# Şubat 1940 5 ER Bayan — Ben bir erkek olsaydım, ne olurdum biliyor musun?... Bay — Sende bu <eskiye düşman- lik» varken mükemmel bir tasfiyeci olurdun!.. Tilki, Tavşan, bir de inek kırda olurmuş konuşuyorlardı. (*7. Bir ara inek: — Yahu, arkadaşlar, dedi, şehirde mah- tekir diye bir takım adamlar türemiş, ses ba nasıl şey bunlar?.. Tilki je tavşan bu lâfa şaşıp kaldılar ve ikizi de - zâhir harp sonu neslinden ola- caklar!-: — Bu yaşa çeldik, dediler, hiç böyle bir 11 işitmedik?.. İnek: — Peki merak etmiyor musunuz? dye sordu. Gafil tavşan — Nasıl merak etmem ?... dedi, Arkadaş- ları — O halde çit, bir bak, bize de haber ge- tir! deyince tavşan: — Yooe, dedi, ben zayıf bir mablükum, bilmediğim yerlere gidemem, evvelâ ikiniz. den biri gitsin!... Nihayet Ilk olarak ineğin şehre gitmesi- me karar verlidi ve gikti, Aradan birkaç saat geçti, geçmedi. İne- fin dört nala geldiğini gördüler, Kefes ne- fesc, kan ter içindeydi. Ne derisinden, ne memelerinden, ne budlarından hayır kal- muştı. Tırnakları sökülmüş, bir boynuzu kı- rilmıştı. Bir solukta başma gelenleri anlat- ta ve: - Muhtekirler, dedi, Korkunç adamlar arkadaşlar, olmıyacak şeylerden istifadeye Ki kalkıyorlar, Eüerinden zor kurtuldum... EĞER Pİ S e gelmişti, Fakat © ailem eti, | | TELLERE Kİ kallem etti: — Benden evvel sen git, bir KE e ri 07 tehlike sezince sen benden daha İyi kaçar- At ED #n?.. diyerek tavşanı yola çıkardı. LA Biçare tavşanın gilmesile gelmesi bir ol- du. Yarım sazt sonra tozu dumana katarak döndüğünü gördüler. Hem de ne dön Sırtında ne kürk kalmıştı ne deri!... Caseav- lak soyulmuş bir halde kendini arkadaşla- rının yanına dar std; — Hakkın varmış inek kardeş, dedi, mit hiş şeyler şu muhtekirler!... Canımı güş kurtardım!.. Bereket versin tabanlara!... Artık gitmek sırası tükinindi. İster iste- mez arkadaşlarına veda etti ve gitti, akas gidiş o gidiş!. Aradan maniler, günler geçti, tilki görünmedi. İnekle tavşan sevgili arkadaşlarının akibetine ağlayıp rurlarken bir sabah postacı kuş bir telgraf getirip bıraktı baktılar, tilkidendi: «Serçili dostlarım, diye yazıyordu, sakın | beni merak etmeyin, sıhhatteyim, Şehrin en n İki arkadaş pazar gezmesine çık- mışlardı. Sabahleyin Fatinten kalk- mışlar, tramvay yolunu tutturmuş- lar, Eminönüne gelince bir müd- biraz da Köprüden vapurlara bak- mışlar, öğle yemeğini Karaköyde birer İ boğaça ile geçiştirdikten sonra ikin. | diye doğru Şişhane yolile Beyoğlunu İ bulmuşlardı. Arkadaşlardan biri miyoptu. Etraf. ta seçemediği şeyler olursa yanında» kine soruyor, anlamağa çalışıyordu. Beyoğlu Halkevi önüne gelince miyop durakladı, arkadaşına Halkeyi- nin duvarındaki bir Jâvhayı gösterip sordu — Tayyare topu mu bu?... Arkadaşı: — Yok be, diye verdi, galiba yeni bir flit tulumbası gıkmış!.. Gel le karşıya iyi. Ge bakâlım helel.. Karşı kaldırıma geçtiler. Bir müd- det lâvhaya bakıp yazıları miri miri heceledikten sonra ikisi birden yük- sek sesle okudular: — «D; grupu sekizinci sergisi!... Ve ellerini kollarını salıyarak; biri- birlerinin omuzlarına, sırtlarına vü- konuşmağa başladılar; — Senin tayvare topuna benzetti- ğin şey «D> harfidir, anladın mı?, yağ det imar faaliyetini tedk'k etmişler, | cevap | > smmm J Şahife 7 — Yok canım, hiç öyle harf olur mu?.. — Olur tabiii. Harfin kübiği bul. Bilir misin evler bile kübikleşince kapı pencers, pencere kâpı oldu. «D> herfi de böyle olmuş — Vay canıma, hak diğim «D> bu yalnız «Ds nin ne işi var burâğa — Rumuzluk vazifesini görüyor. Yani senin anlıyacağın bu debs 1 görünce leblebiyi anlıyacağiz! — Şimdi sen bundan ne anladın?.. — Vallahi birşey anlıyamadım amma galiba (Dalgınlar) ın sergisi enik ietiyor!. Yuk can Olsa olsa (Dalkavuklar) dır... — İşte bunu bilemedin! dalkarokluk da sökmez!... — (Darulcular) sergisi desek içeri- de çıt yoki.. — (Deveciler) desek burada para muamelesi olmaz!.. — Salın (Donsuzlar) olmasın va. hu?. Daba neleri,, Onların sergisi yazdan yaza plâjlarda kurulur!. Bu olsa olana (Damgalılar) sergisidir ba. yım!.. — Olamaz, elin damgalısı tutar da kendini sergiye kor mu be?.. — Pekâlâ, sen bii bakalım, bu (D) den murad ne?... — Belki (Dâhiler) demektir ca- nım! — Git işine be sen de!.. Ayol dâhi- lerin Babıâlide taafiyecilikle uğraştık- larını sağır sultan duydu, senin bir şeyden haberin yokl,. — Pardon!.. Şey, bana bak, madem yazi kübik dedin. Sakın isim de kübik olmasın?... — Ne gibi?.. — Meselâ (Damdan düşenler)... — Amma da yaptınha, deli mi bunlar bel.. — Hah, buldum!.. Tasi deliler sergisli.. — Atma Recep, baksana bir yol, cam, çerçeve yerli yerinde! — Orasını bilmem amma burası deliler sergisi!.. — Bahse girer misin?.. — Nesine?.. — Eli tulumba tatlısına!. — Kabal!. — Öyleyse gel girip bakalım!.. de Burada Alimallah bu- Merdiyen başında Kendilerini kar glayan ressam Elif Naci (D) nin alfabe hesabile dördüncü sanat teşekkülü mânasına geldiğini anlatlı ve ikisi de bahsi kaybettiler. Yalnız bir meraklarını halledeme. dller: — Neden (D) gurubu?.. Bir gurup sekiz sene sürer mi?.. Bunun cevabı. böyük tüccarı beni yanıma ortak aldı! IÇalışan kadınlardan yol vergisi alınacak) lâmlar.» nida Nurulah Berk verdi; — Çok görmeyin baylar, dedi, tu- Iâumuz daha uzun sürmüştül.. — İşin hakçası bizden de veri almalılar! — Neden?.. — Biz de çalışmamağa çalışan kadınlardanız!... aaa “D,, grupn resim sergisinde: (9) «Bu üç hayvan bir yerde nasil olur?» demeyin, masal bu, olur! | — MHatıriir musun, ik sergiyi yedi sene evvel bir şap- hacı dükkânında açmıştık!... İ — Evet, e gündenberi eskilerin başına derd olduk! Kaldık!.. — Bu cer fütürist ci, Kübist mi, bir türlü anlıyama- | o— Evvelki sergilere nazaran bu serzide büyük bip terakki var!.. * 4 Evet, birkaç table — Bu el yok mu bu el, metafisiğin iHfudesidir!... — Halbuki para sayar gibil. — Badisi, sadist! İ ün altında «Satilmıştırı yazılı? MA m e cin yerli — m e m MİSİR Orm meme e... İM amm