10 Şubat 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

10 Şubat 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yemekten, içmekten, midesine düşkün söz açılmıştı. Şükrü gülümse. — Bir hikâye aklıma geldi. Anlatayım, dedi, bundan dokuz sene evveldi. Bekârdım. Babahatle hehüş tanışmıştım. Ona karşı içimde büyük bir meyil hissediyordum. Lâ- Kin içimdekilerini kendisine söylememe İm- kân yoktu. Çünkü Sabahat son derece de «iddi bir kadındı. Onunla ayni aparlıman- | da oturuyorduk. Aramızdaki bütün ahbap- Mik biribirmizlie karşılaştıkça selâmlaşmak VE arasıra birkaç kelime konuşmaktan iba- retii, Oturduğumuz apartımanın sahib! arka- daşım Ahmeddi. Onunla ne kadar sevişti- &imizi bilirsiniz, bir gün Ahmed bana gel- di; — Ah kardeşim... dedi, bizim kiracılaş Apartımana kalorifer koydürmak istiyor» lar, Ben de bunu muvafık buldum. Aparta- mana kalorifer tesisatı yaptıracağım, An- cak bugünlerde üç dört ay sürecek bir 86- Yahale çıkmağa mecburum. Düşündüm, ta- Şındım. En yakın arkadaşım sensin. Sonra her zaman da bu apartmanda oturuyor-* Sun. Bütün bunları düşünerek, ben seyahat” te iken apartımana aid işler için seni vekil birakmağı münasip gördüm. Şimdi kiracıları dolaşalım da, eğer ken- Gilerile tanışmıyorsan, seni onlara takdim edeyim, apartımana aid her husus için sa- na mürücaat elınelerini söyliyeyim. Ahmede evvelâ; «Kardeşim ben bu işi be- remem.s diyecektim. Lâkin kiracilaria, bu arada Sabahatle arasıra konuşmak fır- satını düşününce hemen bunu kabul ettim, Zaten apartımanda benden başka üç Kiracı dan yardı. Bunlardan ikisine uğradık. Si- r& Sabahate geldi. Zater; onunla tanışiyor- duk, O günü Sabahat bizi güler yüzle ve bü- yük bir nezaketle salonuna aldı, Likör, $6- ker ikram etti Bir aralık aparlımanda yapılacak u tefek bazı tamırlatı görmek İçin biziz bağa ve yemek odüsina girmemiz icap et- ti. Şunu da söyliyeyim ki, Şükrü da benim kadar midesine düşkün bir çocuktur. Aksi gibi yemek zamanından bir parça evvel de gelmiştik. Mutfakta nefis bir yemek koku- su vardı. Yemek odasina girince büsbütün Aştihamız kabardı. Çünkü sofra yeni kurul- Muştu. Büyük kayık tabakların içinde gü- zel yemekler göze çarpıyotdu. Tekrar salo- na döndüğümüz zaman Sabahat: — Bir saniye müsaadenizi rica edeceğim... diyerek biraz dışarıya çikti, Biz Ahmedle salonda yalnız kalmıştık. Ben arkadaşıma: — Ne güzel kadın değil mi?.. diye murul- dandım, O gözlerini süzdü: — Benim aklım fikrim mutfaktaki o gü» Zel yemek kokusunda kaldı... dedi. Hemen cevap verdim: — Sahi!,.. Ne güzel koku idi o... Yutkuna Yötkuna bir hal oldum, dilim damağım ku- Tudu birader, , Ahmed birdenbire — Keşfet bakayım, mutfaktaki koku ne kokusu 141? diye sordu. Gülümsedi: — Vanahi, dedim, anlıyamadım... Ahmed bilgiç bir tavırla: — Dibi tutmuş mahallebi kokuyordu. İs için mahallebiyi biraz yakarlar Ja... Duymadın mu südie pirinç onu koku- #unu?... Azizim bu evde 14 kokan mahalle- bi pişiyor. — Aman sus Ahme ma, — Ya sen yemek odasındaki dolmaları gördün mü — Görmez olur mıyım b bi ne nefis şeylerdi 6!.. — Ya o bir tabak püf böreği! — Sus Allah aşi mi de beraber yutaça, — Hele ben küç rendim mi Ağzımı sulandır- Yutkunmaktan di- m, iklüktenberi birşeye im- ok İena olurum. Bunun için an- fe dair neye imren- rırmış... Hani utanma» sam bir tabak mahallebi iyeceğlim, — Daha neler artık Tuzak içinde Tuzak Tefrika No. 61 Şermincik acuzenin kadid ellerin den eteğini kurtarabilmek için çır- Pınıyordu. — Pekâlâ, pekâlâ Söylediğiniz gibi hareket etmek için düşünürüm, düşünürüm... Fakat Allah rızâsiçin beni bırakınız... — Hem başka bir şey daha var, — Ne? — Şu ihtiyarı bırakma... —? Şermin hayretle bakıyordu. — Anlamadın m?... Zengin he. rifi —A... — Şimdilik kiraya mahsuben bir #ey ver bakalım... Şermin titreyen parmaklarını ce © soktu: — Evet, evet... Unutuyordüm... On beş lira çıkarıp uzattı. — Dur makbuz vereyim... >— Hâyır, hayır... Mersl... Başka #efer verirsiniz Kızcağız, âdeta kaçarcasına merdi- Yenleri çıktı. Bu cadı, eldden sinirle- € dokunuyordu. Gündüzün ışığı ile, grerki halinden — Ne olurdu şanki bizi de yemeğe ala» Ahmed birdenbire: etrafına bakındı: — Mahnilebiden ümid yok... Bari biras geker yiyelim... Güzel kiracımızın demin bi- ze Ikram ettiği gekerleğ nerede?.. — Vay insafsız kadın vay. Çikolataları, gekerleri kaldırmış. — Yok yok. Günahına girdik... İşte bu- rada... Ahmed böyle söyliyerek şekerlerin çiko- lataları bulunduğu yeri keşfetti, Sabahat içeri gelmeden el çabukluğu ile ağnmıza birer şeker attak. Ahmed bir kere daha elini şekerlere uzatırken ben: , — Kadın farkına varacak yahu... diye ona mani oldum... Tekrar yemeklerden konuşmağa başla- dık. Bu sefer ben: — Ah diyordum, şu senin güzel kiracının kalbine bir Ilham gelse de bizi öğle yemeğine alakoysa.. O nefis dolmaları yemeden gi- dersem gözüm arkada kalacak!.. — Ben daha ziyade börekleri düşünü- yorum birader... Biz böyle konuşurken tam bu sırada bi- tişiğimizdeki küçük salondu tatl bir kah- kaha kopmasın mi? Bizim oturduğumuz yer- le bitişik salon arasındaki kapı açık duru- yordu. Demek Sabahat, öteki salonda idi ve bizim söylediklerimizi aynen duymuştu. Ahmedle biribirimize bakıştık, arkada- gem fısıldadı; - Eyvahlar olsun... Rezil olduk.. Bütün konuştuklarımızı işitti... — Ne yapaylım şimdi?... Bizim için için- den kimbilir; «Ne aç gözlü herifler!» demiş- tir. Ona görünmeden sivışalinı ma?... — Bırak artık... Oldu olacak!... Ne yapa- hm.. Fena birşey söylemedik ki.. Yemek- lerini medhettik... Biraz sunra Sabahat içeri girdi. Gülümsü- yordu. Biz gitmeğe davranınca: — Yemeğe kalmanızı rica edecektim. Bir- az sonra amcam da gelecek... Onunla da gö- rüşmüş olursun” Yukarıdaki boş katı da tutmak istiyordu... dedi, Zaten Sabahat bizim Ahmedi de uzun müddettenberi tanıyordu. Bu cazip teklif karşısında nazlanamazdık. Çünkü biraz ey- vel yemeğe kalmak için ne kadar can attı- gum Sabahat kulakları ile işitmişti, Kal- dık, Yemek gayet neşeli bir haa içinde ye- alldi. Bir iki saat içinde Sabahatle ahbap olmuştum. Hele arkadaşım Ahmed seyabat- te İken ev sahibi sıfatile sık sık unu ziyaret ediyordum. Nihayet o derece samimileştik ki artık haftada birkaç kere benim upartımanımda, ikimiz yalnız başbaşa yemek yediğimiz oly- yordu...» Hikmet Feridun Es Abone ücretleri Türkiye Ecnebi BENULİK € AYLIK 9 AYLIK “0 , JAYLK, O > Posta itsihadina dahli olmıyan ecnebi memleketler; Seneliği 8600, eta aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adrus tendili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Muharrem 1 — Kasım 95 8. İmsak Güney Öğle Ikindi Akşam Yatsı E 147 17 753 94 20 13 Va, 522 702 1228 15 mw İdarehane: BabAli civarı Acimuslük sokak No. 13 ul , 1450 200 1400 &urüş (o 7700 kuruş , , » Nakleden : (Vd - Nü) bin kere daha sefil görünen odaları- na girdiği zaman, bir adım geriledi. Deli kadın uyanmıştı. Âsaba doku- nan bir sesle, bir şarkı murıldanıyor- du. Küçük Mürüvvet ise uyanmıştı, giyinmişti. Bir iskemle çekip annesi- nin yatağı yanıma oturmuştu, Onun ellerini avuçlarının içine almıştı. Ablası, Mürüvveti kolları arasına alıp göğsüne bastırdı. — Sabret yavrum! - dedi, - Talihi- miz değişecek artık. — Bu fena evden çıkacak mıyız, ab- 1a?... Ah ne çirkin, ne kötü odada otu- ruyoruz, — İnşallah, Mürüvvetciğim! — Üçümüz birden çıkıp gideceğiz, değil mi? — Evet. — Yakında mı?., Ne zaman?... — Dus et de yakında olsun. Genç kız bir müddet işle mesgul ol- du. Saat dokuz buçukta kardeşini öp- tü. Deli kadını da mutadı olan bir şef-| katle bağrına bastı. Onun kulağına | bazı tatlı şeyler mırıldadı, — Birazdan gelirim... Üzülmeyin... | Beni bekleyin... Zaten sizin işleriniz İ POR Balkan güreşlerine hazırlık başladı Federasyon reisi Bay Tayyarın beyanatı Martin ilk haftasında şehrimizde yapıl- ması tekarrür eden altıncı Balkan güreş müsabakalarının harırlıklarile meşgul gi- mak üzere güreş federasyonu başkanı B. Tayyar Yalaz dün Ankaradan şehrimize gslmiştir. İKİ senedenberi yapılmıyan bu müsaba- kalar hakkında kendisile görüşen bir mu“ harririmize başkan şunları söylemiştir: — Malüm olduğu üzere Balkan milletle- ri arasında atletizmde olduğu gibi güreşte de karşılaşmalar yapılması fikrini ortaya biz attık ve 917 senesine kadar bu müsaba- kalar bilâfasia yapıldı. İki senedenberi bazı sebepler dolayısile teshhüre bu müsabakalar gene bizim teşebbüsümüz üzerine bu seneden İtibaren tekrar başlıyan» caktır. Müsabakalara hazırlıklı bir vaziyette gir- mek ve her sene olduğu gibi baştaki dere- cemizi tutmak için güre ize bir kamp açacağız. Spotevların izin vaziyetleri dolayı- sile bu kamp nebari olacaktır. Mili takım namzedliklerine İstanbuldan 9, Ankaradan 4, Mersin ve Çorumdan birer ki ceman 15 kişi ayrılnuştır. Bu güreşçiler arasında ya- pılacak denemeler mili takım kadrosunu meydana çıkaracaktır. Güreşçiler 20 günlük bir çalışmaya (ABI tutulacaklardır. Bazı gazetelerin yazdığı gibi çalışmalara geç kalmış değiliz. Güreş hik heyetinin verdiği karar bu merkez- dedir. Esasen güreş ekipleri uzun bir aia- Jet devresi geçirmiş de çenlerde İzmir - Ankara bul temasisrı yapıldı Güreş takımına ayrılan namzedlerin her mış güreşçilerdir. Müs; Romanya ve Yu geleceklerdir. şebbüslere girişi kisi gibi ekipimizin m emin olmakla beraber 2 senedenböri rakip- Jerimizin kuvvetlendiğini tahmin ettiğim- den galebelerimizin kolaylıkla olamıyaca- gıni ileri sürebilirim. Lig maçları Beşiktaş - Vefa ile yarın karşılaşiyor Dig maçlarına yarın üç stadda birden de- vam edilerek beş birinci küme, dört ikinci küme müsabakası yapılacaktır. Bu karşılaşmaların ka toplayıcı maçı Şeri is Vefa ile Mg lideri Beşiktaş arasında yapılacaktır. Geçen hafta Galatasariya karşı Jig maçla- rının ilk mağlübiyetini kaydeden Beşiktaş- | kların, ikinci bir mağlübiyetin şam iyonluğu | tehiikeye sokacağını bildiklerinden bu mü- sabakayı kazanmak için bütün enerjileri- mİ kullanacakları tabiidir. Geçen hafta Galatasaray karşısında bo- oyun tutturmalarının ce- biyetle çeken siyah beyazlıların yanın Vefa karşısında bunu telâfi etmeğe çalışacakları ilk hatıra gelen ihtimallerdir. Diğer taraftan Vefalıların da geçen hafta kümenin sonunda giden Topkapı karşısında galibiyete ulaşmak için pek parlak bir oyur #on dakikalarında yaptıkları bir golle termin edilmiştir. Bu cihetle yarın- ki maçta bütün kötü ihtimallere rağmen Beşikiaşrm kazanması en normal neticedir. k diğer maçlar de mühim değ bir maç yoktur. Fener stadında Gulatasa- ray - Kasımpaşa ile Fenerbahçe - İstan- bulsporla, Taksimde Beykoz - Hilâlle kar- #ılaşacaktır. dedi. Sonra, Mürüvvete: — Korkma... Annene iyi bak... Mürüvvet, sarışın, mâvi gözlü, sevimli! bir çocuktu. Melek gibi bir hali olan bu yavrunun bu muhitte acınacak bir hali vardı, Giden ablasının arkasından melül, mahzun baktı. Kapı kapandık- tan sonra onun arkasından bir öpü- cük yolladı. Molla bey, genç kıza: Saat ondan evvel!» demişti. Şermin bu sözü unulmuyordu. Hızlı hızlı yürüyerek yokuşları çık- ti. Aklı fikri hep o menhus ev Sâ- hibesinin küstahca sözlerindeydi. Aklına kadının tavsiyeleri geldi, Birdenbire kendini tutamadı. Yolunun üzerindeki ayakkabıcı Gükkânlarından birine girerek: — Bir iskarpin istiyorum! - dedi. Peyker ona, «muvaffak olmak için» bu gibi şeylerin lâzım olduğunu söy- lememiş miydi? İşte bugün mukad- deratı halledilecekti. Her tadbiri a- mal... Alış verişini bitirdikten sonra bir tramvaya atladı. Saat on raddelerin- de, Molla beyefendinin muhteşem İikametgâhından İçeriye giriyordu. Bu evin kapıcısı, kendi evinin sa- kil ve acuze ev sahibesine hiç benze- miyordu. Şermini nezaketle karşıla” yıp: Tefrikn: No. 48 Yazan: İskender Fahreddin Odasinda bekleyen Aclân #abırsızlanmağa başlamişti, kapının önünde gölgeleri Maryana birdenbire sarsıldı: — Ne diyorsun, Tahir... Şeyh Sald yaşı- yor mu?! — Evet. Bon de öldü sanıyordum. Halbuki şadığını hepimizden önce halife duyatdı. — Şeyh Sald, kendisinin Halife tarafın- dan gehirletiirildiğini anlamış. O günden- beri kendini öldü gibi tanıtarak, Şama bas- kın yapmak işin gizliden gizliye hazırlık yapıyormuş. Maryananın alnından soğuk bir ter bo şandı, Vöcudü tltremeğe başladı: — Demek şeyh Said ölmemiş ha?! Ve birdenbire itidalini toplıyarak: — Bunun mesulü sensin, Tahir! dedi - Çünkü bana zehiri sen verdin! - Kabahat benimdir, Maryana! Döndük- ten sonra koynumu karıştırdım. Sana ve- receğim zehiri buldum. Zehir yerine afyon vermişim sana! Şeyh Sald bayılınca, sen önü öldü sanmışsın! Halbuki, selün herif, biz kaçtıktan biraz sonra ayılmış. — Bunu sen nerden habar aldın? — Oradaki adamlarımdan biri söyledi, Şeyh Sald bütün çöldeki kabileleri başıma toplamış... Çok yakında Sama hücum ede- cekmizş. Aksi gibi, onun çekindiği Haccac da seferde. O burada olsaydı, şeyh Said Şamn civarına bile sokulamazdı. Maryananın canı sıkıldı: Ey Bu çok fena bir haber. İki- miz de mahvoluruz. Halife, bunun bir yan- lık eseri olduğuna inanmaz ve bizi ge- tir, — Evet. Kendisini aldattığımıza zahip olacak. Zaten ben senin yüzünden zinda- na atıldım. Halife, şeyh Saldin yaşadığını duyarsa, ilk önce benim derimi yüzdürür. — Ya benim?.. Benim da boynumu vur- durur. Ne yapacağız şimdi? Bu tehlikenin önüne nasıl geçeceğiz? Tahir sükünetle cevap verdi: — Bu tehlikeden kurtulmanın bir yolu vak... — Nasıl?... — Kaçmak... — Kaçmak mi Fakat sen, zindanda yat- tağını unutuyor musun? — Ben, buradan kaçabilirim... Sen bana söz ver. Benimle gelebilir misin? Maryana birkaç saniye düşündü. Genç kadının beyninde korkunç uğultu- lar başlamıştı. Rengi balmumu gibi sararmış, dizlerinin bağı kesilmişti, Eğer Şeyh Said gerçekten yaşıyorsa, biç şüphe yok ki, halife, ikisinden de öc aj- makta gecikmiyecekti. Maryana cezasız kalmıyacağını ânlamışta, Halifenin göndesi bu tehlikeyi düşünmek - le beraber, bunun kendisi için kurulmuş bir tuzak olması ihtimalini de düşündü. Ve Ta- hire: — Hakkın var, dedi, tehitke büyüktür. Bü gece düşüneyim. Yarın sana son ve tı cevabımı Hacerle bildiririm. Eğer tehlike cidden senin anlattığın gibi mevcutsa, yani şeyh Said yaşıyorsa, seninle birlikte Şam- dan uzaklaşırız. Fakat, Şamdan nereye gi- debiliriz? — Bağdada... — Çok uzuk değil mi? Daha iyi ya. Halifenin gözünden uzak ırsak, çabuk unutuluruz. Orada benim akrabam var. Himaye görürüz. Maryana zindandan ayrıldığı za- dü dayak yemiş gibi bitkindi, En- sten Şama geldiği gündenber! bu kadar bu derece korkmamıştı, dandan dönerken: Korkmayın, sitti! diyordu - Tahirin neler söylediğini tamamile duymadım am- mA eğer bir yardımcıya ihtiyacınız olursa, — Ne istiyorsunuz küçük hanım” diye sordu. — Murad Molla beyefendi burada mu oturur? — Evet efendim. — Kendisini görebilir miyim? — Şimdi çıktılar, Odacı kulübesinde bir saat asılıy- dı, Genç kızın gözü İlişti: Onu çey- rek geçiyor. Demek geç kalmış... Ka- bahat kendisinde, Kalbinde büyük bir inkisar duya- rak: — Ne zaman döner acaba? » diye sordu. — Bilemem efendim... Belli olmaz... Kendisile sözlü müydünüz? — Evet. Kapıcı, sakin edasile; — Demek ki onun için saat ona kadar bekledi, Çünkü ekseriya dokuz |. buçuk raddelerinde gider... Sizi bek- Jemiş olacak, Teselli eder gibi: — Tekrar uğrarsnız. — Evet, uğrar, kendisini ararım. — İsminizi söyleyin, haber vere yim. — Tilzumu yok efendim... Ben tek- rar gelirim, — Eğfer mümkün olursa saat on- dan evvel geliniz... Beyefendi pek er- kencidir. Lâkin eğer damadına söy- görünce yüzü güldü Kimseye railamadan odalarına döğrü gi- diyorlardı. & «Bu mis kokulu şarabi sizin için tedarik ettim!» ©“ Haser, loş dehlizlerden geçerken, “Mis yanaya hatırlattı; m — Aslana söz vermiştiniz, sitti! .Dönüğ- te onun odasına uğrıyacaktınız. Maryana karanlıkların koynuna dejmiş, yavaş yavaş yürüyordu. Şeyh Saldin diri» mesi haberi halifenin güzdesinin neşesini kaçırmıştı, — Aclana uğramadan odamıza gitsek V- maz mı? ” Dedi. Hacer; | © | - Bü adamdan korkarım, sitti! - diyg mırıldandı « #İze şarap hazırlamıştır. Eer onu sldatırsamız, yârin hörşeyi halifeye has ber verir, Maryana birkaç #aniye düşündükten ve tereddöd içinde bocaladıktan sonra: — Bu şeytan, geveze herif de nereden çık ta karşımıza?.. Sirmdi her İşi bırakıp Acla- nın gönlünü inü eğlendireceğiz? Dedi. Hacer; Miryananın Kolüna girdi: - Fazla düşünme, sitti! Biraz uğrıyalım. Eğer bu gece onu çiğneyip geçersek, yarın bütün işler alt üst olur. Aclan, deve gibi, kinci bir mahlüktür. Maryanu hizmetçisinin sözlerini dikkatle dinliyordu: — Hakkin var, Hacer! dedi - Haydi yürü bakalım.. uğrıyalım. Büyük avluyu geçtiler. Sarayın birinci katına çıktık Halifenin dalkavuğu bu kat odada oturuyordu. Aclan sabırsızlandağa başlamıştı. Kapının önündeki gölgeleri görünce yü- gü güldü — Sizi bekliyordum, sultanım. Neden gs- ciktiniz? Tahir size uzun masallar mı an- lattı yaksa... Maryana, dalkavukla bu mevzu etrafında, konuşmaktan hoşlanmıyordu. — Tahir, mahpustan kurtulması için ta- vassutumu rica etti, dedi, malümya geyh Said kabilesine onunla birlikte gitmiştik? — Tahir hâlâ kurtulacağını umuyor de- mek?! Şeyh Abdüsselim onu öyle bir yere vurdu Ki o artık doğrulup kalkamaz. Maryana bir sedirin kenarına oturdu Hacer ayakta duruyordu. Aclanın bakışlarından belliydi! ki, Hacerin mevcudiyetinden memnun değildi. Hattâ bir aralık dayanamadı: — Hacer, yvrum! dedi - sen kapının dı- ginda dur da bir ayak sesi duyarsan, bize baber ver. ben biraz Meryarn İle gizlice konuşmak İstiyorum. Hacer, Maryananım gözüne baktı. Ve i5- panyol dilberinin cevap vermediğini görün- ce, yavaşça kapıdan dışarı çıkı, Aclan sevincinden çıldırıyordu. Halifenin birleik gözdesile şimdi başbaşa kalmıştı Maryana: — Bu şeyh Abdüsselâm da nereden çıktı? dedi - Tahiri zindana attıran gerçek 0 mu- dur? — Evet. Tahir aleyhinde halifeye çok ağır sözler söyledi. Tahir güya namuslu kadın- ları baştan çıkarıyormuş. Henüz kondizin- den başka saraya bir şikâyetçi gelmedi am- ma, eğer bu tahakkuk ederse, Tahiri idam derler, Halifenin böyle rezaletlere hiç ta hammülü yoktur. — Ben, Tahirin bu kadar bayağı ruhlu bir erkek olduğunu sanmıyorum. Abdüzselârı kandırmış ve aldatmış olacaklar. — Şeyh Abdüsselim öyl her lâfa inanır bir adam değil Bürhas ve delâll olma» dan hiç bir ; Büt Şumda onun ka- dar bağlı, onun kadar fedakârlık sösteren bir adam var mıdır? (Arkası var) lenecek bir şey varsa O İçerde... Kapıcı, bunu, alaycı alaycı söylü- yordu. Zira ihtiyar Molla beyin çap- kın olduğunu bilirdi. Genç kız, düşünceli düşünceli; — Damadı mı? - diye sordu. — Evet.. Kudret beyefendi.. Ko- lonbey zade Kudret beyefendi... Ken- disi buradalar, — Hayır, hayır... Kapıcıyı selâmladı. Dalgınlığı yüzünden fırsat kaçırdı. ğını düşünerek, kendi kendine kıza” rak sokakta yürüdü. Kapıcı; «— Güzel kız yahu... - diye düşü- nüyordu. - Bizim bu ihtiyar da böy“ lelerini nerede bulur, bilmem ki.. Yaman herif vesselâim.. Bu yaşta böyle yapıyor... Acaba genç: olsaydı neler yapacaktı! Hakikaten de Molla bey genç kızl beklemişti, Şerminin bu adam üze- rindeki intibaı fevkalâdeydi. Onun hayatımı, ruhunu, ruhundaki inkk şafı son derece merak ediyordu. «— Öbür kızlara benzemiyor... On» lardan Apayrı bir şey..> diye düşü nüyordu. ” Bütün gece böyle düşünmüştü. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: