irt 1940 sp, sökük, düğme gibi öteberi dik- nperirdi, Bütün bunları bekârlığın İri il töazı meşhur Fransız ahçıları gibi kedine bir takım yeni yemekler icad etenç adamın kendi kendine uydu- rettiği bir çorba vardı. Bu pek ser- dibaya dört arkadaş «Bekâr çorba» sil anlar kendi icad ettiği bu çorba- yih da pek sevmişti, Fakat sotrala- rişları bu çorbayı kendisine o de- rpişirtmişlerdi ki, zavallı Memduh- erliktan da, onun çorbasından da bi »k kizınca arkadaşlarına: evlensem de artık şu «Bekâr çor- bö kurtulsam!.. derdi. İ istediği oldu. Evlendi ve «Bö- kastundan kurtuldu. #vlenmesinden birkaç gün evvel gieçirmiş, feleğin çemberinden &eğ- nar bir dostu Memduha: An, demişti, sakın karına İyi ye- mdiğini, ortalık süpürmek, ütü ütü- leeberi yıkamak gibi şeylerin elin- diğini sakın söyleme... Sonra işten birmazsın. Nene lâzım... Bütün on- Miyormuş gibi davran. Hayalın ba- #arında işgüzar görünmek hiç iyi disBiinden iş geliyor!» diye insana yüçe yüklenirler... ih ihtiyar dostunun söylediklerini hifine yapmıştı. Bu yüzden hakika- teiyada rahat da etmişli, Karısına rarısının tabirince elini soğuk su- di suya sokmuyordu. bazen #vde fena yapılmış bir iş kar-| ginu tenkid etmeğe: «Bu böyle ol- ! nie ölür...» Filân demeğe kalkışıyor- da tam bunu söyliyeceği zaman aklı beliyor, ev işlerini bildiğini beli et- wçin hiç ağzını açmıyordu. arasıra sofrada bazı yemekleri de b#or, içinden, kendi kendine «Bu yöyle mi pişirilir? Ben bunu yap- m#dım lezzetine doyulmazdı.. derdi, Finsi yemeğin nasıl olduğunu sorun- “ kalâde nefis... Gayet lezzetli olmuş ka... derdi, böyle geçiyordu. Memduhun ra- hilç diyecek yoktu. Bir gün yolda eski bire talebelik arkadaşlarına rasgel- diaş dolaş oldular, Bunlar Memdu- hivdiği arkadaşları idi. Memduh on- Me, yemeğe davet etti. Hep birden voindiler. Yolda Memduh patavatsız. No. 107 Bekâr çorbası uzak içinde Tuzak eski şeyler amma... Gene sen bunlara Arkadaşları: — Merak etme, merak etme... Beni yön- gemine öyle bir medh edeceğiz ki, sen de şa- Memduhun karısı Salme sordu: — «Bekâr çorbasi; mı?.. Bu hiç diğim bir yemek Lemi. Nasıl çorba bu? Misafirler gülerek genç kadına verdiler: — > v. «Bekâr çorbastanı bilmiyor mu- sunuz Memduhun bir - ead ettiği çor Nasıl?... Bizim N yeme! — ke Memduh k pişire- bilir mi? O zaman hepsi birden; — Ne diyormunuz efendim? Ne diyorsu- iri amatör ahçıların en mabiri, en Memduh renkten renge giriyor: ee Yok canım, diyordu, bizim çocuklar mübalâğa ediyor. diye arkadaşlarına kaş- in güzle işaretler yapıyordu. Fakat önlür; — Memduh... Rica ederim, tevaze lüzum yok... Saklama... Senin üzerine yemek pi- girmesini bilen mıdır?.. Diyorlar son- ra da Salmeye dönerek; ” — Onun pişirdiği yemeklerin lezzetine doyum olmaz, sonru yalnız yemek mi efen- dim? Yalnız yemek mi? ., Gayet iyi ortalık süpürür, gayet iyi ütü yapar, Salme şaşırıp kalmıştı. Misafirler gittik- ten sonra kocasına; — Vay hınzır vay... dedi, bir de evlendi- imiz gün buna bir yumurta bile pişirmesi- mİ bilmediğini söylemiştin değil mi?., He- Emlek rm bir eBekâr çorbüsis pişir ba- O akşam yemekte Saime «Bekâr çorbası mı pek beğendi. Artık c günden sonra mut- fak işi, ortalık süpürmek, ülü yapmak hep Memduhun üstüne yüklendi. Za- valı adam mutfakta gene eskisi gibi «Be- kir eya pişirirken arkadaşlarına ağzi- na ni söylüyordu. Halbuki arkadaşları Ga gittikleri yerde; — Fakat Memduhu harısni karşı ne Bidehettik, ne medhettik deği mi?.. di- 3 AYLIK 1 AYLIK 150 İ Posta ittihadına dahil olmıyan ecneki raemleketler; Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. 8. İmsak Güneş Öğle Ikindi Akşam Yata K. 943 1124 S8 922 1200 132 Va, 410 5,25 1219 1550 1829 2001 “ldarehare: Babılli civarı Acımuslak sokak No. 13 Eminönü Halkevinden: Türkiye Sanat Mektepleri mezunları ce- miyetinin seri konferanslarından sekizin- cisi 20/3/940 cuma günü saat (18) de Dr. Hafız Cemal Lokmanhekim tarafından ve- rilecektir. Mevzuu (İspirtolu içkilerin za- yarları ve hastalıkları) dır. Davetiye yoktur. Herkes gelebilir. Nakleden : (Vâ - Nü) oo... İşte o cihete diyecek ye ne dişler efendim, İki sırası kat, teessüfle dinliyordu. *gi çarpıyordu. Mt kattaki penceremin önü, detçerken bacaklarına bâkardır. «Abu bâcaklar bende olsaydı kâ hağösterirdim! Senin gibi sefale mkerdim?...» diye düşünürdüm; Büşüneelerimi de kaç kere kendi- siyöyledim. Evinizde ne kadar kaldı? İki ay. Sonra nereye gitti? Üç hafta evvel gitti... Yal, kurtuldu sefaletten! Umarım ki, orospuluk etmesi wsiyelerinizi dinlememiştir. — Dinlemedi mi?... Dinlemez mi hiç?... Ne yapsındı yavrucak?... Ha- yat kolay mi beyefendi?... Böyle ra hat salonlara kurulup fikir yürüt- mek, ahlâk öğütleri vermek mükem- meldir... Fakat yavrucağın evinde hasta annesi, aç kardeşi vardı... Ken- di de türlü türlü ihtiyaçlar içinde kıvranıyordu... Ne yapsın?... Mecbu- ren o yala dâküldü.. Ne yaptığına iyice dikkat ediyordum... Bir bar açılmıştı Beyoğlunda... Pemina mi diyorlar, ne karın ağrısı... Oraya bi- zim mahalleden garsonlar iş için gi- der... Kendilerinden öğrendim ki, bizim küçük hanım, o gece baştan çıkmış... Parlak bir müşteri bulmuş olacak ki ertesi gün hemen mahalle- mizi de evlinizi de bıraktı... Kadın sustu. Sonra yılışık yılışık gülerek: — Zannederim paranın öteki ta- havadis verdim... Zâvalı avukat son derece mütees- i * bir haldeydi. Zenç kız, birkaç hafta evvele ka- © sapsağlammış... Kendini bin bir Anl fını da hâkettim... Zira size epey- e "Talih k AEŞAM Trakyada toprak ve fidan bayramı Havza ve “Hasköyde merasim yapıldı Eğirne (Akşam) — Bâlme Hâlkevi, köy- edir kolu tertip etiiği toprak ve fidan bayramile vilâyetimiz köylerinde parlak bir gün yaşanmasına vesile olmuştur. Başta Trakya Umumi Müfettişi Genel Kâzım Dirik, vali Ferit Nomer, Parti bölge müfettişi Ragıp Akça, parti ve belediye rej- A Yerit Çardaklı ve Halkerinin muhtejif Xol mümesedllerile halk havaları caz, düvul zurna takımları ve mandolin Kitar orkest- Tası Havsa ve Hasköye giderek köylümi bu bayramına iştirak etmişlerdir. Cümhuriyet gece geç vakit şehre dönmüştür. Adanada portakalcılık ıslah ediliyor Adana (Hususi) — Adanada porta kalcılığın ıslahı çalışmalarına devam edi- liyor. Bu maksadla Kudüsten Vaşington Neval, Valansiya ve Şamoti cinsinden portakal ve limon fidanları getirtilmiş ve bunlar portakalcılara dağıtılmıştır. Yeni getirtilen cinsler birbuçuk kilo- luk meyvalar vermektedir. Ayni zaman- da bu cinsler ambalaja müsait ve daya- nıklıdır, Taşovada tütün satışı Erbaa (Akşam) — Taşova mmtaka- sında (Erbaa, Niksar, Tokat) tütün sar taşları her gün daha hızlı gitmektedir. Son bir kaç gün içinde Erbaada 300 kas pu Niksarda 100 kapu mahsul derhal satılmıştır. Yeniden piyasaya iştirak edenler: Şev- ki Önder, Baker limited şirketidir. Fiat- ler müstahsili çok memnun etmektedir. Piyasanın hızlı gidişinde Türk - İngi- liz öcaret anlaşmalarının büyük ve mü- him tesirleri vardır. Havalar müsait git- meğe başladığında hergün 200 - 300 kapu mahsul deranbar edilmeğe başlar nacaktır. Büyük bir elektrik santrali Erban (Akşam) — Elektrik etüd işleri umum müdürlüğü elektrik mmühendisle- rinden B, Celâl ve Orhan buraya gele- rek Kale köyüne gitmişlerdir. Orada su üzerinde tedkikler yapacaklardır. Kale köyünde çok büyük bir elektrik santralı kurulması düşünülüyor. Bu köyün önün- de yeşil ırmakla Kelkit birleşir ve çoşkun bir nehir halini alır. Burada yapılacak barajlar büyük bir elektrik küdreti te- min edecektir. Başabahçe içki fabrikasında yeni Revir ve çocuk bakımevi inbisarlar idaresinin Paşabahçedeki içki fabrikasında takriben beş yüze yakın er- kek ve kadın işçi çalışmaktadır. Bunların sıhhi ihtiyaçlarını esaslı bir surette temin etmek üzere İnhisarlar idaresi bir revir tesisine karar vermiştir. Bunun için fab- Tika çevresi dahilinde yeni bir bina inşa edilecektir. Ayni zamanda fabrikada çalı- gan İşçilerin henüz tahsil yaşına gelme- miş olan çocuklarını gündüzleri barındır- mak, yavruların sıhhat ve terbiyelerile meşgul olmak üzere ayrıca bir çocuk yuva- $i tesis edilecektir. müşkülâta rağmen muhafaza edebil. miş... Fakat geç kalmışlar... Şu son Zaman içinde Şermincik felâkete yu- varlarımış... Kendi kendine: «— Acele edemedik... Kabahatin bi rkısmı da bende...» diye düşündü. Kaptan son zamanlarda pek fazla teşe'üm ediyordu. Demek bedbinli. inde haklı imiş. Tekrar istintaka başladı: — Paranızı alırsınız hanım... Fa- kat süâllerim henüz bitmedi... Kü- çük harım evinizden de, mahalleniz- den de ayrıldı demek?... . Nerelere gitti? — Paras; bol bir yere her halde... Bizim oralarda metres barındıran bur Tunmaz ki... Nereye gittiklerine ge- lince, evimizden ayrıldıktan sonra, küçük hanım hiç kimseye adresini bildirmedi. — Gençler böyledirler... Gözleri Yeridedir; maziyi unuturlar... Demek nereye gittiğini bilmiyor- sunuz?... — Hayır. — “Taşındığı zaman yeni adresini almamış mıydınız? — Hayır. — Kendisyle birlikte bir erkek fa- 'Tefrika No. 19 TÜRKÂN HÂTUN Sahife 9 - Yazan: İSKENDER FAHREDDİN İçine bir yatak kurulacak kadar geniş olan kafesin demir parmaklıkları çok zarif Diyerek Eramın üzerine atıldılar. Loş bir dehlizde başlıyan boğuşmada Eram iki nöbetçiyi de baltasile yere sefmişii, muhafızına; — Casusu bulduk, dedi, arkadaşlarımın doğruyor. Yetişinin! Diyerek vezir NÂmra küfürler savuruyor» du. ! Eramı kırbaçla dövüyorlar, başka bildiği bir şey varsa söyletmeğe çalışıyorlardı Eram: — Benim derimi de yüzsenir, bundan büş- ka birşey söyliyemem., Çünkü bilmiyorum. Nâsır bana: (Buharaya gideceksin. Azrüyı ahp geleceksin!) dedi, Ben de Semerkand- Dedi ve Gıyasın dizlerine kapandı. Giyaseddin, günün birinde bu suçunu yü, züne vurabilmek için, Semerkanddan gelen cellâdı Buharada saklamağa karar vermiş- “ — Atın bu köpeği zindana. Diye bağırdı. Eramı saray bodrumların- dan birine atlar. Gıyas hiddetini yenemiyordu. Azrinın oda kapısına iki nöbetçi dikmişti. Gıyas o gün Semerkanda bir atlı gönder- meğe karar verdi, Gıyaseddin bu atlı ile vezir Nâsıra şu mek- tubu göndermişti; «Şimdiye kadar babamı kandırıp vezirlik mevkiinde kalmıştın, Fakat, son defa çevir. mek istediğin dolapların suyu nereden gel- diğini keşfettim. Buharaya gönderdiğin eel- lâdı, günün birinde senin boynunu Yurdur- mak için sarayımda hapsediyorum, Bundan sonra ayağını denk ai., Harzem Wi, senin gi- bi bir köleye daha fazla esir olamaz.» Gıyaseddin, mektupla vezir Nüsarı bir hay- yo ettikten sonra, atlıyı yola çıkar- Gıyaseddin, ziyafet gecesi misafirlere ne- İer söylemişse, hepsini yapmak istiyordu. Karahitaylardan birçok kimselg- onları fazla hırpalamıştı. (1) Gıyaseddin şehirde iy: bir tarama yapa” cak, ve gizli gizli kaynıyan fesad ocakları- ni birer birer yakıp yıkacaktı, Gıyas Bu- harada başka türlü rahat edemezdi. «Ben bülbül değilim.. kafese giremem..!» Gıyaseddin, Azrâyı çok seviyordu. Eram, Semerkanddan Buharayi, Azrâyı kaçırmak maksadile geldikten sonra, Gıyas her za- man şüphe ve tereddüd içinde yaşamağa başlamıştı. «— Nüsir, biricik sevgilimi benden ayir- mağa çalışıyor. Yarın bir başka casus gön- derir ve Azrâcığım elimden giderse, ben ne yaparım?» Peyker hanım, bunları da haris parmaklarile aldı. — Bundan başka bir şey İstemiyor musunuz? - diye sordu, - Ramız Rıfkı, nevmidiye kapılmış gibiydi. — hayır! - dedi, - Adresi- iz bende var. Şayet icap ederse mü racaat ederim. — Hay hây... Beklerim (O paşam.. Sizin gibi cömert insanlara daima hizmet etmek isterim Diyor, Aşrânın muhafızlarım sik sık he- diyelerie, paralarin taltif ediyordu. Gıyasın, saraya aldığı şsir Riza bir gün #ehaadenin telâş ve endişesine nihayet ver- sonsuz üşüntüsünü gidermek İçin, görle bir teklifte bulundu: — Şehzadem! Bizin hergün Üzüntü içinde gördükçe, kulunuz da çok mü- oluyorum, Size, Azrânın muhafazası bir çare buldum. Dediklerimi yaparsa- sevgilinizi hiç bir kuvvei sizden ayıra- maz Gıyaseddin bu çareyi öğrenmeden sevin- dı: — Nedir o Söyle bakalım. Riza anlatmağa başladı: — Vaktile Irandâ hükümran olan Sasani sülâlesinden Hüsrev Pervizinin Bizanslı bir maşukası varmış. Bizanslılar İrana casuslar göndererek, bu güzel kadını kaçırtmak için yıllarca pil N uğraşmışlar, — Kaçırmağa müvaffak olmuşlar mı? — Hayır. Çünkü, hükümdar, Bizanskılar- dan daha kurnaz çıkmış. Maşukasına bö yük bir kafes yaptırmış. Ve Bizans dilberi- ni bu kafese Koyup kendi odasında sakla- miş. Kafesin kapısında büyük bir kild varmış, Kilidin anahtarı hükümdarın ya- nında dururmuş. Bizanslılar bunu duyun- ca İrandan Blizansa dönmüşler ve Bizans kralına bu işten vaz geçmesini söylemişler, Hüsrev, maşukasını bu suretle muhafaza etmiş, Gıyaseddin bu hikâyeyi dinlerken düşü. nüyordu. -— Bir genç kadın, kafese girer mi? — Siz isterseniz, elbette girer. velinime- tim! Bu, onun değil, sizin elisizdedir. O, ni- hayet bir kadındır. 8iz bütün bu eyaletlerin hâkimisiniz!, Şair Riza, Oryaseddini iknaa muvaffak olmuştu. Gıyas bu işi kimseye söylememeğe ve tarif edilen kafesin hemen yapılmasına, karar vermişti, İçine bir yatak kurulacak kadar geniş olan kafesin demir parmaklıkları çok zarif ve çok sağlamdı. Şair Riza, demireiye na- sil tarif etmişse, kafes öyle yapılmıştı. Gıyaseddin, kafesin geleceği güne kadar sevgilisine birşey söylemedi. Bir akşam ka» #esi saraya getirdiler ve hareme çıkardılar, (Arkası var) (1) «Sultan Mehmed, Horasanı zaptettik- ten sonra (Karahitay) hakanma karşı 'dur- mak kuvvetini kendinde gördü, Karahitay- lar putperest idiler, Sultan Mehmed o za- Semerkandı almamıştı. Karamtaylara yeni bir ordu hazırlıyarak, Semerkand beyi İle ikinci defa Karahıtaylar üzerine hücum «derek, Karahitayları mağlüp etti ve Öz- kend'e kadar, Türkistanın en mühim yer- lerini xapt ve istilâya muvaffak oldu, Sul- rümeğe başladı. «— Ne oldu?... Nedir bu şahit ol- duğum vaka?... Her halde müdhiş bir facia cereyan etti!> Başına ağır bir darbe yemişe benzi. yordu. Manevi bir sarhoşluk geçiri- yordu. İşittiği o korkunç feryad! . Neydi 0? Yahudi kuyumcunun haykırışını dimağından bir türlü silemiyordu. Kulakları çın çın ötüyordu. O böyle yürüdüğü sırada, yanından bir otomobil geçti. Kız, baktı: Sevgilisile göz göze geldi Süha, neşe içindeydi. Elile dostça bir selâm yolladı. Sırtında gri bir pardösü, pek çıktı doğrusu... Yakasında lâtif bir çiçek vardı. Yanında, Baha oturuyordu, Kolalı yakalığından sıska boynu görünen bu erkek, Şerminin sevgilisinin güzelliği» ni büsbütün tebarüz ettiriyordu. Otomobil kaybolup gitti. Genç kız, bir köşede çivilenmiş gibi durdu. Ara» banın arkasından uzun uzun baktı. «— Bütün zevahire rağmen... Aca- ba Süha?... - diye düşünüyordu - Pakat, aman yarabbi... Nasıl olur?» (Arkası var) İY Z—2mm | YER