Odacı kapıyı açtı. Genç kadına: — Buyrunuz, dedi, kendileri biraz dışa- rya çıktılar, şimdi nerede ise gelirler. Siz oturup bekleyiniz, Leman odaya girdi. Ekremin yazıhanesi- »in önündeki geniş koltuğu oturdu. Bekle- meğe başladı. Bugün Ekremle burada, saat tam dörtte buluşacaklardı. Pakat Loman biraz erken davranmış, yurım sast evvel gelmişti. Ekremi beklerken genç kadının canı s1- kılmıştı. Oturduğu koltuktan kalktı. Oda- nın içinde dolaşmağa başladı. Bir aralık Lemanın gözü Yazıhanenin öslünde duran bir mektuba ilişti. Bu mektup Ekrem tara- fından bir arkadaşına yazılmıştı. Fakat mektup henüz bitmemişti. Leman kendi kendine: «Mektubunu da tamamlamamış, bakayım arkadaşına neler yazıyor. diyerek yanıhanenin üstündeki bitmemiş mektubu aldı. Okumağa başladı. Ekrem bu mektu- bu en iyi, en samimi arkadaşı Şemsiye ya» sıyordu. Elindeki kâğıdı okudukça genç ka- dının gözleri büyük bir merakla yuvarlak yuvarlak açılıyordu. Ekrem mektubuna Şöy- le başlamıştı: «Kardeşim, Sana bu mektubumda birçok meraklı ha- Yâdisler vereceğim, Evvelâ sigarayı bırak- tum... Düşün bir kere benimi gibi on beş ya- şında tütüne başlıyan yirmi senelik bir #lgara tiryakisi için büyük bir muvaffakı- yet değil midir? Sen de bilirsin ya... Yeryüzünde iki ipti- lâmdan vaz geçemiyeceğime artık tamamile inanmıştım. Bunlardan bizi sigara idi. Öle- ki iptilâmı söylemeğe bilmem lüzum var mı? Pakizeden bahsetmek İstiyorum. Bir gün gelip de #igarkdan ve Pakizeden vaz geçe- ceğimi rüyamda görsem, gene İnanmazdıni, Lâkin işle bugün ikisinden de vaz geçtim. Bak bu iş nasi oldu? Sanâ anlatayım. Bundan altı ay evvel değgetii hastalan- dım. Doktora gittim. «Kalbi. dedi. Sohra da sordu > — Çok sigara-içer milsiniz? Cevap verdim: — Günde iki paket.. ır tarzda; rayı bırakacaksınız... di. Şaşırmıştım, kekeledim; — Aman doktor... Kıyma bana... Lâkin doktor: — Nafile, dedi, eğer ölmemek istiyorsa» ruz mutlaka sigarayı bırakacaksınız. Kendisine son derece itimad ettiğim bir doktor olduğu için âdeta yalvarmağa başlar müştam : — Yapma doktor. Bırakmak değil am- ma sigarayı biraz eksiltmeğe çalışırım. Yok, yok... Tamamile bırakacaksınız... Bunun için bazı usuller vardır. Meselâ es- kiden tütünü bırakmak isteyen tiryakiler ceplerinde fıstık, üzüm filân bulundurur- larmuş... Canları sigara isteyince bunlar- dan yerlermiş.. Siz de böyle yapınız. — Çalşayım doktor. dedim. O günden sonra ceplerimi yemişlerle dol- durdum. Yanımda küçük bir kss kâğıdının içinde biraz da şeker bulunduruyordum. İlk günler çok sıkıntı çektim. Lâkin ne çare ki, sigarayı bırakmağa mecburdum. Çünkü eğer ondan vaz geçmesem, candan vaz geç- mem lâzım geliyordu. Sigara shhatime çok dokunuyordu, Bunun İçin ne zaman canım #iğara isterse hemen ağzıma ya bir şeker, ya bir kaç tane fındık Üzüm atıyordum. Doğrusu bu sigara birakmak usulü hiç fe- na değildi. Nihayet muvaflak oldum. 5i- garayı bıraktım. Lâkin bu muvaffakıyet beni pek şaşırt mıştı, O zamana kadur bana sigarayı dün- yada bırakamıyacağın gibi gelirdi. Düşündüm. Acaba sigaradan olduğu gibi Pakizeden de ayrılabilir miydim? Doğrusu benim için siyara ns kadar zararlı e, Pa- kize de o derece muzırdı. Bu genç kadını sen tanırsın. Hattâ ona bir zamanlar «Cüzdanlar kurdu. adını takmıştık. Onun her ay ke- seme ne büyük darbeler indirdiğini pekâlâ ilirsin. Pakize ile samimi arkadaşlığımız bana gayet pahalıya mal oluyordu, Üstelik geceleri geç vakitlere kadar oralarda bu- ralarda dolaşmak, danslı, içkili (sefahat âlemleri sıhhatimi de berbad ediyordu. Pa- de- kizenin müsrif olduğu kadar yalancılığı da meşhurdur, Maamafih söz aramızda asizim, bazen gü- zel bir kadının kırmızı dudakları arasından dökülen tatlı bir yalan bir hakikaten ziya- de insanın hoşuna gidiyor... Onun öyle gü- zel yalanları vardı ki bile bunları zevk- le dinlerdim. Ne ise lâfı uzatmıyalım. Siğa- rayı bıraktıktan sonra Pakizeden de ay- rüabilcceğime aklım kesti. Kendi kendime karar verdim. Hem de tıpkı sigarayı bıraktığım usulle Pakizeden ayrılacaktım. Aklıma sigara geldikçe ağm- ma bağica şeyler, Kistik, Fındık, üzüm, şeker atmıyor miydim? Pakizeyi de düşündüğüm ve onu bulama- dığım zaman kendimi başka şeylerle avu- tacaktım, Gözümün önüne hoşuma giden bazı kadınları getirdim. Bunların içinde Ls- man sevimli ve cana yakın bir kadındı... Leman mektubun burasına gelince göz- lerini büsbütün açtı. Artık bundan sonra- Ki satırları âdeta gözleri İle yutar gibi oku- lu: «Evet Pakizeden uzak bulunduğum günler Leman beni avutabilirdi. Nitekim de bun- da aldanmadığımı anladım. Artık Pakize ile geçen yorgunluklu, geca âlemlerinin ye- rine Lamanla saf kır gezintileri yapıyorduk. Pakize aklıma geldikçe Lemana koşuyor- dum. Onu evinden alıp gezdiriyordum. Le» man benim hayatımda tıpkı sigara yerine ağıza atılan fındık, Üzüm, şeker rolünü oy- nuyordu. Zaten çok sarışın bir kadın olan Lemana «Kayısı şekerlmesi. adını takmış- tn. Artik canım Pakizeyi çkiikçe hemen kayısı şekerlemesine elimi uzatıyorum...» Ekrem, mekubun bundan ötesini yazma- #Mmıştı. Lemanın yürü Kıpkırmızı kezilmiğ- ti. Hemen yazıhanenin üstünden bir kalem aldı, Yarım kalan mektubun altına şu sa- tırları ilâve etli. «Sigarayı bırakmak için boş yere zahmet etmeyiniz. Sonra kayısı şe- kerlemesini de o kadar bal yemeğe kalkma - yınız, mideniz bozulur... Allah ısmarladık...» Leman bunarı snra odacıya görünmeden Ekremin odasından çıktı, git- ti, Hikmet Feridun Es ae a Beşiktaşlı Hakkıya iki ay ceza verildi Geçen ay yapılan Galatasaray - Beşik- taş maçı dolayısile futbol federasyonu tarafından tecziye edilen maçın hake- minden sonra Beşiktaşlı Hakkının da iki ay müddetle tecziye edilmesine karar verildiği haber alınmıştır. Beşiktaşlıların, hakemin O cezalandır- madığı bir sporcuyu federasyonun tec- ziye edemiyeceğini ileri sürerek bu ka- a genel ktörlük nezdinde itiraz edecekleri söylenmekt Voleybol 940 mevsimi teşvik müsa- bakalarma 17/3/940 pazar günü Gala- tasaray klüp salonunda saat tam 12 de sarı, kırmızı, beyaz namile üç küme üze rine başlanacaktır. Maçların nihayetinde kalacak üç kü- me birincisi arasında kura çekilerek şampiyon tayin edilecektir. | Müsabaka emleri heyetimiz tarafından tayin edilecektir. Müsabakalar teşvik mahiye- tinde olduğu için her takım yalnız bir resim getirecektir. Klüpler on sporcu tescil ettirmek hakkını haizdirler, KÜÇÜK İLÂN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin. de iş ve işçi bulmak için istifade ediniz! Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika: No. 95 Mahud otelin emre müheyya katı, - Süha, metresinin yanından Ayını dığı sırada - âdetâ bir karargâh ha- line gelmişti. Burleti, Templton and Çle hiç bir teferrüatı unutmamıştı. Bu şürekâ tam mânasile muntazam tüccarlar gibi hareket ediyorlardı. «Artist» dedikleri profesyonel katil, tam zamanında İstanbula varmıştı. İri yarı, adaleli bir herifti bu. İtinalı şekilde giyinmişti, Spor günlerinde gazetelerde resimlerini gördüğümüz ecnebi pehlivanlara benziyordu. Ada- mın maiyetinde birde uşak vardı. Kibar bir seyyah gibi seyahat ediyor- du. Az konuşan, efendisinin gözleri- nin içine bakan bu uşak, köle gibi mutaydı. Bagaj olarak 'Tom, bir sandık ge- tirmişti. Üzerinde isminin ilk harfleri bulunuyordu, Otelciler bavuluna, ya- but sandığına bakarak bir müşteriye baha biçerler. Bu müşteri, bir bakışta sahibine yüksek paye verdirecek cins- dendi, Tom şimdilik, İstanbulun en yük- sek otellerinden birinde bir daire ki. Nakleden : (Vâ - Nüj, ralamıştı. Orada, vicdan istirahatile, keyif içinde dinleniyordu. vaktının gelmesini bekliyordu. Baha ise, heyecanından uyuyamıs yordu. Zira, o, düşünen baş, Tom ise ihtiyaç vukuunda kınından sıyrılacak bıçak mesabesindeydi. Birinin müsterih, öbürünün heye- canlı oluşunun diğer bir sebebi daha vardı, Tom, zerrece kendini tehlikeye koymuş değildi. Bütün tertibat alın- muştı, Muvaffak olunsun, olunmasın, adam kaçıp gidecekti. Arkadan işi te- mizlemek yine Bahanın üstüne teret- tüp edecekti, Bir yanlış adım âtmak, herşeyi | mahvedebilirdi. müthiş birşeydi: Kelle! Gerçi, Baha, bütün tertibatından, bütün adamlarından emindi. Fakat olura... En umulmadık zamanda bir sürçme zuhur eder... Süha, Bahanın arzusu hilâfna o gün dayanamamış, sevgilisi Şermini ziyarele gitmişti. Baha, buna kızmıştı. Fakat otomobil kapıda durup da «Evdeki bulgur» ise Muayyen İ ARŞA EeHSE Lig maçları Haftanın mühim karşılaş- ması Fenerbahçe - İ. Spor arasında olacak Lig maçlarına bu hafta her üç stadda devam edilecek ve iki birinci küme dört i küme maçı yapılacaktır. Gelecek hafta yapılacak müsabakalarla sona ere- cek olan 939 - 940 liç maçlarının bu haftaki karılaşmalarında birinci küme- den yalnız Fenerbahçe ile İstanbulspor Beykoz ile Topkapı maçları vardır. Evvelce tehire uğramış olan bu kar- ylaşmalar, üzerinde fazin durulacak de- recede mihim olmamakla beraber Fe- nerbahçenir İstaubulspora takılması, ge- gen hafta Beykozla berabere kalarak şampiyonluğu kaybeden Sarı lâcivertli- leri bu sefer de ikincilikten uzaklaştıra- cak mahiyettedir. Bu cihetle haftanın yegâne enteresan karşılaşması Kadıköy stadında yapılacak olan bu maçtır. Tak» sim stadında yapılacak Beykoz - Top- kapı maçı ile Şeref stadında yapılacak olan ikinci küme maçları puan cedveli üzerinde değişiklik yapacak müsabakt- lar değildir. Futbol ajanlığının bu müsabakalar hakkında gönderdiği tebliğ aşağıdadır: 17/3/940 tarihinde yapılacak maçları Taksim stadı: Beykoz - Topkapı saat 16 hakem: Halid Galip. Fener stadı: Y. Davudpaşa - Galata- gençler sn" 15 bike Simi İküdeğ Fenerbahçe - İstanbulspor saat 16 ha» kem: Şazi Tezcan. Seref stadı: Kurtuluş - Eyüp saat 12 hakem: Tarık OÖzerengin, Alemdar - Kale saat 14 hakem: Ahmed Adem, A. Hisar - Anndolu saat 16 hakem: Ba- haettin Uluöz. Dörtler turaması Pazar sabahı Galatasaray, Şişli, Pera ve Kurtuluş klüpleri karşılaşıyor Bu hafta yalnız iki lig maçı yapılma- sından istifade ederek haftanın boş geç memesini temin maksadile Galatasaray, Şişli, Beyoğlu spor ve Kurtuluş klüpleri arasında pazar sabahı yapılmak ve bir günde nihayetlenmek üzere bir turnun tertip edilmi: Memleketimizde ilk defa olarak on beşer dakikalık iki haftaym şeklinde ya- pılacak olan bu müsabakalarda bütün takımlar birbirile karşılaşacak ve günün şampiyonu puan hesabile meydana çi- kacaktır. Puanlarda beraberlik yukunn- da averaj ile turnüs birincisi belli ola- caktır. Sabahleyin saat 9,30 da Galatasaray ile Kurtuluş, saat 10 da Beyoğlu spor ile Şişli günün ilk maçlarını yapacaklardır. Müsabakaların galibine büyük bir kupa Verilecektir... havuzu yaptırıyor Galasaray klübü yüzme ehemmiyet veren Galatasaraylılar Bebekte kendi lokalleri yanında bir yüzme havu- £u yapılacağı haber alınmıştır. Bu iş için belediyeye müracaat eden Galatasaray klübünün arzusu şehircilik Oomütehassısı Prost tarafından tetkik edilmiş ve ha- vuzun yapılacağı mahal tesbit edilerek lâzım gelen müsaade verilmiştir. Memleketimizde ilk defa olarak 33-33 ebadında nizami bir havuz yapmağa te- şebbüs eden Calatasaraylılara su spor- ları federasyonunca nakdi yardım yapı" lacaktır. Süba içeri girince fevkalâde memnun oldu. Delikanlı, vaadini tutmuştu. Tam saatinde gelmişti. Hocasını, elinde si- | gars, aşağı yukarı dolaşır buldu. Saat gecenin biriydi: — A... Hâlâ yatıp uyumadınız mı? — Uyumak kabil mi? Delikanlı alaycı alaycı: — Niçin? — Niçin olur mu? Düşünüyorum. — Ne? — Garipsin... En mühim bir anda bulunuyoruz. Artık bundan sonraki vakayi büyük bir süratle ilerliyecek .. — Daha iyi ya... Servete de çabuk | kavuşacağız. — Sonra? — İstanbuldan © uzaklaşacağım... Dünyada beni kimsenin bulamıyacağı bir tarafa saklanacağım. — Yalnız bâşına mı? — Hayır. — Kiminle? — Şeninle, Babalık, geçici bir muhabbetle, kurbanının yüzüne baktı, Fakat bu muhabbet ışığı birdenbire söndü. İhtiyar: — Yalnız ikimiz mi? - diye sordu. — Hayır... Sevdiğim için üzüldü- ğüm kızı da yanıma alacağım. — Oooo... Demek ki hevesini ala. miyorsun ? İ esaslı şekilde sevdiğimi anlıyorum... | gin olalım ...Mesele yoktur... BEER TÜRKÂN HÂTUN Tefrika: No.7 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Gıyaseddin o kadar sersemlemişti ki vezir Nâsırın yanından ayrılıp gittiğinin bile farkına varamamıştı yenirdi. Bu münasebetle sarayda biraz faz- aca şımarmıştı. O, sultan Mehmedin, ye- ni görzdesini ne kadar çok sevdiğinin far- kında değildi. Bunu düşünebilecek kadar ayık olsaydı, hükümdarın dizinin dibinde oturan bir kadına uzaktan göz atar mıydı? Asiye o kadar korkak ve çekingen bir kız- dı ki, etrafına bakınmak cesaretini bile göz- teremiyordu. Nasılsa kapı muhafızma bir kere görü kaymıştı. Şimdi sık sık gözünün ucu ile Selime bakıyordu. Hattâ bir aralık hükümdarın söylediği sözü bile duymamıştı. Sultan Mehmed: — Uyuyor musun, Asiye? Yoksa sarhoş mu oldun? diyo sorunca, Asiyenin aklı ba- gına geldi: — Başım dönüyor. Diye sevap verdi. Sultan Mehmed derhal yerinden kalktı, misafirlerine özür dileye- rek, Asiye ile birlikte taraçadan ayrıldı, Sultan Mehmed gözdesile beraber gider gitmez târ ve tambur sesi de durmuştu. Misafirler, hükümdarın tekrar dönmiyece- gini anlayınca birer ikişer kalkıp gittiler. Buharalı Selim, misafirler dağıldıktan sonra, harem ağalarından birine sordu; — Sultanın yanındaki dünya güzeli ner- den geldi? — Onu yeni mi görüyorsun, aslanım? Salürü (1) yıldızı söndüklen sonra o doğ- du. Evvelce vallde sultanın dairesinde &ira cariyelerdendi — O da öteki gibi Arap dünyasından mı geldi? — Evet Hükümdar nedense Arap dilberlerinden çok hoşlanıyor. Selim, Akşamdanberi etinde tuttuğu kılı- | «ını kınına sokarak, odasına gitti, yatlı. Belim uyuyamıyordu, Asiyenin hayali gö- günün önüne gelinişli, Kendi kendine söy- leniyordu: — Şeytan, benim başını belâya sokacak. Hükümder gözdesine el uzatmam için beni teşvik ediyor. Tanrım, sen koru beni bu şeytanın şerrinden Şehzade Gıyaseddin'in beynine giren kurt! Vezir Nâsır, Azrâyı bir türlü tuzağa dü- güremiyordu. Bu güzel kiri nasıl elde et- meliydi? Azrü artık ne «Şahziide. #iyaretlerine gidiyor, ne de yülniz sokağa çıkıyordu. Şehzade Rükneddin, Azrâ'nın peşini bı- rakmıştı, Fakat, Oryaseddin, bu güzel kızın Aâşkile yanıp tutuşuyor, onu elde etmek için her çareye baş vuruyordu. Gıyaseddinin bu işte muvaffak olabilme- si için, bir çıkar yol vardı: Valide sultana gidip yalvarmak. İşte o, yalnız bunu yapamıyordu. Bir gün şehzade Gıyasle vezir Nâsır sâ- rayın bahçesinde karşılaştılar. Nâsır bu fır. satı kaçırmak istemedi. Şehzadenin yanı- Da sokuldu: — Şu havuzun başında biraz oturup derd- leşmek ne hoş olur, şehzadem! Dedi. Gryas, vezirin no maksadla konuş- mak istediğini bilmediği halde, dilinin al- tında birşeyler gizlendiğini tahmin etmiş- ti. Oturdulur. konuşmağa başladılar, — Bağdad seferi beden geri kaldı, şeh- zadem”? — Bunun sebebini sen benden iyi bilirsin! Zira babamın veziri ben değilim, sensin! — Pederiniz son günlerde bütün devlet İşlerini benden saklıyor. Fakat, yerin kula- gı vardır; şehzadem! Gizli gizil duyuyorum. Rökneddin, babası hayatta iken tahta otur- mak istiyormuş, Eğer buna muvaffak olur- sa, siz de Semerkanddan çok uzaklara nef- yedeceki Gıyaseddin çok zeki bir genç olmakla börüber, ayn! zamanda da çok asabi idi. Bu- nu duyunca sersemledi: Rükneddin, babamı tahta geçecek? Belim, amcası kadı Sadreddine çok gü- | öldürüp de mi — Evet... Bu, heves değil Onu Kendisinden asla ayrılamıyacağım. — Öteki? — Belkıs ım? — Tabil ya... Sana servet getirecek olan kız? Delikanlı, hocasının yanağını dost- ça bir okşayışla şamarladı. — Onu da düşünürüz... Hele zen. Ve şu neticeye vardı: — Hele şu paraları alalım... Sonra- sını görürüz. Baha: Sanırım, şikâyet edeceğin bir va- ziyet yok... Bir taraftan Kolonbey ailesinden koparacağın para, öleyan- dan Rosen işinden hissene düşecek para, mükemmel vâziyetteşin, — Herşey hazır mı? — Hazır. — Demek yarına? — Dokuzda kuyumcu Rosen gele- cek... Dokuz buçukta da bütün mese- le nihayetlenecek, 'Tom, ganimeti alıp! yola çıkacak... Biz de kendi tertiba- | tımızı ona göre alacağız: Umumi bir | yerde yemek yiyip bir canbazhaneye gideceğiz. — Canbazhane mi? — Evet... İstanbula bir kumpanya gelmiş, — Ne münasebet büyla bir günde — Öldüreceğini zannetmiyorum. — O halde, babam hayatla !ken, tahttan nasl feragat edebilir? Ve buna sebep ne- dir? — Babanızı zehirli müselleslerle uyuştu- ramaz mı? Fakat, bana öyle geliyor ki, Har- yem tahtına Rükneddinden ziyade lâyık olan bir başkası var. Kimdir 0? Vezir gözlerini süzerek güldü: Gıyaseddin birdenbire şaşaladı, O güns kadar babasının yerine kimin geçeceğini bi- le düşünmeğe lüzum görmiyöcek kadar ba- basına sadık kalanı genç şehzadenin beyni- ne o dakikada ihtiras kurdu girmişti. Harzem tahtına oturmak... Bu hayal nasıl tahakkuk edebilirdi? Vezir Nâsır ciddi bir tavırla sözüne de- vam etti: — Bu işe siz teşebbüs etmezseniz, çok yâ kında ağabeyniz Rükneddinin pençesine düşerek - bir esir gibi - uzaklara sürüle- cekalniz, şehzadem! Ben sisi şehzadelerin hepsinden fazla severim ve en çok acıdı- gum da sizsiniz! — Demek ki, Rükneddin, Harzem tahtına geçmek için, şimdien iki kişinin -yani ba- basile kardeşinin - cânına kıymağa azmet- miş, öyle mi? — Evet şehzadem! Ben de kaç gündür sizi görmek ve bunları size anlatmak isti- yordum. Bugün Tanri bu fırsatı verdi, biri- birimizle karşılaştık. Şimdi, dostunuzu ve düşmanınız öğrenmiş oldunuz. Ayağıma denk atınız, şehzademi Gıyaseddin o kadar sersemlemişt! ki ve gir Nâsırn yanından ayrılıp gittiğinin bile iarkına varamamıştı. Bir müddet havuz başında durdu. Nöbet- çilerden birine gordu; — Ağabeyim haremde mi? — Evet, henüz selâmlığa çıkmadı. — Öğle uluyor. Bu sane kadar haremde olurulur mu? Hasta olmasın sakın. Hayır şehzadem. Harem ağularından biri bir saat evvel hareme müselles gülürü- yordu. — Bu süntte müselles içilir mi? — Efendimiz istemişler. Ve öğleden son- ra (Karaderşa)ya doğru bir gezinti yapa- caklarmış. Tuhaf şey! Sabahleyin müselles içen bir insan, başını nasıl kaldırıp nehir boyuna kadar gidebilir? Giyasedin saraydan döndü. köşküne gel- diği saman vezirin sözleri hâlâ kulağında ginlıyordu: «— Rükneddin tahta çıkar çıkmaz, geni uzaklara sürecek!» (Arkası var) (1) Safrü eski tarihte meşhur bir ka- dın ismidir. Bağdattan Semerkanda gön- derilen Safüriya bu ismi Bağdad halifesi Nasreddin vermişti, Tarihte meşhur olan Safürâ ise, Hazreti Şmayibin kızı ve Musa Peygamberin karısı idi. Kuranda Allah ta- rafından da medhedilmişli. Hazreti Şuayip, kızı Safürâyı Dinsa peygambere on sene ecir olarak hizmet etmek şarlile vermiş ve Mu- sa ancak on sene sonra (Safürâ) ile izdivac etmişti. İslâmiyetle nikâh, on dirhem gü- müş kıymetinden &z olmamak üzere mihri- misl vermesi esasına müstenid ise de, me- selâ hür bir adam bir kadını mihir yerine kendisine bir veya birkaç sene hizmet et- mek şartile de tezevvüç edebilirdi. İran fu- kuhası. mihir namına ileri sürülen şeyin mutlaka mal olması lâzım gelmediği fikrin- de ittifak etmişlerdi. Mevlânanım o (Ayni) zerhinde tasrih edildiği vechile Hazreti Şunyip Musaya bir cemile olmak üzere kızı- mı on sene hizmet etmek şartile tezvic et- mesi de gösteriyor ki, o devirde başlıyan er- kek hâkimiyeti kadından daima hizmet bek- Jiyordu. Bu zihniyet islimiyetin zuhurun- dan sonra dn hattâ (Medeni kanun) un ka» bulü tarihine kadar yaşamıştı. böyle yerlere gitmek? — Bütün şüpheleri üzerimizden af- mak mecburiyetindeyiz... Muayyen ve kalabalık yerlerde görünmeliyiz ve cinayetle alâkamız olmadığını hini hacetle isbat edebilmeliyiz. Anlıyor musun ? — İyi düşünmüşsünüz. — Haber aldığıma göre, Kudret bey de kayın pederile birlikte canbaz- haneyi seyre geliyormuş. — Nereden öğrendiniz? — Nikola, Kudret beyin şoföründen hâber almış... Gizli polisim olduğunu anlıyorsu Canbazhanenin gişesin- de tedkik ettim; Kudret beyin locasi- nin yanındaki locayı kiraladım. —— Olür kurnaz değilsiniz?! — 'Tom işini muvaffakıyetle yapa» caktır... Bu adam, bir yumurta bir öküzü gebertecek derecede kuvvetli. — Eer işi üzerine alıyor mu? — Her işi... Rosen'le tenha bir yer de kendisini karşılaştırmamız kâfi, — Yahudinin çantasında hakikate” milyonlar bulunduğuna emin misin? -— Gördüm... Harikülâde mücev- herler... Mücevherden de anladığımı | bilirisin, oğlum... Haydi sen git, safayı hatırla uyu... Fena şeyler dü” şünme, — Allah rahatlık versin... Bir kaç dakika sonra, dairenin bü tün lâmbaları sönmüş bulunuyordu- Aren sar