabahati vardı: Ayyaş erece doğru amlümat veren mn hüsnü niyetinden şüphe » Bunur Jari birli ör devam etti vallı dul, çoc ruştu ümit | O siralar- i | | 'Tefrika No, 24 Yazan: İSKENDER FARREDDİN Vezir Nâsır kızgın şişi Moğol casusun alnına yapıştırdı ve yaranın üzerini bir paçavra parçasile bağladı. mektubun uy Mekt Türkân Hx Hakikati söylemezsöniz, boynunu vuracağın da. Diye Za başlamıştı Moğollar 1 ve ketum insanlar kiki kağil bu rasında olsa bü lay «evet, onu enlere, Harzem "Türkleri alp çok kuvveti 6 Moğol t nda - derhal birleşebilec: dul — Evet, dedi, biz bi t t İ Katil, Türkü bunun dile gelip giğ dokunmadı ve dok! — Bu adamın dediği doğru ise, cirin kati bunlar değildir adam bir orların hepsini bülbül gibi söyleteceğim, dedi Ve Moğoli birer birer kamçı mizi çok İ atmağa tanınması İç in Hat rdi, Kamçıları | ilarına vurduruyor- kan fış ndan Akmağa başlamışt olan moğollar baygın kadar dayak yemişler, fak: bir kelime kaşırmamışlardı. Nüsir, katilin bunlar arasında olduğun dan o kadar indi ki.. Türkân Hatuna mütemadiye: — Sabırlı olunuz.. na çıkacak! Diyor ve kısa bir fasıladan sonra tekrar veriyordu. dayanamadı. yerek saraydan kanddan ayrıldı. çıktı ee o ai imdi her şey meyda- Ikinci i kısım Sultan Mehmedin muvaffakıyetleri Nihayet bun “ Başını yerden kaldırdı Hakikati söyliyece lâda, vermezseniz. Türkân Hatun tekrar Nâs derdi: # beni eel- değerli 'un katlinden sonra, yeni- halife Nâsır, is veriyorum. Onu Karakuruma gön- deree, an Moğollar ne söyliyec M in, arkadağır o öldürdü, dedi, «irakı Asem» de rar hütbelerde oku bağ yer i ü te halife Nâs bizi Eüyorm Nâsir, bu adam rdiği Mi nina doğru yürüdü ve boğuk b öpek! Sen mi! kıydın tereddüdsüz koldan yürü an telkin! apılarak, sultan göstererek sarıttı: Yunu kesmek omaksndile n... Hepiniz birer © e sultana şükredir! y & esir aldi Kati sarayda alikoyd Mehmede, i ine gönderdiler, Türkân gollar bizi herife # kan mektubu & sır, kati (Arkası var) — Ya Kırk yaşına bile varmamış bir kadın — Acaba daha evvel niçin Ara ğa kalkmamı — Bazı € onun için. Annesi hay makla size rum. Beyhüde geldim. öğret re buralara — Estağfurullah... Bu cihetler mekle beraber sizin söylediklerinizle tevsik etmiş oluyoruz. — Peki, başka şeyler de anlatayım: Bu kızla alâkadar olmuştum. Zira 78- kâları vasatlan yukarıydı Bende de hocalık var, malüm... Hulâsa uğ- raştım... Nihsyet oralardan ayrılmak mecburiyetinde kaldık. Kendisini göz- | den kaybettim... Gazetede İlârınızı | görünce aklıma geldile: Hafızamda bir takım garip şeyler canlandı... Ha'- tâ onu İsti bi bir avukata Ramiz Rıfkı güldü. — İhtimal zengindir... Ailenin es- Malüâm ya: Bizim mesleki vâs gibi malümatı vermemi Doğru, doğru ...Meslek icabı. m de ne vazifem böyle şey- falan | yboldu. — Bu tesadüfünüz yakında mı ol- du?... İyi iğ siniz? — On iki gün e — Kızın mi Şern | Baha, daha yordu ammâ tı! Hem, renmek de Deme unuz da mesud Hem kendisi, hem de (Arkası var)