HER AKŞAM BİR HİKÂYE İstanbula yaklaşırken Pikret bü- bir heyecan içinde idi. İşte senelerden doğduğu, çocukluğunun, gençliğinin dünyanın en kalabalık ve gürültü- Gimdi kendini çok Balıkçı kahvesi Wiklerin fazla uiyası âdeta ay Yağını bas- tarmıştı. Dalgaların fzerinde esi'den oldu- çe gibi ışıktan şekiller uzanıp kıssimiyor- lu. Fikret eski balıkçı kahvesindeki değişik- Biği hayretler içinde seyrederken biraz ilari- sindeki masada oturun bir adam gözüne işti. Bu zatı tanıyordu. Birdenbire hatırla- dı. İlerideki masada oturan adam İ sişman eski balıkçı kahvesinin sahibi idi, fakat o da yi H E ş : $ ii Burasi daha balıkçıların gei- kahve idi, O gece hiç kalabalık yok-. ahatle beraber gayet kaba bir tars- yapılan çardağın altındaki alçacık, ar- kahiksız hasır iskemlelere oturmuşlardı. Bu balıkçı kahvesinin ne tabi bir güzelliği vardı. Ay ışığı birkaç adım ileride, Suların Üzerinde uzanıp kısalan garip bir deniz mahlüku gibi hareket ediyordu Uzaktan bir gölge halinde geçen bir san- daldan bir çarkı yükseliyordu. Uzun saman | konuşmadan yanyana oturmuşlardı. Fik- da büsbütün koyulaşan Saba” özlerini seyretmişti. Sonra Fikret yahate çıkmış, Sabahati bir da- mişti, Genç adam bunları düşü- 'apur Galata rıhtımı önünde de- Pasaportların o kontrolundan ular şehre çıkmağa başladılar. Galata rıhtımına ayak bastığı den sonra kendi kavu- in karşısında. gibi se- ii anlı idi. O günü bir otele in- di. Yıxandı. Kibiselerini değişti. Yol yor- bile diniemeğe Yüzüm görmeden ri kağa atti l Sanki Istanbulu ilk dela görüyormuş gibi her yere hayran hayran bakıyordu. Eski Kadıköy Iskelesi yenilenmiş, Eminönü mey» | danı genişietilmişti. Fikret ukşam üstü oteline döndü. Sicak bir gece başlıyordu. Yemeğini otelde yerken | birdenbire sklma senelerce evvel Sabahatle ı kahvesi geldi. Genç adam ye: «Yemekten sonra bir oto- oraya giderim.» dedi, Bu pek beğenmişti. İşte senelerce son- © tabii güzelliklerle dolu şelrane gece- nin hatırasını tekrar canlandıracak. San- ki bir yere yetişecekmiş gibi yemeğini a09- ir le yedi, Yeniden sokağa çıktı. Bİr oto- » atladı, Vaktile balıkçı kahvesinin İt BE me çalma bahçeli gazinomun yerine şin- di bir takım asri tesisat yapılmıştı. Maki kı- rik dökük iskemlelerin yerinde şimdi beyas örtülü masalar, geniş hasır koltuklar göze çarpıyordu. Her masanın üstünde gık aba» Jurlu birer eletrik Yimbası yanıyordu. Eski balıkçı kahvesi senelerden sonra asrileşmiş, güppeleşmiş, bambaşka bir şeki) almıştı. Her tarafında renk renk ampuller yanıyordu. Köşeye sahne gibi bir yer kurulmuştu. Bu- rada kadınlı erkekli bir grup çalgı çalıyor- | du. Onlar susunca bir köşedeki rudyoda gü- | rültülü bir zenci musikisi etrafı inletip du- Fuyordu. Rumbalar, çarlstonlar gırla gidi- Yordu. Fikret âdeta abtallaşmıştı Halbuki o na | #amandanberi tabii güzellikleri ile kendisi- hi çeken bu balıkçı kahvesinde hasır iskem- dede oturup mehtabı seyrederek eki gün- leri batırismak için can atıyordu. Halbuki #imdi bu gürüülü, fazla ışıklı kalabalık Bahçe karşısında tereddüd içinde kala kaj- #muştı. Dönmeği düşünüyordu. Fakat kendi kendine: «Mehtap var, biras oturur, ay Wi- Bini seyrederim.» dedi. İçeri girdi. Denize yakın bir masaya oturdu. Güya ay | Mağını seyredecekti. Fakat bahçedeki elek | ne kadar değişmişti Âdeta bambaşka adam olmuştu. m Bir arelık Fikret onun gururla etrafına bakarak yanındaki arkadaşına: — Naml?.. dedi, bizim bahçe tam gubik oldu, değil mi?.. Ne yapalım şimdi moda. Herşey gubik olacak Hikmet Feridun Es Bisikletçiler Balkan şampi» yonasına hazırlanıyor Bisiklet federasyonu tarafından hazır- lanan Besa mucibince bütün epor lı e tertip edilen beş haftalık — teşvik o müsabakaları nihayet , Bu müsabakaların bir kınmında hazır bulunarak koşucular hakkında not alan bisiklet federasyonu mütehasmsı bay Cavid Cavın verdiği rapor üzerine seçi- len bisikletçiler federasyon tarafından Ankarada açılan kampa davet edilmiş- lerdir. Bütlin bölgelerden seçilerek Ankara daki kampa giden bisikletçiler şunlardırı Ankara: Talât, Orhan, Nuri İstanbul: Halld. Kirkor Eskişehir: Osman, Sabahaddi keriya, Faik Gideni İzmir: Bayram Bursa: Bekir, Bu koşucular kamp esnasında son bir | denemeye tabi tutulacaklar ve derece kazananlar 24 nisanda Bükreşte yapıla enk olan Balkan bisiklet şampiyonasına girmek hakkını kazanacaklardır. Galatasarayın ping pong müsabakası Galatasaray klübü tarafından tertip edilen ping pong müsabakasına klübğn merkez lokalinde saat 14 da baş- lanacaktır. Bu müsabakaların çok heye- sanlı ği 21 klübün karşıl Ka dokmanmaı Ji, aalalmak ye Mektep maçları İstanbul maarif müdürlüğü tarafından tertip edilen mektep maçlarının O tebir müsabakalarına bugün Taksim ve $e- ref »tadlarında devam edilecektir. Ev, Apartıman kiralamak için Tuzak içinde Tuzak 'Tetrika No. 110 Böken bir çanta bulunurdu. — Odasında çanta yok mu? — Yanından asla ayırmezdı, Komiser: — Em... Allah Allah... Bak hele bak... diye söylendi. - Ben bu işten kötü bir koku almağa başladım. . #n... Zaten kapıcı da yarı polis de Mektir... Söyle bakalım fikrin ne? Nakleden : (Vâ « Nü) — Neye dair efendim? — Bu kiracınızın başına ne gelmiş olnbilir? — Ber halde müthiş şeyler gelmiş olabilir. edi ru, doğru... diye komiser, odanın içinde aşağı yukarı dolaştı. — Ne yapmalı? — Hiç... Beklemeli... Şayet evine dönerse bana haber verirsin... Şayet bu gece de dönmezse ne yapacağımı- mı konuşuruz! Kapıcı, odasına döndü. Pek düşün- celiydi. Saatler geçti. Kiracı, tabiatile gene yok! O akşâm çıkan gazetelerden buzları, Samuel Rosen isimli bin Vi- yanak kuyumcunun evinden kaybol- duğunu haber verdiler, Fakat üç gün sonra daha tafsilâtlı ve çift sütun Üzere haberler çıkmağa başladı. Kuyumcumm eskil, yaşı, kısaca tercümei hali basılıyordu. Hattâ bir gazete, resmini bile dercetti, Bu sıralarda, kendi malüm hususi işi için gazeteleri takip eden Şermin- cik, mahallesindeki köşebaşı satici | Milli küme maçları Galatasaray - Fenerbahçe; Beşiktaş - Vefa yarın karşılaşıyor Futbol federasyonu tarafından hazır- lanan milli küme müsabakalarının dör güncü sene karşılaşmalarına yarın Ân- kaça, İzmir ve İstanbulda başlanıyor. Tesbit olunan fikstüre göre ilk hafta bakaları mahalli klüpler arasında ından Ankarada Gençlerbirliği - Muhnfizgücü, İzmirde Altınordu - Ak tay, İstanbulda Galatasaray - Fenerbah- “ Beşiktaş - Vofa ile karşılaşacaklar Ankarada futbol federasyonu reisinin başkanlığında milli kümeye iştirak eden | klüp murahhasları arasında yapılan top- lantıda çekilen kuraya göre tesbit edilen fikstür tuhaf bir tesadüf eseri olarak lig maçlarında olduğu gibi milli küme maç- larında da Galatasarayla Fenerbahçeyi ük hafta karşı karşıya getirmektedir. Şehrimizden millt kömeye giren ta- kımlar içinde gerek form ve gerek ih- tiyat oyuncu bakımından en iyi vaziyet- te bulunan Fenerbahçe ile Galatasarayın ük haftadan karşılaşmaları diğer takım- lar lehine mühim bir avantaj teşkil et- mektedir. Bilhasia Ankara ve İzmirin oyununu görmeden İstanbulun en kuvvetli iki eki- binin çarpışarak ilk haftadan alacakla- mn herhangi bir fena netice, milli küme puan cedvelinde oynayacağı mühim rol İ bakımından Fenerle Galatasarayın aley- hine, diğer takımların lehine olacaktır. Kura ile tesbit olunan bu karşılaşmayı aksi tesadüften başka bir şeye hamlede- meyir, Otuz senelik maziye istinad eden bu iki güzide klübümüzün şimdiye kadar yaptıkları bütün karşılaşmalar ayni he- yecanı taşımış ve hiçbir zaman göste- rilen büyük alâkanın zerresini kaybetme- miştir. Yarınki karşılaşma da ayni vaziyette geçecek ve köhne stadyom yine dolup taşacaktır. Fakat hiçbir zaman maçlar- dan evvel ileri sürülen (yalnız Galata- saray » Fenerbahçe maçlarından evvel) tahminler tahakkuk etmiyecektir. Çünkü bu iki klüp oyuncuları hakkın- da diğer maçlardan evvel yürütülen tah- minler gibi mütalânda bulunmak ve ek- sik, fazla taraflarını tebarüz (ettirmek kebanetfuruşluktan başka bir şey değil dir. Bu oyuncular yalnız Galatasaray » Fenerbahçe karşılaşmalarında bütün bu yukarda saydığımız vasiflarından ayrıl makta ve bir buçuk saatlik maç esnasın- da daha fazla âzabına hâkim olan takım kazanmarzıaaız yarınki maçta da ne Fönerbahçe- nin geçen hafta İstanbul şampiyonuna büyük sayı farkile galip gelmesi dolayı- sila formda bulunmasının ve ne de fut- bollin nadir yetiştirdiği kıymetleri kad- rosunda bulunduran o Galatasaraylılana gok kuvvetli bir on bire malik bulunma- manın rolü yoktur, Doğrudan doğruya kadroyu ithal edilen 22 oyuncunun © İ günkü haleti ruhiyesi maçın neticesini gösterecektir. Bu maçtan evvel yapılacak olan Be- giktaş - Vefa karşılaşması da diğeri ka- enteresandır. Bilhassa Beşiktaşın milli kümede elde edeceği netice hak- kında ufak bir kanaat vereceği cihetle İ diğer klüpler tarafndan merakla bek- lenmektedir. Klüplerimize bu karşılaşmalarda mu- vaffakiyet diler ve spor meraklılarına temiz oyunlar görmek imkânını verme- lerini temenni ederiz. Şazi TEZCAN sından biz gazete aldı ve şu satırları okudu: Kaybolan kuyumcu Zabıta birkaç gündenberi kaybo- lan bir Viyanalı kuyumcunun tahar- meşguldür. sekiz, on dokuz senedenberi risile On muhtelif memleketlerde mücevherat yapan, bu arada İstanbulu Elli yaşlarmda kadar olan mücev- herat taciri bekârdı. Bizim hususi tahkikatımız, Sa muel Rosen'in İstanbulda, hattâ Ya. kın Şarkta kuyumculuk ve mücev- herciik yapan insanların en gengin- İri arasmda bulunduğunu gösteri- yor. Birkaç yüz bin Yira sahibi oldu- gu ve bu serveti de dalma üzerinde 'Tefrika No. 22 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Biraz sonra gürültünün sebebi anlaşıldı, cami avlusunda bir yabancı adam ölü olarak bulunmuştu Semerkand heyecan içinde.. Sultan Mehmedin en küçtir oğlu (Urlak Şah) o sırada Horasan valiki bulunuyordu. Borasana gelen bir Moğol casusunu Uzlak Vezir Nâsır, Moğol oasusunun derhal ba- vurulmasını istiyordu. Hattâ -işe wa» sultan müdahale etmeseydi- casusun başı çoktan vurulmuştu. Türkân hatun çok akıllı, uzağı görür bir kadındı, Casuss sordu: — Horasana ne için gitmiştin? — Ticaret için. — Karakürumdan Horasana ticaret için gelen ilk Moğol tacirinden şüphe etmek hakkımız değil midir? — Ben casus değilim. İpekli kumaşlar ge- tirmiştim. Horasan pasarında beni yakala- dılar, Valiye götürdüler, Orada mallarım yağına edildi. Beni de buraya gönderdiler. Beni serbes bırakırsanır, #izden zarar ve zi- yanıma karşılık olarak birşey istemem, — Ya serbes bırakmazsak?... — O zaman bu, size çok pahalıya mal olan | cak. Zira, Moğol ordularının günün birinde | Harzem İlini sapletmeğe hazırlandığından hiç birinizin haberi yoktur. — Ne diyorsun? Karakurumdan, Harsem Mini zaptetmek için Moğol orduları mı ge- Jecek? Evet, Evet... Cengiz hanın istilâ plâ- nının başında Harsem ili vardır. Türkün hatun hiddetlendi: — Cengiz han afyan çeker mi? Diye sordu. Casus; — Evet, dedi, ara sıra çeker. — O halde bu plânı Cengiz han afyon çektiği bir gece rüyasında hazırlamış olsa gerek. Ürt üste birçok Glkelar fetheden Harç, zem ordularının biri de şimdi Bağdadı zap- tetmeğe gitti. Haydi, Cengiz hana benden selâm söyle. Başından büyük işleri başar- mağa kalkışmasın. Karıkurumdan ayrılan yol belki onu yeni Ülkelere götürebilir, Pa- ket, o yolunu sonu Harzem iline dayana- mak Türkün hatun, casuşun kulaklarını keş- tirmekle iktifa oderek kendisini serbes bi- rakmış ve hemen yola çıkarmıştı. Moğul casusunun bu hızla Karakuruma varır varmaz Türkân sultanın sözlerini Cengiz hans aynen söyliyeceği muhakkaktı. Casusun Bemerianddan -idam edilme- den- yola çıkarılması halkın heyecanını uyandırmıştı. Hâdiseyi haber alan Uzlak şah bile büyük annesine «Moğol casusunu ser- bes birakacağınızı bilseydim, onun işin! bu- rada bitirirdim. diye haber göndermişti Semerkandda bu hâdiseyi duymıyı bir ferd istilâya hamırlanıyorlardı. Bu bir hayal olan, bile, Semerkand halkını telâş ve heyecana dügürmeğe kâfi idi. Uzlak şah. Horasandan bir atlı ile mess- feyi tehdide başlamıştı. Ordusu kuvvetliy- 41. askerin maneviyatı sağlamdı. Ordunun başında aximkâr kumandanlar vardı. Sul- tan Mehmed pek haklı olsrak gururlarımış ve tilâ emelleri onun da kafasında yer et- mişti. Bağdad seferinden sonra Fars bey- Jerile çarpışmağa hazırlanacaktı. Bu arada Moğol tehlikesini çok yakın- dan gören Uzlak şah, büyük annesine fena halde kızıyor, kendisine mütemadiyen -Mo- Kolları şiddetle takip ve tarassud etmeleri için. haberler, adamlar gönderiyordu. Oysa ki, Türkün hatun bu tebilkeyi taru- nundan önce sezmiş, fakal: — Karakurumdan Cengizin ordusu bu ta- rafa hareket ederse, bunun hedefi ancak Ruslar olabilir. BİZ değil... Demişti, Türkân hatun, Cengizin Rus prensliklerini yıkmağa and içtiğini çoktan temeldir, Samuel gâyet basit, siyah bir elbi- #e giyerdi. Ekser musevilerin kul Yandıkları topuksuz âyakkabılardan kullanırdı. Sakalına hiç ustura ve makas vurmamıştı. Şapkası da dalma siyahtı. Acaba böyle ortadan kayboluşunu bir kazaya mı, tesadüfe mi, yoksa ci- nayete mi atfetmeli? Her halde, te- bit bir vaziyette bulunsaydı birkaç intişar eden yecanından ttremeğe başladı. Artık vaziyet, nazarında aydın! maş gibiydi, Bütün şüpheleri tahakuk ediyordu. Bundan dolayı öyle müteessirdi hi. Gözlerinin önünden bir perde sy- duymuştu. Bu meseleden oğlu sultan Meh- mede bahsederken: — Cengiz han Türktür, bis de Türküm Onunla çabuk arilaşırız. Diyerek, sultan Mehmede bu husustaki düşüncelerini açıkça söylemişti, Hasılı o günlerde Semerkandlılar Moğul- lardan fazla bahsediyorlar ve casusu İdam itirmediği için Türkün sultana kızıyorlare Valide sultan küçük torunu Uzlak şahı bepsinden çok severdi. el m da severim. Fakat o, genç ya- a unları farla düşkünlük gösterme- ğe başladı. Uzlak irade ve metanetini kay- betmemiştir. Ona hepsinden fazla Itimadım var, derdi, Uzlak şahı dünyaya getiren prenses de, Türkân hatun gibi, bir Türk kabilesi olan (Bayat)lardandı. Türkin hatun, Uzlak şa- hi da, onun annesini de çok sever ve her saman himaye ederdi. Türkân hatun, Moğol casusunu #erbes bi- raktıktan sonra, küçük torununa şöyle bir mektup yazdı: «Uzlak! «Moğol casusunu memleketine gönderdi- ölm için, sen de başkaları gibi bana kız- müğsn! Halbuki, ben casusun kulaklarını kestirdim. Ve Cengiz hara iyi bir ders ver- mek İstedim. Moğol casusu Karakuruma vardıktan sonra, Harzem ilinin kolay Kolay sapt ve teshir edilir bir memleket olmadi- Rani Cengize anlatacaktır. Eğer böyle yap- masaydım, Cengiz hana bizim kudret ve kuvyetimizi kim anlatacaktı?» Türkân hatun bu mektubu gönderdikten sonra, diğer eyaletlere de haberler gönder- di; ele geçecek Moğol casuslarının diri ola- Fak Semerkanda gönderilmesini bildirdi. «Şirdar» camisinde bulunan bir ölül.. Türkün hatun, her hafta cuma namazın- dan sonra Girdear camisinin bahçesindeki türbeleri xiyarete giderdi. O gün de türbeyi ziyarete gitmişti. Ca- minin avlusunda büyük bir kalabalık gör- dü. Adamlarına: — Avluda toplanan bu kalabalık kimi bek- yor ve ne istiyor? Diye sordu. Biraz sonra gürültünün sebe- bi anlaşıldı: Cami avlusunda bir yabaneı adam ölü olarak bulunmuştu. Hattâ göğ- #ünde bir de kanlı hançer duruyordu. Türkân hatun merakla sordu: — Kim öldürdü bu adamı? Avluys toplanan halk hep birden: — Biz de bunu anlamak istiyoruz, dedi- ler, katil meydanda yok © Türkân hatun, ölünün göğsünde birakı- — Bu, bir Moğol hançeridir. Üzerinde Kam rakurum dağlarının oyma resimleri var. Des mek ki, Moğollar içimizde sık sık dolaşma- Ba başladılar. Katilin Moğol olduğu anlaşılınca, cami avlusunda toplanan halk büsbütün telâş ve heyecana düşmüştü Ölen adamın kim olduğu belli değildi Üstüne başına bakılır Yarslı bir tüccaş olduğu anlaşılıyordu. Bu eiayeli işleyen muhakkak ki bir Moğol casusuydu. Türkân Hatun şehir muhafızlarına şid- detli emirler verdi; — Hemen surların dişina çıkınız. Ve ka- &i bulup bana getiriniz! dedi, Bu cinayeti yapan adamin şehir içinde kalmasına imkân yoktu. Semerkandda ya- bancıları bulmak çok kolay bir işti, Zira yabancilar ancak, yabancı yolcular ve mi- safir için aynlan bir semtte ve muayyen hanlarda oturabilirdi. Bir yabancıyı, Yı lerden hiç biri evinde misafir ve bim (Arkası var) İşittiği keskin feryad, unutamadığı © feryad, yahudi kuyumcunun gırt- lağından mı çıkmıştı? Tepebaşındaki otelde oturan iki arkadaş haydud muydu? Katil miydi? Pek çok roman okuyan genç kız, kendi kendine; «— Acabs?... Acaba?...» diyordu. Ve sonra: «— Muhakkak!» demeğe başladı. Çıktığını gördüğü bavulun içinde ne vardı? Şimdi de zihni bununla meşgul ol- mağa başladı. Şermin nasıl insanların eline düş- müştü? Âşığı, sevdiği delikanlı yoksa cins” yetin bizmat fali miydi?... Yahud katilin şeriki miydi?... Herhalde öyle görünüyor! Bu cazib genç, centilmence hare ketlerine rağmen böyle ha?... Servetinin de menşel şimdi anlağı” Mayor! İsim değiştirmesinin sebebi de mey» dana çıkıyor. Ya hele o ufak tefek, sinsi tavıriş Mhtiyar?... O hoca kılıklı canavar...